
Grup Başkanvekilimiz Saruhan Oluç, Meclis’te yaptığı basın toplantısında gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulundu. Oluç, şöyle konuştu:
Basın toplantımıza ekonomi ile başlamak istiyorum. Biraz evvel TÜİK enflasyon rakamlarını açıkladı. Biz, TÜİK’in açıkladığı bu rakamların isteğe göre ayarlanmış ve hormonlu rakamlar olduğunu hep söylüyoruz. Ancak isteğe göre ayarlanmış bu rakamlar bile enflasyondaki tırmanışın sürdüğünü gösteriyor. Artış durdurulamıyor.
TÜİK’in açıkladığı yıllık TÜFE yüzde 14,97; aylık 1.68. Enflasyon Araştırma Grubu var, içinde uzmanların, akademisyenlerin yer aldığı bir çalışma grubu ENAG, biraz evvel onlar da açıkladı; aylık yüzde 2,99 dediler. Bizler de biliyoruz ki, gerçek enflasyon oranları TÜİK’in açıkladığından çok daha yüksek, yüzde 30-35 aralığında.
TÜİK’in açıkladığı rakamlara bile baktığımızda, ev eşyalarında yüzde 24, ulaştırmada yüzde 21, gıdada yüzde 18’den fazla enflasyon artışı var.
Yakın tarihte bu kadar ciddi sıkıntı yaşanan başka bir dönem yok
Geniş tanımlı işsizliğin 10 milyon civarında olduğu bir ülkede yaşıyoruz ve enflasyon artmaya devam ediyor. Gelirsiz insan sayısının arttığı, aynı zamanda hayat pahalılığının da arttığı bir ülkede yaşamaya devam ediyoruz. Geçtiğimiz günlerde TÜRK-İŞ açlık ve yoksulluk sınırlarını açıkladı. Ocak ayı için 4 kişilik bir ailenin açlık sınırı; yani sağlıklı, yeterli beslenebilmesi için Ocak ayı için gıda harcaması tutarı 2652 TL olarak tespit edildi. Yoksulluk sınırı ise 8 bin 638 lira olarak tespit edildi. Asgari ücret 2825 lira. Türkiye’nin yakın tarihinde dar gelirlilerin, ücretlilerin, emeklilerin, işçilerin, emekçilerin, yoksulların, köylülerin, çiftçilerin, esnafın bu kadar ciddi sıkıntı çektiği, bu kadar yüksek borçlanma ile karşı karşıya kaldığı başka bir dönem olmadı.
Zamlar yağmur gibi
Son günlerde yapılan zamlara bakarsak, enflasyondaki artışın önümüzdeki aylarda da devam edeceğini görüyoruz. Özel İletişim Vergisi’nde artış oldu, doğalgazda artış oldu, Avrasya Tüneli, köprü ve otoyollarda artış oldu. Köprü ve otoyollarda artış demek doğrudan doğruya gıda enflasyonunun artması anlamına geliyor, bunu da önümüzdeki dönemde göreceğiz.
Eskiden gıda kuyrukları vardı, artık insanlar kuyruğa bile giremiyor
Eskiden yağ kuyrukları vardı diyor iktidar. Artık kuyruk bile olmuyor. Çünkü cepte para olmayınca, kuyruğa girmenin de anlamı yok. Bugün Türkiye’de kuyruğa bile giremeyen yoksullar, çöplerden ekmek toplamak; pazarlarda, yerlerde kalanları akşamları toplamak zorunda kalıyorlar. Çok vahim bir tablo ile karşı karşıyayız ve bu tablonun sorumlusu Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi, AKP ve MHP iktidarıdır, bunu çok açık görüyoruz.
İktidar “haksız fiyat artışı” diyerek günah keçisi arıyor
Fiyat denetimleri yapılıyor. Stokçuluk ve haksız fiyat artışı denetleniyor. Tabii ki stokçuluk ve haksız fiyat artışı denetlenmeli. Ama şunu görmezden gelemez bu iktidar; ısmarlama enflasyon rakamlarınız tutmuyor. Siz günah keçisi arıyorsunuz. “Ekonomideki başarısızlık karşısında, acaba günah keçisi bularak, bu denetimler sayesinde, haksız fiyat artışı yapıyorlar diyerek insanların üzerine bu suçu yıkabilir miyiz” diye çabalıyorsunuz. Halbuki dar gelirlilerin alım gücü her gün eriyor ve buna dair bir öneriniz, politikanız ortada görünmüyor.
Bu iktidar sokakta, sofrada ve pazarda meşruiyetini yitirmiştir
İktidarın yanlış ekonomi politikalarıyla işçinin, emeklinin, dar gelirlinin, emekçinin, kadının gencin, esnafın sorunlarını çözme imkanı yok. Tehditle, denetimle bu iş olmaz. Yoksulluk ve üretimsizliği tehditle değil, üretme ve yönetme kabiliyetini artırarak giderebilirsiniz. Bu iktidarın da böyle bir kabiliyeti yok. Bu iktidar sokakta, sofrada ve pazarda meşruiyetini yitirmiş bir iktidardır. Açık bir şekilde bunu vurgulayalım.
Öğrenciler polis nefreti ile karşı karşıya
Bu iktidar akademide, üniversitelerde de meşruiyetini yitirdi. Bakın Boğaziçi Üniversitesi için en ciddi tablolardan biri budur (üniversite önündeki polisler görseli). Boğaziçi Üniversitesi’ni bu hale getirdiniz. Ne istiyor öğrenciler, “rektör atanmış olmasın” diyorlar. Rektörü üniversite paydaşlarının seçmesi önünde ne engel var? Engel olarak iktidarın bugünkü zihniyeti var. Öğrenciler “rektörü üniversitenin paydaşları seçsin” dedikleri için, demokratik protesto haklarını kullandıkları için bu şekilde karşılık buluyorlar. Yani Boğaziçili öğrenciler ve onları destekleyenler inanılmaz bir polis saldırısıyla, öfkesi ve nefreti ile karşı karşıyalar. Cop, gaz, gözaltı hepsi yaşanıyor.
Öğrencilerin demokratik protestosu illegalize edilmek isteniyor
Öğrencilerin gösterdiği meşru demokratik bir direniş ve protesto var. İçişleri Bakanlığı ve iktidar bunu illegalize etmek istiyor. Ama bunu illegalize edemezsiniz, çok meşru bir şekilde üniversitelerdeki öğrenciler ve akademisyenler “atanmış, kayyım rektör istemiyoruz” diyorlar. Bundan daha meşru, doğal ve demokratik bir protesto olabilir mi? Olamaz; ama bunun karşısında iktidar ne yapıyor? Kolluk kuvvetini öğrencilerin üstüne saldırtıyor, bu demokratik protestoyu illegalize etmeye çalışıyor. Binaların çatılarına keskin nişancılar yerleştiriliyor. Bu kabul edilebilir bir şey değil. Öğrencilerin tek talepleri rektörün istifasıdır. Başka bir talepleri yok. Son derece demokratik bir şekilde bunu dile getiriyorlar.
Kayyım rektörü ya görevden alın ya istifa etsin
Ya atadığınız bu kayyım rektörü görevden alın ya da bu kayyım rektör bu şekilde çalışamayacağını görerek istifa etsin. Yapabileceği en hayırlı iş budur, hem öğrenciler hem de akademisyenler açısından. Boğaziçi Üniversitesi’ni işlemez haline getiren kişi, o koltukta oturma ısrarını sürdüren intihalci kayyım rektördür. Bu açık bir şekilde ortadadır, demokratik bir seçim lazımdır.
“Rektör seçimlerinin demokratik olması mı gerekir” sorusunun ardından “Anayasa’nın demokratik olması mı gerekir” sorusu gelir
Üniversite paydaşları kendilerini yönetecek rektörü seçmelidirler. Ama İçişleri Bakanı dün dedi ki, “rektör seçimlerinin demokratik olması mı gerekiyor?” Soruya bakın. Böyle bir cümle kurduğunuzda arkasından gelen şunlar olur; “yerel seçimlerin demokratik olması mı gerekiyor, Anayasa’nın demokratik olması mı gerekiyor, genel seçimlerin demokratik olması mı gerekiyor, atanmışlar yeterlidir seçilmiş mi gerekiyor?”
Kayyım bu iktidarın can suyu
Kayyım, bu İçişleri Bakanı’nın ve hükümetin can suyu olduğu için, her yere kayyım atayarak bu ülkeyi yönettikleri için bunu cümleyi sarf ediyorlar. O kadar rahat söylüyorlar ki bu cümleyi, fıkra olsa gülünmez, yol olsa geçilmez, ayna olsa bakılmaz. Ne diyelim buna?
Boğaziçi Üniversitesi’nden elinizi çekin
Reform tartışmalarının yapıldığı, yeni sivil ve demokratik Anayasa tartışmalarının yapıldığı bir dönemde, işte bu cümle bütün sihri ortadan kaldırıyor, bu uygulamalar bütün sihri ortadan kaldırıyor. Boğaziçi Üniversitesi’nden elinizi çekin. Öğrencilerin ve öğretim üyelerinin huzurlu bir şekilde akademik ve bilimsel çalışmalarını yapmalarının, öğretimin sürmesinin ortamını sağlayın, gençlere saldırmayın, gençleri illegalize etmeyin, gençlere bu kadar hoyratça davranmayın. Gençler demokratik protesto haklarını çok meşru biçimde kullanıyorlar.
Bu iktidar biat eden gençlik istiyor
Gençlere yönelik iktidarın bu uygulamaları sadece Boğaziçi Üniversitesi’nde görünmüyor. Bir kaçırma furyası başlamıştı geçtiğimiz yıl. Bizim Gençlik Meclisi üyemiz Lider Polat ve MYK üyemiz Serhat Aktemur kaçırılmıştı. Bir süre sonra bulundular. Bu iktidar kendisine biat eden, itaat eden, ne söylerse uygulayan ve onu doğru bulan bir gençlik istiyor. Kendisini eleştiren, eylem yapan, meşru demokratik ve politik haklarını kullanan gençlik istemiyor. Bilimsel düşünce ile donanmış bir gençlik istemiyor. Biat eden ve itaat eden bir gençlik istiyor.
MYK üyemiz Sevim Akdağ bugün tutuklandı, Gençlik Meclisi üyemiz aynı zamanda. Eski MYK üyemiz ve Gençlik Meclisi üyemiz Hülya Ertaş da tutuklandı. Uydurma, hukuk dışı iddialarla tutuklandılar. Gençler kaçırmayla karşı karşıya; ajanlaştırma çalışmalarıyla, şantajla, tehditle karşı karşıyalar. Kirli politikalarla karşı karşıyalar. Gençlerden elinizi çekin. Bu kadar hoyratça davranma hakkınız yok gençlere. Bu ülke gençlerine hoyratça davranılan çok dönemler yaşadı ve bu dönemler toplumu felaketten felakete sürükledi. Bunu yapmayın!
Gençleri kaçırıp işkence eden “görünmeyenler”in arkasındaki el kim?
Bakın daha geçen gün, 1 Şubat günü HDP kadın toplantısına katılmak üzere geldikleri Ankara’da 2 şubat günü 15:00 civarında Bahçelievler’de metrodan indikleri sırada iki arkadaşımız cadde üzerinde polis kimliği gösteren kişiler tarafından zorla bir siyah transporter'a bindirildiler. Biri Diyarbakır Kayapınar İlçe Yöneticimiz Sultan Taş, diğeri ise Diyarbakır Yenişehir Belediyesi Meclis Üyemiz Ronda Bat, zorla kaçırıldılar. Kaçırılırken bağırdılar, ama kendisini çevreye polis olarak tanıtan kişiler “bunlar terörist, biz polisiz gözaltı kararları var” dediler. Bu kaçırdıkları kişileri gözaltında tuttukları, alıkoydukları müddetçe kriminalize ettiler, tehditlerde bulundular, ajanlaştırma tekliflerinde bulundular. “Neden Ankara’ya geldiniz, gidin” tehditlerinde bulundular.
Bu arkadaşlarımız toplu taşımanın olmadığı yerlerde ve darp izleriyle bırakıldılar, aileleriyle ilgili tehditlere maruz kaldılar. Cinsiyetçi küfürlere maruz kaldılar. İki genç kadın arkadaşımıza yapıldı bunlar. Kaçıranlar sordular genç kadın arkadaşlarımıza; “Biz kimiz biliyor musunuz? Gökhan Güneş demişti ya görünmeyenler diye. İşte biz görünmeyenleriz” dediler.
Biz İçişleri Bakanlığı’na soruyoruz: Görünmeyenler kimlerdir? Görünmeyenler denilen çeteler sizin denetiminiz altında mıdır? İstihbaratınızın denetimi altında mıdır? Bunlar kimdir, emirleri kimden alıyorlar, kime bağlı olarak çalışıyorlar, hangi odaklar halinde örgütlendiler? Bunlar sadece Ankara’da değil, İstanbul’da varlar, Diyarbakır’da varlar. Belki başka illerde de varlar. Bunları kim koordine ediyor? Hangi devlet kurumu bunları koordine ediyor? İçişleri Bakanlığı’na bunu soruyoruz. Kim bu görünmeyenler? 90’lı yılların faili meçhullerini hatırlatıyorsunuz bize. Yeni görünmeyenler odakları yarattınız. Bu odaklara verdiğiniz emirlerle, sizin koordinasyonunuz altında gençlere yönelik bu operasyonları mı sürdürüyorsunuz? Açıkça soruyoruz, cevap verin. Görünmeyenlerin arkasındaki eller kimlerdir?
Açlık grevindekilerin talebi hukuksuzlukların sona ermesidir
Bir diğer konu açlık grevleri. 69 gündür dönüşümlü bir şekilde devam ediyor. Açlık grevine giren hükümlü ve tutukluların talepleri hukukun uygulanmasıdır. Tek talepleri budur. Birincisi, kendilerine yönelik kötü muamele, işkence ve hukuksuzlukların sona erdirilmesidir. İkincisi, hukukun herkes için geçerli olmasıdır; yani İmralı’da Abdullah Öcalan ve diğer hükümlülerin de bu hukuktan faydalanması ve mutlak tecridin sona erdirilmesiyle ilgilidir. Adalet Bakanı’na çağrı yapıyoruz: Bu hukuksuzlukları sona erdirin.
Açlık grevlerinin daha ileri bir boyuta sıçramaması için hukukun uygulanması gerekir
Bakın, İmralı’da defalarca başvuru yapıldı. Sadece 2020 yılında avukatlar 65, aile 39 defa telefon ile görüşme hakkı kapsamında başvuruda bulundu. Ama bu başvurulara cevap verilmedi. En son 27 Nisan 2020’de, yani bir yıl önce bir tek telefon görüşmesi yapıldı aileyle. Uzun zamandır süren ağırlaştırılmış ve mutlak tecridin sona ermesi için insanlar açlık grevi yapıyor, bunun daha ileri bir boyuta sıçramaması için hukukun uygulanması gerekir.
Geçtiğimiz günlerde Avrupa Konseyi’nin bir kurumu olan CPT heyeti Türkiye’ye geldi. İzledi, cezaevlerine baktı, görüş ve önerilerini hükümete iletti. Hukukun uygulanması doğrultusundaki talepleri daha önceki CPT raporlarında da yer aldı. Bu önerilerin uygulanması, cezaevindeki tutuklu ve hükümlülerin de talepleridir. Bu çağrılara gözünüzü ve kulağınızı kapatmayın. Adalet Bakanına ve iktidara bir kez daha sesleniyoruz.
12 Eylül Anayasası’nın toptan kaldırılması için uzun yıllardır mücadele ediyoruz
Sizler de biliyorsunuz, son günlerde bir Anayasa tartışması ısıtılmaya çalışılıyor. Biz 12 Eylül 1980 Anayasası’nın değişmesi gerektiğini çok uzun yıllardır söyleyen ve bunun için mücadele eden muhalefet partilerinden birisiyiz. 12 Eylül 1980 Anayasası özürlüdür, despotiktir, her türlü otoriterliğe açıktır ve bir darbe ruhunu taşıyan, içselleştirmiş olan Anayasa’dır.
Herkes Anayasa’nın değişmesini istiyor, ama ne gariptir bu bir türlü gerçekleşmiyor
Bu Anayasa’nın toptan kaldırılması gerektiğini, iktidara gelen veya iktidarda olmayan çeşitli muhalefet partileri çeşitli belgelerinde, tartışmalarında defalarca ifade etmişlerdir. Ama ne gariptir ki, bu Anayasa tartışmalarında bir türlü sonuç elde edilememiştir. En son 2011’de Meclis’te yapılan çalışmalarda yine bir sonuç elde edilememiştir. Bu nedenle şunu özellikle belirtelim; evet, bir sivil ve demokratik Anayasa Türkiye’nin, Türkiye’de yaşayan herkesin acil bir ihtiyacıdır. Bu çok net. Bunu ilk defa söylemiyoruz, yıllardan beri söylüyoruz. Bir anayasa, bir toplumsal sözleşmedir; bu toplumun barış içinde, huzur içinde, refah içinde yaşamasının temel metnidir. Böyle bir yeni anayasa ihtiyacı çok açık ortadadır.
İktidarı değil toplumu ve demokrasiyi güçlendirecek bir anayasaya ihtiyaç var
Ama maalesef AKP’nin bu konudaki sicili bozuktur. İktidar eğer bu tartışmayı bir oyalama, bir nefes alma, iktidarını sürdürme anlayışı içinde gündeme getiriyorsa, bu doğru bir tutum değildir. İktidar ittifakı güven vermiyor, bu çok açık. Yeni bir anayasa, yeni bir toplumsal sözleşme sadece Cumhur İttifakı ile yapılamaz. Bütün siyasi partilerin, STK’ların, yurttaşların bu tartışmaya katılması, görüşlerini söylemesi ve anayasa konusundaki iradelerini belli etmesi ile yapılabilir.
Böyle bir tartışmaya ihtiyaç var elbette. Ama bu şekilde değil. Sistemi değil, Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemini değil, toplumu ve demokrasiyi güçlendirecek bir anayasaya ihtiyaç vardır.
Bu iktidar var olan Anayasa’yı bile uygulamıyor
Bir şey hatırlatmak istiyorum. Çok eleştirdiğimiz yürürlükteki Anayasa’yı bile bu iktidar uygulamamaktadır. Bakın Anayasa’nın 90’ncı maddesine. Anayasa 90’ıncı maddesine göre AİHM kararları bağlayıcıdır, 22 Aralık 2020’de AİHM’in verdiği Demirtaş kararı hala uygulanmamıştır. Yani var olan Anayasa’yı bile bu iktidar uygulamamaktadır. Böyle bir durumla karşı karşıyayız.
Anayasa için önce bir yol temizliğine; zihniyet, dil ve söylem değişikliğine ihtiyaç var
Kuvvetler ayrılığının yeniden tesis edilmesini içeren, denge-denetleme mekanizmalarını güçlendiren ve yeniden tesis eden, tarafsız bir Cumhurbaşkanlığını sağlayan ve yerel demokrasiyi güçlendiren bir anayasa tartışması önemlidir gerçekten. Ama ne yazık ki, iktidarın kullandığı dil ve söylem, gündelik uygulamaları, HDP’yi demokratik siyasetten tasfiye etme çalışmaları; uzlaşmacı, kapsayıcı, müzakereci ve katılımcı bir anayasa yapım sürecine işaret etmemektedir. Önce bunların değişmesi gerekmektedir. Önce bir yol temizliğine ihtiyaç vardır, önce zihniyet değişikliğine, söylem ve dil değişikliğine ihtiyaç vardır, uygulamaların değişmesine ihtiyaç vardır.
Yeni Anayasa ihtiyaçtır, ama bu dil ve söylemle bu mümkün değil
Batman’da görüşlerini ifade etmek için sokağa çıkan beyaz tülbentli barış annelerine (tutuklama fotosu) bu muamelenin yapılmamasına ihtiyaç vardır. Bu durum sağlanmadan, bu uygulamalar değişmeden, bu söylem ve dil düzeltilmeden bir anayasa tartışmasının sağlıklı bir şekilde yapılması; Siyasi Partiler Yasası’nın sağlıklı bir şekilde değiştirilmesi ne yazık ki mümkün değildir. Kuvvetler ayrılığının her boyutuyla yeniden ele alındığı, toplumu yeniden güçlendirecek, bir yatay ve dikey kuvvetler ayrığının konuşulduğu bir anayasa tartışması tüm toplum için bir ihtiyaçtır. Bunun yapılması gerektiğinden bizim en ufak bir şüphemiz yoktur. Ama iktidarın söylemi ve dili buna ilişkin hiçbir işaret barındırmamaktadır.
Muhalefeti etkisizleştirmek için anayasa tartışması olmaz
SORU: Yeni Anayasa için Cumhur İttifakının sandalye sayısı yetmiyor. Öte yandan Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’ni güçlendirmek için anayasa tartışmasının başladığı düşünülüyor. Bir yandan da muhalefet güçlendirilmiş parlamenter sistem istiyor. Cumhurbaşkanı hangi muhalefet partisine gidecek de yeni anayasa için ortaklaşacak?
Nasıl olacağını birlikte göreceğiz. Eğer sivil, demokratik bir anayasadan bahsediliyorsa, bunun yapılacağı yer Meclis’tir. İçinde bütün muhalefet partilerinin ve iktidarın da yer aldığı bir komisyon çalışması şeklinde ancak bir anayasa teklifi tartışılabilir. Bu anayasanın yazılacağı yer, tartışılacağı temel odak, STK’ları ve Meclis dışı yurttaş örgütlenmelerini de dahil ederek yapacak yer Meclis’tir. Biz var olan sistemi, aslında işlemediği görülen; çok açık bir şekilde hem ekonomi hem de siyaset açısından, iç ve dış politika açısından, sosyal ihtiyaçlar açısından, hukuk açısından açıkça işlemediği görülen bir sistemi güçlendirmek için anayasa tartışması yapmak doğru değildir.
Bu toplumu ve demokrasiyi güçlendirecek bir anayasa tartışmasına ihtiyaç vardır. Mutlak iktidarı oluşturmak için değil. Eğer Cumhur İttifakı, iktidarını mutlaklaştırmak için bir anayasa tartışması yapacaksa, bunun doğru bir yanı yoktur. Tutumumuz açıktır. Muhalefeti etkisizleştirmek ve dikensiz bir gül bahçesi yaratmak için anayasa tartışması yapılacaksa, bunun karşısındaki tutumumuz çok açıktır.
Muhalefet iktidarın nefes almak ve iktidarını sürdürmek arayışlarına ortak olmaz
Kuvvetler ayrılığının yeniden tesis edilmelidir. Çünkü ortada kuvvetler ayrılığı kalmamıştır; bu sistem nedeniyle yasama ve yargı yürütmenin tasallutu altındadır. Kuvvetler ayrılığının, denge denetleme mekanizmalarının yeniden tesis edildiği ve işletildiği bir anayasa çalışmasına ihtiyaç vardır. Elbette ki, yerel demokrasinin güçlendirildiği bir anayasa çalışmasına, eşit yurttaşlığın tam olarak tesis edildiği, halkın katılımının sağlandığı, katılımcı ve müzakereci, uzlaşmacı ve kapsayıcı bir anayasa çalışmasına ihtiyaç vardır.
Bunun için şu ya da bu muhalefet partisine gitmekle sorun çözülmez. Olması gereken, bütün muhalefet partilerinin de iktidar partilerinin de bu anayasayı birlikte tartışmaları ve toplumu da bu tartışmaya dahil etmeleridir. Eğer nefes almak, iktidarı sürdürmek, zaman kazanmak, oyalamak, memleketin temel sorunlarını, ekonomik ve sosyal sorunlarını, krizi tartışmayalım ve konuşmayalım, bir anayasa tartışması ile oyalayalım diye düşünülüyorsa, bunun gerçekçi olmayacağını, yapılamayacağını, muhalefet partilerinin böyle bir tutuma ortak olmayacağını şimdiden söyleyelim.
SORU: AYM’nin Enis Berberoğlu kararı konusunda Meclis’in de, HSK’nın da üzerine düşeni yapmadığı yönünde değerlendirmeler var. Yorumunuz nedir?
AYM kararlarının yargı tarafından uygulanmaması zaten başlı başına sorundur. Bu konudaki eleştirilerimizi daha önce de dile getirdik. AYM en üst merci ise eğer, onun verdiği kararlar Anayasa’ya göre uygulanmalıdır. Enis Berberoğlu meselesinde bir hukuksuzluk yapılmıştır. Yapıldığı zaman bunu dile getirdik, bizim vekillerimiz hakkında da hukuksuzluk yapılmıştır, bu durumun değişmesi gerekir. Bu durumun değiştirileceği iki yer vardır. Biri yerel mahkemedir, ikincisi Meclis’tir. Meclis, Enis Berberoğlu’nun milletvekilliğini hukuksuz bir şekilde düşürmüştür. AYM ve AİHM kararları uygulanmalıdır. AİHS’nin 46’ıncı maddesine ve Anayasa’nın 90. maddesine göre AİHM kararlarının da uygulanması gerekir. Ne yazık ki, bugüne kadar bu kararların uygulanması doğrultusunda ne yerel yargı mekanizmaları, ne Meclis ne de iktidar üzerine düşeni yapmaktadır. Bunu da eleştiriyoruz ve yanlış buluyoruz. Bunun takipçisiyiz. Buna karşı her türlü demokratik mücadeleyi ve hukuk mücadelesini yürütmekte kararlıyız.
SORU: Soylu, ‘15 Temmuz’u FETÖ yapmadı’ dedi. 15 Temmuz’u FETÖ yapmadı ifadesi İçişleri Bakanı’nın. İçişleri Bakanı’nın bu cümleyi kurmasını nasıl görüyorsunuz?
‘Darbeyi FETÖ yapmadı’ diyen Soylu’nun geçmişine bakmakta fayda var
Böyle bir cümleyi Meclis Genel Kurulu’nda, muhalefet partilerinden bir milletvekili kursa, şimdi o milletvekili siyasi linçe tabi tutuluyordu, o milletvekili ve o parti. Belli ki, İçişleri Bakanı’nın kafası çok karışmış, onun kafa karışıklığını iktidar mensupları giderecektir. İçişleri Bakanı kolluk kuvvetleriyle her türlü demokratik ve meşru protestoyu ezmek, ortadan kaldırmak için o kadar uğraşıyor ki, demokrasiye o kadar düşmanca yaklaşıyor ki, hak ve hukuk meselesini tanımıyor ki, AİHM ve AYM kararlarını tanımıyor ki, bunları takmıyorum diyor ki, bu kadar kafa karışıklığı içinde “15 Temmuz’u FETÖ yapmadı” demesi de beklenen bir durumdur. Biraz onun geçmişine de bakmakta fayda var.
3 Şubat 2020