Oluç: Muhalefete soruyoruz: Çoğulcu mu olacaksınız, yoksa iktidar gibi çoğunlukçu mu olacaksınız?

Grup Başkanvekilimiz Saruhan Oluç, Meclis’te düzenlediği basın toplantısında gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulundu. Oluç, şunları söyledi:

Kerbela’da yaşanan katliam ve haksızlıkları anmak yaşamda bir duruş biçimidir

Alevi yurttaşlarımızın Muharrem Orucu günlerindeyiz. Alevi yurttaşlarımızın Muharrem Orucu hak yolunda kabul olsun diliyoruz. Kerbela’da yaşananları anmak yaşamda bir duruş biçimidir. Kerbela’da yaşanan katliam ve haksızlıklar ne ilkti ne de sondu. Bundan dersler çıkarıldı tarihte. Bu derslerden birincisi zulüm ne kadar ağır olursa olsun teslim olmamak ve zulme karşı direnmek. İkinci ders zalim ne kadar gaddar olursa olsun diyalog kapısını kapatmamak. Biliyoruz ki günümüzde de Yezid anlayışı devam ediyor. Bize düşen Yezid'e karşı Hasan Hüseyin olmaktır. Bu vesileyle Alevi kurumlarına yönelik yapılan provokatif saldırıyı, hazırlanan kaos planlarını ve bunun planlayıcılarını lanetliyoruz, en sert biçimde kınıyoruz. Diyanet İşleri Başkanlığına da hatırlatıyoruz: Sizin maaşlarınız milyonlarca Alevi yurttaşımızın da vergileri ile karşılanıyor. Siz adil ve eşit davranıyor musunuz peki, hayır. Sizin işiniz bir inancın nasıl ve nerede ibadet edeceğini belirlemek değildir. Bütün inançlara eşit davranmak zorundasınız. Ancak sizin zihniyetiniz ve yapınız buna uygun değil. Muharrem Orucu karşısında suskunluğunuz da bunu bize bir kez daha gösteriyor. Elbette ki gün gelecek Diyanet İşleri Başkanlığı da çalışmalarını bu şekilde sürdürmek yerine bu ülkedeki bütün inançlara eşit davranacak bir duruma getirilecek ve yeniden yapılandırılacaktır.

Sağlık alanındaki sorunlar siyasi çekişmelere kurban edilemeyecek kadar ciddidir

Birkaç gündür sağlıkçıların sorunları tartışılıyor. Sağlık çalışanlarının ve hekimlerin sorunlarını ve bize yönelik sitem ve eleştirilerini biliyoruz. Öncelikle sağlık çalışanları ve hekimlere sesleniyoruz; sağlık çalışanlarının özlük hakları ve karşı karşıya kaldıkları şiddet ortamı, bizim, HDP’nin en önemli meselelerinden oluşmuştur. Bu konuda çeşitli kanun teklifleri, sayısız araştırma ve soru önergeleri verdik. Bununla yetinmedik, ortak yasa çıkması için çaba harcadık ve imza attık. Peki, bunlar yeterli mi? Hayır, değil. Ek yasaların çıkarılması gerekiyor. Hem özlük hakları açısından sorunlar devam ediyor hem de sağlıkta şiddet büyük bir sorun olarak varlığını sürdürüyor. Bu ek yasa çıkarılması konusunda TTB ve SES'in bütün önerilerini biliyoruz, bunlara bir itirazımız yok, sahipleniyoruz. Çok önemli olduğunun farkındayız. Ama çok iyi biliyoruz ki sağlık alanındaki sorunlar hem özlük hakları hem de sağlıkta şiddet, siyasi çekişmelere kurban edilemeyecek kadar ciddi meselelerdir. Eğer bu konu siyasi çekişmelere kurban edilecek olursa büyük bir sorumsuzluk yaşanmış olur. O nedenle bu konuda uzlaşma şarttır. Bütün siyasi partilerin yasanın çıkması için uzlaşması acil bir ihtiyaçtır. Bu konudaki yasanın uzlaşmasız çıkması mümkün değildir.

Muhalefete soruyoruz: Çoğulcu mu olacaksınız, iktidar gibi çoğunlukçu mu olacaksınız?

Meclis'te genel görüşme açılması demek uzlaşarak bir kanun çıkarılması demek değildir. Bu yanlış bir algıdır. Adı üstünde genel görüşmedir, görüşme yapılıp bitirilir. Esas olması gereken, ortak bir kanun teklifinin uzlaşılarak gündeme getirilmesidir. Siyasi bir çekişmeyi bu alanda sürdürmeden, sağlıkçıları da bu çekişmeye kurban etmeden çözmektir. Partilere teklifimiz ve çağrımız çok açık ve nettir. Gelin uzlaşarak hızlıca sağlıkta şiddete karşı ortak bir teklif hazırlayalım. Sağlıkçıların özlük hakları için gereken adımları hep birlikte atalım. Siyasi çekişmeler nedeniyle bu alandaki ihtiyacı görmezden gelmeyelim. Sonuç almak istiyoruz. Siyasi çekişme ve polemikle bu  kadar önemli bir meseleyi harcamak istemiyoruz. O nedenle bu tutumumuzda kararlı olduk. Dün de bu tutumumuzu sürdürdük. O nedenle muhalefete de iki cümle söylemek istiyoruz. Yeni bir dönem, yeni bir iktidar ve güçlendirilmiş parlamenter sistem diyenlere bir soru sormak istiyoruz. Bugünkü iktidarın çoğulcu değil çoğunlukçu anlayışıyla, yani "benim yeterli sayım var Meclis'te bana uyun" anlayışıyla mı yeni dönemi inşa etmek istiyorsunuz? Siyasi istişare, müzakere ve diyalog kurmadan mı yürüyeceksiniz? Çoğulcu mu olacaksınız, yoksa iktidar gibi çoğunlukçu mu olacaksınız? Bu yeni dönem açısından önemlidir. Yeni döneme giden yollar bugün döşeniyor, yarın birden bire olmayacak. Bugün nasıl davranırsa muhalefet yarın da nasıl davranacağının işaretini vermiş olur. Derdimiz muhalefeti eleştirmek, polemik yapmak değil ama muhalefet de kendini zaman zaman sorgulasa iyi olur.

Eylül 2021’den bu yana enflasyon 3’e katlanmış vaziyette

Dün İstanbul Ticaret Odası enflasyon verilerini açıkladı. Temmuz fiyat artışlarının temposunu haziranda koruduğunu, yüzde 4 civarında artışın sürdüğünü açıkladı. Yıllık artışın geçen ay yüzde 94 iken bu ay yüzde 99 olduğunu açıkladı. Yani enflasyondaki artış İTO’ya göre sürüyor. İTO’nun verileri yarın açıklanacak olan TÜİK verileri açısından öncü bir göstergedir. İTO’nun verilerine göre bir yılda 82 puanlık artış olmuş. Bu görülmemiş bir şey! Temmuz 2021’de yıllık artış İTO verilerine göre 17.38 iken, Temmuz 2022 de 99.11’e çıkmış. Yani 82 puanlık artış var. Böyle bir artış ne 70’lerde ne 80’lerde ne de 90’larda görüldü. Olağanüstü! Yarın TÜİK temmuz TÜFE’sini açıklayacak. Yaptığımız hesaplara göre yüzde 3 bile artış oldu dese yani geçtiğimiz aydan daha düşük artış oldu dese yıllığı yüzde 81’i bulmuş olacak. Eylül 2021’den bu yana enflasyon 3’e katlanmış vaziyette. AKP’nin, bu iktidarın yarattığı afet budur.

Merkez Bankası Başkanı bağımsız biri değil iktidarın görev adamı

Merkez Bankası her yılın başında o yıl için enflasyon beklentisini açıklar. Ocakta açıklandı. Tabii yanlış bir öngörü, iktidarın baskısıyla gerçekleri söylemeyen bir veriydi, yanlış bir veriydi. Sonra nisanda onu düzeltti. Yetmedi, temmuza geldi bir daha düzeltti. Ama bu da yetmeyecek, bir kez daha düzeltmek zorunda kalacak. Merkez Bankası öngörüsüzlük şampiyonu. İSO(İstanbul Sanayi Odası) toplantısında da Merkez Bankası Başkanının performansını izledik. Gördük ki Merkez Bankası Başkanı aslında para politikası görevinden istifa etmiş de kayyım gibi çalışıyor. Doğru, AKP Genel Başkanı tarafından atandı, AKP eski milletvekili, yandaş basının eski köşe yazarı. Tam bir görev adamı. Bağımsız biri değil iktidarın görev adamı. Görevi Saray'dan gelen talimatlar doğrultusunda hareket etmek ve uygulamak. Para politikası, fiyat istikrarının sağlanması ve TL'nin değerinin korunması ve yükseltilmesi gibi görevleri yok, o sadece talimatları uyguluyor. İSO toplantısında sanayicilerle tartışıyor. Diyor ki "biz kredi yaratıyoruz, iş insanları o kredilerle döviz alıyor". Bu iş insanları nasıl döviz alıyor? Dövizi kim satıyor iş insanlarına? Dövizi siz arka kapıdan satıyorsunuz onlar da alıyor. Aralık 2021’den bu yana, kuru aşağıda tutmak için ayda ortalama 5 milyar dolar döviz satınız. Kur Korumalı Mevduat diye icat ettiğiniz ucube de kuru durdurmadı ve büyük bir maliyet yarattı Hazineye ve Merkez Bankasına, dolayısıyla da toplumun bütün kesimlerine. Dövizin düşmesi TL’nin değer kazanması için politika üretseydi Merkez Bankası Başkanı, İSO toplantısında böyle bir konuşma yapmak zorunda kalmazdı. Bunu bir kenara bıraktık.

Nebati ve Merkez Bankası Başkanı yanlış ekonomik politikaların sembol isimleri

Merkez Bankası Başkanı "elimde listeler var, açıklarım" diye sanayicileri tehdit ediyor. Merkez Bankası Başkanı mısınız, istihbarat başkanı mı? Ortada akıl, bilimsel çalışma ve liyakat kalmamış. Yüksek faizden yakınan sanayiciye "alma abi krediyi" diyor. Pazarda karpuz satıyor sanki. Böyle bir Merkez Bankası Başkanı olabilir mi? Merkez Bankası Başkanı görev geldiğinde enflasyon yüzde 16 seviyelerinde imiş, bugün TÜİK verilene göre enflasyon yüzde 80’e çıkmış durumda. Göreve geldiği zaman dolar kuru 7.21 seviyesinde iken bugün 18 liralarda. Bu veriler Merkez Bankası Başkanının görevini yapmadığını anlatıyor. Liyakat yok, sadakat var. Bir taraftan Nurettin Nebati, bir tarafta Merkez Bankası Başkanı Kavcıoğlu bu başarısız dönemin ve yanlış ekonomik politikaların sembolleri olarak tarihe yazıldınız. Bakalım daha ne kadar o koltukları işgal etmeye devam edeceksiniz.

Halk sizin ekonomi politikalarınızı güvenilmez buluyor

Mesele sadece sizinle ilgili değil. AKP Genel Başkanı cumhurbaşkanı sıfatıyla dün diyor ki, ‘‘Birileri ekonomi politikalarımızın başarısını gölgelemek istiyor". Şaka gibi değil mi? Kim bu birileri halk, siyasiler falan değil. Halk farkında ekonomik politikalarının başarısız olduğunun. TÜİK verilerine göre haziranda ekonomi güven endeksi yüzde 93.6 idi, temmuz ayında geriledi. Halk güvenmiyor sizin ekonomi politikalarınıza. Birileri başarısız olarak göstermeye çalışmıyor, halk güvenmiyor size. Ekonomi kötü diyenlerin oranı yüzde 86’ya yükseldi. Siz halka karşı savaş açtınız. Halk sizin ekonomi politikalarını güvenilmez bulduğu için dövize yöneliyor. Değersizleşen, pul haline gelen TL’den uzaklaşıyor. Siz o nedenle sokağa çıkamıyorsunuz, çarşı pazar dolaşamıyorsunuz. Halk doğrudan doğruya çarşıya pazara çıktığınız zaman size gereken cevabı veriyor. Şaka gibi laflar etmeyin.  

Sosyal konut projeleri aslında müteahhitleri kalkındırma projesi

Şimdi de sosyal konut projeleri ile bu başarısızlığın üstünü örtebileceğinizi düşünüyorsunuz. Sosyal konut projeleri aslında müteahhitleri kalkındırma projesi. Bunun halkın ekonomik ihtiyaçlarını karşılayacak, hayat pahalılığını, işsizliği giderecek bir adım olmadığını siz de biliyorsunuz ama ne yapacağınızı bir türlü bulamıyorsunuz. Geçen gün TÜRK-İŞ açlık sınırını 6.840 lira olarak açıkladı. Asgari ücret 5500 lira. Yani açlık sınırı asgari ücretin üzerine çıkmış vaziyette. Yoksulluk sınırı 22.279 lira 4 kişilik bir aile için. Bekar bir çalışanın yaşama maliyeti aylık 8.929 lira. Asgari ücret 5.500 lira. Yurttaşların borcu 1.1 trilyon TL oldu. Borç içinde yüzüyorlar, yoksullaşma devam ediyor. Temel gıdalarda fiyatlar yüzde 180 artmış vaziyette. Birleşik Kamu İş gıdada yıllık artışı yüzde 175,9 olarak açıkladı.  

Açıklar iktidarı oldunuz

Açıklar iktidarı oldunuz. Cari açık, bütçe açığı, dış ticaret açığı. Son veriler bunu gösteriyor. Bir aylık cari açık 6.5 milyar dolar, ocak-haziran döneminde 51 milyar doları aşan dış ticaret açığı var. Turizm bizi kurtaracak diyorsunuz, doğru değil yalan. Turizm ancak yüzde 27’sini karşılıyor. Kur Korumalı Mevduatın getireceği maliyet yıl sonunda 200 milyarı bulacak. 4 ayda 37 milyar lira oldu Hazine’den ödenen para. MB’nin ödeneği içinde değil. Şirketlere en az 81 Milyar TL ödeme yapılacak. Ödedikçe ödeniyor. Bu bir açıklar ekonomisi haline geldi. Bunu AKP yarattı, hiç kimse bu gerçeğin üstünü örtemez.

Gözünüzü o kadar para hırsı bürümüş ki insanların sağlığını tehlikeye atmaktan kaçınmıyorsunuz

Zehir saçan bir gemi var. Uzmanların 760 ton asbest, Murat Kurum’un ise 9.6 ton asbest var dediği Brezilya'nın savaş gemisi São Paulo. 5 Ağustos’ta Brezilya’dan yola çıkıyor ve Aliağa’ya getiriliyor. Aliağa halkı, İzmir Büyükşehir Belediyesi ve uzmanlar isyan ediyor. Hindistan ve başka ülkelerin kabul etmediği bu geminin Türkiye'ye getirilmesinin nedeni nedir? Gözünüzü o kadar para hırsı bürümüş ki insanları tehlikeye atmaktan kaçınmıyorsunuz.

Halk sağlığıyla oynamayın

Son derece muğlak, ciddiyetten uzak ifadelerle şartlı onay veriyor, halk ve çevre sağlığı ile oynuyorsunuz. 18 Temmuz’da Brezilya'daki enstitünün müdürü diyor ki “Bu gemi askeri müze olarak işlevlendirilsin.” Enstitü müdürü İspanya’ya yazı yazıyor ve Cebelitarık Boğazından geçecek geminin Basel Sözleşmesine aykırı olduğunu belirtiyor. Yani İspanya’ya Cebelitarık’tan geçmesine izin verme diyor. Ama bakanlık sözleşmeye aykırı bir durum yok diyor. Biz bakanlığa sorduk neden onay verdiklerini. Yanıt gelmedi. Belli ki yanıttan hızlı olarak gemi gelecek. Bir kez daha uyarıyoruz. Bu tehlikeli girişime son verin. Bir kez olsun halkı, uzmanları ve belediyeyi dinleyin. Halk ve çevre sağlığı ile oynamayın. Aliağa halkı ile dayanışmamızı sürdüreceğiz.

Biliyorsunuz Adana da İngiltere’den getirilen çöplerle çöplük haline getirildi. Ortaya çıktı ki Adana’ya çöp koridoru açmışlar. İsrail’in çöpleri de Adana’ya geliyormuş. 2 kuruş para için her şeyi tehlikeye atmaya razılar.

Kürdün demansı demans değil mi?

Aysel Tuğluk, geçmiş dönem milletvekillerimizden. Cezaevinde, demans hastalığı var. Dün Kobanî Davasında, mahkeme heyeti konuşamaz durumda olan Aysel Tuğluk’un savunmasını almaya çalıştı. İnsanlık dışı bir şekilde psikolojik işkence yapmaya çalıştı. Konuşamıyor, bir şey hatırlamıyor. Çok büyük sağlık sorunu var. Dün ayrıca ne oldu, geçmiş dönem komutanlarından Çevik Bir akşam vakti salıverildi. Nedeni demans. Çevik Bir, Türk komutan demans olunca tahliye ediliyor, bir Kürt kadın siyasetçi Aysel Tuğluk ise tahliye edilmiyor. Adalet Bakanı, Adli Tıp Kurumu Kürdün demansı demans değil mi? Biz demiyoruz ki demans olan komutan salınmasın, biz diyoruz ki hasta ve yaşlı tüm mahpuslar salınsın. Hayatlarının son dönemini aileleriyle geçirsin diyoruz. İster Çevik Bir, ister başka biri. Mehmet Emin Özkan, insanlık dışı bir durumda ama cezaevinde tutuluyor. Bu durumun ne kadar vahim olduğunu gösterdi. Çevik Bir salınabilir ama Aysel Tuğluk salınamaz, çünkü ona hukuk ve adalet işlemez. Durum bu.

Kumpas konusunda dünyaya nasıl yeni örnek yaratalım diye bir yarış var

Kumpas konusunda dünyaya nasıl yeni örnek yaratalım diye bir yarış var. Son olarak Akdeniz Belediyesinde, meclis üyesi 5 arkadaşımız gözaltına alındı. Neden alındılar? Akdeniz Belediyesi taşınmaz satışı, kredi kullanma yetkisi istiyor ve belediyenin borçlanmasını öngörüyor, bizim arkadaşlarımız muhalefet ediyordu. Belediye meclis üyelerimizi buna engel olarak gördüler. Büyük bir kumpas kuruldu. İçinde Emniyet, Savcılık, Valilik, Belediye Başkanı olan bir kumpas. Meclis üyelerimizi gözaltına aldılar, onlar olmadan meclis toplantısı yapıldı. 38 üyeli mecliste 17 oy ile AKP’li belediye başkanı istediği kararı aldı. Sonra meclis üyelerimiz serbest bırakıldı. Böyle bir kumpas olabilir mi? Savcının bu kumpastan ne çıkarı var, emniyet bu kumpastan ne menfaat çıkardı? Adeta suç işlemek için bir ittifak oluşturulmuş. Tarih bunu yazacak elbette.

Darbeci darbeciyi savunur ama Terzi Fikri’yi halk savunur

AKP Genel Başkanı geçen Ordu’da bir konuşma yaptı. 43 yıl sonra Fatsa Belediye Başkanı Fikri Sönmez'e dair bir şeyler söyledi. Fikri Sönmez’i görevden uzaklaştıranlar 12 Eylül askeri darbesini yapanlardı. Yerine kayyım atadılar, halkın iradesine siyasi darbe yaptılar. Siz 12 Eylül darbecilerini savundunuz. Onlar, Kenan Evren başta olmak üzere tarih önünde mahkum oldular ve siz onları savundunuz. Neden çünkü siz de kayyım atayansınız bizim belediyelerimize.  Aynı zihniyetin tezahürüdür; demokratik siyasete, sandığa, halkın iradesine darbedir. Darbeci darbeciyi savunur ama Terzi Fikri Sönmez’i halk savunur. Aynen kayyımların olduğu belediyelerde belediye eşbaşkanlarını halkın savunduğu gibi.  

AYM peşkeşe dur dedi

Anayasa Mahkemesi, ihalesiz olarak limanların peşkeş çekilmesine dur dedi. Bu kanun Meclis’e geldiğinde çok tartışıldı. İhalesiz olarak limanların 5’liye, yandaşlara ve Katarlılara peşkeş çekilmesi hukuk dışıdır, Anayasa’ya aykırıdır demiştik. AYM karar verdi, peşkeş çekiyorsunuz dedi. İktidardan giderken geleceği ipotek altına alıyorsunuz demiştik bu kanun maddesi ile. AYM bunu da bozdu ama ders olur mu derseniz? Bu iktidara ders olmaz. Hukuksuzluğa aynen devam edeceklerinden eminiz.

2 Ağustos 2022