Oluç: Sadece HDP ile değil çözüm süreci ve barış arayışı ile hesaplaşıyorlar

Grup Başkanvekilimiz Saruhan Oluç, Meclis’te basın toplantısı düzenleyerek gündemdeki gelişmeleri değerlendirdi. Partimiz hakkında açılan kapatma davası, pandemi süreci ve ortaya çıkan yolsuzluk görüntülerine ilişkin açıklamalar yapan Oluç, şunları söyledi:

Bugün birkaç konu üzerinde duracağım. Birinci konu, Anayasa Mahkemesi önünde şu anda görüşülmeye devam edilen kapatma davasıyla ilgili birkaç şey söylemek istiyorum. Raportörün hazırladığı ilk rapora göre, usulden bazı hatalar tespit edildiğine dair dün bazı haberler çıktı. AYM, şu anda görüşüyor ve bugün bir karar çıkacak. Raportörün raporu hakkında detaylı bilgimiz yok, ama iddianameye ilişkin bir kaç şey söylemek istiyoruz.

İmralı görüşmeler nasıl yapıldı? Bu görüşmelere kim izin verdi?

O kadar boş ve hukuksuz bir şekilde, tamamen siyasi saiklerle hazırlanmış bir iddianame ki, böylesi pek görülmedi. Birkaç örnekle anlatalım: 

Çoğu henüz soruşturma aşamasındaki iddialar bu iddianamenin içine alınmış. Bu soruşturmaların çoğunda dava açılmamış, kişi vekilse, ilgili vekil hakkında fezleke bile hazırlanmamış. Çoğu soruşturma aşamasında olan iddiaların sıralandığı 600 küsur sayfalık iddianamenin 550 sayfası neredeyse,  hakkında yasak istenen kişiler hakkındaki soruşturmaların listesi. Soruşturmalar iddianamesi yani. 

Bakın vahim bir şey daha. Henüz duruşmaları başlamamış olan 6-8 Ekim Kobani İddianamesi de bu iddianame içine alınmış. Henüz hiçbir duruşması yapılmamış, ama sanki karar verilmiş gibi, bu iddianame de kapatma davası içine alınmış. Peki AYM, buna göre bir karar verdiğinde, 6-8 Ekim Kobani davası mahkeme heyeti ne yapacak?   

Beraatla veya takipsizlikle sonuçlanmış davalar ve soruşturmalar da iddianameye alınmış. Hatta vefat etmiş arkadaşlarımıza siyasi yasak isteniyor. 

‘‘Biz İmralı’ya yüzerek mi gittik?’’

Bu iddianamenin bir özelliği daha var, İmralı Notları kitabı da dahil edilmiş. 2013-2015 yılları arasında İmralı’da Abdullah Öcalan ile yapılan görüşmelerin tutanaklarından oluşan kitap bu iddianameye alınmış. 

Peki o tutanaklar nasıl ortaya çıktı? O görüşmeler nasıl yapıldı? Kim izin verdi? Bu sorunun cevabını hep birlikte arayalım. Geçen gün Ahmet Türk esprili bir şekilde söyledi, ‘‘Biz İmralı'ya yüzerek mi gittik?’’ diye. O görüşmelerin yapılmasını sağlayan iktidar ve devlet kurumları neden bu iddianamede göz ardı edildi? O izni verenler kimlerdi? O görüşmeleri yaptıranlar, o tutanakların tutulmasını sağlayanlar kimlerdi? 

Sadece HDP ile değil çözüm süreci ve barış arayışı ile hesaplaşıyorlar 

Bu iddianame İmralı Notlarını içine alarak, sadece HDP ile hesaplaşmıyor, çözüm süreci ve barış arayışı ile hesaplaşıyor. Çözüm sürecinin intikamını almaya çalışıyor. Ama çözüm sürecinde sadece bir taraf yoktu. İktidarın heyetleri ve devletin heyetleri vardı. Onların da demek ki yargılanması gerekiyor. Bu iddianamenin varmak istediği nokta belki de odur. 

Bu iddianame küçük ortağın mekanında hazırlandı, büyük ortağın mekanında düzenlendi 

Bu iddianamedeki birçok bilgi yanlıştır. Örneğin bir vekilimiz hakkında bir mahkeme kararı olduğu iddia ediliyor ve siyasi yasak isteniyor. Halbuki isim benzerliği imiş. Milletvekilimiz öyle bir davada yargılanmamış ve ceza almamış. Onu da almışlar siyasi yasaklar listesine koymuşlar. 

Bu kadar usulsüz, bu kadar özensiz, bu kadar berbat, pespaye hazırlanmış bir iddianame. Nerede hazırlandı? Küçük ortağın mekanında hazırlandı. Büyük ortağın mekanında düzenlendi ve onaylandı. Ondan sonra Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına gönderildi.

Bu iddianame hukuki bir iddianame değil, tamamen siyasi nedenlerle, siyasi intikam hevesi ile hazırlanmış bir iddianamedir. 

Diyorlar ki, HDP hiç bir milli meselede iktidarın yanında yer almadı. Neymiş o meseleler? Doğu Akdeniz mi, Libya mı, Ege mi, tezkereler mi milli mesele? Avrupa ile ilişkileri bozmuş olmanız mı milli mesele? Mısır mı milli mesele? Evet, bütün bunlara muhalefet ettik. İktidarın politikalarının yanında durmak zorunda değiliz. Biz muhalefet partisiyiz. Eleştireceğiz elbette, üstelik bütün bu konularda yaptığımız eleştirilerin doğru olduğu iktidarın bugünkü politikalarından ortaya çıktı. Bütün bu meselelerde 180 derece dönüş yaptı iktidar. Demek ki biz haklıymış. 

AYM bu oyuna alet olmamalı, iddianameyi reddetmelidir

Şu anda AYM önünde olan o iddianame, sadece usul açısından değil esas açısından da, hukuk ve demokrasi ile alakası olmayan bir iddianamedir. Tamamen talimatla ve siyasi nedenlerle hazırlanmış bir iddianamedir. Hukukla hiçbir alakası yoktur. İktidar bu yaptığı ile, AYM’yi baskı altına alarak, kendi hukuk dışı ve siyasi nedenlerle açtığı davaya alet etmeye çalışıyor. AYM’ye çağrı yapıyoruz. Bu işe alet olmayın. İddianameyi reddedin. Önümüzdeki saatlerde sonucu göreceğiz ve tekrar bunun üzerine konuşacağız. 

Mesele sadece kapatma değil Türkiye’nin geleceğidir

Mesele sadece bir kapatma davası meselesi değildir. Mesele Türkiye’nin geleceği meselesidir. Demokrasi, insan hakları, hukukun üstünlüğü meselesidir. Bu ülkenin ve toplumun geleceği meselesidir. Karar verilecek, bu ülke geleceğini demokrasi, hukuk, insan hakları ve uluslararası demokratik sözleşmelerde mi arayacak; yoksa otoriter, baskıcı bir yönetimde mi, üstünlerin hukukunda mı arayacak, bunu göreceğiz. Atılacak her adım, HDP çerçevesinde değil Türkiye’nin geleceği açısından ele alınmalıdır. 

İradesiz bir Sağlık Bakanlığı yönetimiyle işte kıpkırmızı bir harita ortaya çıktı

İkinci değineceğim konu pandemi meselesi. Herhalde bu haritayı göstermek yeterli. Bu kıpkırmızı haritayı kim bu hale getirdi? Yani konuşmaya gerek var mı? 37 bin küsur vaka en son açıklandı, 150’den fazla ölüm ve kıpkırmızı bir harita. İşte iktidarın pandemi yönetimi bu. Aradan bir yıldan fazla geçmiş, iktidarın pandemi yönetiminin sonucu bu. 

Asla zamanında harekete geçmeyen; eksik ve yanlış önlemler alan; sağlık, emek ve meslek örgütlerini sürece katmamak için direnen iradesiz bir Sağlık Bakanlığı yönetimiyle işte kıpkırmızı harita ortaya çıktı. İlerlemeyen bir aşılama programı ile, doğru dürüst aşı yapılamayan bir ülkede işte bu kıpkırmızı tablo ortaya çıktı. Lebaleb kongrelerle bu tablo ortaya çıktı. İşyerlerinde önlem alınmadan çalıştırılan,  sıkışık halde işe gitmeye zorlanan emekçilerle bu tablo ortaya çıktı. 

Bu durumda AKP iktidarı hangi gerekçeyle kapanma ya da kapanmama kararı alırsa alsın, bir tek gerçek var, pandemi süreci doğru yönetilmemiştir. Tek başardıkları şey, Türkiye haritasını kızartmaktır. Korkarız ki yakında sarı iller de kırmızı olacaktır. 

Peki bu haritanın mağdurları kimler oldu? Mağdurlar esnaf, emekçi, öğrenci, çiftçi, esas itibariyle dar gelirli yurttaşlarımız oldu. 

Kısa çalışma ödeneğini hangi gerekçe ile sonlandırıyorsunuz?

Bugün 31 Mart ve Cumhurbaşkanlığı ilan etti, 31 Mart’ta kısa çalışma ödeneğini sonlandıracağız dedi. Tekrar söylüyoruz, yanlış yapıyorsunuz. Kısa çalışma ödeneğini kesinlikle sonlandırmayın. Zaten İşsizlik Fonu’ndan karşıladığınız bu desteği hangi gerekçe ile sonlandırıyorsunuz? Pandemi sona mı ermiş? Bu harita mavi mi olmuş? Esnaf tam kapasite ile çalışıyor da, bizim haberimiz mi yok? 

Pandemi bitene kadar kısa çalışma ödeneği sonlandırılmamalı, hatta asgari ücret düzeyine çıkarılmalıdır. 3.5 milyon civarında yurttaşımız bugüne kadar kısa çalışma ödeneğinden faydalandı. Siz eğer sonlandırırsanız, bu yurttaşlar, aileleri ile beraber 10 milyondan fazla insan mağdur duruma gelecektir. 

Yurttaşların borcu ne olacak sorusuna bu iktidarın cevabı yok

Ekonomik önlemlerle, kim ezildi, kim mağdur duruma geldi. Esnaf, emekçi, emekli vergi yükü altında ezildiler, sosyal güvence alamamaktan da ezildiler.

Memurun, işçinin, esnafın, işsizin borçları birikti. Peki bu iktidar ne yapıyor bu borçlar konusunda? Yaptığı belli. Toplumun büyük çoğunluğu borçlu iken, toplumun küçük bir azınlığının borçlarını ertelemek ile uğraşıyor. 

Bankalar Birliği geçtiğimiz günlerde Türkiye’nin spor alanındaki 4 büyük kulübünün borçlarının yeniden yapılandırılması ve ertelenmesi kararını aldı. 2 yıl boyunca anapara ödemesi yapmayacak bu kulüpler. Tamam kulüpler zor durumda. Peki esnaf, yurttaş, emekçi, işçi, gençler, kadınlar zor durumda değil mi? 

Yine geçtiğimiz günlerde Bankalar Birliği,  büyük ölçekli 173 firma ile, ki 51 gruptan oluşuyor, finansal yeniden yapılandırma sözleşmesi imzalıyoruz dedi ve 35 milyar lira tutar civarında borç yeniden yapılandırıldı. Peki esnaf, çiftçi, emeklilerin borçları ne olacak? 

Resmi rakamlara göre bankalara borçları olan yurttaşların sayısı 34 milyona ulaştı. Son 50 günde 2 milyona yakın icra dosyası açılmış vaziyette. İşte pandemi sürecindeki yanlış ekonomi politikalarının ve pandemi sürecinde yurttaşı, esnafı, emekçiyi gözeten değil, şirketleri, firmaları, yandaşları gözeten ekonomi politikalarının sonucu budur. Yurttaşların borcu ne olacak? sorusuna bu iktidarın cevabı yok. 

Esnaf kitlesel iflasın eşiğinde, onlar kısa çalışma ödeneğini kesmekle uğraşıyor

Borç yapılandırmada esnafa, çiftçiye, yurttaşa herhangi bir yapılandırma yok. Bakın 3.2 milyon KOBİ var bu ülkede yaklaşık. Bu KOBİ’lerin borçları 170 milyar dolara yükselmiş. Esnaf kitlesel iflasın eşiğinde, KOBİ’ler çok ciddi sıkıntılarla karşı karşıya, ama iktidar hiç bunu umursamıyor. Hala kısa çalışma ödeneği ile, İşsizlik Fonu’ndan, yani işçinin, emekçinin alın terinden oluşturulan kısa çalışma ödeneğini kesmekle uğraşıyor. 

AKP’nin kurduğu saadet zincirine katılanların adıdır Kürşatgiller

Bu iktidar 3 Y ile iktidara geldi. Yolsuzluğa, yoksulluğa, yasaklara karşıyız dedi. Kürşat Ayvatoğlu sembolik bir isim. Kürşat, bu iktidarın yarattığı düzenin adıdır. Kürşat, aslında yolsuzlukla mücadele ediyoruz derken yarattıkları yolsuzluk düzeninin adıdır. Kürşat, buzdağının görünen yüzüdür. Kürşat,  peşkeş çekilen kamu ihalelerinin sonucudur. Aslında 5’li çete denilen holdinglere peşkeş çekilen yatırımların adıdır. 

Bu iktidar bir saadet zinciri oluşturdu. Bu saadet zincirine dahil olanların ismi Kürşatgillerdir. Bu saadet zincirinin dışında kalan milyonlarca işçi, kadın, genç, esnaf, onların payına yoksulluk,  ödeyemedikleri doğalgaz ve elektrik faturaları, kredi kartı borcu ve kapatılan kepenkler kaldı. İktidarın Türkiye’yi getirdiği tablo tam olarak budur.

31 Mart 2021