Oluç: Siz Hakkari, Mardin ve Diyarbakır’ın da Sağlık Bakanı değil misiniz?

Grup Başkanvekilimiz Saruhan Oluç, Meclis’te basın toplantısı düzenleyerek güncel gelişmeleri değerlendirdi. Oluç, şunları söyledi:

Bugün ilk değinmek istediğim konu tecavüz faili Musa Orhan’ın serbest bırakılması meselesidir. Biliyorsunuz, Batman’ın Beşiri ilçesinde 18 yaşındaki İpek Er’i günlerce alıkoyarak tecavüz eden ve intiharına sebep olan Musa Orhan sosyal medyadaki tepkiler üzerine tutuklanmıştı. Tutukluluğu sadece bir hafta sürdü ve salıverildi. İpek Er 16 Temmuz günü intihar girişiminde bulunmuş ve bir aydan fazla süre hastanede yaşam mücadelesi vermiş ve maalesef 18 Ağustos’ta yaşamını yitirmişti. 

İktidar ve devlet Kürt'e saldıranı, tecavüz edeni himaye ediyor

Tecavüz faili Musa Orhan'ın bir lafını hatırlatmak istiyorum. “İstediğin yere şikayet et bana bir şey olmaz” demişti ve gerçekten de söylediği doğru çıktı. İpek Er’in acılı annesi dün konuştu ve dedi ki “O, devlete ve belindeki silaha güvendi.” Gerçekten böyle, devlet ve iktidar himaye ediyor. Kimi himaye ediyor? Kürt'e saldıranı, tecavüz edeni himaye ediyor. Eğer Kürt’sen diyor ki devlet ve iktidar “sizin hakkınız, hukukunuz yok, adalet yok sizin için”. Böyle demiş oluyor. Yani bir cezasızlık politikası ve devletin bu tür suçluları himaye etme politikası sürüyor. 

Musa Orhan’ı himaye eden kimlerdir, suç ortakları kimlerdir

Kimdir bu Musa Orhan’ı koruyanlar? Bu cezasızlık ve himaye etme politikasının sonucu nereye varacak sormak istiyoruz. Musa Orhan’ın suç ortakları var mı, varsa kimlerdir? Kaç Musa Orhan daha vardır iktidarın himayesinde olan ve cezasızlık politikasıyla korunan. Kimler Musa Orhan’ın arkasında durmuştur, nasıl savunmuştur? Yargı neden sahip çıkmıştır? Asker ve sivil bürokratlar mı korumuştur Musa Orhan’ı, yargı mensupları mı korumuştur Musa Orhan’ı? 

Kürt halkı sistematik bir saldırı ile karşı karşıyadır

Siyasetçiler mi korumuştur Musa Orhan’ı? Bu soruları soruyoruz. Tekil değil sistematik bir saldırı ile karşı karşıya Kürt halkı. Çok açık. Bunu bir kez daha gördük. Musa Orhan’ın salınması asla kabul edilebilir değildir. Yargı bu yaptığıyla bir cinsel suç failine sahip çıktı. Neden sahip çıktı? Yargı neden böyle birine sahip çıkar, hakimler böyle bir faile neden sahip çıkar?

Orhan’ın serbest bırakılması yeni cinsel saldırıları teşvik eder

Bu tahliye yeni cinsel saldırıları teşvik eder. Bunun vebali de Musa Orhan’ı salıveren hakimlerdedir, yargı mensuplarındadır. Yani cinsel saldırıda bulunan, şiddet uygulayan hukuksuzluk yapan, yasaları çiğneyen kamu görevlisi ise devlet ve iktidar onları himaye ediyor ve onlar devletin ve iktidarın iyi çocukları olarak faaliyetlerini sürdürüyorlar. Musa Orhan’ın serbest bırakılmasını en sert biçimde kınıyoruz, protesto ediyoruz. Bunun peşini bırakmayacağımızı bir kez daha vurguluyoruz. Acılı aileye de bir kez daha başsağlığı diliyoruz.

Demirtaş’ın, Yüksekdağ’ın kaçma şüphesi olduğu için mi onları içeride tutuyorsunuz?

Yargının durumu gerçekten içler acısı. Musa Orhan’ı salan yargı, aslında yargının durumunu gösterdi. Neymiş salma gerekçesi; kaçma ihtimali yokmuş. Yani bugün cezaevinde tutulan siyasetçiler Selahattin Demirtaş, Figen Yüksekdağ, belediye eşbaşkanlarımız, parti yöneticilerimiz; bunların kaçma şüphesi olduğu için mi cezaevinde tutuyorsunuz? Cezaevinde tutulan gazeteciler, yazarlar, akademisyenler bunların kaçma şüphesi olduğu için mi cezaevinde tutuyorsunuz da bir tecavüzcüyü kaçma şüphesi yoktur diye salıyorsunuz. Yargıya bunu sormak istiyoruz. Yargı neden suspus oldu. Neden bir suç failinin arkasına geçti ve onu korudu? 

Yargıtay Başkanı, Danıştay Başkanı, AYM Başkanı niye susuyorsunuz, “yargı talimat almaz” demiyorsunuz

Bir örnek daha söyleyeceğim, sus pus olunan bir örnek. ABD Başkanı Trump geçen gün Cumhuriyet Parti Kongresine katıldı. Yanında 6 kişi vardı. Çeşitli ülkelerden kurtarılan 6 kişi. Baktık bir tanesi çok tanıdık. Rahip Brunson. Trump yaptığı konuşmada dedi ki, “Cumhurbaşkanı Erdoğan bana karşı çok iyi davrandı” Rahip Brunson ile ilgili sohbetini kast ederek “Biraz sohbet ettikten sonra o da Rahip Brunson’u bırakmayı kabul etti."dedi. Geçen gün yine Trump demişti ki “yine bir ülkenin lideri ismini vermeyeceğim ama beni aradı Erdoğan’ı kastederek o seni dinliyor, sen onla bir konuşsan.”dedi. Şimdi niye susuyorsunuz? Niye hakimler bağımsızdır, Anayasaya, hukuka, vicdana göre karar verir demiyorsunuz? Niye susuyorsunuz, yargı mensupları Yargıtay Başkanı, Danıştay Başkanı, AYM Başkanı, Adalet Bakanı niye susuyorsunuz? Hiçbir organ, kişi mahkemelere talimat veremez, telkinde bulunamaz demiyorsunuz? Susuyorsunuz. Çünkü Rahip Brunson tam da Trump’ın dediği gibi serbest bırakıldı. Yargı yine sustu, emirle hareket etti. Aynen Selahattin Demirtaş ve diğer seçilmişlerimizle ilgili karar verdiği gibi Rahip Brunson konusunda emirle, talimatla karar verdi. 

Er ya da geç hukuksuzluk yapanları, yürütmeye boyun eğenleri bir hukuk süreci bekleyecek

Yargının durumuna ilişkin bir kez daha bu içler acısı durumu vurgulamak istiyoruz. Yargı üzerindeki bu baskı, yargı üzerindeki yürütme tahakkümü ve yargı mensuplarının vicdanlarını çöpe atmış olmalarını, cübbelerine ilik açmış olmalarını asla kabul etmediğimizi vurguluyoruz. Er ya da geç yeniden hukukun üstünlüğü sağlandığı, üstünlerin hukukuna son verildiği zaman; bu hukuksuzluğu yapanları, hangi düzeyde olursa olsun hukuku çiğnemiş olanları, yürütmenin baskılarına boyun eğenleri ve yürütme ile hareket etmiş olanları elbette bir hukuk süreci bekleyecek. 

İktidar vaka sayılarının artmasından yurttaşları sorumlu tutuyor

İkinci değinmek istediğim konu COVID19 pandemisi. Bütün dünyada pandemi devam ediyor. Bütün dünyada alınan önlemlere rağmen, kimi zaman eksik ve yanlış önlemler yüzünden olanları hep birlikte görüyoruz. Yakın zamanda 23 milyona ulaştı vaka sayısı. Dünyada can kaybı 800 bini buldu. Türkiye’de sağlık örgütlerinin tüm uyarılara rağmen iktidarın kendi geleceği doğrultusunda aldığı kararlar nedeniyle şu anda salgının ciddi boyutlarda devam ettiğini görüyoruz. Vaka sayıları artıyor. Bireysel önlemlerle atlatılması için iktidar bir davranış içine girmiş durumda. Neredeyse bu iktidar vaka sayılarının artmasından yurttaşları, halkı sorumlu tutuyor. Tüm bu süreç demokratik, katılımcı ve şeffaf yönetilmiyor. Sağlık Bakanlığının açıkladığı verilerin doğru olmadığı konusunda ciddi iddialar var. Bakın Ankara, İstanbul, Diyarbakır tabip odalarının açıkladığı rakamlar, Sağlık Bakanlığının verilerinin çarpıtıldığını, eksik olduğunu, doğru olmadığını açıkça ortaya koyuyor. Ama Sağlık Bakanlığından ve Bilim Kurulundan ses yok. Durum gerçekten vahim. 

Siz Hakkari, Mardin ve Diyarbakır’ın da Sağlık Bakanı değil misiniz?

Diyarbakır, Urfa, Van, Mardin, Şırnak, Hakkari gibi kentlerde vaka sayıları hızla artıyor. Buralarda alt yapı son derece yetersiz, yoğun bakımlar dolu, hastanelerde yer yok, testler yetersiz ve belirti gösteren insanlar evlerine gönderiliyor, bakılamıyor. Vaka sayıları arttığı gibi ölüm sayıları da artıyor. Bütün Türkiye için bu geçerli, sadece saydığım iller için geçerli değil. Fakat saydığım iller için özel inceleme talep ediyoruz Sağlık Bakanlığı'ndan. Bakın Batman’ı söylüyorum, Batman’da sağlık sistemi çökmüş durumda. Çok ciddi bir tablo ile karşı karşıyayız. Fililasyon ekipleri doğru dürüst çalışmıyor, devlet hastanesinde yer kalmamış durumda. Sadece Batman değil, Hakkari de öyle. Gerçekten durum vahim. Hakkari merkez ve ilçelerinde pandemiye karşı alınmış doğru dürüst bir tedbir yok. Yoğun bakım üniteleri ve yataklar yetersiz, gerekli tıbbi destek verilmiyor. Kaç vaka var, karantina altında olanların sayısı bilinmiyor. Hangi destekler veriliyor belli değil. Tabip Odası bilgi alamıyor İl Sağlık Müdürlükleri gereken bilgileri vermiyor. Durum bu. Sağlık Bakanına soruyoruz: Siz İstanbul, Ankara ve İzmir’in Sağlık Bakanısınız da Diyarbakır, Hakkari, Van’ın, Batman’ın Sağlık Bakanı değil misiniz? Nasıl bir sorumsuzlukla hareket ediyorsunuz. Buradan da gelen çığlıkları duymak zorundasınız. 

Kamuda çalışanların canı can da özel sektörde çalışanların canı can değil mi?

Bilim Kurulu Üyelerine sesleniyorum. Susmayın, bu vebalden kurtulmak istiyorsanız vakalar sayılar ve karşı karşıya kalınmış olan durum hakkında çok açık şekilde yurttaşlarla paylaşım yapmanız gerekiyor. Susarsanız bu vebalin altından kalkamazsınız. Şimdi kamuya esnek çalışma geldi genelge açıklandı. Kamudakilerin canı can da özel sektördekilerin canı can değil mi? AVM, fabrika ve atölyelerde çalışanların canı can değil mi? Şimdi buralarda çalışanların canı değersiz mi? Neden sadece kamuya esnek çalışma geliyor da diğer alanlarla ilgili önlem alınmıyor. Cumhurbaşkanı 19 Ağustos’ta dedi ki salgın kontrol altında. Aradan bir hafta geçti Bilim Kurulu Üyesi Mehmet Ceyhan dedi ki salgın kontrolden çıktı. Bunun üzerine, düğün, cenaze vb. etkinliklere İçişleri Bakanlığı kısıtlama getirdi. 

TÜİK verilerinin çarpıtılması Sağlık Bakanlığı verilerinin çarpıtılmasına örnek oldu

Durum vahimdir. Maalesef bu konuda Sağlık Bakanı üzerine düşeni yapmamaktadır. Açıklanan veriler gerçekleri açıklamamaktadır. Sağlık çalışanlarının ve doktorların da durumu vahimdir. Hem enfekte olanlar hem da hayatını kaybedenler, açısında söylüyorum, durum vahim. Sağlık çalışanlarının tükenmişlik sendromuna düşmemeleri için alınan önlemler yetersizdir. Son derece yoğun ve büyük riskler altında çalışıyorlar. Ama ihtiyaçları karşılanmıyor. Maalesef, TÜİK’in işsizlik, yoksulluk gibi verileri çarpıtması Sağlık Bakanlığının verilerini çarpıtmasına örnek olmuştur. Yani TÜİK ve Sağlık Bakanlığının verilerindeki çarpıtmayı aynı iktidar zihniyeti sürdürmektedir. Bu kabul edilemez. Tekrar ediyorum Diyarbakır, Van, Şırnak, Mardin ve Hakkari gibi illerde özel inceleme yapılmalıdır. Durum son derece vahimdir. Durumu yakından biliyoruz; milletvekillerimizden, seçmenlerimizin ailesinden biliyoruz. Durum çok vahimdir. Ancak gereken tedbirler alınmamaktadır. 

Giresun’daki felakete yönelik acımız büyük ama öfkemiz daha büyük

Önlem bizde zaten önlem olarak değerlendirilmemektedir. Önlem bir felaket yaşandıktan sonra konuşuluyor. Geçen gün Giresun’da bir sel felaketi yaşandı, 8 kişi hayatını kaybetti. Bir kez daha hayatını kaybedenlere rahmet, ailelerine başsağlığı diliyoruz. Acımız büyük ama öfkemiz daha büyük. 

Canikli, Özhaseki ve AKP yöneticileri, özür dilemeyecek misiniz Karadeniz halkından?

Bu neden yaşandı Rize ve Giresun'da? Doğu Karadeniz’de bu felaketler aylar yıllardır neden yaşanıyor? Bu soruyu sorduk her seferinde ve sormaya devam ediyoruz.  Ama biz bu sorunun cevabını biliyoruz. Dere yataklarını istinat duvarları çekerek işgal etmek, dolgu alanlarını yapılaşmaya açmak, tüm bunlar için orman kıyımları yapmak. Bunları kim yapıyor, bu kararları iktidar yapıyor. Bu iktidarın bakanları kepçelere binip dolaşıyor. Şimdi bakın, Çevre ve Şehircilik Bakanı, Tarım Bakanı oralara gittiniz, insanları rencide eden konuşmalar yaptınız. Bir özür dilemeyecek misiniz? Nurettin Canikli, Mehmet Özhaseki, AKP yöneticileri, bir özür dilemeyecek misiniz Karadeniz halkından? Şimdi bakın o sözleri söyleyenlere bu fotoğrafları hatırlatıyorum. Canikli ve Özhaseki’ye bu fotoğrafı hatırlatıyorum. İşte dere yatağı!

Dere yatağındaki HES’leri yandaş şirketler yapıyor

Dere yatağının üzerine inşaatlar yapılmış, yetmemiş HES’ler yapılmış. Bu inşaatları kim yapıyor, kararları kim veriyor, o HES’lerin yapılmasına hangi bakanlık karar veriyor? Kim yapıyor HES’leri? Sayalım mi o şirketleri: Cengiz Holding, Limak, Kalyon, Bereket Enerji, İçtaş, Akfen, Çelikler, Kolin, Güriş bunların hepsi iktidarın yanında olan yandaş şirketler. Yani Türkiye’nin en büyük 10 müteahhitlik şirketi içinde yer alanlardır. Rönesans, Limak, Kolin, dünya seviyesindeki şirketlerdir. İşte bunlar yapıyorlar. Bütün bunları iktidar destekliyor, iktidarın desteği ile Doğu Karadeniz bu felaketleri yaşıyor. Doğanın intikamı deği, iktidarın Doğu Karadeniz insanından intikamıdır bu. Doğu Karadeniz’de bu felaketler yaşanıyor, iktidar Batı Karadeniz'de ne buldu? Doğalgaz. Şimdi şapkadan tavşan çıkarma iktidarı haline geldiniz, her hafta bir tavşan çıkarmanız gerekiyor çünkü artık iktidarınızı sürdüremiyorsunuz. Başka türlü insanlar sizi izlemiyor. 

İktidar her seçim öncesi petrol, doğalgaz buluyor

2010’dan 2020’ye kadar hangi doğal kaynakların keşfini bu iktidar açıklamış bakalım. Gerçekten ilginç bir tablo. 2010 referandumu öncesinde Cudi Dağı'nda petrol bulmuş bu iktidar. 30 Mart 2014 Yerel Seçimlerinde önce Diyarbakır’da kaya gazı bulmuş iktidar. 7 Şubat 2014 Diyarbakır'da Türkiye’nin 40 yıl ihtiyacını karşılayacak kaya gazı bulunduğunu iddia etmiş bu iktidar. 7 Haziran 2015 seçimi öncesinde 9 Ocak 2015’te "Trakya’da doğalgaz bulduk" demiş bu iktidar. 14 Ekim 2015'te Karadeniz'de 30 milyar metreküp gaz rezervi keşfettik demiş bu iktidar. Bitmiyor. 24 Haziran Cumhurbaşkanlığı seçiminden önce 16 Mayıs 2018’de Batman’ın Sason ilçesinde, Mardin ve Şırnak'ta petrol bulduk demiş bu iktidar. Bitmedi. 31 Mart 2109 Seçimlerinden hemen önce de 8 Şubat 2019’da da Trakya’da yine doğalgaz bulmuş bu iktidar.

Her seçim öncesi bulunan doğal kaynaklar gaz olup uçtu

Ne oldu bu sözler, bu bulunan petrol doğalgaz, kaya gazı sözleri. Hepsi gaz olup uçtu çünkü bu iktidar bu tür sözlerle, seçim öncesi bu buluşlar ve icatlarla seçimleri kazanmaya çalışıyor. Bunların hepsi gaz olup uçtu. Kış yaklaşıyor doğalgaz zammı kapıda. "Dolarla mı maaşınızı alıyorsunuz" diyen, Türk lirasının değer kaybetmesinin Türkiye’de yaşayan her bir yurttaştan gizlemeye çalışan Hazine ve Maliye Bakanı var ya, hani aklı sıra yurttaşların aklıyla alay eden Hazine ve Maliye Bakanı şimdi doğalgaz zammı yapmak zorunda kalacak. Çünkü dolar 7.40’a dayandı. 

Gazı çıkarmak için vatandaşa ek vergiler getirebilirler

Bu iktidar 'gaz çıkarma maliyetine katılım payı' adı altında kendi yandaş şirketlerini zengin etmek için vatandaştan yeni vergiler almaya kalkabilir. Şaşırtıcı değil geçilmeyen köprülerden vergi alan ve hazinenin o geçilmeyen köprülerin ödemesini yapması kararını alan iktidar, gaz çıkarmak için de vergi koyabilir. Yani bir gaz çıkarma vergisi ile karşı karışa kalabiliriz. Bu iktidarın şapkadan tavşan çıkarma oyunları bitmez. Ciddiye alınabilecek bir durum değil. Gerçekten Türkiye’nin ekonomisini rahatlatacak, insanların refahını artıracak bir buluş yapılsa hiç kimsenin itirazı olmaz. Ama bunun seçim yatırımı olduğunu biraz önce verdiğim örneklerden de bir kez daha görüyorsunuz. 

İktidar bekasını korumak için şiddet araçlarına başvuruyor

Bu iktidar kendi bekasını sağlamak için sadece bu yola başvurmuyor. Bir de şiddet araçlarını artırma yoluna başvuruyor. Bakın Takviye Hazır Kuvvetleri Müdürlükleri kurma kararı alındı. Çok önemli değil diyorlar. Yav size polis yetmiyor mu! Yüzbinlerce polis kadrosu, jandarma o da yetmedi bekçi kanunu çıkarıldı. Onbinlerce bekçi kadrosu çıkarıldı o da yetmedi. Şimdi yeni kolluk gücü oluşturuyorlar. İktidar bekasını korumak için yeni kolluk güçleri oluşturuyor. Toplumsal muhalefete karşı bu güçleri oluşturuyor.

İktidarın ayakta kalması için 'yurtta savaş cihanda savaş' yolu seçilmiş görünüyor

Bu iktidar içeride toplumsal muhalefete karşı her türlü gerginliği, kutuplaştırmayı, çatışmayı, şiddet politikasını bir an için uygulamaktan geri durmayacak durumdadır bekasını korumak için. Sadece içeride değil dışarıda da savaş ve çatışma politikası yürütüyorlar. Bakın Doğu Akdeniz ve Ege’de savaş hali, Libya ve Suriye'de savaş hali, Irak Kürdistan’ı Federal Bölgesinde savaş hali. Yani içeride savaş dışarıda savaş, yurtta savaş cihanda savaş. Bu iktidarın ayakta durmasının bekasının yolu bu seçilmiş görünmekte. Şimdi bir kez daha Doğu Akdeniz için söylüyoruz Meclis açıkken bu konudaki açıklamalarımızı defalarca yaptık. Doğu Akdeniz ve Ege birer barış denizi olmak zorundadır. Komşularımızla barış içinde oranın tüm kaynak ve imkanlarını ortak olarak kullanmak durumundayız.

Ege ve Akdeniz’i barış denizi haline getirmeliyiz

Bunun için savaşa ihtiyaç yok, bunun için savaş harcamalarına ihtiyaç yok; bunun için müzakereye ve diplomasiye ihtiyaç var. Biz söylediğimizde itiraz ediyorlar. AB ülkeleri, ABD söylediğinde ise 'e tabi canım biz müzakereden yanayız' diyorlar. Neden biz söylediğimizde itiraz ediyorsunuz. Tekrar söylüyorum. Akdeniz ve Ege’deki tüm soruların çözümü müzakeredir. Buradaki tüm imkanlar da denizlere sınırı olan tüm ülkelerin ortak ve eşit kullanımında olmalıdır. Eşit kullanımıdır, hiçbir haksızlık ve eşitsizlik olmamalıdır. Bunu sadece AKP iktidarına söylemiyoruz Yunanistan'daki ve diğer ülkelerdeki milliyetçi iktidarlara da söylüyoruz. Doğu Akdeniz ve Ege’yi bir savaş denizi değil barış denizi haline getirmemiz gerekiyor.

Fatih Portakal’a baskı uygulandı

Fox TV’deki çalışma süresine son vermiş olan Fatih Portakal için üzüldük. Her görüşüne katıldığımız için değil ama Fatih Portakal gazetecilik etiğini korumak için ve gazetecilerin haber yapma hakkını korumak için elinden geleni yapmaya çalışan bir gazeteci olduğu için. Fatih Portakal’ın evinin üzerinde dronlar uçuruldu, hakkında soruşturmalar açıldı. Gazeteciliği suç haline getiren iktidar nasıl onlarca gazeteciyi tutukluyor ve soruşturuyor, gözaltına alıyor, tutukluyorsa Fatih Portakal’a da aynı baskıları uyguladı. Elbette ki medya üzerindeki bu baskılar karşısında muhalefet ve yurttaşlar son derece tepkilidir. 

RTÜK öyle ya da böyle başvurularımızı gündemine almak zorunda

Son sözüm RTÜK Başkanına. Bak RTÜK Başkanı; bunu Genel Kurul'da söyledik, senin hakkında araştırma önergesi verdik, basın toplantıları yaptık senin peşini bırakmayacağız. 14 tane başvuru yaptık. Haziran'dan bu yana 14 başvuru yaptık. RTÜK bizim başvuruları hala kurulunda görüşmeye almadı. RTÜK Başkanı başvurularımızın görüşülmesini engelliyor. RTÜK Başkanı biliyoruz sen o başvuruları engellemek için çoklu maaş sistemine bağlandın. RTÜK anayasal bir kurum, vergilerimizle maaşını aldığın bir kurum. Başvurularımızı değerlendirmek zorundasın. Senin yandaş ve iktidara yakın kanallarında hala HDP hakkında, HDP yöneticileri, Eş Genel Başkanları hakkında türlü hakaret iftira ve yalan haber yapılıyor, tartışılıyor. 14 başvuru yaptık ve yapmaya devam edeceğiz. RTÜK Başkanı olarak kurul gündemine almak zorundasın. Anayasal kurulsunuz sözde kurul olamazsınız. Bütün yurttaşların ve kurumların haklarını savunmak zorundasınız. Sözde savunmayacaksınız. İktidarın maşası olarak davranmayacaksınız. 

RTÜK Başkanı medya ve iletişim dersi alsın

İnsan biraz utanır sıkılır. Geçen gün gördüm haberlerde kaymakam adaylarına medya ve iletişim dersi vermişsin. Sen önce medya ve iletişim dersini kendin almak zorundasın. Bu işin peşini bırakmayacağız. Bize yönelik yalanları, iftiraları RTÜK değerlendirmek zorundadır. Biz bu başvuruları yapıyoruz, bu başvuruların peşindeyiz. Ya RTÜK Başkanı katıldığım bir yerel radyoya ceza vermiş. Bizim başvurularımızı gündeme almıyor, Radyo Harman’da benim katıldığım bir program nedeniyle o radyoya ceza veriyor.  İşte RTÜK Başkanı budur. Bir kez daha hatırlatıyor ve uyarıyorum. Öyle ya da böyle kurul gündemine almak zorundasınız. Bunun peşini bırakmayacağız, haberiniz olsun. 

27 Ağustos 2020