Oluçtan iktidara: Siz Türkiye değilsiniz!

Grup Başkanvekilimiz Saruhan Oluç, Meclis'te düzenlediği basın toplantısında gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulundu. Oluç, şöyle konuştu:

Birkaç konuya değinmek için basın toplantısı yapma ihtiyacımız oldu. Önce Van Başkale depremiyle başlamak istiyorum. Geçtiğimiz günlerde İran’da yaşanan bir depremin Van’ın Başkale ilçesine de yansıdığını biliyoruz. Ölü sayısı zannediyorum 10'a yükseldi. Bu depremde hayatını kaybeden yurttaşlara rahmet yakınlarına başsağlığı diliyoruz. Yaralılarımız var, yaralıların da acilen şifa bulmalarını diliyoruz.

Deprem yardımlarının engellenmesi insanlık dışı bir tutumdur

Geçtiğimiz günlerde Elazığ depreminde yaşadığımız bir sorunu Başkale depreminde de yaşadık. Dayanışma için giden heyetlerimizin yardım kamyonları geri çevrildi. Hem kaymakamlık hem valilik tarafından. Bunu dün Genel Kurul'da da dile getirdik; bu tutum insanlık dışıdır. Bunu söylemeye devam edeceğiz. Bunun son derece kasıtlı olduğunu, toplum içi dayanışmayı engelleme amaçlı olduğunu ve ihtiyaç sahiplerinin ihtiyaçlarının karşılanmaması için engeller çıkarıldığını söylemeye devam edeceğiz.

10-15 çadırı yere bırakmakla deprem yardımı olmaz

Bakın, sadece Başkale'de değil, heyetlerimiz tüm bölgede dolaşmaya devam ediyor. Saray ilçesinde de depremden etkilenmiş köyler var. Henüz ulaşılamamış köyler ve mahalleler var. Şöyle oluyor yardım; Kızılay gidiyor bir köye 3-4 tane ya da nüfusa göre 10-15 çadırı yere bırakıp gidiyor. Böyle yardım olmaz. Depremzedenin ihtiyacı böyle karşılanmaz. Şu anda özellikle köylerdeki depremzedelerin en ciddi sorunlarından biri de hayvan telefatı. Çok ciddi bir telefat yaşanmış vaziyette. Özellikle de kuzuların sıcağa ihtiyacı var, mekana ihtiyaçları var. Ölüyorlar. Halkın bu ihtiyaçlarının da karşılanması gerekiyor.

AFAD'la sorunumuz yok, bürokratik anlayış depremzedenin ihtiyacına cevap vermiyor

Biz bunu daha önce de söyledik, şimdi de söylüyoruz. Bizim AFAD'la sorunumuz yok, yardımların AFAD tarafından koordine edilmesi ile ilgili bir problemimiz yok. Önemli olan yardım gidememiş yerlere de yardım götürülmesidir. Bürokrasiye takılmadan yardımların götürülmesidir. Bu tür yardımların engellenmesi insanlığa sığmaz. Bu kadar bürokratik bir anlayış depremzedenin ihtiyacına cevap veren bir anlayış değildir. Ulaşılamayan yerlere gidilmesi acil ihtiyaçtır.

Savcılık kongremizde suç bulamadı ve anlaştığımız ses firmasının teknisyenlerini gözaltına aldı

Geçtiğimiz hafta sonu, Pazar günü 4. Büyük Olağan Kongremizi yaptık. Sizlerin de bir kısmı geldi, gördü. Gerçekten olağanüstü bir coşku ve heyecanla, on binlerce insanın bütün engellemelere ve baskılara rağmen kongreye akın akın geldiğini gördük. Kongrede bütün prosedürlerimiz tamamdı ve herhangi bir hukuki eksikliğimiz yoktu. Kongrede ne yapılması gerekiyorsa, prosedür olarak ve hukuken, hepsi yerine getirildi. Tuhaf bir biçimde savcılık kongre divanına ne suç yükleyeceğini bilemedi, bulamadı. Ne yaptılar? Bizim ticari bir anlaşma yaptığımız firmanın teknisyenlerini gözaltına aldılar. O firmayla ses ve sahne düzenini yapmak üzere bir sözleşme yapılmış, ücret karşılığında bir sözleşme yapılmış. Firmanın çalışanlarını gözaltına aldı savcılık. Bu en son görülen bir şeydi. Çünkü başka bir şey bulamadılar. O gözaltına alınanlardan biri hariç hepsini dün itibariyle serbest bıraktılar. Onların konuyla hiçbir ilgisi yok. Kongremizdeki tek varlık nedenleri ses, ışık ve sahne düzeninin kurulması ve işleyişinin sağlanması. Profesyonel bir firmanın çalışanlarını aldılar, yetmedi şimdi bir parti çalışanımızı gözaltına aldılar ve 4 gün boyunca göz altında tutma kararı çıkardılar.

Savcılar, bazı parti liderlerinin emriyle hareket ediyor

Şimdiden söylüyorum; savcılar siyasi parti liderlerinin emirleriyle hareket ediyorlar. Bu, hukukla ilgili değil. Bu gözaltından da bir şey çıkmayacak, çünkü kongremiz bütün hukuki prosedürler ve yapılması gerekenler göz önünde bulundurularak gerçekleştirilmiştir.

Kongremiz yapıldığından beri tüm TV'lerde HDP konuşuluyor

Kongremiz yapıldığından beri bütün televizyonlarda, gazetelerde, köşelerde HDP kongresi tartışılıyor. Biz elbette ki bu tartışmadan sevinç duyuyoruz. Hiçbir şekilde HDP’lilerin dahil edilmediği tartışmalarda da olsa HDP dışındaki herkesin ister TV yorumcusu, ister köşe yazarı, ister siyasetçi olsun, herkesin HDP’yi konuşması bizi sevindiriyor. Aslında gündemi nasıl belirlediğimizi bir kez daha gösteriyor ama çok yalan yanlış bilgilerle, ön yargılarla, gerçeklere dayanmayan bilgilerle konuşuluyor. Külliyen yalan.

TV programcılarına sesleniyoruz: Hodri meydan, çıkarın bizi televizyonlara

Bir kez daha tüm bu programları yapanlara ve bizi tartışanlara diyoruz ki birazcık dürüstlüğünüz varsa biz sizin karşınızda HDP sözcüleri ve temsilcileri olarak sorduğunuz her soruya cevap verme konusunda hazırız. Hodri meydan diyoruz; çıkarın bizi televizyonlara. Bizi eleştirenlerin hepsini karşımıza dizin, biz onların hepsine doğru cevapları verelim.

HDP olmadan HDP’yi tartışmanız siyasi ahlaka da basın ahlakına da sığmaz

HDP olmadan HDP’yi tartışmanız siyasetçi iseniz siyasi ahlaka, gazeteciyseniz basın ahlakına sığmaz. Bu kadar net olarak söyleyelim. Bu sürdürdüğünüz ambargoyu sonuçlandırmayacağınızı, bunun tamamen iktidar yanlısı bir ambargo olduğunu biliyoruz tabii. Ama diyoruz ki dürüst ve mertseniz bu tartışmayı bizlerle yapacaksınız. Ama bunun olmayacağını da biliyoruz.

Sizin tüm düşmanlığınıza rağmen demokratik siyaset konusunda kararlıyız

Kongremiz sonrasında HDPyi bu kadar tartışma konusu eden o kalemşörlere, yorumculara söylüyorum: Sizin demokratik siyaset konusundaki yanlış görüşünüz, HDP'ye  yönelik düşmanca tutumunuz, Kürt halkına yönelik düşmanca tutumunuz, Türkiye'deki muhalefete dönük düşmanca tutumunuz bizi hiç etkilemez. Sizin bütün bu düşmanlığınıza rağmen, bütün tezvirat yapma ve yalan yayma faaliyetinize rağmen biz demokratik siyaset konusunda kararlı olduğumuzu hem kongrede aldığımız kararlarla hem kongredeki eş genel başkan değişimimizle bir kez daha gösterdik. Bu konudaki çalışmalarımızı da kararlı bir şekilde sürdüreceğimizden kimsenin şüphesi olmasın. Çünkü HDP’nin varlığı Türkiye'de demokratik siyasetin varlığına dair en önde gelen umuttur.

İktidar İşsizlik Fonunu işverenlere aktarmak, talan etmek istiyor

Biliyorsunuz Plan Bütçe Komisyonuna bir kanun teklifi geldi, tartışıldı komisyonda ve sonuçlandı. Önümüzdeki haftalarda da Genel Kurul'a gelecek, orada tartışacağız. Bazı maddelerde sorun yok ama 2 madde var ki çok sorunlu. Buna ilişkin görüşlerimizi bildirmek istiyorum. İşsizlik fonu ile ilgili madde vahimdir. Bu iktidarın torba yasa içinde getirdiği bu madde, emekçilerin zor günlerinde kullanabilmeleri için maaşlarından yapılan kesintilerden oluşan İşsizlik Fonunun işverenlere aktarılması demektir. Talan etmek demektir İşsizlik Fonunu. AKP ilk defa İşsizlik Fonunu bu kadar hoyratça kullanmıyor. Daha evvel de bunları yaptılar. Tek tek bunları konuşmuştuk. Ama işverenlerin iş gücü maliyetlerinin düşürülmesi gerekçesiyle, emekçilerin İşsizlik Fonuna ödedikleri meblağları işverenlere aktarmak bu iktidarın emekçiye, işçiye yönelik en ciddi zararlarından biri olacaktır.

İşsizlik Fonu sermayeye peşkeş çekilmektedir

İşsizlik memleketin en önemli sorunlarından bir tanesidir. Her ay Cumhuriyet tarihinin rekorları kırılmaktadır. Milyonlarca insan, milyonlarca genç işsizdir. Her 4 gençten biri işsizdir. Üniversiteyi bitirenler, okullarını bitirenler iş bulamamaktadır. Çok ciddi bir işsizlik durumu ile karşı karşıya kalınmışken, İşsizlik Fonunun iş arayanlar lehine harcanması gerekirken, işsizlik sorununun çözümü için kullanılması gerekirken iktidar İşsizlik Fonunu esas itibariyle işverenlerin hizmetine sunmaktadır, peşkeş çekmektedir. Son derece ciddi bir sorundur. daha önce de oldu. 2018’de, 2019’da İşsizlik Fonu çeşitli biçimlerde sermayeye peşkeş çekilmiştir.

Dernek üyeleri fişlenmek isteniyor; bu örgütlenme özgürlüğünün çiğnenmesidir

İkinci çok ciddi sorun olan ekonomi ile ilgili değil ama Plan Bütçe Komisyonunda ne işi olduğunu kimsenin çözemediği bir maddenin de olmasıdır. Derneklerde üyelerin fişlenmesi maddesi. Biliyorsunuz bu madde daha önce Genel Kurula' geldi bir torba teklifin içinde. O zaman 3 muhalefet partisinin de tepkisi üzerine bu madde geri çekilmişti. İşte kanun teklifinin 19, 20, 21 ve 22. maddelerindeki bu düzenleme belki de Cumhuriyet tarihinin en ciddi fişleme faaliyetidir. Yani dernek üyelerinin fişlenmesine imkan veren bir maddedir. Bu, örgütlenme özgürlüğünün çiğnenmesidir. Hem yasalarımızda hem uluslararası demokratik sözleşmelerde var olan örgütleme hakkını çiğnemektir. Apaçık bir fişlemedir. Derneklere, mahalleyi güzelleştirme derneklerine, yöre derneklerine bile yurttaşların üye olmasını engelleyecek bir maddedir. Toplumsal muhalefete bu iktidarın çok açık bir yaklaşımıdır. Bunu da söylemiş olalım. Bunu da tartışmaya devam edeceğiz. Bu iktidarın fişlemeci yasakçı mantığının bir ürünüdür.

Türkiye'yi şikayet etmiyoruz, iktidarın ihlallerini eleştiriyoruz

Bugün AKP Genel Başkanı grup toplantısı yaptı. Artık grup toplantılarını Çarşamba günü yapacak belli ki. Çeşitli konuları gündeme getirdi. Fakat bizi ilgilendiren bir konuyla ilgili bir şeye işaret etmek istiyorum. Bunu Genel Kurul'da da tartışacağız. Bakın öncelikle şunu söyleyelim; Avrupa Konseyi ve AİHM Türkiye’nin düşmanı olan kurumlar değildir. Türkiye’nin üyesi olduğu kurumlardır. İkincisi AP bu iktidarın AB’ye üye olabilmek için müzakereleri sürdürdüğü kurumların oluşturduğu bir parlamentodur. Yani bir taraftan AB'ye üye olmak için fasıl açılmasını isteyeceksiniz, müzakere sürdüreceksiniz  sonra o AB’nin parlamentosu hakkında ileri geri konuşacaksınız. Bu kadar tutarsızlık, bu kadar acayiplik olmaz. Bir kez daha söyleyelim. Evet AB’de de Avrupa Konseyi'nde bizim temsilcilerimiz bu iktidarın antidemokratik uygulamalarını, insan hakları düşmanı uygulamalarını eleştiriyor ve söylüyor. Bu asla Türkiye’yi şikayet etmek değildir. Bu, şu anda Türkiye’yi yönetmekte olan iktidarın ihlal adımlarını eleştirmektir, iktidarı eleştirmektir ve biz bunu yapmaya devam edeceğiz. Avrupa Konseyi'nde de dile getireceğiz, AİHM’e başvurular da yapacağız.

Siz Türkiye değilsiniz

Çünkü siz hukukun üstünlüğünü tanımıyorsunuz. Siz demokratik hak ve özgürlükleri tanımıyorsunuz. Bütün bunları yapıyorsunuz, insan hak ve özgürlüklerini çiğniyorsunuz. Sonra uluslararası platformlarda bunlar dile getirildiği zaman bu Türkiye’yi şikayet etmek oluyor. Hayır, Türkiye’yi değiştirmek oluyor. Hayır siz Türkiye değilsiniz. AKP seçimlerde çoğunluğu almıştır, Türkiye’yi yönetmektedir ama siz Türkiye değilsiniz, Türkiye’nin bir parçasısınız. Diğer parçası olan toplumsal ve siyasal muhalefet sizi eleştirmeye devam edecektir. Bu Türkiye'yi şikayet etmek değildir. Dolayısıyla bunu söyleyeceğiz. 

Siz AİHM’e başvururken meşru da yaptınız hukuksuzlukları AİHM’e taşımak mı yanlış 

Siz AİHM’e 'benim siyaset hakkımı engelliyorlar' diye başvururken zamanında bu meşru oluyor. Şimdi sizin yaptınız hukuksuzlukları AİHM’e taşımak yanlış oluyor. Siz yaparken doğru, başkaları yaparken yanlış. Bu kadar çifte standart, bu kadar hukuksuzluk asla kabul edilemez. Biz bunu yapmaya devam edeceğiz. Bu Türkiye’yi şikayet etmek değil, bu doğrudan doğruya AKP - MHP iktidarını ve ittifakını eleştirmektir. Başka da bir anlamı yoktur.

Tezkere size Suriye’ye karşı savaş yapma hakkı vermiyor

Sorduk ve sormaya devam ediyoruz. Tezkereler çıkarılırken sorduk ve sormaya devam ediyoruz. Bu iktidarın İdlib’de işi ne? Türkiye’nin de iktidarın da işi yok. Bu iktidarın Afrin’de de Kuzey Doğu Suriye’de de, Libya’da da işi yoktur. İktidar kendi koltuğunu koruyabilmek ve bekasını sürdürebilmek için bu adımları atmaktadır. Bunu sormak da Türkiye’de yaşayan her yurttaşın yurttaşlık görevidir. Bu iktidarın yanlış dış politikasını eleştirmek, yurttaşlık görevidir. Bu Meclis çıkardığı tezkereyle - ki biz ona muhalefet ettik oy vermedik, karşısında durduk - size Suriye rejimi ile savaş yapma hakkı vermedi. Suriye rejimini demokratik olmaması sebebiyle yıllardan beri biz de eleştiriyoruz ama Suriye rejimi ile savaş çıkarma hakkını bu tezkere size vermedi. Onun için soruyoruz, sormaya devam edeceğiz. İdlib’de bu iktidarın işi ne? Libya’da bu iktidarın işi ne? Kuzey Doğu Suriye’de bu iktidarın işi ne? Sizin olmayan topraklarda askeri operasyonlar yapıyorsunuz. Bunu eleştirmeye devam edeceğiz. Bunu sormak ve eleştirmek yurttaşlık görevidir, bunu eleştirenlere ağır hakarette bulunanları asla kabul etmiyoruz. Bütün hakaretleri de aynen iade ediyoruz. 

26 Şubat 2020