Önder: Üçüncü cemre 16 Nisanda düşecek

Bu haftaki grup toplantımızda kürsüde Ankara Milletvekili Sırrı Süreyya Önder vardı. İhraç edilen akademisyenler ve Muğla’dan gelen HDP’liler de grup toplantısının izleyicileri arasında yer aldı. Toplantıya katılan isimlerden biri de kısa bir süre önce özgürlüğüne kavuşan Mardin Belediye Eşbaşkanı Ahmet Türk’tü. Önder konuşmasının başlangıcında kürsüyü Türk’e bıraktı. Türk, sözlerine Dünya Anadil Gününü kutlayarak başladı.

Ahmet Türk’ten bir kez daha barış çağrısı

Seçilmiş siyasilerin cezaevlerinde tutulduğunu da hatırlatan Türk, bir kez daha barış çağrısı yaptı. Demokratik zeminde diyalog oluşturarak, tartışarak, demokratik geleceği hesaplayarak, ortak akılla sorunlara çözüm bularak barışın sağlanabileceğini söyleyen Türk, “Şiddet politikalarıyla halklar, emekçiler, demokrasi talebi olanlar susturulamaz. Tek seçenek barıştır. Barış için hep birlikte yüksek sesle bağıralım” dedi.

 

Ahmet Türk’ün ardından konuşmasına devam eden Önder’in gündeminde akademisyen ihraçları, devam eden çatışmalar, sokağa çıkma yasakları, cezaevlerinde tutulan siyasetçiler ve yaklaşan referandum süreci vardı. HDP’nin hükümetle görüşme yaptığı yönündeki iddiaları yalanlayan Önder şöyle konuştu:

Savaş bu ülkedeki bütün halkları çok vurdu. Gençlik, kadın en çok bedel ödeyen kesimler oldu. Fakat dün bu ülkenin geçirdiği ağır kış koşullarına rağmen baharın müjdecisi ilk cemre havaya düştü. Hiç geçmeyecekmiş gibi sanılan o kara kış, yerini bahara devredecek. Gecenin en karanlık zamanı, sabaha en yakın zamanıdır. Şimdiden bu ülkenin savaşla eşit olan kışına ‘güle güle’, baharla eşit olan baharına ‘merhaba’ demek istiyorum.

Geçecek bu günler.

Akademisyenlerin cübbeleri barış bayrağı olacak

Akademisyenler, hocalarımız buradalar. Bu ülkede bir şey yaptılar. Çok basit gibi görünen ama bedelinin ne kadar ağır olduğunu birlikte tecrübe ettiğimiz bir şey yaptılar. Vicdanı ve adaleti dile getirdiler. Bu kadar! İçinde solcusu var, sağcısı var. Kürt var, Türk var. Hepsinin ortak faydası, onlar hakkı dile getirdiler. Bunun bedelinin aşıyla, işiyle oynanmak olduğunu gördük. Bilime, aydınlık geleceklere böylesi bir husumet, bu ülkenin tarihiyle eş zamanlı, hiçbir gün eksilmedi. Siz vicdanı talep etmekten başka hiçbir şey yapmayan akademisyenlerin cübbelerini çamura buladınız. Akademisyenlerin o cüppeleri, bu ülkenin eşitlik ve özgürlük bayrağı, barış bayrağı olacaktır.

Muhterem İbiş’e sesleniyorum; Sayın İbiş, bak herkes kenara çekilir, bu işin vebali sana kalır. Birileri bunun bedelini ödeyecek. Adalet belki geç tecelli eder ama mutlaka tecelli eder. Belki layık olduğunuz cezaya çarptırılmazsınız ama bu ülkenin insanlarının gönlünde o cübbeyi attığınız yerden daha da çamurlu bir yere saplanırsınız. Çıkın ya yaptığınız savunun ya da sorumluluğu size yıkmalarına tepki verin, biz de insan olduğunuzu anlayalım.

Biz her zaman görüşme talep ediyoruz ama görüşme yok

‘Muhalefete yakın’ araştırma şirketi sahibi olan zevat, muhalefetin milletvekilleri ağızlarını açıyorlar, Kürtlerin hükümetle anlaşmak üzere olduklarını söylüyorlar. Ben Binali Yıldırım’la görüşmüşmüşüm. Külliyen yalan. Görüşme de yok, temas da yok. Biz görüşmeyi her zaman talep ediyoruz, demokratik siyasetten başka çözücü mekanizma tanımayız. Hem diyalog kurmuyorlar. Bir yandan da el altından sanki görüşülüyormuş gibi yapıyorlar. Bu propaganda bu halkın beynine geçmez, o mercimek kadar aklınızla bunları yapmayın. Açık ve net belirtiyorum; görüşme çağrımız var ama ortada müzakere ve diyalog yok.

Xaraba köyü kuşatma altında

Nusaybin’in Xaraba köyü kuşatma altında. Milletvekilleri gidiyor, engelliyorlar. Sivil Toplum Kuruluşu temsilcileri gidiyor, izin verilmiyor. Burada olan zulme kuşatmaya tecride, açıklama yapmamaya itiraz etmezseniz Alman papazın durumuna düşersiniz. Herkesin her konuda hesap sorucu ve denetleyici olması gerekir. Ama Kürtlere ‘siz kendi kaderinizle ilgilenin, referandum alanlarında gözükmeyin, biz türlü yalanlarla bunu itibarsızlaştırmaya çalışırız’ diyorlar.

Baluken ve Encü’nün yakalama kararı hukuken dayanaksız

Sevgili İdris Baluken ve Ferhat Encü vekillerimiz onları tutuklayan, yargılayan asli mahkeme tarafından tahliye edildiler. Yani onlar hakkındaki bütün delilleri, tanıklıkları inceleyen ve artık tutuklu kalmalarına gerek yoktur hükmüne varan mahkemeler oy birliğiyle tahliye etti. Yani bir tek üye “acaba bırakmayalım mı” diye düşünmedi. CMK’nin ilgili maddelerinde salıverilmeye itiraz noktaları gayet nettir. Bunların içinde savcının vekillerimizin tahliye kararlarına itiraz etme yetkisi, hakkı yok. Savcının hakkı yok, mahkemenin de bunu değerlendirme hakkı yok. Yapılan işlem hukuken dayanaksız. Bu kararların nasıl siyasi mekaniklerle çalıştığının da göstergesi. Sonra bize diyorlar ki hukuka güvenin, gelin ifade verin, karar açıklansın. Gelin siyaseten hesaplaşalım. Adalet giderse her şey gider. Bir ülke her şeyi yitirir ama iki şeyi yerine koyamaz; yitip giden canlar ve adalet.

AYM cezaevindeki arkadaşlarımızın canlarının tehdit edilmesini mi bekliyor?

Anayasa Mahkemesi (AYM) unutuyor. Twitter düzenlemesi konusunda AYM 1 haftada karar verdi. Haberleşme özgürlüğü meselesi idi ve karar yerindeydi. Bu ülkede halkın kendisini temsil ettirme iradesi 100 günü aşkındır rehin alınmış, ipotek altında. Peki, AYM elzem olarak neyi görüyor da bu konu hakkında karar vermiyor? Cezaevindeki seçilmiş arkadaşlarımız, hem suça bulaşmış hem de kendilerini tehdit eden çete yapılarının yanında tutuluyor. Cezaevindeki arkadaşlarımızın canlarına dönük bir tehdit gelişmesini mi bekliyor. Bu meselenin Twitter’dan daha acil olmayan hangi boyutu var? Bu yargı onuruna sahip çıkmak ya da çıkmamak arasındaki ayrımdır.

Tüm yargıçlara sesleniyoruz. Bizim isteğimizde gayrı meşru bir şey yok. Bağımsız yargıya ve adalete uyun, yeter. Bir aklı evvel çıkıp ‘yargıyı etkilemeye teşebbüs’ falan demesin. En temel hakkımızı istiyoruz, adalet. Kimsenin menfaatine ihtiyacımız yok, yargı onuruna sahip çıkın bu bize yeter.

Bunlar cemaatten daha tembel

Kamuda muazzam bir kıyım yaşanıyor. İhraçlar, sürgünler, cezaevleri gırla gidiyor. 100 binin üzerinde insan işinden aşından ediliyor. Peki neyle? Savunması alınıyor mu? Yok. Suçu varsa kendisine söyleniyor mu? Yok. Herhangi bir bilgi, belge gösteriliyor mu? Yok. Ne deniyor, mıy mıy bir yorumla, “Bazı yanlışlıklar olabilir, komisyon kuruyoruz” diyorlar. Efendiler, sizin ‘bazı yanlışlar’ dediğiniz yüz binlerce haneye açlık, yoksulluk olarak yansıyor. Onların bütün hayatı sönüyor. İtiraz hakkı var mı? Yok.

Cemaat soruları çalıyorlardı. Bunlar Cemaat’ten daha tembel. Soruları çalmaya bile üşeniyorlar, mülakat diye bir şey getirdiler. Yandaşlarını formalite olsun diye, soruları çalma zahmetine bile katlanmadan istedikleri kurum ve kuruluşlara yerleştiriyorlar. İşte bunlar adalet duygusunu öldüren uygulamalar. Bundan sonra, 40 takla da atsanız ne ‘evet’inize müşteri bulabilirsiniz ne kendinizin diktatöryal hevesler içinde olmadığınıza bir tek kişiyi inandırabilirsiniz.

Ancak HDP’lileri serbest bırakırsanız HDP seçmeninden oy isteyebilirsiniz

Kürt’ün muhafazakarından oy isteyeceklermiş. Bula bula bu aklı bulmuşlar. Sanki Kürt muhafazakarının ulusal bilinci, ulusal onuru yok, izzet ve haysiyetten yoksun, en büyük haksızlıkların kendisine yapıldığının farkında değil. Böyle cin fikirler buluyorlar. Elleşmeyin, bulsunlar. Çare nedir; HDP’lileri serbest bırakacaksınız. Ancak o zaman belki, belki “HDP’ye gönül veren seçmenler bize oy verin” diyebilirsiniz. Onun dışında bir şey talep etme hakkınız yok.

Üçüncü cemre 16 Nisan’da düşecek

Önümüzde referandum var. Öncelikle seçmen kütükleri meselesinde kayıt oldukları yerde oy kullanamayacak insanların ne yapacakları konusunda il ve ilçe binalarında bilgilendirme masalarımız kuruldu. Yurttaşlarımız buradan bilgi alabilir. 3 cemrenin üçüncüsü Mart’ta değil, Nisan’ın 16’sında düşecek. Bunu sağlamak bizim elimizde. Hep birlikte yılmadan, usanmadan çalışırsak baharın gelişini 17 Nisan’da kutlayacağız.

 

21 Şubat 2017