Otistleri kendi içinde kategorize eden bu sistemin kendisi sorun üretiyor

Engelliler Komisyonu Eş Sözcülerimiz Hatice Betül Çelebi ve Musa Piroğlu'nun açıklaması:

2 Nisan Otizm Farkındalık Gününü de Türkiye’de binlerce otistik ve aileleri yaşadıkları derin sorunlarla karşılıyor. Otizmin bir spektrum bozukluğu ve tedavi edilmesi gereken bir hastalık olarak tanımlanması, geleneksel tıbbi modelin engelli bireyi bozulmuş, hasta, anormal, eksik olarak gören yaklaşımının en spesifik örneğini oluştururken, mevcut sorunların temelini de atmaktadır.

Her engellilik grubunda olduğu gibi otizm alanında da yaşanan sorunlar toplumsal ve kamusal olarak yapmamız ve yapmamamız gerekenler listesindeki içeriğin kendisinden ibarettir.

Günümüze değin mavi farkındalık kampanyalarıyla da yaygınlaştırılan ve tıbbi model yaklaşımıyla, otizmi erkek çocuklara atanmış bir bozukluk ve hastalık olarak yansıtan hakim anlayış, kadın otistiklerin erken dönemde tanı almalarını önlerken, ihtiyaç duydukları desteklerden mahrum kalmalarına da neden olmaktadır. Otizmin tedavi edilebilir bir hastalık olduğu yaklaşımı, bu engellilik alanını çocuklaştırmakta, tedavinin bir pazarlama stratejisi olduğu gerçeğini ortaya çıkaran yetişkin otistiklerin varlığı görmezden gelinmektedir. Otistiklerin yüksek, orta, düşük işlevli olarak kategorize edildiği bu sistemin şüphesiz kendisi düşük işlevlidir ve bizzat kendisi sorun üretmektedir.

Hali hazırda uygulanan sosyal politikalar da hastalık ve tedavi üzerinden şekillenmekte, bu bakış açısıyla otistikler için iki seçenek sunulmaktadır. Ya tedavi olarak yazılmış ve adeta tek seçenek olarak reçete edilmiş toplumun makbul normlarındaki “normal’’ zihnin eğitim sisteminde başarılı olmak ya da evlerinde veya bakımevlerinde kapatılmak.

Eğitimin, içeriği ve niteliği oluşturulmadan tedavi ve tek seçenek olarak ebeveynlere sunulması aileler için ekonomik ve duygusal bir baskıya dönüşürken, kamusal alanda sadece on iki saat olarak verilen destekler ise bu alanın serbest piyasada bir metaya dönüşmesine sebep olmaktadır. Tüm dünyada artık etik açıdan tartışmaya açık terk edilmeye başlanmış yöntemlerin kullanıldığı, bu özel hizmet piyasasında, aileler her ay en az 12 bin ila 15 bin liralık faturalarla ile karşılaşırken, devletin “ağır özürlü’’ tanımı ile verdiği ve minnet konusu haline getirdiği 2 bin 360 TL’lik bakım maaşı, ailenin bir haftalık ihtiyacını dahi karşılayamamaktadır. Yaşanan ekonomik kriz ile birlikte ortaya çıkan derin yoksulluk, otistiklerin gerekli desteklerden yoksun kalmalarına neden olurken bu destekler, koşulları gereği bunu sağlayamayan aileleri ise suçluluk duygusu ile hırpalamaktadır.

Kamusal alanda ise Rehberlik Araştırma Merkezlerinde (RAM) başlayan ve her iki yılda bir yenilenen zorlu rapor alma süreçleri, kaynaştırma öğrencisi olmak isteyen otistik çocuklar için ötekileştirme, hakaret, etiketleme, dışarıda bırakılma ve sosyal yalnızlıkla dolu bir yolculuğun acı ve öfke dolu hikayesine dönüşmektedir.

Oysa ki otizm, bilindik ezberlerin dışında çok farklı alanları da cesaretle tartışmaya açmamız gereken bir konudur. Otizm, fiziksel doğa ve toplumsal doğa gibi, insan zihninin de sonsuz renkte tonlara sahip biricikliğinin, çeşitliliğin ve insan olarak sahip olabileceğimiz potansiyelin sınırsız olasılıkların tezahürüdür.

Farkındalık olarak tanımlanan bu günde öncelikle şunu sormalıyız belki de: Farkında değil miyiz? Farkındayız. Toplum olarak parklardan, okullardan, yurtlardan, cafelerden, konutlardan, taşıtlardan kovduğumuz, hakaret ettiğimiz, damgaladığımız otistiklerin farkındayız. Onların bizim gibi olmadığının farkındayız. Tüm sağlamcı davranışlar, farklılığın farkında oldukları için varlar.

İşte bu yüzden otistikler için bugün ve yılın her günü bağımsız ve onurlu yaşam hakkı adına kalbimiz “KABUL’’ün rengi için KIRMIZI olsun! 

Hatice Betül Çelebi-Musa Piroğlu
Engelliler Komisyonu Eş Sözcüleri
2 Nisan 2022