Özdoğan: Bu bloke kararının verileceği bir mevzuat Türkiye’de yok

Hukuk ve İnsan Hakları Komisyonu Eş Sözcümüz Nuray Özdoğan, AYM’nin hazine yardımının yapıldığı hesaplarımıza bloke konulması kararına ilişkin Genel Merkezimizde basın toplantısı düzenledi. Özdoğan, şunları söyledi:

Bu karar siyasi tarihe bir kara leke olarak geçecektir

Siyaset tarihine kara leke olarak geçecek bir karara imza attı AYM. Ne yazık ki diyoruz, çünkü hukuk ve insan hakları adına utanç duyuyorum bu kararlardan. 5 Ocak’ta AYM, partimizin devlet yardımının ödeneceği banka hesaplarına bloke konulmasına dair bir karar verdi. Bildiğiniz üzere AYM, kapatma davası kapsamında 21 Haziran 2021’de Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının banka hesaplarına blok konulması talebini oybirliği ile reddetmişti. Savcılık bu talebini iki iddianamesinde de dile getirmişti. AYM ise oybirliğiyle bu talebin reddine karar vermişti. Aradan geçen zamanda ne oldu da bu karar değişti? AYM’nin 5 Ocak’ta verdiği kararın iki aşaması var. Birinci ve en önemli aşama, partimizin banka hesabına özellikle 2023 yılında ödenecek devlet yardımına dair bloke konulması. Bu kararı da 6 üyenin karşı oyu ve 9 üyenin kabul oyuyla vermiş bulunmakta. Aynı zamanda bu kararın ve savcılığın başvuru ve dilekçe eklerinin partimize tebliğine ve 30 gün içinde savunma vermemize karar vermiş bulunmakta. 

Kararda gerekçeler yok

Savcılığın tedbir talebini içeren yazının ve eklerin, talep hakkında karar verilmeden önce partimize tebliğine ilişkin verilen kararda, savunmanın alınmasına gerek olmadığına karar verdi. 7 üyenin karşı oyu, 8 üyenin kabulü ile kararı alınmış. Yine oy çokluğuyla alınan bir karar. Bu kararın içeriğinden anlıyoruz ki bu konu AYM içinde oldukça tartışılmış. Kararın içeriğine karşı oy veren üyelerin, karşı oy gerekçeleri bulunmamakta. Bize yapılan tebligatın içeriğinde de AYM kararı eksik. Şunu bilmemekteyiz. AYM üyeleri karşı oy verirken gerekçelerini yazmadıkları bir karar mı ortaya koymuşlardır? Yoksa karşı oy gerekçeleri bize mi tebliğ edilmemiştir? Bildiğiniz gibi AYM kararlarını kendi sitesinde yayınlanıyor. Yayınlanan karar içerisinde de bize karşı oy gerekçelerini göremiyoruz.

Yargıtay’ın başvurusunu basından öğrendik

Tartışmanın nasıl olduğunu bilemiyoruz. Bilgilenmek bizim de kamuoyunun da hakkı. Eğer ki karşı oylar gerekçesiz verilmişse, gerekçesi alınmamışsa bu da başka bir hukuka aykırılığa işaret eder. Bu süreçlerin tamamını 5 Ocak 2023 akşam saatlerinde basından öğrendik. AYM, tüm kapatma süreçlerinde, işlemleri ilgili partiye mutlaka tebliğ eder. Tebliğ etmek zorundadır. Ama Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının tedbir yönünden yaptığı başvuru ve sonrasındaki süreci bizler de sizler gibi basından öğrendik. Bu konuda süreç ilerlerken 3 Ocak’ta bir başvuru yaptık AYM’ye. 

AYM bize değil basına bilgi vererek süreci yürüttü

AYM’ye bu bilgilerin, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının böyle bir talebinin olup olmadığını, varsa incelenmeksizin reddedilmesi gerektiğini, aksi halde tarafımıza tebliğ edilmeden karar verilmemesi gerektiğini söyleyen bir başvuruda bulunduk. Mahkeme bu konuda asli taraf olan bize değil basına bilgi vererek bu süreci yürüttü. Bu, algı operasyonlarının bir parçası olmak demektir.

Üzücü olan AYM’nin taraf olması

3 Ocak’ta AYM’ye gittiğimizde, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının böyle bir talebi olduğu tarafımıza sözlü olarak iletildi. Bu konunun hangi tarihteki toplantıda ele alınacağına dair bilgi olmadığı söylendi. Biz AYM’den çıktıktan sonra öğrendik. Önce 6 Ocak, sonra 5 Ocak diye basına yansıdı. AYM’nin yayınlanan toplantı takvimi içerisinde de bu gündem yer almamaktaydı. Aslında süreç ilginç bir şekilde kısmen basınla paylaşılarak ama açık olmayan, şeffaf olmayan bir şekilde yürütüldü. Hukuka aykırı yürüyen süreçlerde şeffaflık tabii ki beklemiyoruz. Eğer ki mevcut durumdan farklı, mevcut mevzuata aykırı işlem yapacaksınız, her zaman bu işler şeffaf olmayan şekilde yürütülmektedir. Üzücü olan AYM gibi bir kurumun bu işlemlerin bir tarafı olmuş olması. AYM bu süreçte ne ceza muhakemesi hukukunu ne Siyasi Partiler Kanunu hükümlerini dikkate almamış görünüyor. 

AYM, bize tebliğ etmedi

Kapatma davalarının ceza muhakemesi usulüne göre yürütülmesi zorunluluğu olduğundan, kararların gerekçeli verilmesi zorunludur. CMK 141 bunu söyler. AYM, kararının içerisinde hiçbir gerekçeye yer vermemiştir. Kararda sadece Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı talep dilekçesine atıfta bulunmuştur. Onun dışında bir gerekçe kararda göremiyoruz. Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının dilekçesini de 5 Ocak günü bloke kararı çıktıktan sonra akşam saatlerinde ısrarlarımız üzerine alabildik. AYM bu konuyu yine bize tebliğ etmedi. Basından öğrendikten sonra AYM’ye başvurduk. Kararı ve Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının başvurusunu ve AYM’nin gerçeklerini talep ettik. Israrlarımız sonucu Yargıtay’ın talep gerekçesinin yer aldığı dilekçeyi ve kendi kararını bize akşam saatlerinde tebliğ etmiş oldu. Başsavcılığın talebi hukuk dışı olmasına rağmen mahkeme sonuç olarak nihai kararla bağlantılı bir karar vermiş durumda. 

Oy çokluğuyla alınan kararın hukuki geçerliliği yoktur

Bu bir ara karar gibi yansıtılsa da verilen karar nihai karara götüren bir kardır. Anayasa Mahkemesi ancak kapatma yönünde bir karar vermeyecek ise Hazine yardımından kısmen veya tamamen yoksun bırakma yönünde karar verebilir. Ara karar şeklinde nihai karara etki eden bir karar veremez. Nihai karara etki eden, nihai kararı doğrudan belirleyen bir karar verdiğinde, bunu nitelikli çoğunluk dediğimiz üçte iki çoğunlukla almak zorundadır. Oy çokluğuyla alınan bu kararın hukuken geçerliliği yoktur. 

Siyasi müdahalelerle süreç gelişiyor

Anayasa hükümleri emredicidir. Parti kapatmalara dair hükümler de emredici hükümlerdir. AYM bu hükümleri uygulamak zorundadır. Bu karar, ara karar niteliğinde değildir aslında. Partimiz hakkında açılan kapatma davası ve sonrasında gelişen sürecin tamamı siyasi müdahalelerle gelişmektedir. Bloke kararına giden sürece baktığımızda, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı 13 Aralık 2022’de başvurusunu yapıyor. O gün aynı zamanda MHP Hukuk ve Seçim İşleri Komisyonundan Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı diyor ki; “2023 seçimleri için siyasi partilere yapılacak Hazine yardımı üç katına çıkacak. HDP’nin bu yardımdan yararlanmaması için kapatma davasının bir an önce sonuçlanması lazım”. Açıklamanın yapıldığı aynı gün Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı bu konuda başvuru yapıyor. Daha önce bu talebi reddedilmiş olmasına rağmen. 

Bu kararın verileceği bir mevzuat Türkiye’de yok

AYM, tedbir kararında gerekçe sunmadığı gibi talep kısmında da hangi gerekçelerle bu kararı verdiğini de açıklamamaktadır. Yasal gerekçeye atıfta bulunmamaktadır. AYM, bu kararını Anayasanın hangi hükmüne dayanarak aldığına dair bir bilgi vermemektedir. Yargısal kararlarda hangi mevzuata dayandığınızı bildirmek zorundasınız. Hukuki gerekçesini yazmak zorundasınız. AYM gibi yargısal düzlemdeki en üst kurumun, verdiği kararda bir mevzuat hükmüne dayanamamış olması ilginç değil. Çünkü böyle bir kararı vereceği dayanak bir mevzuat yok. Kapatma davası devam ederken, partinin Hazine yardımını almasını engelleyeceği bir karar vermesine yol açacak bir mevzuat düzenlemesi Türkiye hukuk sisteminde yok. Olmadığı için de AYM, sadece kararını yazmış; kararın dayanağını, hukuki gerekçesini ve mevzuatını yazamamıştır. Bu durumda biz Başsavcılığın talep gerekçelerine bakarız. 

Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı eleştiri metni sunmuş

Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının dilekçesine baktığımızda, siyasi aklın ürünü olan gerekçeleri oldukça şaşırtıcı. Hiçbir hukuki nitelendirme içermiyor. Başsavcılığın ve sözcülüğünü yaptığı siyasi aklın kişisel yorum ve niyetlerinden ibaret bir gerekçe sunulmuş. Mahkeme de bu gerekçeleri kabul etmiş. Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının, kapatma iddianamesini düzenlendiği tarihten, AYM’nin tedbir talebini reddettiği tarihten bu yana neyin değişerek bu tedbir kararı alınmasının zorunluluk haline geldiğini somut olarak ispat etmesi gerekirdi. Dilekçesine baktığımızda buna dair bir ispat göremiyoruz. İddianamedeki iddiaları aynen tekrar ettiği ve daha da ileri giderek aslında partinin siyasi söylemlerini tekrar tekrar eleştirdiği bir metin sunmuş Anayasa Mahkemesine. 

Yargıtay bütçe görüşmelerindeki konuşmaları eleştirmiş 

Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı müvekkil HDP’nin siyasi söylemlerinde ısrar ettiğini söylemiş; HDP’nin barışçıl, siyasal, demokratik, siyasi hayat için sunduğu önerileri, Kürt sorunundan kaynaklı yaşanan çatışmalara ilişkin yaptığı kınamaları yeterli bulmamış. Dilekçesinde bunların yeterli olmadığını belirtmiş. İlginç bir şekilde bütçe görüşmeleri sırasında vekillerimizin bütçeye dair yapmış oldukları eleştirilerine değinmiş. Vekillerimizin savaşa ayrılan bütçeye yönelik eleştirilerini, Türk Silahlı Kuvvetlerine yapılmış bir eleştiri olarak görmüş. Bütçenin halklara harcanması gerektiği, savaşa ayrılan bütçenin bu halkların cebinden çalınan paralar olduğuna dair söylemlerimizin tamamını hukuk dışı bulmuş. 

Ve sınır ötesi operasyonlara dair yapılan eleştirileri, Sayın Öcalan’a yönelik uzunca yıllardır süren ağır tecrit koşullarının eleştirilmesini gerekçe olarak sunmuş yeniden. Öyle ki iktidar tarafından karartılan, halen pek çok soru işareti barındıran Taksim’deki katliama ilişkin partimiz tarafından yapılan kınama açıklamasında, PKK’nin isminin geçmemiş olmasını gerekçe olarak sunmuş. Yani savcılık iktidar hangi senaryoyu sunuyorsa, partimizin bunu sorgusuz sualsiz kabul etmesi gerektiğini, aksi halde suçlu hale geleceğini iddia etmiştir. Savcılık makamı bütçe görüşmeleri sırasında vekillerimizin medya kanallarına verdiği görüşleri eleştirmiş. Hangi haber kanallarına görüş vermemesi gerektiğine dair görüşte bulunmuş. AYM’ye bunları sunmuş. Bütün bunlar aslında partimizin nasıl siyaset yapacağına, nasıl söz kuracağına, nerede duracağına, neye muhalefet edip etmeyeceğine ilişkin bir müdahaledir. Bunu savcılık makamı, yargısal makam yapıyor. Ve bir diğer yargısal makam olan AYM, bu gerekçeleri somut bir gerekçe gibi kabul etmiş olmalı ki savcılığın talebini kabul etmiş. 

Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı iktidarın temsilcisi gibi davranıyor

Gerçekten dehşet verici bir tablo. Türkiye halkları, Türkiye demokrasi mücadelesi açısından dehşet verici bir durum. Türkiye’nin üçüncü büyük partisine, iktidar gibi konuşmuyorsun, iktidarın politikalarına biat etmiyorsun, demokrasi mücadelesinde ısrar ediyorsun, ırkçı politikaları savunmuyorsun iddialarıdır bunlar. Bunlar hukuki nitelik taşıması mümkün olmayan, siyasi niteliği de tartışmalı düşmanca bir tutumdur. Görevi gereği kamu adına, halkın yararına hareket etmek zorunda olan Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı, iktidarın temsilcisi gibi davranıyor. Yargısal makamlar kamu yararına hareket etmek zorundadır, hukuka ve mevzuata karşı sorumludurlar. Demokratik hukuk devleti söylemine karşı sorumludurlar. İktidarlara karşı sorumlu değildirler. İktidarın politikaları yürütülmüyor diye bir başka partiyi eleştirmezler, siyasetin aracısı veya temsilcisi olmazlar. 

Hazine yardımı halkın parasıdır

Savcılık dilekçesini sonuca bağlarken neden Hazine yardımına müdahale edilmesi gerektiğine dair şöyle diyor; “Parti toplantılarına ait giderlerin Hazineden karşılanacağı açıktır”. Yani demek istiyor ki; devlet yardımı yapılırsa, HDP parti toplantıları ve siyasi faaliyetleri için harcayacaktır. Siz bunu engellemeseniz, bu parti siyasi faaliyetlerine devam edecek, toplantılarını yapmaya devam edecektir. Seçim faaliyetine devam edecektir bu parti. 

Ancak Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı şunu bilmelidir ki; Hazine yardımı halkların parasıdır, HDP’ye oy veren milyonların cebinden çıkan paradır. Ne iktidarın ne savcılığın gasp edeceği paradır. Bu iktidar çalmaya alışık bir iktidardır. Halkların cebinden vergileriyle çıkmış olan Hazine yardımına, halkların siyasi faaliyetinin yürütülmesi için harcanması zorunlu olan paralara el koyması da gaspın bir başka yöntemidir, çalmanın bir başka yöntemidir.

Partimizin nasıl siyaset yapacağını söylemek savcının haddi değildir

Başsavcılık, Anayasa Mahkemesine partimizin seçim hazırlıklarını önleme ve siyasi propagandasına engel olma amacını açıkça dile getirmiştir. Milyonların oyunu almış Türkiye’deki demokratik siyasetin en önemli temsilci olan partimizin nasıl ve ne şekilde siyaset yapacağını söylemek kimsenin haddi değildir. Görev alanını tümden terk etmiş olan savcılık makamının hiç haddi değildir. Partimiz seçmenin iradesine bağlı olarak hareket eder; seçmenin kendisine, oy veren milyonların iradesine tabidir.

AYM, faşizan cephenin seçim kampanyasına ortak olmuştur

Üzülerek belirtmeliyiz ki, Anayasa Mahkemesi, iktidar ortaklarının taleplerini ve görüşlerini dilekçesine taşıyan Başsavcılık makamının talebini kabul ederek, bu faşizan ve anti-demokratik cephenin seçim kampanyasına ortak olmuştur. Umuyoruz ki bu yanlış kararından dönecektir. 

Yeniden hatırlatmak isteriz ki, savcılık makamının kapatma iddianamesini sunduğu tarihlerde, MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli 11 Aralık 2020’de “HDP’nin kapısına kilit vurulmalı” demişti. Yine 11 Ocak 2021'de Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı dava açmadığı takdirde başvuruyu kendilerinin yapacağını belirtti. Yine 2 Mart 2021'de kapatma davasının artık açılmasını gerektiğine dair beyanını sundu. Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı da MHP’nin büyük kongresinden (18 Mart 2021) bir gün önce 17 Mart 2021’de sundu. Aslında yargısal değil siyasi bir takvim işlemektedir.

Yargısal süreçler devre dışı bırakılıyor

Seçim sürecine girmesiyle beraber yargısal süreçlerin tümüyle devre dışı bırakıldığına şahit oluyoruz. AYM’yi de bu sürecin bir parçası yapmaya çalışmaktadırlar. AYM’nin Türkiye’deki demokrasi adına bu yanlış kararından döneceğine inanmak istiyoruz. AYM önümüzdeki seçim sürecine etki edebilecek, iktidar ve ortaklarının iktidar hesaplarına ortaklık edecek kararlarından vazgeçmelidir. Partimiz hakkındaki kapatma davası ve tedbir yönündeki kararlar, siyasilerin açıklamaları ile paralel yürüyen süreçler şeklinde gelişmeye devam etmektedir. 

Bu utançtan dönülmesi mümkün

Türkiye yargı sisteminin en önemli kurumu olan Anayasa Mahkemesi’nin siyasi zeminde hareket ettiğine dair bu veriler demokrasi ve hukuk adına utanç vericidir. Bu utançtan dönmek mümkündür. Partimiz; bu topraklarda demokratik ve barışçıl siyasetin halklarımız için can suyu olduğunu bilmekte ve bu sorumlulukla siyasi faaliyetlerine devam etmektedir. Bu ülkenin halklarına karanlığı layık görenlere karşı HDP, demokrasiden ve hukuk devletinden yana mücadelesinden vazgeçmeyecektir. Halkların ortak mücadelesi karşısında yargısal örtüyle kaplanmış siyasi kararlar hükümsüzdür. 

Bu kararı hiçbir şekilde tanımıyoruz. Sürecin tamamının bu kadar hukuk dışı yürümesini kabul etmiyoruz. Türkiye’deki bütün demokrasi güçlerini ve tüm hukukçuları, Türkiye'nin gelecek seçimlerinde daha aydınlık bir geleceğe açılacak kapı için HDP’ye yönelik bu faşizan saldırılara karşı bir arada durmaya davet ediyoruz.  Yeniden bir demokratik hukuk devleti kurulmasının yolu açılacaksa bu HDP siyasetiyle olabilecektir. Bu kararı tanımıyoruz. İtirazlarımızı AYM’ye sunacağız. 

7 Ocak 2023