Özdoğan: Kobanî Kumpas Davasında okunan mütalaa iktidar müdahalesinin açık belgesidir

Hukuk ve İnsan Hakları Komisyonu Eş Sözcümüz Nuray Özdoğan, Kobanî Kumpas Davasındaki son gelişmelere ilişkin Genel Merkezimizde açıklama yaptı. Özdoğan, şunları söyledi:

Geçmiş dönem eş genel başkanlarımız, milletvekillerimiz ve MYK üyelerimizin tutuklu yargılandığı Kobanî Kumpas Davasının 49. duruşma periyodu 12-13-14 Nisan tarihlerinde Sincan Cezaevi Kampüsünün duruşma salonunda yapıldı. 

Hukuksuz ve siyasi saiklerle yürütülen bir dava

Bildiğiniz üzere AİHM duruşmadan önce bir karar verdi. Sayın Figen Yüksekdağ’a ilişkin bir karar verdi. AİHM Büyük Daire, Selahattin Demirtaş hakkında verdiği kararını Figen Yüksekdağ hakkında da tekrar etti. Bu karar neden önemli, çünkü davanın tümüyle hukuksuz ve dayanaksız olduğunu ve siyasi saikle yürüdüğünü gösteriyor. Hükümetin yaptığı itirazlar da reddedildi ve 4 Nisan itibariyle Figen Yüksekdağ Şenoğlu kararı kesinleşti. Peki, bu kararda ne diyordu AİHM yüksek mahkemesi? HDP’li milletvekillerin siyasi ifade özgürlüklerini kullandıkları için susturulmak ve cezalandırılmak amacıyla tutuklandığını tespit etti. Mahkeme aynı zamanda, başvurucuları kriminalize etmek amacıyla kullanılan ceza yasalarının uluslararası makamların keyfi müdahalesine karşı yeterli koruma sağlamadığını tespit etti.

AİHM siyasi faaliyetlerin engellendiğini belirtiyor

Mahkeme, başvurucuların eylemlerinin siyasi söylemler ile bazı yasal toplantılara katılmaktan ibaret olduğunu söylemiştir. Demirtaş Türkiye (no. 2) kararına atıfla bir kez daha serbest seçim hakkının ihlal edildiğini tespit etmiştir. Mahkeme ayrıca, Avrupa Konseyi İnsan Hakları Komiseri’nin Türkiye’de ifade ve basın özgürlüğüne ilişkin 5 Şubat 2017 tarihli memorandumuna atıfla, HDP’li vekillerin özgürlüklerinden alıkonulmasını da “Meclis’teki tartışma ortamının sınırlandırılması için yargı tacizine başvurulması” olarak nitelendirdi. Mahkeme; başvuranın yaklaşık 6-8 Ekim tarihleri arasında işlendiği iddia edilen bir suça karıştığı şüphesinden ziyade, başvuranın tutukluluk halini devam ettirerek böylece başvuranın siyasi faaliyetler yürütmesinin engellendiğini belirtmiştir. Yargı makamlarının, muhalefet liderlerinden biri olan başvuranın davranışlarına, diğer HDP milletvekillerinin ve seçilmiş belediye başkanlarının davranışlarına ve daha genel olarak muhalif seslere sert tepki verdiği tespitini yapmıştır. Türkiye’deki yargı makamları için yapıyor bu tespiti.

AİHM'in kesinleşen iki kararına göre tüm yargılananlar serbest bırakılmalı ve dava düşürülmeliydi

“Başvuranın tutuklanması ve tutukluluk halinin devamı, sadece binlerce seçmeni Meclis’te temsil edilmekten mahrum bırakmamış, aynı zamanda halkın tamamına tehlikeli bir mesaj göndererek özgür demokratik tartışmanın kapsamını önemli ölçüde azaltmıştır”, demiştir. Mahkeme, yetkililerin başvuranın tutukluluk haline ilişkin olarak ileri sürdüğü amaçların sadece -demokrasi açısından tartışılmaz ciddi bir mesele olan- gizli bir amaca yönelik bir kılıf olduğu sonucuna varmıştır. AİHM Büyük Daire de -Demirtaş kararında olduğu gibi- 4 Nisan kararıyla Türkiye’deki HDP vekillerine ve başkalarına yönelik bu davaların siyasi saikle yürütüldüğünü açıklayarak tespit etmiştir. Bu karar Kobanî Davası öncesi mahkeme heyetine sunulmuştur ve mahkeme heyetine de duruşmada yeniden açıklanmıştır. Hukuka uygun işleyen bir yargı sürecinde bu aşamada AİHM ‘nin kesinleşen iki kararına göre tüm yargılananların serbest bırakılması, davanın düşürülmesi gerekirdi. Mahkeme bu konudaki talebimizi yine eski ezber gerekçeleri ile reddetmiştir.

Erdoğan yargıya mesaj vermeye devam etmiştir

Gelinen duruşma periyodunda ise iktidarın seçim çalışmalarını mahkeme salonlarına taşıdığını gösteren somut olaylar yaşanmıştır. Yakın zamanda partimize yönelik siyasi lincin devamı niteliğindeki HDP Kapatma Davasının görüldüğü Anayasa Mahkemesi’nin üyelerinin Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından aranarak baskı altına alınmaya çalışıldığı ortaya çıkmıştır. 5 Nisan’da da Cumhurbaşkanı Erdoğan “Demirtaş hüküm giymesi gerekirken henüz hükmünü almadı, asıl hüküm giydiğinde o zaman bunları konuşamayacak” sözlerini sarf ederek yargıya mesaj vermeye devam etmiştir. Deprem felaketinin yaşandığı 6 Şubat günü dahi duruşma yapmaya çalışan mahkeme heyeti, kendince kaybettiği zamanı telafi etmek ve siyasetin takvimine yetişebilmek adına bu periyottaki duruşmada en faşizan dönemlerde dahi görülemeyecek şekilde hukuku ruhen de şeklen de ayaklar altında alan bir pratik sergilemiştir. 

Mahkemenin tek motivasyonu cezaya giden süreci kısaltmak

Evet, mahkemeler hakimler kararları ile konuşur. Mahkeme kurduğu ara kararlarla, savcılık makamı da sunduğu mütalaayla 2023 seçimlerine taraf olduklarını olacaklarını açıkça belli etmişlerdir. Bunu kabul etmiyoruz. Yargılama süresince defalarca ceza usul ve kanun hükümlerini çiğneyen mahkeme, gelinen aşamada yargısal makam niteliğini tümden kaybetmiştir. Türkiye’nin demokrasi tarihi ve hukuk düzeni adına bu durum üzücü ve utanç vericidir. Mahkeme heyeti bu periyotta yargısal tüm süreçleri askıya almıştır. Tek motivasyonunun cezaya giden süreci kısaltmak olduğu anlaşılmaktadır. Bu celsede dosyaya yargılananlarla ilgili gelen takipsizlik kararları gibi lehe kararları dahi delil olarak değerlendirmeyeceğini ve bu nedenle duruşmada okumayacağını açıkça ifade etmiştir. Bir kısmı depremzede olan ve yakınlarını kaybeden yargılananların deprem felaketinin yaşandığı tarihte duruşmaya ısrarla çağrılmalarına dair eleştiriye ve depremin insani ve kentsel yıkıma dair değerlendirmelere dahi “Bizi ne ilgilendirir, geçin bunları” diyecek kadar insani tutumdan da uzaklaşmış bir mahkeme heyeti görülmüştür. Hukuk ve temel haklar insana dairdir, insan içindir. Bunlar çiğnendiğinde düşülecek nokta şu an mahkemenin düştüğü nokta gibi utanç verici bir nokta olur. 

Mahkeme adil ve tarafsız bir yargılamanın hiçbir unsuruna yer vermedi

Siyasetçilerimizin sorgu verme, savunma yapma hakları, iddianameye karşı beyanda bulunma hakları tümüyle ortadan kaldırılmıştır. Mahkeme, bir kararla oldubittiye getirip bu aşamadan sonra sorgu ve savunma almayacağını söyledi ve buna gerekçe olarak da gerçek dışı sebepler ortaya sundu. Duruşma tutanaklarında kişisel yorum ve değerlendirmelerine yer veren heyet hasmane bir tutum izlemeye devam etti. Yargılananlara ve savunma avukatlarına yönelik tarafgir bir tutum içinde olduğunu gösterdi. Adil ve tarafsız bir yargılamanın hiçbir unsuruna yer vermedi. 14 Nisan Cuma günü ise mahkeme, bu periyotta iktidara verecekleri belgenin son günü olması nedeniyle, hız ve telaşla kararlar veriyor. Mahkeme duruşma başladığında bizlerin ve yargılananların söz taleplerini kesin olarak reddetti, söz kurmalarına izin vermedi. SEGBİS sistemi tarafımıza kapatıldı, yargılananların ve avukatların itirazları kayda dahi alınmayacak kadar pervasız bir tutum izlendi. Savcılık makamı yargılananların itirazları arasında hızlıca mütalaasını okumaya başlamıştır. Yargılanan siyasetçiler ve savunma avukatları mütalaadan önce kendilerine söz verilmemesi üzerine duruşma salonunu terk etmek zorunda kalmışlardır. 

Mütalaa adeta iktidar partisinin ruh ve düşünce dünyasının tercümesi olmuştur

Savcılık makamı boş salonlara mütalaayı okumuştur, mütalaasını özetlemiştir. Tahminimizce 4-5 bin sayfayı bulan bir mütalaayı 13 sayfada özetlemiştir. Savcılık makamının mütalaası adeta iktidar partisinin ruh ve düşünce dünyasının tercümesi olmuştur. Müvekkillerimize siyasi faaliyetleri nedeniyle müebbet hapis cezaları istenmiş, tutuksuz yargılananların tutuklanması talep edilmiş, savunma ve sorgu hakları için aylardır gösterdiğimiz çabamızı ve mesleğimizi ifa etme çabamızı örgütsel tavır olarak değerlendirmiştir. Hukuk dernekleri, barolar ve avukatların adil ve tarafsız yargılamaya dair uyarılarını kriminalize etmeye çalışmış, siyasi manipülasyon içeriği yüksek bir mütalaa okumuştur. Seçim sürecinin en büyük manipülasyon aracı olması beklenen bu mütalaa, savunmanlara ve yargılananlara iletilmeden önce dün akşam basına özel özetinin ve bilgi notunun hazırlandığını da kamuoyu ile paylaşmak isteriz. Savcılık makamı kamu adına, bu ülkenin halkları adına değil mevcut iktidar partisi adına hareket ettiğini her işlem ve eylemiyle açık etmekten çekinmemiştir.

14 Mayıs’tan sonra yargısal makamları bu utanç tablosundan çıkaracağız

Yakın zamanda Vatan Partisi Genel Başkanı’nın izlediğiniz tutumu savcılık makamının izlediği tutumun benzeridir. Elbette ki bu tablonun asıl yaratıcıları yargı mensupları değil, baskı ve talimatlarını mahkemeler üzerinden çekmeyen iktidar ve ortağıdır. Yargı mensuplarının da bu ülkenin halklarının demokrasi, barış, adalet talebi karşısında bir aşamada hakimlik ve yargıçlık mesleklerini ve onurlarını hatırlayacağına inanıyoruz, inanmak istiyoruz. 14 Mayıs 2023 tarihinden sonra yargısal makamları içine düşürdükleri bu utanç tablosundan çıkaracağımıza da söz veriyoruz. Gerçek katilleri, gerçek yağmacıları, gerçek hırsızları gizlemek adına yürütülen tüm operasyonlara karşı halkların demokratik gücü ile mücadele edilecek ve boşa çıkarılacaktır. AKP-MHP iktidarı kendi geleceğini partimize, vekillerimize ve üyelerimize yönelik yürüttüğü kumpas davalarına bağlamıştır. Goebbelsvari propaganda yöntemlerine karnımız toktur. Mahkeme heyetini de bundan kaçınmaya davet ediyoruz. Halklarımız, yurttaşlarımız yalanlara kimleri aracı ederlerse etsinler altındaki gerçek imzayı görmektedir. Seçimle ve sandıkla bu imzayı sonsuza dek sileceklerdir. Halkımız, halklarımız bu seçimde demokrasinin geleceğini şekillendirecek, ülkenin tüm kurumlarını, yargı kurumlarını emir erleri haline getirenlere cevabı sandıklarda verecektir. 

Dava 3 Temmuz’a bırakılmıştır. Savcılık makamı dün itibariyle mütalaasının özetini kamuoyuyla paylaşmıştır ama bizimle paylaşmamıştır. Öncelikle kamuoyuna, basına servis etmiştir. Müvekkillerimizin, siyasetçilerimizin, geçmiş dönem eş genel başkanlarımızın, vekillerimizin haksız ve hukuka aykırı olarak tutuklanmaya devam etmeleri, serbest seçim hakkının ihlali olduğu gibi, AKP-MHP iktidarının kendisini sürdürmesinin garantisi haline gelmiştir. Bunu kabul etmiyoruz. Arkadaşlarımız derhal tahliye edilmelidir. 

15 Nisan 2023