
Van Milletvekilimiz Bedia Özgökçe Ertan, Mecliste devam eden bütçe görüşmelerinde Ekonomi Bakanlığı bütçesi üzerine değerlendirmelerde bulundu. Ertan, şöyle konuştu:
Bildiğiniz gibi üçüncü çeyrek büyüme verisi yüzde 11,1 olarak açıklandı. Bunun üzerine AKP Hükümeti temsilcilerinin de ekonomi politikalarını bu veri üzerinden savunmaya başladığını görmeye başladık. Kamuoyu önünde "Şaha kalktık, ekonomide dünya rekoru kırıyoruz, büyüyoruz, coştuk, coşuyoruz" gibi söylemlerle bu veriyi siyasi alanda, siyasi çıkar sağlamaya tahvil ettiğini görüyoruz. Ama bakıyoruz ki açıklanan bu rakamlara göre toplumda hiç de öyle büyümenin getirmiş olduğu bir refah gözlenmiyor. Ekonomistler bu büyümenin ne olduğunu açıklamaya çalışırken ısrarla gerçeği yansıtmadığını, TÜİK'in yeni hesaplama sistemi sebebiyle bu olağandışı rakamların ortaya çıktığını söylüyor.
Türkiye gerçekte yüzde 11,1 değil 1,2 düzeyinde büyüdü
Büyümenin gerçekleşip gerçekleşmediğini anlamak için darbe girişiminin olduğu ve ekonominin küçüldüğü dönemi değil 2017'nin ikinci çeyreğini esas alırsanız, o zaman Türkiye'nin gerçekte yüzde 11,1 değil 1,2 düzeyinde büyümüş olduğunu görürsünüz. Hatta öyle ki imalat sanayi, tarım ve gayrimenkulde veriler negatiftir.
Örneğin tarımdaki negatif sonucun nedenlerini açıklayalım. Arka arkaya ithal tarım ürünlerinde gümrük vergileri sıfırlandı, vergi yükü ağırlaştırılan çiftçi üretim yapamaz hâle geldi. Böylelikle tarımda eskiden kendi kendine yeten bir ülkeyken artık hemen her şeyi ithal etmeye başlayan ve git gide dışa bağımlı bir ülke hâline geldik. Böyle olunca elbette ki veriler de negatif çıkıyor.
Büyüyen toplum değil, AKP'nin temsil ettiği büyük sermaye sahipleri
Bunun yanı sıra, iddia edilen yüzde 11,1 büyümedeki payı aslında kimlerin aldığına bakmak gerekiyor. Büyümede ücretlilerin payı yılbaşından beri 4,5 puan azalmış ve yüzde 29'a düşmüştür. Sermayenin payı ise 7,5 puan artarak yüzde 46,4'e çıkmıştır. Büyüyen toplum değildir bu rakamlara göre, AKP'nin temsil ettiği büyük sermaye sahipleridir.
AKP Hükümeti kendisine muhtaç bir toplum yaratmak istiyor
Öte yandan, AKP Hükümeti hem ücretliler hem de sermaye sahipleri açısından kendisine muhtaç bir toplum yaratmak istiyor. Bunu, 15 yıldır yapılan, bilinçli bir şekilde yapılan sosyal politikaları terk ederek sosyal yardımlara yönelme çabalarında görüyoruz. Bu nedenle büyüme tabana yayılmıyor, topluma etki etmiyor. Büyümenin halka tek yansıması artan vergilerdir.
AKP Hükümetinin topluma hediyesi 5 milyon 400 bin genç işsizdir
Bu ekonomi politikaları gençlerimizi, onların geleceğini ellerinden alıyor. TÜİK verilerine göre, yaşı 15 - 29 arasında olan nüfus yaklaşık 8 milyondur. Bu gençlerin 4,5 milyonu eğitim görüyor, 5,9 milyonu çalışıyor, 2,2 milyonu ise hem eğitim görüyor hem çalışıyor; yani bir meşguliyetleri var. Geriye kalan üçte 1'lik kesim ise hiçbir şeyle uğraşmıyor, boş geziyor. 5 milyon 400 bin insandan bahsediyorum, genç insandan. İşte sizin bu topluma hediyeniz budur. Ankara nüfusu kadar, hepsi birbirinden kıymetli milyonlarca gencin geleceğini karartmaya hiç kimsenin hakkı yoktur. Eğer büyüme rakamlarını konuşacaksak bu sonuçlarla beraber konuşmalıyız.
Bu yaş grubu beş altı yıl sonra ne olacak, bunu açıklayabiliyor musunuz? Okutamadığımız, iş veremediğimiz milyonlarca insandan bahsediyoruz, gün geçtikçe umudu tükenen, hayallerinden kopan, hayal bile kuramayan gençlerden bahsediyorum. Onların offshore hesapları yok, onların gemileri, gemicikleri yok.
Kadın politikanız yok
Üstelik genç nüfusun içinde bulunduğu sıkışmışlık, sizin politikalarınız nedeniyle genç kadınlarda iyiden iyiye derinleşmiştir. Durumun vahameti şu rakamlarda gizli: Yine TÜİK verilerine göre, yaşı 15-19 arasında olan her 100 kadından 28'i, yaşı 20-24 olan her 100 kadından 50'si ve yine yaşı 25-29 olan her 100 kadından 55'i ne eğitim alabiliyor ne de çalışıyor. İşte size büyüyen Türkiye tablosu. Bu tabloda kadınların eğitim ve iş yaşamındaki yerini bile sadece rakamlara göre değerlendirdiğimizde bu bütçenin toplumsal cinsiyete duyarlı bir bütçe olmadığını ve kadınların önemsenmediğini, kadın politikanızın olmadığını söylemek mümkün.
İşsizlik oranlarının en yüksek olduğu ilk 5 şehir Batman, Mardin, Siirt, Şırnak ve Diyarbakır
İşsizlik rakamlarından bahsediliyor, birçok konuşmada değinildi. Mevcut rakamlara göre gerçekten çok yüksek ama bir de ayrımcı yönüne değinmek isterim. Bölgesel düzeydeki ayrımcı rakamlardan ortaya çıkıyor. TÜİK verilerine göre işsizlik oranlarının en yüksek olduğu ilk 5 şehir Batman, Mardin, Siirt, Şırnak ve Diyarbakır. Oranları yüzde 20'ler civarında seyrediyor ama AKP'nin oy deposu olarak gördüğü yerlere bakıyoruz; Konya, Karaman, Uşak gibi yerlerde yüzde 4'ler seviyesinde. İşte, ayrımcılık bir de bu yönüyle devam ediyor, dezavantajlılık bir de bu yönüyle devam ediyor, devletin pozitif katkısının yokluğu burada da açıkça göze çarpıyor.
Kürt sorununa ekonomik sorun olarak bakanların sonu ve yeri bellidir
AKP Hükümeti yakın dönemde Cazibe Merkezleri Programı'nı gündeme getirdi. Bizler Hükümetin zaten vergisini veren Kürt halkına bu paketi bir lütuf olarak sunmasını öncelikle eleştiriyoruz. Eşit yurttaşlık ve hakkaniyet kriterlerine göre, gerçek anlamda kalkınma isteğine göre hareket edilmelidir ki eğer böyle bir isteğiniz olsaydı öncelikle Kürt sorununun barışçıl yöntemlerle çözülmesi gereğini önceleyen bir tutum alırdınız, bunu göremiyoruz. Kürt sorununa ekonomik sorun olarak bakanların sonu ve yeri bellidir. Bu programda öngörülen hizmet kategorilerinde bile Kürt halkına bakış açınızın ne olduğu ortaya çıkıyor. Örneğin program kapsamında 15 hastane yapımı öngörülürken var olan karakollara ek 51 yeni karakol yapımı öngörülüyor, kurulacak fabrikalardan da bahsediliyor. Siz belki bu program kapsamında binalar yapabilirsiniz ama şunu sormak lazım: Binasını yaptığınız fabrikaları hangi yatırımcıya kurduracaksınız? Özellikle "terörle mücadele" adı altındaki aşırı güvenlikçi politikalarınız devam ederken ve OHAL hâlihazırda devam ederken hangi yatırımcıya bu fabrikaları kurdurabileceksiniz?
Biz benzer paketleri emin olun çok gördük; eskiden beri her gelen yeni hükümet böylesi paketleri hep bir lütufmuş gibi bir müjdeyle Kürt halkının önüne getirdiler. Kürt sorununun çözümünü ekonomik gerekçelere bağlayıp "çözüm paketi" diye sundular ama sonuçlar hiç değişmedi. Bugüne kadar başarılı tek bir tane örnek vermenizi istiyoruz yani tek bir tane örnek gösterebiliyor musunuz? Ecevit döneminde de denenmişti. Hiçbir tane cazibe merkeziyle biz hâlâ karşılaşmış değiliz. Bu varsa nerededir, hangi katkıyı sundular? Örneğin, vatandaşın "Allah razı olsun" diyebildiği tek bir proje var mı, merak ediyoruz. Esas sorundan kaçarak başarılı olunmayacağını daha şimdiden söyleyelim. Bir de zaten başvurulara hâlâ yanıt verilmemiş olması da başlı başına Kürt sorununa ve Kürt meselesine yönelik konjonktürel ve ekonomik bakışınızın ne kadar ayrımcı olduğunun da bir ifşasıdır. Bu tür programlarla Kürt halkında ekonomik beklentiler yaratarak esas sorunu askıya almaya çalışıyorsunuz.
Büyüme rakamları masaldan ibaret
Üçüncü çeyrekte Hükümet bu sanal büyümeyi yaratabilmek adına piyasaya kamu harcamaları altında dört koldan kredi sağlamıştır. Bu nedenle de karşımıza rekor düzeyde cari açık ve bütçe açığı çıkmıştır. Bir ülkede eğer cari açık 40 milyar dolar, bütçe açığı ise 45 milyar dolara yükselmişse emin olun, büyüme rakamları masaldan ibarettir.
Temel bir bakanlık olan Ekonomi Bakanlığı, geçen yılki orta vadeli programda 2017 yılı için yüzde 6 enflasyon tahmininde bulunmuştu. Şimdi ise bu yıl sonunda enflasyon oranının yüzde 9,5 olacağı belirtiliyor. Hedeften sapma yüzde 50 civarında, 50'nin üzerinde hatta.
Maliye Bakanlığı, bütçenin yıl sonunda açık hedefini tutturamayacağını resmen kabul etti
Maliye Bakanlığı, bütçenin yıl sonunda açık hedefini tutturamayacağını, açıkça 2017 Yılı Mali Durum ve Beklentiler Raporu'nda resmen kabul etti. Raporda, bütçe, başlangıçta 46,8 milyar lira açık verecek şekilde tahmin edilmişken Maliye Bakanlığı, bunu, şimdiden 61,6 milyar lira açık verecek şekilde revize etmiştir. Daha Hazine ve Maliye Bakanlığı arasında dahi mutabakat sağlanamamaktır.
Ekonominin borçlanarak büyüdüğünü söylemek için ekonomist olmaya gerek yok
Bu rakamlar ortadayken bir yandan da büyüme gerçekleşiyorsa ekonominin borçlanarak büyüdüğünü söylemek için bir ekonomist olmaya gerek yok. Bu noktada enflasyona da aslında değinmek lazım. Şöyle ki: İlgili bakan ve bürokratlar "Önümüzdeki ocak ve şubat aylarında yeniden düşecek" diyorlar ama bu mümkün değil. Zira, Türkiye'de enflasyon, sepetteki değerlendirme araçlarının içeriği dolayısıyla yani sebze ve meyve fiyatlarına bağlı olarak kış aylarında artar, yaz aylarında düşer. İşte siz bunu kabul etmiyorsunuz ama kabul etmeli ve halkı yanıltmamalısınız, enflasyon düşmeyecek. Yine, böylesi bir büyüme stratejisinde enflasyonun yüksek çıkmasına da şaşırmamak gerekir. Türkiye'nin kendi öz sermayesinin olmaması ve sizin borçla kalkınma politikalarınız devam ettiği sürece bu enflasyon rakamları da yine asla düşmeyecektir.
Rant ve servet bir an önce vergilendirilmelidir
Bu Hükümet eğer istikrarlı bir büyüme gerçekleştirmek istiyorsa öncelikle gelir vergisi reformu yapılmalı, rant ve servet bir an önce vergilendirilmelidir. Özellikle akaryakıt, elektrik, doğal gaz gibi günlük yaşamın vazgeçilmez unsuru olan zorunlu ihtiyaçlarda KDV oranının yüzde 18'den yasadaki mevcut hâline yani yüzde 10'a çekilmesi gerekir. Yine, özel tüketim vergisi amacına uygun yani vergi oranı hâlihazırda sıfır olan elmas, pırlanta gibi lüks tüketimden alınmalıdır. ÖTV bu amaçla kullanılmıyor. Yine, Cengizlerin, Ogerlerin milyarlarca lira borcunu silen vergi aflarına artık bir son verilmelidir.
Son olarak, bağımsız olması gereken Merkez Bankasının fabrika ayarlarıyla kimse oynamamalı ve bu duruma son verilmeli ve yatırım ortamına izin verilmeyen OHAL derhâl kaldırılmalıdır diyorum.
17 Aralık 2017