Partimizden Meclis’e çağrı: Topluma hiçbir şey vaat etmeyen 2020 bütçesi tekrar ele alınmalıdır

Grup Başkanvekilimiz Saruhan Oluç, Meclis’te düzenlediği basın toplantısında gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulundu. Oluç şöyle konuştu: 

Deniz Gezmiş’in idam sehpasındaki son sözleri unutulmadı, mücadele devam ediyor 

Biliyorsunuz, yarın 6 Mayıs. Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan’ın idamlarının 48’inci yıldönümü. Bu Meclis çatısı altında bu idamlar onaylandı. Türkiye tarihinin sayfalarına kara bir yaprak olarak eklendi. Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan’ın eşitlik, özgürlük ve adalet mücadeleleri hiç unutulmadı. 48 yıldır bu mücadele devam ediyor. Deniz Gezmiş’in idam sehpasındaki son sözleri de unutulmadı: “Yaşasın Türk ve Kürt halklarının kardeşliği”. Bunun mücadelesi de devam ediyor. Bir kez daha Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan’ı sevgiyle ve saygıyla anıyoruz. 

İbrahim Gökçek ölmedi, yaşam ve umut kazandı

Bu sabah uzun zaman sonra iyi bir haber aldık. Grup Yorum üyesi İbrahim Gökçek ölüm orucundaydı. 323’üncü günündeydi. ‘Şarkı söylemek bu ülkede suç olmasın, konser yasakları olmasın’ talebiyle bu açlık grevini sürdürdü. İyi haber geldi, bugün Gökçek, açlık grevini sona erdirdi. Hastaneye götürüldü. Yaşamını yitirmedi İbrahim Gökçek. İyi haber bu. Biri yaşamını yitirmedi diye hep birlikte sevinebiliyoruz bu ülkede artık.

Böyle sonuçlanması için emek veren, çaba gösteren, mücadele eden herkese sonsuz teşekkürlerimizi sunuyoruz. Biz de parti olarak bu konuda elimizden gelen her türlü çabayı, dayanışmayı gösterdik, diplomasiyi sürdürdük ve böylesi bir sonucun alınmasına ufak da olsa bir katkımız oldu. İbrahim Gökçek ölmedi, yaşam ve umut kazandı, bunu bir kez daha vurgulamış olalım. 

Gıda enflasyonunda sert artış var 

Ekonomi ve korona virüs salgını sonrasında yaşanacaklara ilişkin önerilerimizi kapsayan bir konuya değinmek istiyorum. Biliyorsunuz dün enflasyon oranları açıklandı. Gıdada aylık TÜFE yüzde 2.5 artmış oldu. Hatta bazı ürünlerde aylık artış iki haneli rakamlara geçti. Soğan, patates, sarımsak, havuç, elma ve limon gibi ürünlerde son derece sert artışlar oldu. Nisan ayı enflasyonu aylık TÜFE’de yüzde 0,85 oldu, ama yıllık enflasyona baktığımızda yüzde 11 oldu. Bu son derece ciddi bir durum. 

Salgından ötürü önümüzdeki aylarda çok daha acı tablolarla karşılaşacağız 

Mart ve Nisan aylarında yaşanmış olan korona virüs salgınında alınmış tedbirleri, evde kalmak, tüketimin azalması ve üretimin kısmen azaltılmış olması gerçeğini göz önüne bulundurursak, önümüzdeki aylarda çok daha acı bir tabloyla karşılaşacağız. İhracat geriliyor, ithalat da geriliyor. Bakan açıkladı. Bu bir ekonomik daralma da getirecek. 

Bu sadece Türkiye'de yaşanan bir durum değil elbette. Dünyanın her tarafında, bütün ülkelerde ekonomilerde çok ciddi sorunların yaşanacağına dair veriler ve tartışmalar sürüyor. Baktığımızda, bütün ülkelerde hem büyüme oranlarında aşağı doğru projeksiyonlar yapılıyor, hem de ithalat ve ihracatta. Dolayısıyla bütün dünya ciddi bir finansal krizle, bir reel sektör krizi ile karşı karşıya kalacak. Hatta tahminler 1929 sonrasındaki en ciddi finansal krizin yaşanacağı doğrultusunda. 

Bütün dünya kriz beklerken Albayrak’ın pembe tablolar çizmesi son derece aymaz bir tutum  

Peki bütün bunlar tartışılırken Türkiye’de ne yapılıyor? Durum vahim. Hazine ve Maliye Bakanı hala pembe tablolar çizmekten, bir hayal dünyasında dolaşmaktan vazgeçmiş değil. En son yaptığı açıklama, yerel paralarla ticaret ve ithalat-ihracat bir iki ayda çözüme kavuşmuş olacak açıklaması oldu. Bütün dünyada krizin derinleşeceği durumda böyle bir beklentinin Türkiye toplumuna anlatılması son derece aymaz bir durum. 

Albayrak göreve geldiğinde dolar 4.7 liraydı, şimdi 7 lirayı geçti 

Bakan Albayrak’ın söylediklerine baktığımız zaman, insan üzülmüyor değil. Diyor ki hala, Türk Lirası’nda pozisyon alanlar uzun vadede karlı çıktı. Şimdi Bakan Albayrak göreve geldiğinde dolar 4.7 liraydı, dolar şimdi 7 lirayı geçti. Bakan Albayrak hala diyor ki, Türk Lirası pozisyonunda kalanlar uzun vadeli karlı çıktı. Nasıl oluyor bu? Matematik bilmiyor demek ki. Ekonomi bildiği tartışmalı zaten, ama matematik de bilmiyor. Bu bakan 9 paket açıkladı. Ekonominin durumu ortada. 

Hazine’den 60-66 milyar dolar kimlere satıldı? 

Çeşitli veriler var ortada dolaşan, Hazine’nin dolarlarından ciddi satışlar yapıldığı yönünde. 60-66 milyar dolar satıldığı iddia ediliyor. Kimlere satıldı bunlar? Bakan’ın Türkiye ekonomisiyle ilgili söyledikleri, aslında bugün karşı karşıya kalınan durumu, varolan ekonomi yönetiminin anlamadığını açık bir şekilde ortaya koyuyor. 

Vatandaşlarımız önümüzdeki aylarda temel ihtiyaçları karşılamakta da zorlanacaklar 

Salgın ortaya çıktığı günden bugüne kadar Türkiye’deki dar gelirli yurttaşlar, işçiler, işsizler, çiftçiler, esnaf, kadınlar, gençler, KOBİ’ler ciddi ekonomik sıkıntıyla karşı karşıya kaldılar. Önümüzdeki aylarda bu sıkıntılar daha da büyüyecek. Salgının birinci ayında, mevcut 8 milyon işsize milyonlarca yeni işsiz de eklenmiş oldu. Gündelik yevmiyeyle çalışan emekçiler açlıkla karşı karşıya kaldılar. Kayıtlı çalışan işçilerin bir çoğu 1168 liralık sefalet ödeneğiyle ücretsiz izne çıkarıldı. Faaliyeti durdurulan yüzbinlerce KOBİ ve kepenk kapatan esnaf iflasla yüzyüze bırakıldı. Vatandaşlarımız önümüzdeki aylarda temel ihtiyaçları karşılamakta da zorlanacaklar. Bu çok açık. 

İktidarın aldığı hiçbir önlem, yurttaşların temel ihtiyaçlarını karşılamaya dönük değil 

Peki atılan adımlar bu ihtiyaçlara cevap verecek adımlar mı? Hayır, öyle değil. Biz diyoruz ki sosyal devlet olmanın gereği, bu iktidar tüm insanların ekonomik, sosyal, sağlık, barınma gibi temel ihtiyaçlarını karşılamakla görevlidir, sorumludur. İktidarın asli görevi ve sorumluluğu budur. Türkiye'nin tüm ekonomik imkanlarını halkının sağlığı için, beslenmesi ve barınması için, sosyal ve ekonomik ihtiyaçlarını karşılamak için seferber etmek zorundadır bu iktidar. Ama alınan önlemler buna dair önlemler değildir. Bu nedenle bugün Plan ve Bütçe Komisyonu’ndaki vekillerimizin hazırladığı 10 maddelik bir kanun teklifini sunduk. Bu konuda konuşmak istiyorum. 

Topluma hiçbir şey vaat etmeyen 2020 bütçesi tekrar ele alınmalıdır 

Baktığımız zaman, bu temel ihtiyaçların karşılanabilmesi için 2020 Bütçesi’nin tekrar ele alınması gerekiyor. Eğer 2020 bütçesi halkın temel ihtiyaçlarını güvenceye alacak bir şekilde düzenlenmiş olsaydı, bugün bunları tartışmak zorunda kalmazdık. Ama 2020 Bütçesi böyle değil. İşçilere, emekçilere, çiftçilere, esnafa, işsizlere, yoksullara, emeğiyle geçinenlere, ücretli çalışanlara 2020 Bütçesi aslında hiçbir şey vaat etmemişti. Şimdi biz bunun onarılması gerektiğini düşünüyoruz. 

Bu nedenle bir kanun teklifi verdik. Kanun teklifinin temel anlayışı, sosyal devlet olmanın gereği ülkenin tüm ekonomik kaynaklarının ve imkanlarının halkın ihtiyaçlarının karşılanması doğrultusunda kullanılmasıdır.  

Toplumun yüzde 1’ine akan kaynaklar, toplumun yüzde 99’u için kullanılmalıdır 

Kanun teklifimizdeki 10 maddeye baktığımızda, temel anlayış, Saray’ı, ekonomik yandaşlarını, silahlanmayı ve savaşı finanse etmeye ayrılan kaynakları, bütçe harcamalarını durdurarak, bu kaynakların yurttaşların temel ihtiyaçlarını karşılamak doğrultusunda kullanılmasıdır. Kanun teklifinin temel anlayışı budur. İlave kaynağa gerek olmadan, toplumun yüzde 1’ine akan kaynakların toplumun yüzde 99’u için kullanılması yönünde bir öneridir. Tercihleri değiştirme önerisidir. 

10 maddeyi kısaca özetlemek istiyorum:

-İçişleri Bakanlığı’na ayrılan bütçenin bir kısmının İşsizlik Fonu’na aktarılarak, başta geliri olmayan kadınlar olmak üzere tüm işsizlere 6 ay boyunca aylık 2500 TL doğrudan gelir desteği verilmesini öneriyoruz.

-Cumhurbaşkanlığı Bütçesi’nin bir kısmı ile işyerleri kapatılan esnafa 6 ay boyunca aylık 2500 lira doğrudan gelir desteği olarak ödenmesini öneriyoruz.

-Milli Savunma Bakanlığı’nın bütçesinin bir kısmıyla çiftçi borçlarının ve desteklerinin ödenmesini öneriyoruz.

-Yandaş vakıflara ve derneklere ayrılan kaynağın tamamının gençlerin Kredi ve Yurtlar Kurumu’na olan borçlarının silinmesi için kullanılmasını öneriyoruz.

-Yandaş şirketlere aktarılan transfer ödemelerinin durdurularak elde edilen kaynakla elektrik, su, doğalgaz ve internetin ihtiyaç sınırına kadar kalıcı olarak ücretsiz olmasını öneriyoruz.

-Yandaş şirketlere yapılan garanti ödemelerinin durdurularak, elde edilen kaynağın tüm sağlık hizmetlerinin ücretsiz olarak verilmesi için kullanılmasını öneriyoruz. 

-Kamuda lüks araç ve uçak saltanatına son verilerek en düşük emekli maaşının 2500 TL’ye çıkartılmasını öneriyoruz.

-Cumhurbaşkanı, milletvekili ve tüm üst düzey kamu personeli maaşlarının yüzde elli oranında düşürülerek bu kaynakların ihtiyacı olanlara dağıtılmasını öneriyoruz. 

-Elbette İşsizlik Fonu’nda olması gereken 130 küsur milyar lirayı tekrar hatırlatıyoruz ve bu kaynakların da işsiziler, işçiler, emekçiler ve bugün zor durumda kalmış olan bütün ücretli çalışanlar, çiftçiler ve esnaf için kullanılması gerektiğini söylüyoruz.

Bütün bunların konuşulabilmesi için Meclis’in açılması şarttır

Kanun teklifindeki her bir maddede hangi bakanlıktan, İçişleri Bakanlığı ve Milli Savunma Bakanlığı gibi, Cumhurbaşkanı’nın örtülü ödeneğinden ve harcamalarından hangi bakanlıklara ve nerelere aktarılması gerektiğine dair somut maddeler ve somut miktarlar yazılıdır. Baktığınızda bunları görebileceksiniz.

Bütün bunların konuşulabilmesi için Meclis’in açılması gerekiyor, Meclis’in çalışması şarttır. Biz en başından beri zorunlu sektörler dışında, gıda, ilaç ve bunların aktarımını sağlayan zorunlu sektörler dışında üretimin sürdürülmemesi gerektiğini savunduk. Ama gördük ki, bu süre boyunca birçok gereği olmayan sektörde de üretim devam etti. İnşaat bunlardan bir tanesiydi. Bütün alanlardaki inşaatlar, HES’lerin ve JES’lerin yapımından tutun, enerji alanındaki inşaatlardan diğer inşaatlara kadar bütün alanlarda faaliyet devam etti. Gerekli olmayan, zorunlu olmayan alanlarda üretim devam etti. 

Üretim devam ediyorsa, Meclis de çalışmalıdır 

Bütün bunlar olurken Meclis çok uzun bir süre tatile çıkmış oldu. Bu kabul edilebilir bir şey değil. Çünkü ülke hızla, ama hızla bütün dünya ülkelerinde olduğu gibi ekonomik krize doğru yuvarlanmaktadır. Zaten var olan ekonomik kriz katlanarak önümüzdeki dönemde devam edecektir. Dolayısıyla bir kez daha Meclis’in acilen toplanması, bu konuda önlemlerin tartışılması için adım atılması gerektiğini söylüyoruz. 

Eğer üretim devam ediyorsa, ki devam ediyor, o zaman Meclis’in çalışmaması son derece yanlış bir durumdur. Bu çağrıyı hem muhalefet partilerine hem de Meclis Başkanı’na yapıyoruz. Bu uzun süreli tatilin devam ettirilmesi demek, Meclis’in yasama yetkisinin tamamen yürütmeye aktarılması demektir. 

Yürütmenin başında herhangi bir normalleşme belirtisi yok, aynı tas aynı hamam 

Peki bu önlemlerin alınması gerekirken, bu tedbirlerin tartışılması gerekirken yürütme ne yapıyor? Yürütme aynı tas aynı hamam. Hani normalleşme veya yeni normalleşme dönemi olacak deniyor ya, yürütmenin başı olan Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı, aslında aynı tas aynı hamam. Herhangi bir normalleşme yok, yeni normalleşme de yok, eskiden ne varsa o var. 

Salgına yönelik tedbirlerle ilgili yapılan açıklamanın yarısı muhalefete hakaret 

Dün tedbirlerle ilgili bir açıklama yaptı. Açıklamanın yarısından fazlası muhalefet partilerine, toplumsal ve siyasal muhalefete yönelik ağır hakaretler, rencide edici sözler. Hiçbir şekilde mesnedi olmayan iddialar. 

Biz Yürütme’nin ne yapmakta olduğunu biliyoruz. Şimdi bir darbe tartışması başlatıldı, ama bunun hiçbir mesnedi yok. Bu ülkede darbe, eğer askeri bir darbeden söz ediyorsak, her zaman ordu içerisinde gerçekleşmiştir. Neden Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar susuyor? Nerede Hulusi Akar, ordunun içinde herhangi bir darbe hazırlığı var mı yok mu diye açıklama yapmıyor? Çünkü böyle bir tartışma yok.  

Siz zaten kendi kendinizi bitiriyorsunuz, kimsenin darbeye ihtiyacı yok 

Çünkü Yürütme böyle bir tartışmayı kaşıyarak, böyle bir şey varmış gibi bir hava yaratarak, bir algı yaratarak esas itibariyle bir mağduriyet oluşturmaya çalışıyor. Yani Yürütme diyor ki topluma, bakın biz mağduruz, bizi darbeyle götürmeyle çalışıyorlar. Öyle bir şey yok. Siz zaten kendi kendinizi bitiriyorsunuz, kimsenin sizi darbeyle bir yere götürme ihtiyacı yok. Böyle bir durum söz konusu da değil. 

Ortada bir darbe tartışması yok, bunun üzerinden mağduriyet yaratma amacı var 

Biz HDP olarak, bu ülkede yaşanmış olan bütün darbeler ve darbe girişimleri karşısında, ister askeri darbeler, ister siyasi darbeler olsun, hepsinin karşısında en tutarlı duruşu almış, her zaman darbeler karşısında en sert tepki vermiş, darbeler yapıldığı zaman da bunlardan en fazla mağdur olan kesimiz. Dolayısıyla her zaman darbeler karşısındaki tutumumuz çok nettir. Ama bugün ortada bir darbe havası, bir darbe ihtimali yoktur. Bunun üzerinden bir mağduriyet yaratma amacı vardır. 

Saray rejimi dayanışmaya en fazla ihtiyaç olan zamanda toplumu kutuplaştırıyor 

Aslında eriyen, tükenen bir iktidar ve Saray rejimi söz konusudur. Bu erimeyi ve tükenmeyi durdurmak için neye başvuruyorlar? Kutuplaştırmaya başvuruyorlar. Toplumun dayanışmaya en fazla ihtiyaç duyduğu, toplumun birlikte hareket etmeye en fazla ihtiyaç duyduğu bir zamanda, onlar toplumu kutuplaştırıyorlar.

Dilleri, üslupları asla normalleşmiyor. Belki bütün toplum normalleşecek ve yeni bir döneme geçmiş olacak, ama AKP Genel Başkanı, Cumhurbaşkanı sıfatıyla yapmış olduğunu konuşmalarda asla bir normalleşmeyi yakalayamayacak. Son derece vahim bir tabloyla karşı karşıyayız. Nefret söylemi,  hakaret, aşağılama kabul edilebilir değildir. Bu tartışmaların bu şekilde sürdürülmesini doğru bulmuyoruz. 

Erken dönemde alınan kararlar, eğer doğru kararlar değilse vebali ağır olur

Korona virüs salgını ortadan kalkmadı, belirli bir pik noktasına erişildi, belirli bir platform ortaya çıktı, ama bu durum tedbirlerin ortadan kalkması anlamına gelmiyor. Eğer tedbirler ortadan bu şekilde kaldırılırsa ve bu salgının ikinci, üçüncü dalga ihtimallerinin ciddiyeti ve tehlikesi göz ardı edilirse,  bunun vebali son derece ağır olur. Erken dönemde alınan kararlar eğer doğru kararlar değilse, vebali ağır olur. Dünyada bunun örnekleri de var. Yaşanıyor. Bakın Japonya’ya, Singapur’a bunun örneklerini görüyorsunuz. Dolayısıyla meseleye bu ciddiyetle yaklaşmak gerek. Önlemlerin zamansız kaldırılması, ki yaşananlar kolay değil, toplumda bir an evvel normalleşmeye dönük çok ciddi bir ihtiyaç ve beklenti de var, hepimizde var, ama bu durum tedbirleri asla zamansız kaldırmayı gerektirmiyor. Bunu bir kez daha vurguluyoruz. 

Siyasette de normalleşmeye ihtiyaç vardır 

Normalleşmeden söz edeceksek, siyasette de normalleşmeye ihtiyaç olduğunu bir kez daha vurguluyoruz. Bu normalleşmeyi sağlaması gereken, pek umudumuz yok ama, esas itibariyle iktidardır. Diliyle, üslubuyla, nefret söyleminden, ayrıştırıcı ve kutuplaştırıcı anlayışından vazgeçmelidir. 

Mezarlıkların tahribi insani açıdan bütün değerlerin ortadan kalktığı bir durumdur 

Son zamanlarda çok yaşamaya başladık. İlk değil elbette. Kimi illerde mezarlıklar sistematik bir biçimde tahrip ediliyor. İlk önce Van ve ilçelerinde yaşandı; sonra Silvan, Muş, Bingöl ve Hakkari’ye de uzandı. Mezar taşları kırılıyor, Kürtçe isimler ve yazılar siliniyor. Nereden bakarsanız bakın insani açıdan bütün değerlerin yok edildiği, asla kabul edilmeyecek bir tutumdur.

Bütün geleneklerde, kültürlerde, inançlarda mezara, ölüye, ölünün hatırasına saygı vardır. Dünya üzerindeki hiçbir gelenekte bunun aksi yönünde bir tutum yoktur. Ama şimdi yaşananlar, biraz evvel sözünü ettiğim illerde yaşananlar bu gelenekleri ve kültürleri, inançları ve bu saygıyı yerle bir eden adımlardır. Bunu asla kabul etmiyoruz, bunu yapanları uyarıyoruz. Bunu yapmayın. İnsanlığınıza biraz değer veriyorsanız, ahlakınıza biraz değer veriyorsanız, bunu yapmaktan vazgeçin. 

Hiçbir Kürt yurttaşımız mezarlıkların tahrip edilmesini kabul etmeyecektir ve bu asla unutulmayacaktır 

Bu ülkenin yurttaşları, bu illerde yaşayan yurttaşlar, bunu yaşayan vatandaşlarımız Müslümandırlar. Geleneklerine, göreneklerine, inançlarına, ölülerine ve hatıralarına sahip çıkarlar. Bu tutumu kabul etmiyoruz. Hiçbir Kürt yurttaşımız mezarlıkların tahrip edilmesini kabul etmeyecektir ve bu asla unutulmayacaktır. Bunu çok net olarak söyleyelim. Akla sığmaz, vicdana ve ahlaka sığmaz bu tutumdan bir an evvel vazgeçilmesi gerekir. 

Öyle örnekler var ki, iki tanesini söyleyeceğim. Ne tür mezarlar tahrip ediliyor diye soranlara örnek olsun diye söylüyorum. 3 Mayıs 2019 günü evlerinin arkasındaki su göletinde boğulan 11 yaşındaki Oğuz Güzel’in mezarı tahrip ediliyor. Aynı gölette boğulan kuzeni, 14 yaşındaki Doğan Güzel’in mezarı tahrip ediliyor. Örnekler çok fazla. Urfa’nın Suruç ilçesinde 20 Temmuz 2015’te IŞİD’in patlattığı bombayla yaşamını yitiren Süleyman Aksu’nun mezarı tahrip ediliyor. IŞİD’in öldürdüğü insanların mezarı tahrip ediliyor. Silvan İlçe Jandarma Komutanlığı, aileleri arıyor ve mezar taşlarının üzerindeki Kürtçe alfabede olan X-W-Q harflerin kaldırılmasını istiyor. Herhalde bu komutanlık TRT’de Kürtçe yayın yapıldığının bile farkında değil. Dolayısıyla son derece tuhaf bir durumla karşı karşıyayız. 

Özel af mahiyetindeki infaz yasası eşitliğe ve hukuk devleti ilkelerine aykırıydı

AYM’ye İnfaz Yasası’yla ilgili CHP'nin bir başvurusu oldu. AYM bu başvuruyu sanıyorum bu hafta içinde görüşmeye başlayacak. Karar bu hafta içinde çıkar mı, o bilinmez tabii. Bu İnfaz Yasası ile ilgili Meclis’te çok yoğun tartışmalar yaptık. Bu İnfaz Yasası’nda eşitlik olmadığını, bunun özel bir af yasası olduğunu söyledik. Anayasa'nın ve AİHM'in maddelerine aykırı olduğunu söyledik. Anayasa’nın 10’uncu maddesindeki eşitlik ilkesine aykırı olduğunu söyledik; Anayasanın 2’nci maddesindeki hukuk devleti ilkesine aykırı olduğunu söyledik. AİHS’nin 14’üncü maddesine aykırı olduğunu söyledik, söylemeye de devam ediyoruz. Özel af mahiyetinde olan hükümler barındırmıştır bu İnfaz Yasası’ndaki değişiklikler. Meclis’in 5’te 3 çoğunluğunun rızasıyla çıkarılmamıştır. Dolayısıyla usulen çok ciddi bir hata yapılmıştır. 

AYM’nin eşitlik ve hukuk devleti ilkeleri çerçevesinde karar alacağını umuyoruz 

Sadece biz değil hukuk alanındaki bütün uzmanlar, akademisyenler, geçmişte AYM’de çalışan raportörler ve eski AYM üyeleri, hukuk alanındaki bütün STK’lar, baroların büyük çoğunluğu da bu inançta ve bu doğrultuda açıklama yaptılar. Biz bir kez daha, yaşanan bütün olumsuzluklara rağmen, yasaların ve Anayasa’nın ve uluslararası sözleşmelerin iktidar tarafından her an, her saniye çiğnenmesine rağmen, AYM’nin Anayasa’nın eşitlik ve hukuk devletine saygı ilkelerinin bağlayıcı olduğunu bir kez daha hatırlayacağını, bu anlayışlar çerçevesinde bir karar vereceğini ve yanlışlıkları düzelteceğine dair inancımızı korumak istiyoruz. 

Soru: Sayın Ahmet Şık’ın bir istifası oldu. Gerekçesinde bireysel bir karardı dedi, ama parti yönetimine de eleştirileri de oldu. Nasıl değerlendirirsiniz? 

Dün Merkez Yürütme Kurulumuz bu istifanın gerçekleşmesinden sonra kısa bir açıklama yaptı. O açıklamayı yeniden hatırlatacağım. Dedi ki, Sayın Ahmet Şık ile Haziran 2018 seçimlerinden bu yana birlikte çalıştık, birlikte emek verdik, istifa kararı kendi takdiridir. HDP üzerine düşen siyasal ve tarihsel sorumluluğun farkında olarak çalışmaya devam edecektir. Bunu bir daha tekrar edeyim. 

Yürütme plansız kararlarıyla öğrencilerin geleceğiyle oynuyor

Soru: Erken alınan tedbirlerin vebalinin ağır olabileceğimi söylediniz. AVM’lerin erken açılması, sınav tarihlerinin değiştirilmesi. En çok tartışılan konulardan biri maske tartışması. Maskenin, döndük dolaştık tekrar satılması noktasına geldik. Bu konuda neler söyleyeceksiniz? Ücretsiz dağıtılması konusunda bir vurgu vardı, ama şimdi uygun yerlerde dağıtılması konusunda ne dersiniz? 

Önce sınavla ilgili bir şey söyleyeyim. Dün de çok büyük tepki alan bir konu buydu. Sınav tarihlerinde yapılan değişiklik ve sınavların bir ay öne çekilmiş olması hem öğrenciler hem de aileleri tarafından haklı olarak büyük tepki aldı. Çünkü gençlerin gelecekleriyle oynanıyor. Bir tarih tespit ediliyor ve bu tarih Cumhurbaşkanı tarafından tekrar geri alınıyor. Ama Yürütme’nin plansız davranmasının, alelacele karar almasının bir başka örneği olarak değerlendiriyoruz. Bu konuda öğrencilerin hem ailelerinin tepkilerinin haklı olduğunu düşünüyoruz. Aynı tepkileri, aynı kızgınlığı bizler de hissediyoruz, duyuyoruz, ama bu karar alındı. Umarız herhangi bir değişiklik yapılma ihtimali vardır. Nasıl Temmuz dendiyse, şimdi yeniden bir düzeltme yapılma imkanı ortaya çıkar. Yapılmazsa iktidar öğrencilere, ailelere ve onların geleceğine büyük bir zarar vermiş olacak. 

Maske beceriksizliği toplum sağlığını ne kadar ciddiyetsiz ele aldıklarının en güzel örneğidir 

İkinci konu; maskeler meselesi. Yani bu maskeler meselesini konuşurken insan kendisini tutamıyor. Toplumun sağlığının ne kadar ciddiyetsiz ele alındığının en güzel örneği oldu. Yani topluma beş maskeyi dağıtamadılar. Böyle bir şey olabilir mi? 

Maskeyi eczaneler dağıtacak, satmayacağız PTT yoluyla göndereceğiz, satışlar yasaklandı, son olarak yine satacağız... Şaka gibi. Büyük ihtimalle bir yandaş şirket büyük bir yatırım yaptı bu konuda. Maskeler üretilecek ve satılacak. Şimdi bu maske meselesini bir komediye döndürdüler. Bunun arkasında yatan mesele toplum sağlığını yeterince ciddiye almama meselesidir. Örneğin bana dün geldi mesaj, kaç gündür salgın sürüyor, daha dün bir mesaj geldi telefonuma maskelerinizi alabilirsiniz diye. Yani tabii böyle bir ihtiyaç benim için kalmadı, ama bana dün geldiyse, kim bilir milyonlarca yurttaşa hangi tarihte gidecek acaba? 

AVM’lerin açılması salgın açısından halk sağlığı açısından ciddi riskler oluşturacaktır 

Sonuncusu AVM’ler meselesi. Bu konuda Bilim Kurulu’nda olan uzmanların, akademisyenlerin yaptığı ciddi uyarılar var. Bu uyarılara bizler de katılıyoruz. AVM’lerin şu anda açılması sorunlu bir konu. Çünkü oradaki havalandırma sistemlerinde gereken önlemler alınmadıysa, ki uzmanların söylediğinden biliyoruz, bir çok AVM’de filtrasyonda ciddi sorunlar var, o zaman AVM’lerin açılması korona virüs salgını açısından tedbirlerin ciddi olarak hafifletilmesi anlamına gelecektir. Bu durum halk sağlığı açısından ciddi riskler oluşturacaktır. Bunun yanlış olacağını düşünüyoruz. Bu konuda Bilim Kurulu’nda olan akademisyenlerin, halk sağlığı uzmanlarının ve tabii ki TTB uzmanlarının önerilerinin iktidar tarafından ciddiye alınması gerektiğini düşünüyoruz. Tedbirleri erken kaldırmak büyük bir vebaldir.

05 Mayıs 2020