
Engelliler Komisyonu Eş Sözcümüz Musa Piroğlu, Engelliler Haftasına ilişkin İstanbul İl binamızda basın toplantısı düzenleyerek, engellilerin sorunlarına değindi ve çözüm önerilerini dile getirdi. Piroğlu şöyle konuştu:
Engellilerin sorunlarını ve taleplerini dile getirmek ve yapılması gerekenleri izah etmek için bu açıklamayı yapıyorum. 1996 yılından bu yana yaklaşık 156 ülkede 10-16 Mayıs tarihleri arası Engelliler Haftası olarak kutlanıyor. Engellilik meselesinde toplumsal farkındalığa varılması amacıyla çeşitli etkinlikler yapılıyor.
Bir dizi sorunla yüz yüzeyiz: Bir hafta boyunca klişe sözler duyacağız
2007 yılında imzalanan Birleşmiş Milletler Engelliler Sözleşmesi 3 Mayıs 2008 yılında yürürlüğe girdi. Türkiye de 2007 yılından bu yana engelliler sözleşmesini imzalamış bir devlet olarak karşımızda duruyor. Ne yazık ki bu haftaya girerken biz yine bir dizi sorunla yüz yüzeyiz. Muhtemelen bu hafta boyunca her ne kadar sokağa çıkma yasakları ve kısıtlamalar olsa da basın ve sosyal medyada engellilerin sorunlarına dair bir dizi açıklamalar yapılacak. Gerek iktidar partilerinin gerekse muhalefetin beli sayıda kesimi engellilerin sorunlarına ilişkin ne kadar duyarlı olduklarını, engellilik sorunun nasıl çözüleceğine dair ne kadar girişimde bulunduklarını anlatacaklar ve yine klişe sözler sosyal medyada ve basın açıklamalarında gündeme gelecek. Sevginin engelliliği aştığı herkesin engelli adayı olduğu ve aslında zihinsel ve bilinçsel olarak engellilik sorununu kafamızda çözdüğümüzü ve engelliliği çözeceğimiz gibi söylemler gündeme gelecek.
Engelliler salgın koşullarında en ağır dönemlerden birini yaşıyor
Oysa Türkiye’de engelliler şu salgın dönemiyle beraber en ağır dönemlerinden birini yaşıyorlar. Salgın ülke çapında yoksulların ve ezilenlerin çok ağır bir toplumsal sorunla yüz yüze kalmasına neden oldu. Yüzbinlerce insan işsiz kaldı, milyonlar yoksulluğa ve sefalete mahkum edildi ve insanların sağlık ve benzeri kurumlara erişimi neredeyse imkansız hale getirildi. Hastanelerin büyük bir kısmı salgın hastanesine çevrildi. Poliklinik hizmetleri verilemez hale getirildi. İnsanlar neredeyse sağlık hizmetlerinden yararlanamaz hale geldi.
Devletin yol açtığı sıkıntıları aşmaya çalışıyoruz
Bütün bu sorunların ağırlaştığı dönem engelliler açısından bunun katlanarak ağırlaşması anlamına geldi. Geçtiğimiz hafta boyunca HDP Engelliler Komisyonu olarak ilan ettiğimiz Engellilik Manifestosuyla vurgulamaya çalıştığımız temel olgu, engellilik meselesine devletin yaklaşımının yol açtığı sıkıntıların aşılmasına dairdir.
İktidar çözüm için adım atmıyor aksine engellilere engel çıkarıyor
Engelliler çok büyük zorluklar yaşıyorlar, bunları bazı başlıklar altında sıralayacağım. Ama bu sorunların aşılması konusunda iktidar herhangi bir adım atmadığı gibi bu sorunları daha da derinleştirecek ciddi problemler yaratıyor. Engellilik meselesini nasıl ele aldığınız, engellilik sorununu nasıl çözeceğinizle doğrudan alakalıdır.
İktidarın gözünde engelli, bütçeye yük ve yardıma muhtaç kişidir
İktidar ve onun yönlendirdiği toplumsal doku, insanlar büyük oranda tıbbi bir mesele olarak ele alıyor. Yeti kaybının insanların toplumsal yaşama katılımını ortadan kaldırdığını düşünüyor. Hastalık ve sağlık gibi nedenlerle ortaya çıkan bu durumun kişinin kendisinde yol açtığı eksiklik olarak görmekte ve bu yüzden de yardıma muhtaç ve yardımla yaşayabilen destekle ayakta kalabilen bireyler olarak tarif etmektedir. Siz engelliliği bir tıbbi mesele olarak ele alıp yardım meselesi ile bağladığınız andan itibaren sorunun çözümünü de tıbbi medikal araçları temin etmek ve çeşitli destek ve yardım kanallarını açarak çözmeye çalışırsınız. Devletin gözünde ‘engelli’ devletin bütçesine bir yük olarak görülen sırtında taşınması gereken ve yardımla hayatını sürdürmesi gereken kişidir. O devletin gözünde artık toplum dışıdır, toplumsal hayatın kıyısında toplumun onu taşıması gereken bireydir.
Engelliye yönelik hastalıklı bakış açısı engelliyi toplumsal yaşamın bir parçası olmaktan çıkarır
Sermaye içinde engelli üretim dışındaki kişi anlamına gelir. Verili kapitalist toplum ve onun var olan devlet mekanizması içinde engelliler toplumun kıyısında duran ve ağırlıklı olarak ailelerin sırtına yıktığı katlanılması gereken unsurlardır ve onlar toplumsal hayatın parçası değillerdir. Bu aynı zamanda bir normal beden tarifini de getirmiştir. Bu normatif bakış açısı içerisinde engelli birey genellikle bunun dışında kalan ‘anormal kişi’ olarak görülmekte hastaneler, sağlık yardımları vb. şeylerle tutunmaya çalışmaktadır. Devleti, ülkeyi düşündüğümüzde bu çeşit kurumların eksikleri görüldüğünde engelli bireyler genellikle ailenin sırtına bırakılmakta ve iktidarın son dönemde yaptığı birtakım yardımlarla kendi hizmetlerini ailelerin sırtına bırakarak onlara birtakım maddi destekler vererek engelliyi ailenin bireyi durumuna getirmiştir. Bunun en basit açıklamasını geçtiğimiz günlerde Beykent Üniversitesinin rektörü yaptı. Enflasyon tarifini engelli birey, engelli çocuk üzerinden yaptığı, katlanılması gereken yararlanılabilen bir kişi ve durum olarak izah etti. Ona göre engelli birey devletten yardım almanın aracıdır, bu açıdan bazen fırsattır bazen de katlanılması gereken kişidir. Bu hastalıklı bakış, bu yanlış bakış o bireyin ağzından devletin bakışından başka bir şey değildir.
Asıl engel yeti kaybı değil o yeti kaybının toplumsal yaşama dahil olunmasına engel hale getirilmesidir
Bu bakışın yol açtığı sorunlar nelerdir derseniz; engellilik bizim için, kendi manifestomuzda da vurguladığımız gibi, tıbbi bir mesele değil toplumsal bir meseledir. Bireyi engelli kılan onun yeti kaybı değildir bireyi engelli kılan o yeti kaybının toplumsal yaşama girmesinin önüne engel olmasıdır. Toplumsal yaşamın kendisi yeti kaybına uğramış bireylerin o faaliyetlerin ve hayatın içine girmesinin imkanlarını yaratmadığı sürece yeti kaybı insan için bir engel haline gelir.
Engellilerin talebi destek, yüce gönüllülük ve sevgi gösterileri değildir
Ne yazık ki var olan toplumsal yapı hem fiziksel açıdan yani kent planlanması ve erişim açısından hem istihdam ve eğitim açısından hem de toplumun yaşamsal dokusu açısından yeti kaybı olan insanların bu hayata girmesini kolaylaştıracak imkanları yaratmamaktadır. Engellilerin talebi destek değildir, yüce gönüllülük ve sevgi gösterileri ya da yardım değildir, vicdan da değildir. Ama devlet ve yerel yönetimler üstlerine düşeni yapmadığından dolayı engelliler toplumsal vicdan ve destekle ayakta kalmaya çalışan bireyler haline getirilir.
Bizi engelli hale getiren ayaklarımızın tutmaması, kulaklarımızın duymaması değil...
Birinci konu kent mimarisi ve dokusunun engellinin hayatına göre sürdürülür hale getirilmesidir. Çünkü engellilerin temel bir talebi var. Sıradan bir vatandaşın da talep edebileceği gibi ulaşılabilir kentler yaratılmasıdır. Bu gayet mümkün. Kent dokusuna bu gözle baktığınızda binaların konumunu buna göre ayarladığınızda imar koşullarını buna göre yarattığınızda okulları ve istihdam alanlarını engellilerin yaşamına uygun hale getirdiğinizde yeti kaybı bir engel olmaktan çıkar. Bizi engelli hale getiren bacaklarımızın tutmaması, gözlerimizin görmemesi kulaklarımızın işitmemesi ya da zihinsel birtakım faaliyetlerimizin geri olması değildir. Bizi engelli hale getiren bu yeti kayıplarının toplum tarafından bizim hayata katılmamızı engelleyecek hale getirilmesidir bu konuda tedbirlerin alınmamasıdır.
Somut sorunlara somut çözümler istiyoruz
Çözüme ilişkin somut başlıklarımız var. Bu yüzden sevgi ve yüce gönüllülük değil, somut sorunlara somut çözümler istiyoruz. Başlangıç olarak yapılabilecek olan çok basit işler var. Salgın döneminin içinden geçiyoruz. Bir şöyle başlıklar var. Erişim sorunumuz çok ciddi devam ediyor. Ne kent dokusu buna uygun ne ulaşım imkanları buna uygun ne de imar kuralları buna uygun.
Devlet kanunları çıkarmış ama uygulamıyor
Devlet bütün kanunları çıkarmış durumda ama bunları uygulamıyor. İmar planında binaların hepsinin engellilerin kullanımına uygun hale getirilmesi var ama bırakın özel binaları devlet binalarına ulaşım koşulları bile imkansız. Rampa zorunluluğu var. Devlet binalarının rampalarına bir bakın, bırakın engelli bireyleri engelli olmayan bireylerin bile o rampaları kullanma imkanı yok. Tamamen göstermelik mevzuatı geçiştirmek için yapılmış tedbirler. Asansörler engellilerin kullanabileceği uygunlukta değil. Otobüs ve pek çok ulaşım imkanı pek çok şehirde birkaç büyük şehir hariç, engellilerin kullanımına uygun halde değil. Devlet ve yerel yönetimler kent dokusunun engellilerin kullanımına uygun hale getirilmesi için üstüne düşen hiçbir şeyi yapmıyor. Sadece görüntüyü kurtarmaya çalışıyorlar. Erişim meselesi sadece kentlere binalara ulaşmak anlamına gelmiyor eğitime, sanata ve toplumsal hayata erişmemiz anlamına geliyor. Oysa burada ikinci bir sorunla yüz yüze kalıyoruz.
SMA’lı hastaların sağlık giderlerini SGK karşılamıyor; toplum destek vermek istediğinde de devlet engel çıkarıyor
En somut örneği SMA’lı hastalarda, otizmde görebiliyoruz. Sosyal medyada herkesin karşısına SMA’lı hastaların yardım talepleri çıkar. Sosyal Güvenlik Kurumu tarafından karşılanmıyor. Maliyeti korkunç derecede yüksek. Kapitalizmin vahşi özelliklerinden biri burada ortaya çıkıyor. Nasıl ki aşı maliyetini yoksul ülkeler karşılayamadığı için yollanmıyor ve dünyanın yarısı bir tane aşı vurulmadan, AB binlerce doz aşıyı depolayabiliyorsa, benzer bir uygulama SMA ve ağır hasta ilaçlarında da oluyor. Korkunç büyük rakamlar söz konusu. Hasta bebeklerin anneleri ve aileleri bunları karşılayamıyor. Bebekleri ölüme terk ediliyor ve devlet bunu karşılamamak konusunda ısrar ediyor. Bu yüzden de insanlar toplumsal vicdanla yardım kampanyaları yürütüyorlar, çocuklarını yaşatmaya çalışıyorlar. Hatta şu oluyor, bir bebek için başlatılan kampanyaya valilik izin vermiyor. Devlet üstüne düşeni yapmıyor, toplumun destek kanallarını tıkamak için elinden geleni yapıyor.
Engellilik sınıfsal bir durumdur, yoksulluk meselesiyle doğrudan ilgilidir
Otistik çocuklar, küçük yaşta eğitilebilirlerse toplumsal hayata katılabiliyorlar, eğitilmezlerse korkunç derece ağır sorunlarla yüz yüze kalıyorlar. Bir otizmli bireyin eğitimi için haftada harcanması gereken para 3 bin ila 6 bin lirayı buluyor. Aylık 20-25 bin lirayı bulan bir masraf isteniyor, özel okullarda otizmli bir bireyin okuması için. Otizmli bireyin eğitimi toplumsallaşma iletişime geçme imkanlarının yaratılması için ödenmesi gereken para korkunç bir para. Burada da açığa çıkıyor ki engellilik yoksulluk meselesiyle alakalı, sınıfsal bir durumdur. Paranız ve imkanınız varsa, engeli aşabiliyorsunuz; binalarınızı yapıyorsunuz, özel ders aldırabiliyorsunuz, ilaç buldurabiliyorsunuz, engel sorununu çözebiliyorsunuz. Ama yoksulsanız, engel sizin için ölümcül sonuçlar ortaya çıkarabiliyor.
Devletin okulları erişime uygun değil
Bir başka nokta yine erişimle ilgili. Okullara ulaşamıyoruz. Otizmli bireylerin eğitim alması için devlet imkanları çok kısıtlı. Özel okullara yönlendiriyorlar. Bu özel okullara maliyet yetmiyor. Devletin kendi okulları erişime uygun değil. Bakın Türkiye’de 10 milyona yakın engelli var. Bunların 7 milyonu fiziksel ya da zihinsel engelllidir. Biz sokaklarda sadece halktan para toplayanları görürüz. Normal hayatın içinde üretimde, fabrikada, sanat hayatında, siyasette engelli bireyleri ne yazık ki görmeyiz. Bunun sebebi bu bireylerin bu hayata katılmasının engellenmiş olmasıdır.
Medikal araçlara erişemiyorlar. Tekerlekli sandalye, işitme araçları, görme engellilerin kullandığı araçlara erişim korkunç derecede sınırlı. Çünkü devletin şöyle bir uygulaması var. Yıllardır değişmiyor. Bir maliyet biçmişler. Ben size çok somut örnek vereyim. Benim oturduğum tekerlekli sandalye 14 bin lira. Piyasada satılan sandalyelerin maliyeti 500-1000 lira arasında ve bunların hiçbiri sokağa uyumlu değil. Devlet benim bu sandalyem için, ben milletvekiliyim çok açık söyleyeceğim, milletvekillerinin pek çok hastalığı için imzalanan sözleşmelerde ödenekler yapılabiliyor. Özel hastaneler kullanılabiliyor. Tekerlekli sandalye için ödenen para 1300 lira. Sandalyenin kendisi 14 bin lira. Sosyal Güvenlik Kurumunun tamamında bu böyle. Normal gelire sahip, hatta gelir sahibi olmayan engellilerin bu medikal araçlara ulaşması neredeyse imkansız. Devlet engelli bireylerin gündelik hayata karışması için gerekli imkanları yaratmıyor. Devlet başka engeller çıkarmaya başlıyor. Emekli olan engelli bireyler var. Son dönemde uzun süredir emekli olmuş insanlardan raporlarını güncellemeleri istendi. Rapor sistemini değiştirdiği için dün yüzde 90 engelli olan bir birey bugün raporu yüzde 40’a indirildi. On yıldır emekli olmuş insanların emekli maaşı kesildi.
Engellinin emekli maaşının kesilmesi o bireyin hayatına son verilmesi demek
Bir engellinin emekli maaşının kesilmesi demek o bireyin hayatına son verilmesi demektir. Devlet bu uygulamayı artırdı. Engelli yardımı yapılan bireylerden, özellikle bu salgın döneminde, raporlar istendi. Rapor sistemini değiştirdi ve bunu yapıyor. Ben 1988 yılında kaza geçirdim, sürekli engellilik raporum var. Çünkü benim engelli olmama yol açan durum, omurilik zedelenmesinin tedavisi yok. Ama ben ne zaman iş istesem devlet benden yeni rapor istiyor. Yeni raporu almak için hastane hastane dolaşmanız, onun maliyetini karşılamanız ve ondan sonra o raporu vermeniz gerekiyor. İşin kötüsü rapor sistemini öyle değiştiriyor ki bugün yüzde 90 iseniz yarın yüzde 40’a düşebiliyor ve bir anda raporlarınız iptal edilebiliyor.
Bütün sistem baştan sona değişmek zorunda: Devlet engel olmaktan çıkmalı
10 yıldır emeklisiniz, devlet raporu kesiyor ve hatta o maaşı sizden geri istiyor. Bu nedenle bütün bu sistem, baştan sona değişmek zorunda. Devlet engellilerin önünde engel olmaktan çıkmalı. Bu rapor uygulamasından vazgeçilmeli. Emeklilerin emekli durumundaki hakları verilmelidir.
KHK’lılarla engelli bireyler ölüme terk edildi
Devlet bir şey daha yaptı. Son 5 yıl içinde 100 bine yakın kişi KHK’lerle işten atıldı ve bunların 2 bine yakın engelli. Büyük bir kısmı fiziksel engelli bunların da önemli bir kısmının ailesi var, çocukları var, sağlık sorunları var. Sosyal güvenceleri iptal edildi. Bu insanlar ne yazık ki ölüme sevk edildi. Çünkü engelin ortadan kalkması demek bireyin toplumsal yaşama katılımı demektir. Bağımsız yaşama ise kişinin kendi işini sürdürmesi, kendi hayatını sürdürecek gelire sahip olması demektir. Siz bunu ortadan kaldırdığınızda aslında kişinin yaşam hürriyetini ve yaşama koşullarını ortadan kaldırıyorsunuz. Devlet kendi eliyle engellileri ölüme itekliyor. İntihar edenler, sağlık sorunlarını gideremedikleri için hayatını kaybedenlerin sayısı giderek artıyor. Biz Engelliler Haftası boyunca, iktidardan ve muhalefetten, toplumsal kurumların hepsinden vicdan gösterileri, sevgi gösterileri yerine somut çözümler istiyoruz. Engellilik meselesinin bir devlet ayağı var ama bir de muhalefet ayağı var. Toplumsal muhalefet kurumları, sendikalar, kitle örgütleri de ne yazık ki devletten bir adım ileride değiller. Neredeyse hiçbirinin engellilere ilişkin araştırmaları ve çözüm önerileri yok. Ama hepsinin bünyesinde engelliler söz konusu. Sendikaların bünyesinde engelliler çalışıyor. Ama sendikaların engelliler komisyonları yok. Engellilere dönük toplu iş sözleşmelerinde maddeleri yok. Sendikaların engellilerle ilgili çözüm önerileri yok. Yönetimlerinde engelliler yok. Binalarının erişiminde engelliler aynı sorunları aşıyor. Ne yazık ki toplumun zihniyetinde de engelliler aynı sorunları yaşıyor. Basın olarak yine sizin dikkatinizi çekiyordur, son dönemde engellilere dönük artan cinsel ve fiziksel saldırılarda korkunç bir artış var. Toplumun vicdan meselesi de artık sorgulanır hale geldi. Engelli bireyler her çeşit saldırıya açık hale getirilmiş durumda.
Engelliler Manifestomuz somut çözüm önerileri sunuyor: Ricacı değiliz
HDP Engelliler Komisyonu olarak biz Engelliler Manifestosunu yayınlarken ısrarla somut sorunlara somut çözüm önerileri getirilmesini istiyoruz. Bu yüzden ben de engelli bireylere, engelli kitle örgütlerine ve derneklere çağrı yapıyorum. Ricacı, talepkar bir konumda kaldığımız sürece devletin ve toplumun vicdanına kendimizi mahkum ederiz. İsteyerek ya da istemeyerek devletin engelli tanımının ortasına sıkışıp kalıyoruz. Bu yüzden kendi taleplerimiz için hak temelli bir engelli hareketini örmeliyiz ve bu talepleri gerçekleştirecek şekilde güçlendirmeliyiz.
Mücadele ettiğimiz sürece kazanabiliriz, mücadeleyi yükselteceğimiz bir dönem bizi bekliyor
Kendi taleplerimiz kendi vatandaşlık haklarımız için mücadele etmediğimiz sürece bunları kazanma şansımız yok. Önümüzdeki süreci bu mücadeleyi yükseltecek bir dönem olarak görüyoruz. Bütün engelli bireyleri, bütün kurumları ve örgütleri omuz omuza birlikte mücadele etmeye çağırıyoruz. Bu sorunların çözüm kaynağı politik iktidardır. Engellilik meselesinde iktidarın bakışı bir tercihtir. Bu bir politik tercihtir. Engellilik meselesi politik bir meseledir. Bunun çözümü ancak ona karşı politik bir mücadeleyle mümkündür. Tek tek örgütlerin değil ama engellilik sorununda çözüm için yan yana gelmiş bütün kurumların ortak mücadelesiyle bu sorunları çözüp toplumun dönüşüm imkanını yaratacağımıza inanıyoruz. İnsanların engelli bakışının değişmesini istiyorsak, yaşamı değiştirmek zorundayız. Yaşamı değiştirmek için mücadele etmek zorundayız. İktidara karşı, toplumun vicdansızlığına karşı hayatın içinde kendi haklarımızla yaşamak için bu mücadeleye katılmak ve bundan sonraki dönemde de yaşadığımız sorunlara karşı aktif olmaya çağırıyoruz. İktidarı ve yerel yönetimleri kendi rollerini oynamaya davet ediyoruz.
10 Mayıs 2021