Sancar: Anti-faşist blok en temel seçenek

Eş Genel Başkanımız Mithat Sancar'ın Yeni Yaşam Gazetesi'ne verdiği röportaj:

Halkların Demokrasi Partisi’ne (HDP) yönelik baskılar giderek geri tepmeye başladı. Çünkü HDP’yi savunmadan demokrasiyi savunmanın, HDP’yi savunmadan muhalefet cephesi kurmanın mümkün olmadığı anlaşıldı. O nedenle 6-8 Ekim olayları gerekçe gösterilerek başlatılan operasyon hem muhalefet partileri hem de halk tarafından tepki ile karşılandı. HDP’ye üye olma kampanyaları başlatıldı, HDP binaları ziyaret edildi, dayanışma mesajları yayınlandı. Bütün bu gelişmeleri HDP Eş Genel Başkanı Mithat Sancar’la konuştuk, Partisinin İstanbul İl Merkezi’nde gerçekleşen Merkez Yürütme Kurulu (MYK) toplantısından sonra sorularımızı yanıtlayan Sancar, partilerine yönelik son operasyonun kısa vadeli taktiksel hedefleri olmakla birlikte, AKP’nin ve devletin bir intikam operasyonu olduğunu belirtiyor. Sancar’ın güncel gelişmeleri ve HDP’ye yönelik baskıları değerlendiren söyleşimizi okuyucularımızın ilgisine sunuyoruz.

Sayın Sancar, partinizin 8. kuruluş yıldönümünü kutluyorsunuz. Bu vesile ile şunu sormak istiyorum. HDP perspektif olarak, tarz olarak siyasete ne getirdi?

HDP, kuruluşuyla birlikte siyasete, siyasal hayata pek çok yenilikler getirdi. Yola çıktığında hedefini yeni yaşam olarak belirlemişti. Bütün programlarını yeni yaşam odaklı oluşturmuştu. Kürt siyasal hareketi içinde de özel ve özgün bir yere sahip olduğunu söylemem gerekir. HDP elbette önceki birikimlerin üzerine kurulmuştur, önceki birikimlerden ve tecrübelerden büyük ölçüde yararlanmıştır; ancak HDP’yi onların bire bir devamı olarak değerlendirmek doğru olmaz. Geçmiş deneyimlerin mirasını, birikimini, tecrübesini, emeğini ve tarihini elbette devraldı; fakat buna yeni bakış açıları ve yeni unsurlar ekledi. HDP, farklı bileşenleri olan bir partidir. Bu bileşenlerin en büyüğünü BDP oluşturuyor. Kürt siyasal hareketini temsil eden parti doğrudan burada yer alıyor. Bunun dışında, soldan gelen çeşitli partiler ve bağımsız bireyler de bileşenlerimiz arasında. Şunu unutmamak gerekir ki HDP bir kongre partisi olarak ortaya çıktı. Halkların Demokratik Kongresi’nin oluşturduğu zeminde, bu kongre tarafından kuruldu. O nedenle bu unsurların hepsi partimize birer özgünlük katıyor. Daha önce de Kürt geleneğinden gelen partiler kimi ittifak politikaları izlemişler ve ittifak arayışında olmuşlardı. Çeşitli dönemlerde önemli ittifakların da ortaya çıktığını söyleyebiliriz. Sürecin en başında SHP ile ortak bir çalışma yürütüldü. 2014’te yine benzer bir şekilde yerel seçim ittifakı oluştu. “Bin Umut Adayları” da bir ittifak programıydı. Ama bunların tümü dönemsel ittifaklardı diyebiliriz.

Oysa HDP, tüm bunları kalıcılaştıran bir örgütlenme modeliyle ve fikriyatıyla yola çıktı. Dolayısıyla artık seçim döneminde yapılan ittifaklarla değil kalıcı birliktelikle yol almayı hedefliyordu. Burada Türkiye halklarının veya inanç gruplarının partide temsil edilmesi ilkesi yerine kendilerinin bizatihi HDP’de var olması ilkesi esas alındı. Bu ilkenin işaret ettiği gibi yola, bir Türkiye partisi olarak çıkıldı. Dolayısıyla burada Türkiye’nin tamamını kapsamayı hedefleyen, ülkenin bütün bölgelerini içine alarak tüm halklarını kucaklayan ve aynı zamanda Türkiye’nin bütün sorunlarına çözüm öneren bir parti olma iddiası bulunuyor. Bu, Kürt sorununu geri plana itme anlamına gelmiyor. Aksine, kendi tabanına dayanarak Türkiye’nin tüm sorunlarını çözme iddiasında bulunduğumuz, Türkiye’yi yönetmeye talip olduğumuz anlamına geliyor. Türkiye partisi olmak, bütün Türkiye’yi kapsayarak ülkenin tüm sorunlarını çözecek siyasetler üretmek demek. Yani Türkiye partisi olmak, partinin kendi esas tabanıyla ilişkisini belirsizleştirmek sonucunu doğurmuyor. Örgütlenme yapısı ve seçmen profili açısından HDP, kurulduğu günden bugüne çok büyük oranda Kürtlere dayanıyor.

HDP’nin Türkiye için hangi politik önerileri var?

HDP, Kürt sorununu Türkiye’nin bütün sorunlarının temeli ve merkezi olarak kabul ediyor. Kürt sorununun çözümünü var oluş sebebi olarak belirliyor. Ama kendisini sadece bunlarla sınırlandırmıyor. HDP, Türkiye’de Kürt sorununun çözümünü kilit mesele olarak görmekle birlikte toplumsal cinsiyet sorunundan, ekonomiye, ekolojiden eğitime ve sağlığa kadar Türkiye’deki tüm sorunlara çözüm önerileri geliştirmeye, bu sorunları çözme iddiasına sahip bir parti. O nedenle HDP, gerçekten en etkin, en gerçek Türkiye partisidir.

Tabii bu politikalarda hemen sonuç almayı beklemek gerçekçi olmaz. Türkiye’nin Kürt bölgesi dışındaki bölgelere çok geniş bir şekilde uzanmak ve oralarda etkili bir şekilde var olmak için biraz daha zamana ve elbette daha fazla çalışmaya ihtiyaç var. HDP, 2012’de kurulduktan sonra ilk ciddi hamlesini 2014 Cumhurbaşkanlığı seçiminde Selahattin Demirtaş’ı aday göstererek yaptı ve parti olarak kendini en iyi anlattığı ilk kampanya bu oldu. 2013’te başlayan çözüm sürecinde aktif rol ve ciddi sorumluluk üstlenmesi de HDP kimliğinin oturması açısından önemli bir dönemeçti. Çünkü bu dönem, Kürt sorununun siyasal zeminde demokratik çözümünün hedeflendiği bir süreçti. Böyle bir süreçte HDP hem sorumluluk üstlendi hem görev aldı hem de risk aldı. 7 Haziran 2015 seçimleri HDP açısından kimliğinin, hedefinin ve fikriyatının daha iyi anlaşılması ve yerleşmesi adına çok önemli bir başka dönemeçti.

Kamuoyunun 6-8 Ekim operasyonu olarak adlandırdığı partinize yönelik geniş çaplı gözaltı ve tutuklama kampanyasını nasıl değerlendiriyorsunuz?

Bu operasyonu tek bir argümanla açıklamak mümkün değil. Bir yanıyla intikama yönelik bir saldırı olduğunu söylemeliyiz. İktidar bununla neyin intikamını almak istiyor diye sorulabilir. Birkaç şeyin intikamını almak istiyor: Bir defa Kobanê’deki direniş sonucunda IŞİD’in yenilmesi çok önemli bir olaydır. Bu yenilgi sadece Suriye’deki gelişmelerin yönünü değiştirmekle kalmadı, aynı zamanda AKP hükümetinin Suriye ve Suriye üzerinden Ortadoğu’yla ilgili planlarını da büyük ölçüde bozdu. Bana göre bu durumu ne iktidar aklı ne devlet aklı unuttu. Hem kendi planları açısından AKP hem de Kürt sorununun jeo-stratejik önemi açısından devlet, IŞİD’in Kobanê’de yenilmesiyle ciddi anlamda kaybetti. AKP, Suriye ve Ortadoğu’yla ilgili planlarının bozulmasının hesabını bu operasyonla sormak istiyor. Çünkü iktidar orada Sünni bir eksen yaratmak istiyordu, fakat IŞİD’in yenilmesiyle Suriye’de bir Müslüman Kardeşler iktidarının imkânları kapanmış oldu.

Devlet aklı açısından baktığımızda ise Kürtlerin bölgede geri dönülmez biçimde bir güç, bir aktör olmasının yolu açıldı. Kürtlerin uluslararası alanda temsil ve kabul edilmesi sonucu doğdu. Nitekim bunun etkilerini daha sonraki yıllarda gördük. Bunun özellikle Türkçü, tekçi, milliyetçi, inkârcı devlet aklı açısından hazmedilmesi kolay değil. AKP; milliyetçi, Ergenekoncu, Susurlukçu ve ulusalcı bir koalisyona dayandığına göre hafızada yer alan bu unsurlar üzerinden bir intikam peşinde olduklarını söyleyebiliriz. Bu operasyonun derin ve yapısal boyutları vardır. Hafızayı yeniden kurmak istiyorlar. Kobanê direnişinin ve özellikle buna yönelik destek eylemlerinin toplumsal-siyasal hafızada kaotik bir dönem olarak kalmasını hedefliyorlar. Faturayı HDP’ye ve Kürtlere çıkararak yeni bir hafıza inşa etme peşindeler. İktidar, barışı ve çözümü isteyen tarafın, HDP’nin temsil ettiği siyasal çizgi olduğu fikrini silmek istiyor. O tarihten bu yana da her türlü baskıya, bütün terörize etme ve kriminalize etme çabalarına rağmen HDP’ye diz çöktüremediler. Tabii bu da bir hınç yaratıyor. Tüm bunları bir araya getirdiğimizde basit bir operasyonla karşı karşıya olmadığımızı görürüz.

Erken seçime yönelik bir yönü veya muhalefeti bölmeye yönelik bir yönü var mı?

Bu yönü de var. Ancak muhalefeti bölmeye yönelik hamleleri kısa vadeli taktikler olarak değerlendirmek lazım. İktidar şu anda muhalefeti bölmek, muhalefet içerisinde çelişkiler yaratmak, mesela HDP’yi iyice izole ederek etkisizleştirmek, muhtemel bir erken veya zamanında seçimde kendisine avantaj sağlamanın yolunu açmak istiyor, doğru. Ama mesele bundan ibaret değildir.

HDP, iktidarın baskılarına karşı nasıl bir mücadele çizgisi izleyecek?

HDP bu tür saldırılarla ilk kez karşılaşmıyor. HDP de geleneğini sahiplendiği önceki partiler de daha ağır baskılarla karşılaştı. Dolayısıyla bu konuda bir tecrübe var. Mücadeleyi daha da büyütmek, bizim önümüzde duran en sade ve temel seçenektir. Elbette her dönemde yeni şeyler planlamak gerekiyor. Biz hazirandan beri yeni bir mücadele hattı oluşturmaya zaten başlamıştık. Belirli dönemleri kapsayan demokratik mücadele ve demokratik eylem programları ilan edip bunlar için çalışmalar yürütüyorduk. Şimdi bu yeni dönem için de Parti Meclisi’mizin geçen hafta açıkladığı bir deklarasyon ve mücadele hattı var. Bizim, örgütlerimizi ve örgütlenmemizi güçlendirmemiz gerekiyor. Bununla birlikte Türkiye’de bir antifaşist hattı, mümkünse bloğu oluşturma çabamız olacak. Bunun yolları ve pratiği için çalışıyoruz. Merkez Yürütme Kurulu toplantımızda bu çalışmaları ele aldık.
Bir diğer ödevimiz de siyasal büyümedir. Türkiye’de en geniş kesimlere ulaşacak siyasal bir ufku ve yolu her seferinde yeniden değerlendirmek ve güncelleyerek hayata geçirmek zorundayız.

Diğer muhalefet partilerinin bu gözaltı ve tutuklama kampanyası karşısındaki tutumunu nasıl değerlendiriyorsunuz?

Açıkçası uzun süredir ciddi saldırılara ve operasyonlara maruz kalan bir parti olarak bundan önceki dönemlerde pek fazla dayanışma ve destek göremediğimizi belirtmem gerek. Bu operasyondan sonra üç partinin genel başkanları beni aradılar. Operasyonu doğru bulmadıklarını, dayanışma mesajlarını ilettiler. Operasyonun hemen ertesinde genel merkezimize ve yerelde binalarımıza çok yoğun dayanışma ziyaretleri gerçekleşti. Bunu olumlu buluyoruz. Yeterli mi değil mi tartışmasına girmeyi ise gerekli görmüyorum. Bizim bunları, puan verircesine değerlendirmemiz doğru değil. Bu meselenin sadece HDP’ye yönelik olmadığı anlaşılmış durumda. Ortaya çıkan bu tabloyu değerli buluyoruz. Eksikleri demokratik kamuoyu değerlendirecektir. Demokratik kamuoyunu oluşturan çeşitli aktörlerin katkılarıyla daha iyisini yapmak konusunda yeni imkânlar mevcuttur. Çeşitli uluslararası kurum ve kuruluşlar açıklamalar yaptılar. Bizlere mesaj iletenler oldu. Avrupa’da sol-sosyalist partiler bize dayanışma mesajlarını gönderdiler. Dünyanın dört bir köşesinden, Filipinler’den Endonezya’ya, Mısır’dan Yunanistan’a, Finlandiya’dan İngiltere’ye kadar pek çok partiden destek ve dayanışma mesajları aldık. Uluslararası kuruluşlar operasyona karşı tavır ortaya koydular. Bunları sürekli hale getirmemiz ve daha kalıcı etkilere ulaştıracak yollar bulmamız gerekiyor. Bu, önümüzde önemli bir görev olarak duruyor.

Zayıflatma hevesi nafile bir çaba

Ayhan Bilgen’in medyaya yansıyan eleştirileri oldu. Neler söylemek istersiniz?

Bir defa HDP çoğulcu bir partidir ve bu çoğulculuk lafta kalmaz. Partimiz, dindar muhafazakâr dünyadan, sol-sosyalist çevrelere, farklı inançlardan değişik halklara, ideolojik tercihleri olan gruplara kadar çok geniş bir yelpazeyi içeriyor. Bizde çoğulculuk, yapısal bir niteliktir ve eleştiri hakkı da bunun doğal bir parçasıdır. Elbette bizi bir araya getiren temel ilkeler var. Parti programı ve parti hukuku bunların başında geliyor. Bu çerçevede kaldığı sürece bizde eleştiri yadırganmaz. Tam tersine, HDP’nin canlılığının bir belirtisi olarak görülür.

Ayhan Bilgen’in sosyal medya aracılığıyla kamuoyuna verdiği röportajlarda ifade ettiği görüşler yeni değil. Bundan birkaç ay önceki röportajlarında da HDP’ye yönelik eleştirilerini dile getirmişti. Bunu dile getiren tek kişi de Ayhan Bilgen değil. HDP ruhuna uygun işleyiş ve demokratik usuller konusunda eksiklikler olduğu söyleniyor, doğrudur da. Eksiklikler mutlaka vardır; fakat bunları gidermek için de çalışma yürütmeye imkân tanıyan zeminler de mevcuttur. Bizde tartışma kültürü gelişkindir. Birlikte karar verme konusunda bütün bileşenler, bütün bireyler, samimi, güçlü bir çaba içerisindedir. Mümkünse mutabakatla karar almak için uğraşılır. Ben bu işleyişi eş genel başkan olduktan sonra daha iyi anladım.

Ayhan Bilgen’in eleştirilerinin, HDP’yle ilgili çok yeni bir durum varmış gibi değerlendirilmesini ben doğru bulmuyorum açıkçası. Bazılarına katılabiliriz, bazılarını doğru bulmayabiliriz. Benim doğru bulduğumu diğer eş başkanımız doğru bulmayabilir. Önemli olan parti hukuku çerçevesinde ve temel ilkelerimiz zemininde tartışmamızı, diyaloğumuzu, çalışmalarımızı sürdürebilmemizdir. Ayhan Bilgen’in eleştirileri üzerinden partimizi yıpratma çabalarının da farkındayız. Belirli çevreler bunu fırsat olarak görüyor olabilir ama bizim temelimiz, bünyemiz sağlamdır. Bu tür eleştiriler bizi güçlendirir. Bizi buradan zayıflatma hayalleri kuranlar varsa açıkça söyleyeyim, uğraşmasınlar. Nafile bir çaba olur.

Karantinadan dolayı Ayhan arkadaşımızla doğrudan görüşmek mümkün olmadı. Sadece bir avukat arkadaşımız görüştü. MYK toplantımızda iki milletvekili arkadaşımızı görevlendirdik, kendisiyle doğrudan görüşecekler, ayrıntıları öğreneceğiz. Ayhan Bilgen partimizin üyesidir. Bize doğrudan ileteceği her türlü görüşünü, önerisini değerlendiririz. Bizim önerilerimiz de olur kendisine.

Röportaj: Hüseyin Kalkavan

20 Ekim 2020