Sancar: Baskıcı ve kıyıcı pratikler önce Kürt halkına uygulanıyor sonra Türkiye’nin her yerine yaygınlanlaştırılıyor

İl eşbaşkanlarımız, siyasi gündem, örgütsel durum ve planlama gündemleriyle online toplantıda bir araya geldi. Toplantının açılış konuşması Eş Genel Başkanımız Mithat Sancar tarafından yapıldı. Sancar, şunları söyledi:

İl eşbaşkanları ile uzun süredir bir araya gelememiştik. Yüz yüze toplantı alamamıştık. Bu pandemi koşullarında ancak online bir toplantı mümkün olabildi. İnşallah önümüzdeki haftalarda yüz yüze bir araya gelme imkanımız olur. Hepinizi buradan tekrar sevgiyle selamlıyorum, herkese iyi bir yıl diliyorum. Hepimize, bütün Türkiye ve dünya halklarına özgürlük ve barış getiren bir yıl diliyorum. 

Pandemi sadece bir sağlık sorunu değildir, bir ekonomi sorunudur, sosyal sorundur

Geçtiğimiz yıl zor bir yıldı. 2020 sadece Türkiye’de değil tüm dünyada pandemi dolayısıyla ağır geçti. Şartları zorlaştıran sadece pandemi değildi. Dünya çapında, özellikle de bölgemizde savaşlar, savaşın yarattığı yıkımlar vardı. Küresel eşitsizliğin yarattığı derin yoksulluk ve bunun giderek yaygınlaşması söz konusuydu. Pandemi sadece bir sağlık sorunu değil biliyorsunuz. Aynı zamanda bir ekonomi sorunudur, sosyal sorundur. Bununla birlikte ciddi bir siyasal sorundur. Pandeminin yarattığı sıkıntıların başında, yoksulların daha fazla ezilmesi ve eşitsizliklerin daha fazla görünür hale gelmesi gelmektedir. Hep söylüyoruz pandemi en çok yoksulları vurdu, en çok ezilenlere zarar verdi. Dolayısıyla pandemiye karşı alınan tedbirlerde de bu ölçütü gözetmek gerekir. 

Kürt halkının yaşadığı zorluklar bu ülkede nelerin nereye kadar gidebileceğinin örneği

Bizler geçen yıl neler yaptık? Pandemi, ülkemizde ağırlaşan baskı ve zulüm politikaları ile bölgedeki savaş politikaları hem dünyada hem de bölgede ciddi tahribatlar yarattı ve acılara yol açtı. Fakat 2020 sadece zorluklardan ibaret değildi. Bize, halkımıza, özellikle Kürt halkına ve HDP'ye yönelen baskılar kapsamlı bir operasyonun son aşaması gibi gözüküyor. Yani iktidar yolunu temizlemek ve hedefine varmak için bizleri, HDP’yi tasfiye etmeyi kafasına koymuş gibi görünüyor. Onun için bize her türlü araç ve yöntemle saldırıyor. Kürt halkının yaşadığı zorluklar ve baskılar aynı zamanda bu ülkede nelerin nereye kadar gidebileceğinin örneğini ve mutfağını oluşturuyor.

Bu kadar yoğun baskıya rağmen HDP, bırakın zayıflatılmayı geriletilemedi bile

2020 yılında yaşanan baskılara ve saldırılara örnekler vermeye kalkarsak toplantının tümünü bunlara ayırmamız gerekir. Ancak sizler sahada zaten bunları tecrübe eden insanlar olarak tüm bunları biliyorsunuz. Bir yandan bizi tasfiye amaçlı yoğun baskılar, zulüm politikaları uygulanırken diğer yandan eşi görülmemiş bir direnişle karşılaştı bu politikalar. Bu direnişin mimarları yereldeki yöneticilerimizdir. Yöneticilerimizin birlikte hareket ettiği halkımızdır. Özellikle Kürt halkının sonuna kadar kendi iradesine sahip çıkma kararlılığıdır. Bu kadar yoğun baskıya rağmen HDP, bırakın zayıflatılmayı geriletilemedi bile. Tam tersine mücadeleyi yürüteceğimiz yeni politikalar üretmekten bir an bile geri durmadık.

Geçmiş dönemin bütün birikimini devralan yeni bir dönem başlattık

2020 yılının başında 23 Şubat’ta 4’üncü Büyük Kongremizi coşkuyla yaptık. Bize yakışan, halkımızın birikimine yakışan büyük bir kongre yaptık ve bu kongre ile 2020 yılına başladık. Geçmiş dönemin bütün birikimini devralan, o mirası büyütme hedefini önüne koyan yeni bir dönem başlattık. Geçmişten kopmuş bir dönem değil elbette. Bizler 'yeni dönem' derken yeni şartlara uygun, yeni politikaları belirlediğimiz yeni bir başlangıcı kastediyoruz. 23 Şubat’ta yeni bir başlangıç yaptık ve o günden bugüne devam ediyoruz. O günden bugüne de bu doğrultuda mücadelemizi sürdürüyoruz.

2020 yılı direnerek inşaya geçme yılı oldu 

Kongredeki şiarımızı hatırlayalım. Direniş ve inşa. Direnmek, bizim en önemli geleneğimizdir. Bu hareket, bu parti, bu halk direnerek var olmuştur. Her türlü baskıya karşı mutlaka bir direniş yolu bulmuştur. Bu direnişin anlamı, kendi kimliğini ve onurunu korumaktır. Direnmekten vazgeçtiği anda onurundan da vazgeçmek zorunda bırakılacağını Kürt halkı çok iyi biliyor, Türkiye halkları çok iyi biliyor, bizler çok iyi biliyoruz. Geçmişteki mücadelelerden ve pratiklerden çıkardığımız en büyük ders budur. Direnmek onurlu bir yaşam için vazgeçilmez bir yaşamdır. Sadece direnmekle de olmaz. Direnmenin mutlaka bir amacı, bir hedefi vardır. Direnmek, yeniyi kurmak için yola devam etme çabasıdır. Bu yola devam etmek için yeni hedefler koymak gerekiyor ya da hedefleri yeni şartlara uyarlamak gerekiyor. Biz de dedik ki 2020 yılı direnerek inşaya geçme yılı olacaktır. İnşadan kastımız da Türkiye’de demokrasinin yolunu açmak, bu zorba yönetimi durdurmak, Kürt sorununda demokratik çözümün olanaklarını çoğaltmaktır.

Şartlar ne kadar ağır olursa olsun yeni yollar yaratmalıyız

HDP inşa hedefiyle bu dönemin kurucu gücü olmayı önüne hedef olarak koymuştur. Kurucu güç olmak, yeni yollar yaratmayı da önümüze görev olarak koyuyor. Şartlar ne kadar ağır olursa olsun yeni yollar yaratma, inşa amacına dönük yeni imkanlar üretme sorumluluğu da önümüzdeki temel hedeflerden biridir. Bu yolda geçmiş dönemin önemli mirası ve birikimi de bize yol gösteriyor.

Kutuplaştırmanın üstesinden gelmek, bütün kesimlerin hak mücadelesini birleştirmek mümkün

En zor ve ağır şartlarda, HDP’nin artık hareket etme imkanlarının tükendiğinin düşünüldüğü şartlarda, bizler bu iktidarın nasıl durdurulabileceğini, nasıl yenilgiye uğratılabileceğini gösterdik. Özellikle muhalefet kamuoyunda, bu iktidarın seçim kaybetmeyeceğine, seçim kaybetse bile koltuğu devretmeyeceğine dair bir kara propaganda sürdürülürken; bizler 31 Mart Yerel Seçimlerinde uyguladığımız strateji ile iktidarı ağır bir yenilgiye uğrattık. Kürt şehirlerinde kayyımları yenilgiye uğrattık, Batı’da da iktidara kaybettirdik. Bu aynı zamanda umudu canlandırma, mücadele azmini güçlendirme tecrübesidir. İktidarı yenebileceğimizi gösterdik. Bunu nasıl başaracağımızı yerelde bütün güçler gördüler. Bu ülkede kutuplaştırma ve çatıştırma politikalarının üstesinden gelinebileceğini biliyoruz. Hedefimiz de budur. Kürt halkı ile yoksul, emekçi, ezilen ve bütün kesimlerin hak mücadelesini birleştirmenin mümkün olduğunu biliyoruz. Bunun en temel hedefimiz olduğunu kuruluşumuzdan beri söylüyoruz. 

Kadın mücadelesinin, Kürt özgürlük mücadelesiyle buluşturulmasının mümkün olacağını biliyoruz. Gençlerin, gelecek mücadelesi ile Kürt halkının haysiyet mücadelesinin birbirinden koparılamaz olduğunu biliyoruz. İşte 31 Mart, bunları sahada deneyimlemenin de bir imkanı oldu. Politikamız böyle bir tecrübeyi sahada yaşamanın imkanlarını bütün çevrelere gösterdi. 

31 Mart seçiminde iktidarı durdurduk, o gün bugündür iktidar kendine gelemiyor

Hiçbir somut ittifaka ve pazarlığa girişmeden, bu iktidarı geriletmek için Batı’da aday göstermedik ama aday göstermemek çalışmamak demek değildi. Her alanda sizlerin öncülüğünde, gönüllülerimizin emekleriyle bu iktidarı durdurduk ve o gün bugündür iktidar kendine gelemiyor. Bugün iktidar ciddi bir çıkmaza girmişse bunda 31 Mart ve 23 Haziran’da uyguladığımız stratejinin belirgin bir rolü vardır.

HDP tasfiye edilmeden diktatörlük inşasının mümkün olmadığını bu iktidar iyi biliyor

İktidar bu yenilginin arkasının geleceğini biliyor. İktidar 7 Haziran 2015'te de ağır bir yenilgi ile karşılaşmıştı. Krizinin başlangıcı o tarihe kadar götürülebilir. Aynı zamanda savaş ve baskı politikalarının başlangıcı da o tarihe götürülebilir. O gün bugündür, bize uygulanan baskılar büyük bir tasfiye operasyonu halini aldı. Bize yönelik tasfiye operasyonunun bütün ülkeye yansıması ise bir darbe rejimi kurmaktı. Darbe yönetimini oluşturmak, darbe yönetimi eliyle faşizmi ve diktatörlüğü kurumsallaştırmak. İşte iktidarın politikası buydu. HDP tasfiye edilmeden Kürt halkı susturulmadan, diktatörlük inşasının mümkün olmadığını bu iktidar herkesten iyi biliyor. Dokunulmazlıkların kaldırılmasını hemen burada anmam gerekiyor. Öncesinde 7 Haziran seçim sonuçlarının fiilen geçersiz kılınması da var. Sonra bu darbe planı adım adım uygulanmaya başlandı.

Bu iktidar hukuku kullanarak arkadaşlarımızı siyasi rehine olarak tutuyor

Dokunulmazlıkların kaldırılması, bu dönemin başka bir aşamasıydı. 4 Kasım 2016 darbe operasyonu, siyasi soykırım operasyonu yeni bir dönemeci işaret ediyordu. O günden sonra da operasyonlar devam etti. Pek çok yerde çalışanlarımız, milletvekillerimiz, geçmiş dönem il eşbaşkanlarımız, belediye eşbaşkanlarımız gözaltına alındı, tutuklandı. Gözaltı, tutuklama; bu terimler gerçeği yansıtmaya yetmiyor. Ortada ne gözaltı ne tutuklama var. Siyaseten rehin alma var. Bu iktidar hukuku kullanarak arkadaşlarımızı siyasi rehine olarak tutuyor. Buna karşı mücadelemizi bir an bile durdurmadık, bir an bile geri çekilmedik, elimizdeki tüm imkanlarla bu operasyonlara karşı mücadelemizi yürüttük. En önemli sonuç; boyun eğmedik, tasfiye planlarını bozduk. Yereldeki bu büyük direncin ve inancın belirleyici bir payı vardır. İl eşbaşkanları olarak sizlerin ve sizlerden önce görev yapan arkadaşlarımızın fedakarca çalışmaları vardır.

Belediyelerimize kayyım atandığında bunun ülkeyi Kayyım Cumhuriyetine dönüştürmenin hazırlığı olduğunu söylemiştik

Bizler o günden bugüne bu tasfiye planının Türkiye’de faşizmi yerleştirme, diktatörlüğü kurumsallaştırma hazırlığı olduğunu hep söyledik. Kayyım politikaları da öyleydi. Özellikle kayyım politikalarının, bu cumhuriyeti yeni bir biçime büründürme amacı taşıdığını ısrarla vurguladık. 2016’dan beri başlayan kayyım politikaları, 2019 yerel seçimlerinden sonra da devam etti. Bugüne kadar 48 belediyemize kayyım atandı, 6'sının da mazbatalarına el konuldu. Dolayısıyla 2019 seçimlerinden sonra kazandığımız 65 belediyenin 54’ü iktidar eliyle gasp edildi. Bunun anlamı açıktır; bu irade gaspıdır ve bu haysiyete yönelik ağır bir saldırıdır. Kayyım politikası sadece Kürt belediyeleri ve HDP’li başkanlarla sınırlı kalmayacaktı, bunu biliyorduk. Bir yerde başlayan uygulamanın, baskıcı bir uygulamanın, zulüm politikasının orayla sınırlı kalması söz konusu olmaz. “Kayyım politikası sadece belediyelere yönelik kısmı bir uygulama değil” demiştik. “Bu, ülkeyi Kayyım Cumhuriyetine dönüştürmenin hazırlığı ve antrenmanıdır' demiştik. Zaten Türkiye’de hep böyle olmuştur. Bütün baskıcı ve kıyıcı pratikler önce Kürt şehirlerinde ve Kürt halkına karşı uygulanır. Orada olgunlaştığına kanaat getirilirse Türkiye’nin her yerine yaygınlanlaştırılır.

İktidar, kayyım politikasını egemen yönetim biçimi haline getirmenin adımlarını atıyor

Bakın kayyım tartışması uzun süre sadece belediyelerimizle sınırlı kaldı. Bu tartışmanın daha da geniş bir çerçevede ele alınması çabamız yeterince karşılık bulmadı. Fakat son zamanlarda, o zaman söylediğimiz şeyin nasıl gerçeğe dönüştüğünü adım adım daha görür hale geldik. Daha geçen geçenlerde bir kanunla bütün sivil toplum kuruluşlarına kayyım tayin etme yolu açıldı. Yani bu iktidar, kayyım politikasını bir rejim haline, ülkedeki egemen yönetim biçimi haline getirmenin adımlarını her aşamada atmaktan geri durmuyor. Tam tersine herhangi bir engel tanımayacağını, kendisini durduracak güçlü bir toplumsal irade ortaya çıkmadıkça bu politikaları sürdüreceğini gösteriyor. 

Boğaziçi Üniversitesi’nde yaşananlar Türkiye’ye kayyımın ne anlama geldiğini net biçimde gösterdi

En son Boğaziçi Üniversitesi’nde yaşananlar bütün Türkiye’ye kayyım gerçeğinin ne anlama geldiğini net biçimde gösterdi. Kayyım politikası üniversiteleri de egemenliği altına alacak duruma gelmiştir. Bu rejim uzun süredir bütün değerleri, demokratik birikimi, toplumsal mücadelelerle kazanılmış bütün imkanları tasfiye etmek için her yöntemi deniyor. “Yeni rejim inşası söz konusudur” dediğimizde kastettiğimiz esas meselenin bu olduğunu da yeniden hatırlatalım. 

OHAL ve KHK’lerle birlikte üniversitelerde özerkliği, bilimselliği savunan akademisyenleri tasfiye ettiler

Üniversitelere tahammülü yok çünkü özgür düşünceye tahammülü yok, çünkü bilime tahammülü yok; çünkü tek adama dayalı rantçı, kayırmacı, talana dayalı sömürücü bir zihniyete dayanıyor. Bu sistemi kurabilmek için de itiraz edebilecek tüm kesimleri bastırmak zorundalar. Farklı bir imkan olabilecek ve ses getirecek tüm politikaları bastırmak zorundalar. İşte iktidarın üniversite politikası da bundan bağımsız değildir. Özellikle 15 Temmuz 2016’daki darbe girişiminden sonra ilan edilen OHAL, çıkarılan KHK’ler bunun başlangıcı oldu. O korkunç tasfiye bunun başlangıcıydı. 2016’dan önce de denediler ama tam olarak başaramadılar. Üniversiteleri yönlendiremediler, kendilerine tabi kılamadılar. Elbette daha önce de üniversiteler güllük gülistanlık değildi, özerklik ve özgürlük hakim değildi. Ancak üniversitelerde özgürlüğü, özerkliği ve bilimselliği savunan aydınlar, öğrenciler, gençler çok daha fazlaydı. İşte bunları da tasfiye etmek için Kanun Hükmünde Kararnameyi devreye soktular. Barış Akademisyenlerini tasfiye ettiler, onlar dışında da binlerce akademisyeni devre dışı bıraktılar. 

İktidar tek parti döneminde, 12 Eylül'de yapılmayanı yaptı; üniversite kapısına kelepçe vurdu

Böylece Türkiye tarihinde daha önce de bildiğimiz üniversite tasfiyelerine bir yenisi eklendi ama bu boyutta bir tasfiye tek parti döneminde bile yaşanmamıştı. Bu iktidar, sürekli tek parti döneminden bahsederek kendisini daha iyi göstermeye çalışsa da uygulamaları tek parti dönemini geride bırakmıştır. Bu iktidar, darbe sözünü ağzından düşürmüyor. Her itirazı her toplumsal tepkiyi bir darbe olarak karalıyor. Fakat bütün uygulamaları, darbeci bir zihniyetin devamıdır. Bakın 12 Eylül döneminde yapılmayan, bu iktidar döneminde yapılıyor. Üniversitenin kapısına kelepçe vuruldu. Bu aslında bir gaf, basit bir tedbir alma telaşının yarattığı bir davranış değil; bu zihniyetin dışa vurumudur. 

Tarih, halklar, vicdanlar üniversite kapısına kelepçe vurulmasını unutmayacaktır

Üniversitenin kapısını kelepçe ile kapatma tavrı ve refleksi bu iktidarın kendi güvenlik aygıtına benimsettiği davranışın en çarpıcı göstergesi haline gelmiştir. Tarih bunu unutmayacaktır. Halklar bunu unutmayacaktır. Vicdanlar bunu unutmayacaktır. Bu iktidar için kara leke olarak kalacaktır. Ama özgürlük mücadelesinde kırılması gereken engellerin neler olduğunu da hepimize hatırlatacaktır. 

İktidara göre toplumun yarısından fazlası terörist

Öğrenciler, “kayyım rektör istemiyoruz” diye itiraz ediyor, hemen devreye terörist yaftası sokuluyor. İtiraz eden herkes teröristtir. Bu iktidara bakarsanız herkes teröristtir.  

Daha doğrusu kendilerine doğrudan bağlı olanlar dışında herkes teröristtir. Hatırlayın, 2018 seçimlerinden önce de kendilerine oy verenler dışında herkesi terörist olarak ilan etmişlerdi, hain olarak yaftalamışlardı. Bu iktidara göre toplumun yarısından fazlası teröristtir. 

Ömer Çelik’in ifadeleri kendi yönetimlerini tanımlama konusunda çarpıcı bir örnektir

Terörist kelimesini ağızlarından düşürmeyenlerin zihinlerinin nereye denk düştüğünü belki AKP Sözcüsünün son açıklamasında bir kara mizah olarak gördük. O da bir gaf değildi o da bir dil sürçmesi değildi. Ömer Çelik'in o basın toplantısında hızını alamayıp sarf ettiği sözler bir tür zihin yansımasıydı. Kendi yönetimlerini tanımlamada belki de kullanılabilecek en çarpıcı ifadeyi kullandı. Bunu bizler sorgulamak, tartışmak ve buradan yola devam etmek zorundayız. 

Bize yönelik karalamalara inananlar bugün yaşananlara bakıp tutumlarını gözden geçirmelidir

Özellikle muhalefete, toplumsal muhalefet güçlerine, muhalefet partilerine de birkaç söz söylemek zorundayım. Bu iktidar her toplumsal tepkiyi, her itirazı teröristlikle karalamaya çalışıyor. Bu konuda ses çıkarılmadıkça, iktidar politikalarının gölgesinden uzaklaşılmadıkça, bu gidişatı durdurmak mümkün değildir. Bize yapılan baskılara, bizi terörize etme, kriminalize etme çabalarına, bize yönelen kara propagandaya inanan kesimler bu tabloya bakarak bugüne kadarki tutumlarını gözden geçirmelidir. 

İktidarın bu ülkeyi getirdiği nokta çatışmalarla dolu bir bölge politikası, içeride düşmanlaştırma, yoksullaştırma, rant ve ezme politikaları ve geleceği gasp etme hedefidir. 

Yapılan şey bu toplumun, ülkenin geleceğini karartma politikasıdır. Bir toplumu bütün olarak rehin alma, esir alma politikasıdır. İktidarın dilini kullanan muhalefet partilerine de bir kez daha kendilerini gözden geçirme çağrısı yapıyorum. Bu iktidarın politikalarıyla mücadele etme yolu bu iktidarın dilini ve zihniyetini kullanmak olamaz.  

Her türlü saldırıyı göğüsleyecek gücümüz ve kararlılığımız var

Bizlerin her türlü saldırıya verecek açık cevabı var. Bizlerin her türlü hakarete verecek çok net cevapları var. Her türlü saldırıyı göğüsleyecek gücümüz ve kararlılığımız var. Ancak çatışma ve düşmanlaştırma politikalarının bir parçası olmayı kabul etmediğimiz için daha dikkatli ve seviyeli davranıyoruz. Ama eğer bize herhangi bir kesimden, ister muhalefet partisi olsun ister başka bir kesim olsun, herhangi bir kesimden saldırı gelirse bunun cevabı mutlaka verilecektir. 

Muhalefet görüntüsü altında partimize saldıran hadsizler iktidara hizmet ediyor

Haddini bilmezlerin, hangi ifadelerle kimlere hizmet ettiklerini o partinin yöneticileri yeniden düşünmek zorundadır. Bu ülkenin en olgun demokratik gücü olan, bu ülkede birlikte barış içinde eşitçe yaşama arzusunun ve idealinin yılmaz savunucusu olan HDP’ye yönelik bu tür saldırılardan hiç kimse medet ummasın. Bunların hizmet ettiği tek yer ve tek amaç vardır o da bu iktidarın kendisini daha kolay devam ettirmesidir. Kim ki iktidara destek vermek istiyorsa bunu HDP’ye saldırarak yapmak zorunda değildir, daha dürüst davranmalıdırlar. Bizim üzerimizden manevra yapmayın. 

Bu zalim iktidarı durdurmanın yolu birlikte hareket etmektir

Bizim çağrımız tüm iyi insanlara, tüm demokrasi güçlerine, ezilenlere, sömürülenlere, haklarına el konulanlara, direnen kadınlara, direnen işçilere, doğasını savunmak için yollara düşen köylüleredir. Onuru için her türlü bedeli göze alan halklaradır, Kürt halkınadır. Birlikte mücadele mümkündür. Temel ilkeler etrafında bir araya gelmek mümkündür. 

Biz bunu her aşamada göstermek için elimizden geleni yapıyoruz. Böyle zalim bir iktidarı, diktatörlük yolunda her türlü değeri ayaklar altına alan bir iktidarı durdurmanın yolu birlikte hareket etmektir. Güçlü bir demokrasi ittifakı bu ülkenin en büyük ihtiyacıdır. Hukuku ayaklar altına alan bu iktidara karşı hakkı ve adaleti etkili bir şekilde savunmanın yolu birlikte mücadele etmektir. 

AİHM kararı HDP’ye yönelik tasfiye politikalarının kanıtıdır

Bu arada, hak ve hukukun ayaklar altına alınmasına ilişkin çarpıcı örnekler gelmeye devam ediyor. İktidar siciline sürekli yeni çarpıcı örnekler ekliyor. Son olarak AİHM’in önceki dönem Eş Genel Başkanımız Selahattin Demirtaş hakkında takındığı tutum bu çerçevede değerlendirilmelidir. Hukuksuzlukta, adaletsizlikte, ayrımcılıkta, keyfilikte nereye varıldığını bu karara karşı iktidarın gösterdiği tepkiden daha iyi anlayabiliriz. Bunu bizler biliyoruz ama şimdi bütün Türkiye halklarının da bütün demokrasi güçlerinin de daha açık görmesi mümkün hale gelmiştir. Ancak sadece görmek yetmiyor, bunu değiştirmenin imkanlarını yaratmak için daha güçlü olmak gerekiyor. AİHM kararı sıradan bir karar değildir. Selahattin Demirtaş kararı özellikle bir noktanın, bir gerçeğin altını kalın bir çizgi ile çiziyor, diyor ki “2016'dan bu yana HDP'ye yönelen operasyonların tamamı siyasidir. İktidar yargı ve hukuku kullanarak HDP’yi tasfiye etmek istemiştir. Ortada hukukla açıklanacak hiçbir durum yoktur, yapılan her şey siyasidir. Bu operasyonlar siyasi amaçlıdır. O nedenle AİHM sözleşmesinin ağır bir şekilde ihlal edilmesi sonucu doğurmuştur.”

AİHM kararı bu devleti ve hükümeti bağlıyor: Gereği yerine getirilmezse siyasi ve hukuki sonuçları ağır olur

Ayrıntılara teknik yönlerine girmek istemiyoruz ama AİHS’nin 18’inci maddesinin ihlal edildiğini söylemek çok çok önemlidir. Bu sadece hukuken değil, siyaseten de önemli sonuçlar doğuracaktır. İktidar, “bu karar bizi bağlamaz” diyor ama gerçeği söylemiyor. Halkı kandırıyor. Bu karar iktidarı bağlıyor. Eğer gerçekten, tırnak içinde söylüyorum, kadın arkadaşlarımız bunu bir erkek diline kayma olarak değerlendirmesinler, bu iktidar kendisini kabadayı olarak lanse ediyor ya, eğer gerçekten kabadayı iseniz söyleyeceğiniz şudur: "Bu karar bizi bağlıyor çünkü sözleşmede imzamız var. Biz bu kararı uygulamayacağız gerekirse sözleşmeden çıkarız." Ama bunu söylemiyorlar. 

Bu karar bu devleti, bu hükümeti bağlıyor. Bu devlet ve hükümet bu kararın gereğini yerine getirmezse bunun siyasi ve hukuku sonuçları olacaktır. Bu sonuçlar kendi kendine ortaya çıkmayacaktır. Bizim bu sonuçların ortaya çıkması için çok yönlü mücadele yürütmemiz gerekiyor. Hep birlikte AİHM'in tespit ettiği ihlallerin giderilmesi ve orada bizlerin hakkı olarak teslim edilen şeylerin hayata geçirilmesi için mücadele etmemiz gerekiyor. MYK’da aldığımız kararlar var, yaptığımız hazırlıklar var, bunları toplantının ilerleyen bölümlerinde sizlere ayrıntılı aktaracağız. Bu karar çerçevesinde ve bu karardan hareketle hem içeride hem uluslararası alanda neler yapacağımızı ayrıntılı olarak aktaracağız. 

Burada da yine mücadelenin yükü ağırlıklı olarak sizlerin ve yereldeki bütün parti emekçilerinin omuzlarındadır. Birlikte bu mücadeleyi sonuca ulaştıracağımızdan şüphemiz yok. Başarıya ulaştığımızdan hiçbir zaman şüphe etmedik. Kazanacağız dedik, mutlaka kazanacağız dedik. 

Kapatma tehdidi iktidarın acizliğinin göstergesidir, her türlü saldırıya güçlü bir şekilde karşı koyacağız

Son nokta olarak şunu söyleyeyim, ortalıkta parti kapatma söylentileri dolaşıyor. Bunları ciddiye almayın. İktidar, acizliğini siyasi mühendislik yoluyla ortadan kaldırmak için kapatma tehdidini kullanmaktadır. Bunun ilk hedefi bizleri, kitlemizi, çalışanlarımızı tereddütlere sevk etmek olabilir. Buna karşı en güçlü cevap asla ve asla tereddüde kapılmamak, en ufak bir soru işaretini bile zihinlerde taşımamaktadır. Bizim her türlü operasyona karşı tedbirimiz vardır. İster hukuku kullanarak bize yönelsinler, ister fiilen bizi kuşatsınlar, bugüne kadar nasıl etkili bir yöntemlerle karşı koyduysak bundan sonra da  aynen öyle yapacağız. HDP bir fikriyattır, HDP ruhtur, HDP halktır. HDP kapatılamaz. HDP’yi kapatmak Türkiye’de demokrasi umudunu, Türkiye’de tüm halkların gelecek umudunu kelepçeye vurma çabasıdır. 

HDP büyüyerek yoluna devam ediyor, mutlaka başaracağız

İşte bu çabayı boşa çıkaracağımızdan şüphe duymuyoruz asla tereddüde de kapılmıyoruz. Ne yaparlarsa yapsınlar HDP yoluna devam edecektir. Anketler ve sahadaki gelişmeler de gösteriyor ki HDP büyümektedir. Bu ülkede inşa gücü olmak, kurucu aktör olarak işlev görmek için tutturduğu yolda başarıyla ilerliyor.

Dünya siyasi tarihinde nadir görülecek biçimde büyümekteyiz

Bunu sizlere moral vermek için söylemiyorum buna inanın. Büyümekteyiz, dünya siyasi tarihinde nadir olacak biçimde büyümekteyiz. İktidar bunlara maruz kalsa, çok küçük bir parçasına maruz kalma şimdiye kadar çoktan dağılmıştı. Fakat biz hem ayakta duruyoruz hem yürümeye devam ediyoruz hem de büyüyoruz. Burada sizler başta olmak üzere il, ilçe yönetimlerinde yer alan arkadaşlarımız, parti çalışanlarımız ve ille de halkımız, o inançlı halkımız, o mübarek tarihin parçası olan halkımızla birlikte bizler mutlaka başaracağız. Barış içinde yaşamanın imkanlarını yaratacağız. En büyük sorumluluk bu konuda bizlere düşmektedir ama bunu sadece HDP olarak bizler yapmayacağız. Türkiye’deki tüm demokrasi güçleri ile birlikte yapacağız. 

Tekrar söylüyorum Türkiye’deki bütün ezilenleri, bütün baskı altında tutulanları, bütün emekçileri özgürlük mücadelesinin her türüyle buluşturmak bizim varlık sebebimizdir. Bütün özgürlük mücadelelerini, hak mücadelelerini haysiyet ortak paydasında toplamak bizim en temel hedefimizdir. Bunu başaracağız, hiç kimsenin şüphesi olmasın. Başarılı bir toplantı, iyi bir yıl diliyorum. 

6 Ocak 2021