Sancar: Baskıyla tatmin olmuyorlar kötülük ekliyorlar

Mardin Milletvekilimiz Mithat Sancar, partimizin İstanbul’da devam eden Vicdan ve Adalet Nöbeti'nde gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulundu. İktidarın baskıyla, yasaklamalarla yetinmediğini, baskı ve yasaklara kötülük eklediğini ifade eden Sancar, şöyle konuştu: 

Türkiye adaletin bütünüyle çöktüğü bir dönemi yaşıyor. Artık adaletten söz etmek kara bir ironi. Çünkü sistem adaleti tüketti. Adalet mazlumların şiarı artık, mazlumların talebi olarak anlam kazanabiliyor. 

Şule İdil Dere’nin ölümüne sebep olanlar hakkında ne yapıldı? 

Bazı olaylar bize bu konuda yeterince fikir veriyor. Burada bulunduğumuz parkta 1 yıl önce bir üniversite öğrencisi İstanbul Büyükşehir Belediyesi hafriyat kamyonu tarafından ezildi. Şule İdil Dere isimli genç bir kadın. 1 yıl geçti, ne yapıldı? Hiçbir işlem yapılmadı çünkü sorumluları koruyor bu yönetim. Zaten mağdurları ezen, suçluları koruyan yönetim ancak birbirlerini kollayarak ayakta kalıyor. Her suç yeni bir suçla örtülmek isteniyor. Her adaletsizlik yeni bir adaletsizlikle unutturulmak isteniyor. Ama biz bu gidişe dur demeye, suçların hesabını sormaya kararlıyız. Bu ürümeye toplumun teslim olmasına da izin vermeyeceğiz. 

Nuriye ve Semih mutfağa yakın bir koğuşa konuldu 

146. gününde Nuriye ve Semih’in inançla sürdürdükleri bir direniş var. Çok basit bir şey istiyorlar: işlerini. Son çare olarak kendi bedenlerini açlığa yatırdılar. Öyle bir adaletsizlik çarkı işledi ki önce gözaltına aldılar, tutukladılar ve hapse tıktılar. Hapiste de eziyet etmeye devam ettiler. Bu yönetim sadece haksızlık yapmakla kalmıyor aynı zamanda kötülük de yapıyor. Baskı ve zulüm onları tatmin etmiyor. Baskıya ve zulme kötülük ekliyorlar. Nuriye ve Semih’i hastaneye götürme adına eziyet ettiler. Onları mutfağa yakın bir koğuşa koyarak daha fazla eziyet ettiler. Bunun adı kötülük. 

Kimlikleri yasaklıyorlar ama tatmin olmuyorlar 

Van’ın Edremit Belediyesi’ne atanan kayyum Ermeni mezarlarının üzerine tuvalet inşa ettirdi. Ölülerin kemikleri ortaya saçıldı. Ermeni soykırımı demeyi yasaklıyorlar, kimlikleri yasaklıyorlar ama tatmin olmuyorlar. Üstüne kötülük ekliyorlar. 

Baskıya kötülük ekliyorlar 

En başta kadın emeğinin kadın direnişinin ve kadının yaşam sahiplenişinin mekanlarını kapattılar. Biliyorlar kadınlara boyun eğdirmek en zor olanıdır. Çocuk yuvalarını kapattılar anadilde eğitim yapan. Uğur Kaymaz heykelini kaldırdılar, Roboskî Anıtını yıktılar, Tahir Elçi’nin adını parktan kaldırdılar. 

Bütün bu haksızlıkların hesabının sorulmasına izin vermek istemediklerini gösteriyorlar. Roboskî’de hakikat ortaya çıkmasın istiyorlar. Ama bununla tatmin olmuyorlar, bir de üzerine kötülük ekliyorlar. Katliamda öldürülen insanları hafızlardan silmek istiyorlar. Baskıya kötülük ekliyorlar. 

Faşizme geçişin köprüsü kötülüktür 

Otoriter sistemlerin temel özelliği elbette baskı, yasak ve zulümdür. Fakat faşist yönetime geçişin köprüsü kötülüktür. Her otoriter yönetim kendiliğinden faşist olmaz. Eğer üzerine kötülük, eziyet eklerse keyfi bir şekilde insanlara eziyet çektirirse faşizm yolunda ilerliyor demektir.

Şu parka bakın, çeper çeper barikatlar binlerce polisle çevrili. Galiba parkın tek kuru ağacının olduğu yeri bize tahsis ettiler. Yasak var, zulüm var üstüne kötülük ekliyorlar. 

İtiraz en meşru hakkımızdır

Kadıköy’de yaşayan değerli kardeşlerimize seslenmek istiyoruz. Evet, sokakları kapattılar, baskı düzeni kurdular ve burada yaşayan insanların hayatını zorlaştırdılar. Üzerine bir de Kadıköylülere sanki bunun sorumlusu bizmişiz gibi bir algı empoze ediyorlar. Hayır, biz bunun sorumlusu değiliz. Biz meşru bir eylem için, vicdan ve adalet için toplanıyoruz. Onlar bu meşru hakkı içlerine sindiremedikleri için sizlere de fatura kesiyorlar. Bu propagandaya en son inanan bölge Kadıköy’dür. Kadıköy’ün vicdanın ve adaletin mekanı olduğunu biliyoruz. Bu haksızlığa, şu güzelim kamusal alanı sizlere kapatan kötülük politikasına itiraz etmenizi bekliyoruz. Ses çıkarın, sokakların bizlere ait olduğunu her fırsatta dile getirin. İtiraz en meşru hakkımızdır ve çok çeşitli yolları vardır. Kadıköy halkı da bunun yollarını bulacaktır. 

Hakim ve savcılar için de nöbetteyiz 

Yargı çöktü, yargı ile birlikte adalet de çöktü. Bağımsız yargıdan söz etmek kara bir ironi. Bir Cumhurbaşkanı çıkıp üst hakimmiş gibi hüküm veriyor. Kendisini ispata davet ediyoruz, susuyor. Sen hangi hakla Selahattin Demirtaş’a terörist diyorsun! Yargılama süreci devam eden bir insan hakkında Cumhurbaşkanı böyle konuşuyorsa yargıya talimatını vermiş demektir. 

Yargıda adaletli hakimler olduğunu biliyoruz, onlar da bu çürümeye itaat ederlerse kendi vicdanlarının çürüyeceğini de biliyoruz. Sevgili hakimler, savcılar, bu nöbet sizin içindir aynı zamanda. Vicdanınızın çürümesini önlemek içindir. Vicdanınız çürürse çocuklarınızın yüzüne bakamayacaksınız.

Helalliği hak edecek ne yaptın Mehmet Görmez? 

Bakın Mehmet Görmez örneği. Nelere nelere alet oldu, biat etti. Helallik istiyor. Nasıl istersin Görmez? Sen ne yaptın da bu helalliği hak ettin . Cenazeler yerde beklerken sesini çıkardın mı? 

Habil - Kabil örneğini hatırlayın. Kabil neden lanetlendi? Kardeşini öldürdü. Ama en büyük lanet kardeşinin ölüsünü çırılçıplak ortada bırakmasındandı. Maide Suresi’ni bilmez mi Mehmet Görmez? Bir karga gönderdik diyor, toprağı eşelesin cenazeyi gömsün diye. Kabil pişman oldu ve cezasını çekti. Bunu yapanlar aynı kaderi yaşamaya mahkumdur. Taybet Ana’nın, Miray bebeğin cenazeleri yerde beklerken ses çıkarmadı. Yıkıma göz yumdu. Berkin Elvan’ın öldürülmesini görmezden geldi. Üstüne kötülüğe ortak oldu. 

Erdoğan, Berkin Elvan’ın annesini yuhalattı. Baskı ve zulümle tatmin olmuyorlar kötülük yapmak istiyorlar. Bir çocuğun ölüsünün arkasından adaletin gerçekleşmesine izin vermiyorsun, üstüne bir de acılı annesini ve onun güzel anısını yuhalatıyorsun. Bu kötülüktür. Bu faşizmin can damarı olan yerdir. Baskı ve zulme kötülük eklendiğinde faşizm yürüyüşü de devam ediyor demektir. 

Ülkenin vicdanlı gözleri buraya bakıyor 

Biz tüm bunlara dur demek için buradayız. Birlikte yürümemiz gerektiğini haykırmak için buradayız Bizi bariyerlerin arasına kapatabilirler ama kalplerimizin, vicdanlarımızın buluşmasını engelleyemezler. Ülkenin her tarafında vicdanlı gözlerin buraya baktığını buradan yükselen sese pek çok yerden ses katıldığını biliyoruz. 

Bu barikatlar neyi gösteriyor: İktidar korkuyor. Neyden korkuyor: suçları, haksızlıkları, kötülükleri çok fazla. Böyle bir yönetim halkın küçücük kıpırdanışından korkar. Hesap soracağını bilir. Biz bu hesabı soracağız. Demokrasiye inanan tüm çevrelerle omuz omuza yürüyeceğiz. İlla masalar kurup ittifak pazarlıkları yapmaya gerek yok Bizler sokaklarda parklarda bu birliği kuracağız. Hiçbir toplum bu kadar adaletsizliği kötülüğü kaldıramaz. Mutlaka bir çıkış bulur. 

Demirtaş Davutoğlu’nu uyarmıştı 

Dereleri sadece büyütmek yetmez, birleştirmek zorundayız. Büyük nehirlere ulaşmak, o nehirleri denizlere ulaştırmak zorundayız. Aksi takdirde iktidarın destekçileri de çürüyecek. Evet mazlumlar ve mağdurlar bir şekilde bu politikaların faturasına maruz bırakılıyor. Ama iktidara yakın olanların çok daha büyük bir bedel ödeyeceklerini hatırlatalım. Onlar adalet duygularını yok ediyorlar. Davutoğlu ve Görmez iki çarpıcı örnektir. Davutoğlu için sevgili Selahattin Demirtaş defalarca uğraştı, “Biz senin özgürleşmen için de uğraşıyoruz” dedi. Ama Davutoğlu dinlemedi, bugün adını duymuyoruz. 

İktidarın destekçileri, sizin için de buradayız 

İkinci büyük örnek Mehmet Görmez’dir. Görmez bu kötülüklere ortak olduğu için ebediyen bu suskunluk hükmünü giyecektir. Konuşmaya yüzü olmayacaktır. İktidara destek veren gazetecisi, danışmanı; biz sizin için de buradayız. 

Kimse Yezid’i anmaz 

Savunma alınmadan, gerekçe gösterilmeden insanları işlerinden etmekle kalmadı. Onlara kötülük etti. Mesela hasta çocuklarının tedavi masraflarını kesti. Yeni doğum yapan kadını 5 günlük bebeğiyle tutuklattı. İnsanları susuz aç bırakmak isteyen Yezid’in zihniyetidir bu. Ama Kerbela’da Yezid kazanmadı. Hz. Hüseyin kazandı. Çünkü büyük bir direnişin cesaretin sembolü oldu. Kimse Yezid’i anmaz ama herkes Hüseyin’i ilhamla yad eder. 

Terim’in maaşını ödemek için ek vergiler ödeyeceğiz 

İnsanları işten atıyorlar, grevleri de yasaklıyorlar. Kıdem tazminatına göz koydular. Fatih Terim’in sözleşmesine bakın. Terim işsiz kalacağı her ay için 291 bin euro para alacak. Ne maaşı bu? işsizlik maaşı. Siz kıt kanaat geçinene, alın teriyle geçinmeye çalışan emekçilerden her şeyi kesmeye çalışırsınız ama sizin yarattığınız kötülük kültürünün sembollerine yüz binlerce dolar verirsiniz. Kimden çıkıyor, bizden çıkıyor. Yarın gene ek vergiler çıkacak. Biz Fatih Terim’in maaşını ödemek için o ek vergilere katlanıyoruz. Bu soygunu durduracağız. 

Yalana direnmemek teslim olmaktır 

Cumhuriyet iddianamesinin nasıl fos bir belge olduğu ortaya çıktı. Orada hakikati her baskıya rağmen dile getiren yürekli insanlar vardı. Ahmet Şık’ın şu sözü iktidarın kulağına küpe olsun: “Benim bayrağın ardına gizleyecek suçum, dinin ardına gizleyecek günahım yok”. Onlar hakikat için mücadele ediyor. Çünkü yalana direnmemek aynı zamanda teslim olmaktır. 

Korkanlar barikat kurar, açın barikatları 

Yalan sürekli olunca artık hiç  kimsenin hiçbir şeye inanmayacağı bir ortam üretmek için sürekli yalan söylerler. Gazeteleri sürekli yalan söylüyor. Bizim hakkımızda söyledikleri halk gelmiyor yalanını iki fiskeyle çökertiriz. Açın barikatları, görün bakalım kim gelmiyor. Korkanlar barikat kurar.

Yalana karşı hakikat, zulme ve talana karşı adalet, kötülüğe karşı vicdan. İçeride zulme karşı direnen, rehin alınmış tüm dostlarımız, her yerde zulme direnen arkadaşlarımız hepimiz bir araya geleceğiz ve faşizme giden bu yürüyüşü cesaret yürüyüşüyle durduracağız. 

 

2 Ağustos 2017