Sancar: Bu sefaletin nedeni bozuk ve kirli düzendir: Bunu değiştirmek boynumuzun borcudur

Eş Genel Başkanımız Mithat Sancar, grup toplantımızda gündemdeki gelişmeleri değerlendirdi:

Eş Genel Başkanımız Mithat Sancar, grup toplantımızda gündemdeki gelişmeleri değerlendirdi. Partimize yönelik saldırılar, Kobanî Davası, Türkiye’de yaşanan yoksulluk, yolsuzluk, mafya-iktidar ilişkilerine değinen Sancar, şöyle konuştu:

Grup toplantımıza hoşgeldiniz, hepinizi saygı ve sevgiyle selamlıyorum. Evet değerli kardeşlerim pandemi nedeniyle Meclis çalışmalarına verilen aranın ardından yeniden birlikteyiz. 

Halkın birinci gündemi ekonomik çöküştür

Gündemimiz yoğun, ülkenin ve halkın gündemi oldukça kabarık. Halkın birinci gündemi ekonomik çöküştür. Cumartesi günü bayramlaşmak için Ankara’nın Şereflikoçhisar ilçesinde, soğan tarlalarında çalışan mevsimlik işçileri ziyaret ettik. Sevgili Eş Genel Başkanımız Pervin Buldan da İstanbul Pendik’te tekstil atölyesi işçileriyle bir araya geldi, sorunlarını dinledi. Şunu açık söyleyeyim, hayatımdaki en buruk ve en ibretlik bayramlardan biriydi. Burası, gittiğimiz yer mevsimlik tarım işçilerinin sadece bir bölümünün yaşadığı bir bölgedir. Derme çatma çadırlarda aileleriyle birlikte bin 500’e yakın insan var ve bu insanların 700’ü doğrudan tarlalarda emek sarf etmektedir. Bunların bir kısmı, Urfa’nın Suruç ve Siverek ilçelerinden, bir kısmı Mardin’in Derik ilçesinden gelmişlerdir. Ayrıca, yine Urfa’da ikamet eden Suriyeli göçmenler de bu tarlalarda ter dökmektedir. 

Mevsimlik tarım işçileri insanlık onuruyla bağdaşmayan koşullarda ekmek parası peşindeler

Mevsimlik işçiler, asgari yaşam şartlarının dahi sağlanmadığı, insanlık onuruyla bağdaşmayan koşullarda ekmek parası peşindeler. Herhangi bir korumanın, denetimin, alt yapının olmadığı geniş ve sıcak arazilerde  son derece düşük ücretlerle aylarca çalışmak zorundalar. 

Pek çok ihtiyaçları var ama en hayati olanları su ve elektrik. Araziye koşturan her yaştan çok sayıda çocuk gördüm. Kendileriyle de sohbet etme imkanı yakaladık. Eğitim imkanlarından yoksunlar. Övünerek söz ettikleri EBA sisteminden pek çoğunun haberid dahi yok. kadınların sorunları ise dağ gibi değerli kardeşlerim. Buna benzer bu bölgede yaklaşık 10 bölüm daha var. Bunlar toplamda 15 bin insan demek, şu an orada çalışan insan sayısı. Ve aileleri. Toplam 15 bin insan. Şimdilik sadece soğanın yetişme dönemi, daha sonra hasat başlayacak ve daha fazla işçi gelecek. 

Milyonlarca insan aynı sefalet koşullarında çalışmak ve yaşamak zorunda

Sorduk, bulunduğumuz bölgede yani Ankara çevresinde yaklaşık 15 bin insan çalışmak için burada bulunacak aileleriyle birlikte. Sadece burada, oysa Türkiye’nin pek çok bölgesinde aynı şartlarda, aynı sefalet koşullarında yaşayan başka yüzbinler var. Milyonlarca insandan söz ediyoruz. Ve  yaşadıkları ortam, gerçekten insanlık adına utanılacak. Peki neden bu sefalet? Cevap bellidir.

Bu sefaletin nedeni bozuk ve kirli düzendir: Bunu değiştirmek boynumuzun borcudur

Cevap, insanları köleliğe zorlayan bu bozuk ve kirli düzendir. Cevap, ülkenin kaynaklarını bir avuç yandaşa peşkeş çeken, işçiyi ve emekçiyi düşman olarak gören bu rejimdir. İşte bu düzeni değiştirmek bizim temel hedefimiz ve mücadele gerekçemizdir. Bu düzeni hep birlikte değiştireceğiz. İnsanlarımızı onurlarına yaraşır şartlarda yaşaması için varımızı, yoğumuzu ortaya koyacağız, koyuyoruz da. Bu bizim en büyük borcumuzdur, en önemli görevimizdir. 

Halkların en yakıcı ve ortak sorunu, değerli kardeşlerim gerçekten bu sömürü ve yoksulluk düzenidir. Burada yaşayan insanlarımızla 3 dilde Arapça, Kürtçe ve Türkçe sohbetler ettik. Hepsinin dile getirdiği ortak sorun işte. Bu sömürü sefalet ve yoksulluk. Biz bu yoksulluğu, bu sefaleti ortadan kaldırmak için mücadelemizi daha da yükselteceğiz. En başta bu emekçi kardeşlerimiz olmak üzere, Türkiye’nin bütün halkarına bunun sözünü veriyoruz. 

17 günlük kapanmada halkı çaresizliğe ve sefalete mahkum ettiler

Halkın cebi ve sofrası yangın yeri. 17 günlük güvencesiz kapanmada insanların çaresizliğe mahkum edildiği, açlık ve sefaletle karşı karşıya bırakıldığı bir süreci hepimiz birlikte yaşadık. Halkın sosyal ölüm ortamına sürüklendiği vicdansız bir düzeni herkes iliklerine kadar yaşadı ve yaşamaya devam ediyor. Uluslararası araştırma raporlarında, Türkiye sefalet endeksinde Güney Afrika’dan sonra ikinci sırada yer almaktadır. AKP iktidarının borç vermekle övündüğü İMF son raporuna göre, Türkiye’de mutlak yoksul sayısı son iki yılda 3 milyon kişi artarak toplamda 10 milyona varmıştır. Yoksullara dair gerçek sayının ise daha fazla olduğunu biliyoruz; 15 -16 milyon civarında olduğunu görüyoruz. Genç işsizlik yüzde 40’lara dayandı. Neredeyse her iki gençten birisi işsizdir. 

Gençler, geleceksiz bir ülke ortamından bir an önce kurtulmanın yollarını arıyorlar

Geçenlerde kamuoyuna yansıyan bir video vardı. ABD’de çalışma izni alan bir genç, sevinçten çığlıklar atıyordu. Bu video, ülkenin içinde bulunduğu trajediyi fazlasıyla anlatıyor. Özellikle gençler, geleceksiz ve güvencesiz bir ülke ortamından bir an önce kurtulmanın yollarını arıyorlar. İktidarın yarattığı toplumsal eşitsizlik, sosyal adaletsizlik, oluşturduğu büyük yolsuzluk ekonomisi ve bunun sonucunda yaşanan ağır yoksulluk, emekçi ve yoksul halklara kendi vatanında adeta Kerbela’yı yaşatıyor. Güvencesiz kapanma ile halka, esnafa, hizmet sektörüne, işsizlere ve kadınlara bayramı zehir ettiler. Esnaf örgütlerinin verilerine göre, bu yılın ilk üç ayında kapanan işyeri sayısı 29 bin, icra dairelerine gelen dosya sayısı günlük 100 bin, Mart ayında geniş tanımlı işsiz sayısı 9 milyon 204 bin. 

Öncelikleri halk sağlığı değil kendi rantlarıdır 

Şimdi hiçbir şey olmamış gibi ‘kademeli normalleşmeye geçiyoruz’ diyorlar. Test sayılarını düşürüyorlar, böylece vaka sayılarını da düşük gösteriyorlar. Turizm sezonuna ayarlı bir pandemi yönetimi var. Öncelikleri, hep söylüyoruz; asla halk sağlığı değildir. Esnafa, işsize, çalışana, yoksullara ve kadınlara yine destek yok. Topluma yaşattıkları ağır ekonomik ve sosyal yıkımı, normalleşme olarak gösteriyorlar. Salgın olur, halktan fedakarlık isterler. Kapanmaya giderler, esnaftan, işyerlerinden ve çalışanlardan fedakarlık isterler. Bu ülkede ne yaşanırsa yaşansın halktan fedakarlık isterler. Bir kez de kendileri fedakarlık yapmayı düşünmezler. 

Bir kez de siz fedakarlık yapın, 17 gün Saray'ı kapatın, yandaşların musluğunu kısın

Bir kez de kendileri fedakarlık yapmayı düşünmezler. Bir kez de siz yapın fedakarlığı, 17 gün Saray'ı kapatın israfı durdurun, yandaşlarınızın musluğunu kapatın, gelir kaybına uğrayanların 3 aylık güvencesi sağlanmış olur. Bunlar elbete kalıcı bir çözüm değildir. Elbette bu bozuk düzenin temelden değişmesi gerekiyor. Ama bu düzenin de en çarpıcı göstergesi bu israf ve talan düzenidir. Bunu deneyelim, sadece 3 ay ya da 17 gün bu saydıklarımızı yapın sonuçlarını hep birlikte göreceğiz. 17 gün boyunca gelir kaybına uğrayan halk;  KDV ödemeye devam ediyor, ÖTV ödemeye devam ediyor, elektrik ve doğalgaz faturaları, kiralar ve stopajlar ödendi. Yani faturayı hep halk ödedi. Nereye gitti bu kaynaklar? İktidarın havuzuna. Halktan toplandı ya bunlar! Doğruca havuza. Saray'ın harcamalarına bürokratların üçer beşer maaşlarına, geçilmeyen köprülere ve otoyollara ödenen paralara gitti bunlar. 5’li çeteye gitti. 5’li çetenin siyasi ayağı olan iktidarın şatafatına gitti. 

128 milyar yok, aşı yok: Çünkü bütün kaynaklar bu bozuk düzene gidiyor

128 milyar dolar nerede? Yok. Aşı nerede? O da yok. Sağlıkta da tablo aynı. Değişen bir şey yok. 4 aydır aşılamada gelinen nokta henüz yüzde 12 seviyelerinde. Almanya günde bir milyon doz, Amerika günde 2-3 milyon doz aşılama yapıyor. İngiltere ve İsrail aşılama işini bitirdi. Bu iktidar, daha önce söz verdiği hiçbir şeyi yerine getirmediği gibi aşı konusunda da aynı tutumu sürdürdü. Ne demişlerdi? “Günde 1,5 - 2 milyon aşı yapacağız” demişlerdi. Şimdi sadece 80 bin civarında aşı yapılıyor. Neden? 

Çünkü bu bozuk düzen, bu kirli düzen, bu sömürü, talan, rant ve israf düzeni bütün kaynakların halktan alınıp buralara aktarılmasına yol açıyor ve halka kendi kaynaklarından verilecek başka bir şey kalmıyor. Bu düzen değişecek. Bu düzen değişmek zorunda bunu de hep birlikte mutlaka başaracağız. Emekçilerle, yoksullarla, halkların bütün ötekileştirilenleri ezilenler ile birlikte bu düzeni değiştirmek zorundayız. 

İktidar yoksullarla mücadele ediyor 

Pandemide de halka destek yok. Ne var? Yoksullukla mücadele etme politikası olmayan iktidar yoksullara saldırıyor, yoksullarla mücadele ediyor. İşte şimdi karşımıza yeni bir milis gücü gibi bekçi çetesini çıkardılar. Ve bekçiler her yerde pervasızca saldırıyor. Şiddeti yönetemeyen, halkın ihtiyaçlarını karşılayamayan ve rızasını alamayan iktidarların ortak yönetimidir. Polis şiddeti olur, yargı eliyle tasfiye olur, şimdi de bekçi şiddeti! Örnekleri saymama gerek yok ama  bütün bunlar gözlerimizin önünde cereyan ediyor ve hepsi bu bozuk ve kirli düzenin doğrudan sonuçlarıdır. Yönetmek için başvurdukları başka bir yol da var: Nefret söylemi, kutuplaştırma ve ırkçılık. Böylece halkları birbirine düşürecekler, böylece kendilerine stabil bir taban yaratacaklar. Bu gerilim ortamında güvenliğin garantisi olarak kendilerini sunacaklar ve iktidarlarını sürdürecekler. Yok öyle yağma! Buna izin vermeyeceğiz. 

Aynı dili konuşanlar aynı hayatı yaşadıkları için mutlaka bir araya gelirler

Koçhisar’da işçilerle konuşurken her dilde; Kürtçe, Türkçe ve Arapça konuştuk. Bu dillerde konuştuğumuzda birbirimizin dertlerini de çok iyi anladık. Aynı dili konuşmayanlar, aynı hayatı yaşadıkları için bir araya gelmeyi mutlaka başarırlar. Bizim yapmamız gereken de budur. 

İktidar çareyi şiddette, kutuplaşmada, Kürtlere karşı ırkçı saldırılarda bulmaya çalışıyor

Bu nefret söyleminin ve kin politikasının bir örneğini de geçen gün Mersin’de yaşadık. Kürt düşmanı politikalardan beslenen beslenen ırkçı saldırının bir örneğiydi. Erbilli bir Kürt aliye ırkçı saldırı yapıldı. Bundan önce de görmüştük bu tür saldırıları. Hem de çok fazla sayıda. Sakarya’da, Yozgat’ta, Afyon’da mevsimlik Kürt işçilerine yönelen bu ırkçı saldılıar iktidarın  politikalarının bir sonucudur. Halkı soyup soğana çevirdiler. Kaynakları savaşa, ranta, yandaşa aktaran bu iktidar, çareyi şiddette, nefret söylemlerinde kutuplaştırmada buluyor. Orada arıyor. İşte bu politikaya herkesin çok dikkatle her an ve her duruma çok dikkatle yaklaşması gerekiyor. 

İktidarın bu tutumuna ortak olanlar bu düzenin devam etmesinin de sorumlusudur

İktidarın bu oyunlarını, bu politikalarına herhangi bir şekilde bırakın destek vermeyi nefes aldıracak bir tutum bütün bu olanlardan, o tutum sahiplerini sorumlu kılar. Eğer aynı nefret dilini,  aynı kutuplaştırıcı anlayışı, başkalarına mesela bize mesela Kürtlere, mesela mücadele eden gençlere karşı kullanan olursa buradan açıkça ilan ediyoruz; bu düzenin devamının sorumlusu olur. 

O nedenle; bizim ilkemiz, yolumuz ve yönümüz bellidir. Halklar arasında kini, düşmanlığı reddediyoruz ve bununla amansız bir şekilde mücadele edeceğiz. Halkların ortak sorunlarını çözmek için hakların birliğini sağlayacağız. Bizim varoluş sebebimiz budur ve buna uygun sorumlulukla yolumuza devam edeceğiz ve bunu her seferinde tekrar edeceğiz. 

“Keyfine bak ben aşılandım” maskeleri utanç vesikasıdır, iktidarın halkı parya olarak gördüğünün kanıtıdır

Pandemide aşı yok dedik. Milyonlarca öğretmene, fabrikada, atölyede kalabalık işyerlerinde çalışan işçiye, emekçiye aşı yok ne var, halkı aşağılama var. Utanmadan halkı ekonomide çarklar dönsün, turizm işlesin diye halkı neredeyse köle gibi reklam malzemesi yapmaya çalışıyorlar. Şu maske olayı, hani turizm bölgelerinde çalışanlara taktıkları maske. Ne yazıyor orada? Turistler bakacaklar ve şunu görecekler; “keyfine bak ben aşılandım” Bu bir utanç vesikasıdır. Bu, iktidarın halkını parya olarak gördüğünün en açık itiraflarından biridir. Buna hakları yok, buna izin vermeye de bizim hakkımız yok. Bunu durdurmaya da bizim sorumluluğumuz ve sözümüz var. Bunu mutlaka yapacağız.   

Bu ülkede adalet isteyen herkese önemli görevler düşüyor: HDP bu görevlerin bilincindedir

Daha önce de Dışişleri Bakanı “Mayıs ayına kadar turistlerin görebileceği herkesi aşılatacağız” demişti. Yani bunlar birbirinin devamı. Akıl böyle işliyor. Neden böyle işliyor? Çünkü düşündükleri tek şey, bozuk düzenin devamıdır; rant, talan, yalan ve savaş. Böyle olunca halka düşen, refah adına, huzur adına bir şey kalmıyor. Bu bozuk düzen her tarafından dökülüyor. Bunu halkın ezildiği bir enkaza dönüştürmekten alıkoymak için, hepimize, bu ülkede adalet isteyen herkese çok önemli görevler düşüyor. HDP bu görevlerin bilincindedir ve bunların gereklerini mutlaka yerine getirecektir. 

Erdoğan hayal satmaya çalışıyor: 15 aydır kepenkler kapalı halka bir defaya mahsus olmak üzere destek vereceğini açıklıyor

Sevgili Kardeşlerim; AKP Genel Başkanı Erdoğan, 17 günlük kapanmada hiçbir güvence vermediği ve iflasa sürüklediği esnafa da geçen gün Kabine Toplantısından sonra “müjde” adı altında hibe desteği açıkladı. Kapanmadan önce bir şey yok, kapanma döneminde aşı yok, kapanmadan sonra çiftçiye, esnafa, sadaka türünden bir müjde açıkladı. Hayal satmaya çalışıyor; ama nasıl bir hayal. Bu kadar inandırıcılıktan yoksun halkın bile bile, halkın gözüne bakmaya korkarak, halkın kabul etmeyeceğini, bunun doğru olmadığını bile bile böyle bir müjde adı altında böyle bir açıklamayı neden yapar bu insan? İşte  toplumla, halkla, emekçiyle hiçbir bağı kalmadığı için. Bir avuç sermayedara, yandaşa mahkum etmeye çalıştığı için yapıyor. Onun için halkı görmez. Ne yapıyor peki?  bir defaya mahsus 3 bin ya da 5 bin hibe destek sunacağını söylüyor esnafa. 15 aydır kepenk kapalı, borç altında ezilen, icra dosyalarını saymakla bitmeyecek esnafa açıklanan destek bu işte! 

Esnafa halka bir kereye mahsus destek, yandaşlara, 5’li çeteye 128 kez vergi affı!

Cumhurbaşkanı, AKP Genel Başkanı “bir kereye mahsus diyor”, oysa pandemi 15 aydır devam ediyor. 15 aydır, esnaf ve işyerleri kan ağlıyor. Esnafa gelince, “bir kereye mahsus” ama yandaş 5’li çeteye geldiğinde dikkat, son 10 ayda 128 kez vergi indirimi var. Bu 128 rakamında da bir şey var gerçekten. Yani 128 Milyar Dolar Merkez Bankası kaynakları çarçur ediliyor. Son 10 yılda 5’li çeteye sağlanan vergi indirimi ve affı 128 kere gerçekleşti. Yaptıkları yardım, susuzluktan ölmek üzere olan bir insanın dudağına parmakla su damlatmaktan başka bir anlam ve etki taşımıyor. Saray'a ve yandaşa kaynak aktarmada sıkıntı çekmeyen bu iktidara sesleniyoruz. 

Erdoğan’ın 13 uçağı var sadece Katar’dan aldığı uçağı satıp halka destek olarak versin

Esnafa destek vermek istiyorsanız, uzaklarda kaynak aramanıza gerek yok. Bindiğiniz uçaklar, makam araçları ve dağıttığınız ihaleler esnafa da işsize de yeter! 15 aydır kapalı olan esnafa desteğin artırılması için alın size somut bir öneri. AKP Genel Başkanının filosunda 13 uçak var. 12 tanesine yine binmeye devam etsin demeye dilimiz varmıyor ama hadi diyelim ki binmeye devam et. Birinden insin, diğerine binsin. Sadece Katar’dan aldığı 400 milyon dolarlık uçağı satıp esnafa yapılan desteğe eklesin, bakalım ne değişecek. Böyle yapılırsa nereye gidebiliriz? Halk bunu görsün. Halk, yaşadığı sefaletin nedenini biliyor. Bunu her geçen gün daha iyi görüyor ve bunun hesabını da mutlaka ama mutlaka soracak. 

Helallik istiyorsanız önce yaptıklarınızla yüzleşeceksiniz, sonra hesap vereceksiniz

AKP Genel Başkanı helallik istiyor. Helallik istenebilir, helalleşme de önemli bir iştir. Doğrudur. Ama öyle bunu sadece sözle ifade etmenin bir anlamı yok. Pek çok kaynaktan ‘helalleşme’ ile bir sürü şey söyleyebilirim. Sadece herkesin anlayabileceğini düşündüğüm iki noktaya vurgu yapalım; helalleşme istiyorsanız önce yüzleşeceksiniz, sebep olduğunuzu itiraf ettiğiniz sorunların nedenlerini açıklayacaksınız. Yüzleşme bunu gerektirir. Neden esnaftan helallik isteme noktasına geldiğinizi açık ve samimi bir şekilde anlatacaksınız. Biraz önce saydım, daha da fazlasını sayabiliriz, ama önce bu niyeti ortaya koyması lazım. Bunu yaptıktan sonra diğer adım da gasp edilen kul hakkının geri vermek için ne gerekiyorsa onu yapacaksınız. 

Kul hakkını gasp ettiğinizi itiraf ediyorsunuz helallik isteyerek, o zaman yüzleşin. Bu helalleşme talebinizi dile getirmenize neden olan sebepleri samimi bir şekilde ortaya koyun, daha sonra gasp ettiğiniz ve ihlal ettiğiniz hakları iade edin. Bu bir hesap verme meselesidir. Bunu yaparsanız o zaman bu ülkede bizim dediğimiz çerçevede bir yolun açılmasını da sağlayacak yolları derinleştirmek de bize kalır. Bunu yapamayacağınızı biliyoruz ama madem dile getirdiğiniz buyrun şartları, çerçevesi budur. Yapın bakalım, yapamazsınız!  

Halka reva görülen açlığın, işsizliğin, yoksulluğun; intihar edenlerin hesabını soracağız

O zaman biz ne yapacağız, hesabını soracağız. Neyin? Halkı mahkum ettikleri açlığın, işsizliğin, yoksulluğun hesabını soracağız. Bu iktidar yüzünden hayatını sonlandıran, sonlandırma noktasına gelen insanların hesabını soracağız. Bu kötü salgın yönetimi nedeniyle hayatını kaybeden insanların hesabını soracağız. Söndürdükleri umutların, kararttıkları geleceklerin, yıktıkların hayallerin hesabını soracağız. Geleceği çalınan gençlerin hesabını soracağız. 

Kırıma uğrayan kadınların hesabını soracağız, hukuksuzlukların, adaletsizliklerin hesabını soracağız. En önemli hesaplaşma yeri de sandık olacaktır. O sandıkta da bütün bu hesapları toplayıp açık ve net bir fatura çıkaracağız. Görecekler, diyeceğiz. Siz beceremediniz, siz yüzleşme dediniz onu da yapamadınız ve helalleşme de dediniz yapamadınız. Biz de diyoruz hesap burada bu iktidar bu hesabı gördüğünde kaybettiğini öyle güzel anlayacak ki Türkiye halkları da aydınlık bir geleceğin yolunun adımlarının başladığını görecektir. HDP bunun için var, bu konuda üzerine düşen her sorumluluğu yerine getirmeye hazırdır. 

Yaratılan mafya ve suç örgütleri düzeninin nedeni Kürt sorunundaki politikalarıdır

İktidarın yarattığı çürüme ve yozlaşmanın ülkeyi getirdiği yer tam anlamıyla mafya düzenidir, suç örgütleri düzenidir. Evet, bugün ortalığa saçılanlar hiçbirimize yabancı değil, hele bize değil. Biz bu kirliliği geçmişten biliyoruz, biz bu kirliliğin sebeplerini de çok iyi biliyoruz. Bir iktidar Kürt sorununu inkar ederse, Kürt sorununa sadece güvenlikçi bir bakışla yaklaşırsa geleceği yer çürümedir. Bu çürüme devleti de çözer ve çökertir, toplumu da çürütür. 90’ları hatırlıyoruz binlerce, onbinlerce faili meçhul binlerce yakılan köy, topraklarından edilen milyonlarca Kürt ve bunları yapan ahlaktan yoksun bir yönetim anlayışı, Ne oldu? Her taraf suç mahali haline geldi. Her türlü kaçakçılık, uyuşturucu başta olmak üzere her türlü mafyatik ilişki bu ülkenin her alanına yayıldı. Sebep buydu. Kürt sorununda temel sebep bu. Kürt sorununda inkarı ve imhayı tek yol olarak gören iktidarlar toplumu da çürütür devleti de çökertir. 

Ortalığa saçılan videolar ve açıklamalar buzdağının sadece görünen yüzüdür

Biz bugün ortalığa saçılan videoların, açıklamaların tek tek üzerinde durmayı gerekli görmüyoruz. Ayrıca bunların buzdağının görünen kısmı olduğunun farkındayız, meselenin kaynağından gözümüzü ayırmayalım; o bunu dedi, şu bunu dedi değil. Buraya nasıl ve neden geldik, onu görelim. Buraya neden geldik, bunu görelim. Buraya gelmemizin temel nedeni Kürt sorununda inkar ve imha zihniyetidir. O zaman zehirli yılanlarla aynı torbaya girmek zorunda kalıyorsunuz bu politikayı seçtiğinizde. Zehirli yılanlarla aynı torbaya girdiğinizde ne olacağını AKP Genel Başkanı çok iyi biliyor.

Gelin parlamentoda mafya-siyaset ilişkisine ilişkin araştırma komisyonu kuralım

Biz de uyarıyoruz; şu anda zehirli yılanlarla aynı torbadasınız. Bunun sonucunun ne olacağını siz kendiniz bizden önce söylediniz. Peki ne yapmalıyız? ‘Demokrasi İttifakı’ çağrımız soyut bir çağrı değildir. Biz diyoruz ki bu ülkede toplumu çürüten ve devleti mafyatik düzene oturtan anlayışa karşı ortak temel demokratik ilkelerde birlikte mücadele edelim. Gelin bugün, hemen şimdi bu işe başlayalım. Mesela parlamentoda bunların araştırılması için birlikte hareket edelim. Sadece siyasi partilerin meselesi değildir. Sadece siyasi partilerle çözülecek bir sorun değildir. Türkiye’deki bütün demokrasi güçleri,bu çöküşün nedenini hep birlikte değerlendirelim ve bunlara karşı hep birlikte adalet, barış ve demokrasi mücadelesi içine girelim. Biz buna hazırız, her zaman da hazırdık ve bundan sonra da hazır olacağız. Seçim ittifaklarını tartışmak yerine, gelin ‘Demsokrasi İttifakını’ konuşalım dememizin nedeni budur.

Herkes HDP’nin bıkmadan çağrısını yaptığı ‘Demokrasi İttifakı’ önerisini önüne koymalı 

Eğer bu toplumu, bu mafyatik düzenden birlikte kurtaracak bir feraseti ortaya koyamazsak gelecekte daha iyi bir düzen kuracağımıza dair umudu ve inancı nasıl vereceğiz. Bu soruları hep soralım kendimize. ‘Biz farklı bir düzen istiyoruz’ diyeceğiz ve neden ve nasıl gerçekleştireceğimizi hep birlikte halka açıklayacağız. İşte o zaman etkin bir şekilde mücadele edebiliriz. Bu suç düzeniyle, bu mafyatik düzenle, her tarafı saran bu zehirli yılan gerçekliği ile hep birlikte mücadele edersek ancak o zaman başarı elde edebiliriz. O nedenle herkesin tekrar HDP’nin bıkmadan, usanmadan dile getirdiği, çağrısını yaptığı ‘Demokrasi İttifakı’ önerisini önüne koysun, tartışsın ve gereğini yerine getirsin. Aksi takdirde ağır bir vebal altında kalırız. Tabii ki yargı devreye girsin. Ama hangi yargı, hangi savcı? Bilmiyor muyuz? Bugün iktidarın kontrolü altında yürüyen bir yargı düzeni var. Çok büyük çoğunlukta. Yine de bir umudu saklı tutuyorum ben. Diyorum ki bu ülkede vicdanlı savcılar da var. Belki bu korku ortamında bu baskı ortamında seslerini çıkarmakta zorlanıyor olabilirler. Ama eninde sonunda toplumun vicdanı, adalete inanan o savcıları harekete geçirecektir, geçirmelidir. Ama onu bekleyemeyiz, sadece ona bel bağlayamayız. Çünkü oradan ne sonuç çıkacağını aşağı yukarı biliyoruz. 

İşte, Susurluk yargılamaları adı altında sahnelenen o bozuk oyunu hatırlayalım. Gerçek bir yüzleşme, geçmişin kirleriyle gerçek bir hesaplaşma ve adalet, barış,demokrasi üzerine kurulu bir geleceği inşa etme yolunda en geniş kesimler bir araya gelmedikçe bu kısır döngü bu şekilde devam eder. 3-5 yıl sonra unutulur, bu zihniyet devam ederse her defasında bir öncesinden daha da kirli bir şekilde boy verdiğini göreceksiniz. 

İçişleri Bakanı yargıya başvurmuş, kendisi görevdeyken soruşturmayı kim yürütecek?

İçişleri Bakanı da yargıya başvurmuş. Buna ne diyelim? Buna gülelim mi, yoksa ağlayalım mı. Bilmez mi İçişleri Bakanı? Anayasaya göre bakanların yargılanması Meclis’te olur. Hadi diyelim normal bir yargı var; bir bakan kendisiyle ilgili soruşturma yapılması için yargıya başvurduğu anda istifa eder. Kendisi görevdeyken soruşturmayı kim yürütecek? Delilleri kim toplayacak? Emrindeki polisler. Olmaz. AKP’ye çağrı yapıyoruz, madem bakanınız kendi gitti soruşturma için dilekçe verdi, 301 oya ihtiyaç var. Gelin birlikte Meclis'te bir soruşturma komisyonu kuralım, araştırma komisyonu ayrıca kuralım. Yargının da önünü tıkamayın diğer bütün iddialarla ilgili savcılar harekete geçsin. Biz demokrasi ittifakı çerçevesinde yürüteceğimiz mücadelede bütün bunların da takipçisi olacağız.

Nihai çözüm Kürt sorununda inkar ve imha politikalarından vazgeçmektir

Ama nihai çözümün, gerçek çözümün ne olduğunu akılda tutacağız, nedir? Kürt sorununda inkar ve imha politikalarından vazgeçmektir. Bu bozuk ekonomik düzeni, talan üzerine, rant üzerine, uluslararası suç örgütleri arası transferler üzerine kurulu ihale düzenini değiştirmemiz gerekiyor. Zihniyeti ve sistemi değiştirmemiz gerekiyor. Kürt sorununda demokratik çözüm ve barış istememiz gerekiyor. Toplumsal ve hukuksal adalet, hepsini birlikte istememiz gerekiyor. HDP bu taleplerin sesi ve güvencesidir, sonuna kadar da böyle olacak. 

Filistin yangın yeri: Irkçı yönetimlere teslim olmadan adalet istemek Ortadoğu’da barışa hizmet etmiş oluruz

Bir başka yangın yeri Filistin. İnsanlık Filistin’de saldırı altında. İsrail yönetimin Filistinlilerin yerleşim bölgelerine artan saldırıları sonucu çoğunluğu çocuk olmak üzere şu ana kadar 200 civarında insan hayatını kaybetti. Filistinlilere ait tarih ve hafıza adım adım yok ediliyor. Filistin halkının acılarını paylaşıyoruz ve temel ilkelerimizden olan enternasyonalist anlayışımızın gereği olarak zulüm gören Filistin halkıyla dayanışma içindeyiz. Bir gerçeği burada yeterince görmek isteyenler olabilir. Biz hatırlatalım, İsrail toplumunda hakkaniyeti, adaleti, barışı savunan geniş kesimler var. Sayıları hiç az değil. İsrail yönetiminin her saldırısında da sokağa çıkıyorlar. Bu meseleyi o kısır döngüye, sağcı ırkçı yönetimlerin veya çevrelerin - her iki taraftan da - oyununa terk etmemek için Filistinlilerle birlikte adalet ve barış istiyorlar. Eğer bizler bu konuda burada da aynı şeyi yapabilirsek hem Türkiye hem Filistin'e hem de Ortadoğu'ya barış ve adalet için hizmet etmiş oluruz, bunu hatırlatayım. 

Çözüm müzakere ve diyalogdur, halkların eşit birlikteliğidir

Sorunların çözüm yolu çatışma, şiddet ve savaş değil. Diplomasi diyalog ve müzakaredir. Irkçılık ve nefret değildir, halkların eşit birlikteliğidir. Bu en çok Ortadoğu'da ihtiyacımız olan şeydir ve elbette Filistin sorununda da. 

Türkiye İsrail ile ticaret hacmi olarak ABD, İngiltere ve Çin’den sonra 4’üncü sırada

Bütün bunları söylerken Saray Rejiminin ikiyüzlülüğünü ortaya koymaktan vazgeçmemek lazım. Onu unutmamak lazım. Filistin halkının acıları üzerinden yeni yöntemler geliştirerek kendi iktidarlarına destek yaratmaya çalışıyorlar. Bugün İsrail yönetimine ateş püsküren Saray Rejiminin, Netanyahu ile arasındaki ticari işbirliği gün be gün artıyor. Türkiye İsrail ile olan ithalat ve ihracat hacimleri bakımından ABD, İngiltere ve Çin’den sonra 4’üncü sırada.

Ülkeler arası işbirliğine karşı değiliz, ikiyüzlülüğe karşıyız: İnsan onurunun ticarete alet edilmesine karşıyız

Filistin'i yüksek duvarlara hapseden yeni yerleşim yerlerinin yapımını sağlayan inşaat ürünlerinin neredeyse tamamı Türkiye’den gidiyor. Biz ülkeler arası, işbirliğe ilişkilere karşı değiliz ama ikiyüzlülüğe karşıyız. İnsan onurunu ve insan haklarını ticarete kurban etmeye karşıyız. İnsanların özgürlük ve adalet talebini kullanarak kendi ticari ilişkilerini devam ettiren anlayışlara karşıyız, buna her yerde karşıyız. Sadece burada ve bu soruna ilişkin değil her yerde. 

Türkiye’de şiddeti savunurken Filistin’de barışı savunmanın inandırıcı hiçbir yanı yok

Ortadoğu'da barış ancak bütünlüklü bir halklar mücadelesiyle mümkün olacaktır. Bu iktidar Kürt sorunda inkar ve imhayı esas alırken Filistin’de başka bir yol savunuyor rolüne girerse kimse bunu bunu kabul etmez ve inanmaz. Eğer çağrılarında samimi ise bu iktidar Kürt sorununda da Ortadoğu'daki diğer sorunlarda da aynı anlayışı savunsun. Biz barışı diyalogu savunuyoruz, sorunların ancak müzakerelerle çözüleceğine inanıyoruz. Bunu Filistin'de de burada da savunuyoruz, bütün çatışma alanlarında savunuyoruz, biliyoruz ki bütün bu değerlerin nihai güvencesi halkların ortak mücadelesidir. HDP de hakların ortak mücadele partisidir işte. 

İkizdere halkının direnişini selamlıyoruz: Herkese örnek oluyorsunuz

İkizdere halkı 2 aydır yaşam alanlarını yok eden taş ocağı projesine karşı direniyor. Mevzu Cengiz İnşaat olunca sular duruluyor ve dereler kirletiliyor ve doğa talan ediliyor. İkizdere halkı işte bu kaynaklara sahip çıkıyor, bunlara sahip çıkarken kirli düzeni teşhir ediyorlar. Onurla direnmeye devam ediyorlar. Bu direnişi bitirmek için türlü türlü oyunlar oynanıyor. Çeşitli manevralarla bu direnişin itibarsızlaşmasını sağlamaya çalışıyorlar. Ama nafile! Onlar biliyor ki İkizdere halkı haklıdır, haksız olan bu düzenin yöneticileri ve yandaşlarıdır. Size selam olsun İkizdere halkı ! Hepimize örnek oluyorsunuz, hepimize umut veriyorsunuz ve hepimize cesaret veriyorsunuz. Biz sizin mücadelenize katkı sunmak için üzerimize ne düşerse yapmaya hazırız, yapmaya devam edeceğiz. Bunun sözünü sizlere buradan bir kez daha verelim. 

Kaypakkaya’nın anısı önünde saygı ile eğiliyoruz, bize bıraktığı Türk ve Kürt halklarının ortak mücadele mirası yolumuzu aydınlatıyor

Bizim bu ülkede hedeflerimiz var ve bu hedeflere yürüyecek gücümüz var, inancımız var ve kararlıyız. Bize bu inancı ve kararlılığı miras olarak devreden çok değerli isimler var. Bugün onlardan birinin ölüm yıl dönümü; sevgili İbrahim Kaypakkaya, bundan 48 yıl önce aramızdan ayrıldı. 18 Mayıs 1983’te Diyarbakır Zindanında sorgu sırasında işkence ile öldürüldü.Tarihe ser verip sır vermeyen yiğit olarak geçti. Kaypakkaya’nın anısı önünde saygıyla eğiliyoruz. Bize bıraktığı o inançlı mücadele geleneğini sürdürüyoruz. Türk ve Kürt halklarının onurlu mücadele birlikteliği yolumuzu aydınlatmaya devam ediyor. Bu inanç ve kararlılıkla, mutlaka ama mutlaka tüm Türkiye halklarına kazandıracağız. Bizim bu inancımız kazandıracak; barışa, demokrasiye, onurlu bir yaşama kazandıracak. Yolumuz açıktır, Allah yardımcımız Hızır yoldaşımız olsun kardeşlerim.

 

18 Mayıs 2021