Sancar: Bütün dinsel inançların temelinde zulme itiraz vardır

Demokrasi Buluşmalarımız kapsamında, Hatay'da “Halklar ve İnançlar Buluşması” gerçekleştirdik. Buluşmaya Eş Genel Başkanı mız Mithat Sancar, Parti Sözcümüz Ebru Günay, HDK Eş Sözcüsü İdil Uğurlu, DTK Halklar ve İnançlar Komisyonu Üyesi Evgin Türker, SYKP Eş Genel Başkanı Canan Yüce, ESP MYK Üyesi Çiçek Otlu, SODAP Temsilcisi Ersin Çatalkaya, MYK, PM üyelerimiz ile milletvekillerimiz ve Adana, Mersin, Adıyaman il-ilçe yöneticilerimiz katıldı. Buluşmada ayrıca Avrupa Alevi Birlikleri Konfederasyonu, Ortadoğu Arap Halkları Araştırma Enstitüsü, Antakya İmam Ali Derneği, Hatay Vakıflı Ermeni Cemaati, Reyhanlı Çerkesya Hareketi, Nor Zartonk, Samandağ Hristiyan Cemaati, Demokratik Alevi Dernekleri, Dersimli Ermeniler Derneği, Jineps, Türkmen Köyü Kızılkaya Yenidünya Derneği, Hacı Bektaş Veli Anadolu Kültür Vakfı, Pir Sultan Abdal Kültür Derneği, ABF, DİAYDER/DİK, Kilikya Nehir Derneği temsilcileri ve bağımsız milletvekili Cihangir İslam, CHP eski milletvekili Hilmi Yarayıcı gibi şahsiyetler de yer aldı.

Sancar burada yaptığı konuşmada şu ifadeleri kullandı:

Bu güzel toplantıyı gerçekleştiren bu farklılıkları ve renklilikleri bir araya getirmeyi başaran bütün parti çalışanlarımıza ve il örgütümüze, emekçilerimize çok teşekkür ederim. Gerçekten çok güzel bir toplantı gerçekleştirmişler. Çok geniş bir temsiliyet ve çok kuvvetli bir katılım var. Tam da bizim görmek ve yaşamak istediğimiz tabloyu burada sağlamışlar.

Çağrımız herkesin bulunduğu yerden zulme itiraz etmesi

Biliyorsunuz 1 Haziran’da bir tutum belgesi açıklamıştık. Önümüzdeki dönem yapmak istediklerimizi, Türkiye’de barış ve demokrasi güçleri ile neleri gerçekleştirmek istediğimizi o tutum belgemizde anlatmıştık. O tutum belgesi Türkiye’deki bütün demokrasi güçlerine, iyilikten vicdandan yana her kesime bir çağrıydı. Bu çağrı herkesin bulunduğu yerden haksızlığa, adaletsizliğe, baskıya zulme itiraz etmesine dönük bir çağrıydı. Bizim bu tutum belgesine bağlı bir de demokratik mücadele programımız var. Onu da yine 15 Haziran’da eş genel başkanlar olarak Edirne’den ve Hakkari'den başlamıştık. Demokratik mücadele programının ilk aşaması Demokrasi Yürüyüşü başlığıyla hayata geçirildi. Tam da tutum belgemizde altını çizdiğimiz itirazı Türkiye’nin bir ucundan diğer ucuna taşıma amacına dönüktü. İtirazımızı Türkiye'deki bütün insanlarla paylaşmayı hedefliyordu bu yürüyüş. Bütün engellemelere rağmen seslerimizi, çok geniş kesimlerle buluşturmayı başardık. Ve yürüyüş güçlü bir ortak ses yarattı. O ses itirazın sesi. O ses adaletsizliğe, savaş politikalarına, ayrımcılığa, düşmanlaştıran söyleme itiraz, zulme, sömürüye itiraz ve bu ülkedeki her türlü özgürlüğü bütün eşitlik imkanlarını yok etmeyi amaçlayan tekçi anlayışa itirazdı.

İtiraz gerekli ama itirazdan inşaya geçmek gerekiyor

Demokratik mücadele programımızın ikinci aşamasında bir yeni boyut mevcut. Onu da bundan önce yine ikinci aşamayı başlatırken yaptığımız açıklamada belirtmiştik. Evet, itiraz gereklidir ama itiraz tek başına bu saydığımız kötülükleri bitirmez. İtirazdan inşaya geçmek gerekiyor.  Bu iktidar bu ülkeye pek çok alanda kötülükler yaşatıyor. Saydığımız her bir başlık aynı zamanda kötülük politikası alanı olmuş durumda. Biz kötülüğe itiraz ediyoruz ama iyiyi de iyiliği de inşa etmek lazım. Bu buluşmaların amacı da tam da budur. Bu buluşmalarla biz yeniyi iyilik ve adalet temelinde, vicdan ve özgürlük temelinde çoğulculuk ve eşitlik temelinde kurmak için ortak güç yaratma arayışındayız. 

Burada ortaya çıkacak olan dönüşüm gücünün eşit bir parçası olarak var olmak istiyoruz

Elbette bu çalışmaların öncülüğünü partimiz yapıyor ama partimizin bütün alanlarda her şeyin tek öncüsü olma imkanı yok. Gücümüzü biliyoruz. Güçlü bir tabanımız, kuvvetli köklerimiz ve derin birikimimiz var. Yürüyüşümüzü bu köklerden, bu birikimden yararlanarak sürdürüyoruz ama tek başına bizim yeniyi iyiyi adil olanı inşa etmemiz mümkün değil. HDP’siz bir yeni yaşam mümkün değil diyoruz ama sadece HDP’yle de olmayacağını biliyoruz. O nedenle kendimizi parti olarak bütün buluştuğumuz oluşumlarla, kesimlerle, temsiliyetlerle eşit görüyoruz. Burada ortaya çıkacak olan dönüşüm gücünün eşit bir parçası olarak var olmak istiyoruz. O nedenle buradan doğacak olan dönüşüm gücü, ortak güç olacaktır. Hep birlikte değişime, yeniye yürüyen bir güç olacaktır.

Bu buluşmalar yeni bir demokrasi gücü yaratsın istiyoruz

Bundan önce Diyarbakır'da dün ‘Savaşa Karşı Barış Buluşması’ gerçekleştirdik. Emek alanı için emekçilerle Urfa’da bir buluşma gerçekleştirdik. Gençlikle, ekolojistlerle buluşmalar gerçekleşecek. Biz istiyoruz ki bu buluşmalar yeni bir demokrasi gücü yaratsın. İşte bu buluşmamızın da konusu ‘Halkların özgürlüğü inançların eşitliği’ ama amacı aynı. Amacı halkların özgürlüğü ve inançların eşitliği için bir ortak güç yaratma arayışını güçlendirmek, bir ortak güç yaratma arayışını daha da ileri taşımaktır. Hedefe biraz daha yürümektir. Bekleyerek sadece bulunduğumuz odalarda, parti ve dernek binalarında, evlerde sızlanarak bu kötülüğü durduramayız. Bu iktidar bir yandan savaş politikalarını bütün bölgeye yaymaya azmetmiş görünüyor. Yanı başımızda Suriye’de 8 yıldır devam eden savaşın acı bilançosu her gün karşımıza yeniden geliyor. Ama herhalde bu bilançoyu bu acıyı en çok hisseden şehirlerin başında Antakya geliyor.  

Acil ihtiyacımız barışın gücünü oluşturmak, sesini yükseltmektir

Sadece Suriye savaşı değil şimdi yeni bölgelerde savaş oyunları tezgahlama peşine düşen bir iktidar zihniyetiyle karşı karşıyayız. Eğer hep birlikte barış için bir araya gelmezsek bu politikalar daha binlerce, on binlerce insanın canına, on yıllar sürecek yaraların açılmasına yol açacaktır. O nedenle bizim acil ihtiyacımız barışın gücünü oluşturmak, sesini yükseltmektir. Barış sadece bu toprakların meselesi değildir. Türkiye'de çok derin bir barış meselesi var. Bu barış meselesi Kürt sorunu ile bağlantılıdır. Kürt sorununda demokratik çözüm bu ülkede barış için vazgeçilmez şarttır. Bir yanda ülkede barışı, demokratik çözüm temelinde talep ederken öte yandan bölge barışı için de bütün halklara ve bölgedeki barış güçlerine çağrı yapmak istiyoruz. 

Ortadoğu'da bir barış enternasyonali acil bir ihtiyaç haline gelmiştir

Artık sadece bir ülkede savaşı bitirmekle Ortadoğu’da barışı sağlayamayacağımızın da iyice farkına varmış olmamız gerekiyor. Bir Ortadoğu barış hareketine ihtiyacımız vardır. Hükümetlerin ötesinde, hükümetleri ve devletleri aşan güçlü bir toplumsal barış hareketinin çalışmalarını tez elden başlatmak zorundayız. Ortadoğu'da bir barış enternasyonali bütün saydığımızı hedefler için şimdi her zamankinden daha acil bir ihtiyaç haline gelmiştir. Biz burada halkların özgürlüğü ve inançların eşitliği için buluşuyoruz. Savaşların temelinde tam da halkların özgürlüğünü tanımayan, inançların eşitliğini reddeden anlayışlar yatıyor. Suriye'deki iç savaşta bu kadar büyük yıkımı yaratan en temel sebep bütün inançları tek bir doktrinin hakimiyetine sokmayı hedefleyen IŞİD terörüdür.

Barışı hep birlikte getirmek yükümlülüğüne sahibiz

Evet, tekçi anlayışın belki de çağımızdaki kötülük anlayışının en uç temsilcisi bu topraklarda kanın su gibi akmasına neden oldu. Sadece IŞİD mi? Ona destek verenler, onu besleyenler, koruyanlar, kollayanlar, bölgeye savaşın yayılmasının da suç ortaklarıdır. Şimdi biz bütün bölgeye halkların özgürlüğünü esas alan inançları eşit kabul eden bir barışı hep birlikte getirmek yükümlülüğü ve sorumluluğu altındayız. Bütün bunları Antakya’da konuşuyoruz. Antakya kadar heyecan verecek bir şehir daha vardı, benim memleketim Mardin. Ama zaten Antakya ile Mardin iki kardeş şehirdir. Yapılarıyla, kültürleriyle, temsil ettikleriyle birbirinin ikizi sayılabilecek iki şehirdir. Bu topraklar pek çok medeniyete ev sahipliği yaptı. Çok farklı halklar yaşadı burada, hala farklı halklardan insanlarımızın yaşadığı bir şehir Antakya.  

Barış iktidarların kendi inançlarını diğerlerinden üstün görmesiyle bozuldu

Çok farklı inançların, kendilerini evinde hissettiği bir şehir güzel Antakya. Güzel Antakya’da Kurtuluş Caddesinde yürürken 3 semavi dinin mabetlerinin sır sırta verdiğini görürüz. Evet, bu topraklar inançların birbirine saygıyla bir arada yaşadığı örnekleri tarihi boyunca çok sayıda ortaya koymuştur. Ne zaman bozulmuş barış? Bu barış, bir milletin adına veya bir inanç adına hareket eden iktidarlar, kendi milletlerini veya inançlarını diğer halklardan ve inançlardan üstün görmeye başladıklarında bozuldu. İnsanların kimliklerini ve inançlarını değiştirmek istediklerinde barış bozulur. İnsanları kimliklerinden ve inançlarından mahrum bırakmak için zulüm yolların başvurduklarında  barış bozulur. O nedenle barış ile özgürlük ve eşitlik arasında ayrılmaz bir bağ vardır. 

Korkuya karşı çıkmak haysiyete sahip çıkmakla eş anlamlıdır

Bunlar birbirinden koparılamaz. Bu iktidarın zihniyeti her gün farklı uygulamalarla ortaya çıkan bir ayrıştırma, düşmanlaştırma ve tekleştirme zihniyetidir. Böyle bir anlayışı ayakta tutabilmek için başvurabilecekleri en etkili yöntem korku salmaktır. Bu korkuyu polis ve mahkemelerde salabilirler ama başka yöntemlerle de korkuyu yaygınlaştırırlar. El altından tehditlerle bunu yaygınlaştırırlar. Bu toprakların hafızasında kıyımlar var, kırımlar var, soykırımlar var. Eğer bugün belirli inanç mensuplarının sayısı çok azalmışsa, geçmişteki bu kötülüklerdendir. 

İnsanlara geçmişe dair bu acıları kullanarak korku salmak da bu kötülük iktidarının bir yönetim tekniğidir. Ama eğer korkuya teslim olursak umutlarımızı kaybederiz değerli kardeşlerim. Korkuya teslim olursak vicdanlarımızı kaybederiz. Korkuya teslim olursak kendimizi kaybederiz. Korkuya karşı çıkmak haysiyete sahip çıkmakla eş anlamlıdır. 

Bütün dinsel inançların temelinde zulme itiraz vardır

Bir insanın dili haysiyetidir, kimliği ve inancı haysiyetidir. Bunlara yönelik her saldırı haysiyete yönelik saldırıdır. O nedenle özgürlük ve eşitlik mücadelesi aynı zamanda bir haysiyet mücadelesidir. Haddimi aşmadan bir iki cümle sarf edeceğim. Dinler tarihi konusunda, benden daha iyi söz edecek katılımcılar var. Herhalde bunu söylersem yanlış olmaz. Bütün dinsel inançların temelinde zulme itiraz vardır, zulme başkaldırı vardır. Ne zamanki inançlar bir iktidar aracı haline getirilmişse, işte o zaman bu asli kaynaklarını kaybetmiştir. O zaman iktidarların yok edici zulüm politikalarının ortaya çıktığı her yerde inançlar adına çok ciddi meseleler ile karşılaşmak durumunda kalınır. 

Gelin inançlarımızın temeli olan zulme karşı çıkma ruhunu ortaklaştıralım

Bu nedenle çağrımız samimi bütün inananlaradır. Her dilden her dinden her mezhepten her inançtan gelin inançlarımızın kaynağını oluşturan o zulme karşı çıkma ruhunu ortaklaştıralım. Bizi birleştirebilecek, buradaki bütün farklı inanç gruplarını bir araya getirecek en güçlü temel budur. Evet eğer bunu başarabilirsek  o zaman Sünnilik adına Aleviliğe zulmü de kaldırırız Müslümanlık adına diğer inançlarla, dinlere Musevilere, Hıristiyanlara, Êzidiliğe zulmü de ortadan kaldırırız. 

Savaş politikalarını durduramazsak yıkım politikalarını durduramayız

Kim ki bir dini bir inancı diğer inançların ve dinlerin bastırılması için kullanırsa en başta temsil etme iddiasında bulunduğu inancın mensuplarına haksızlık yapmış olur. İtirazı ise en başta kendi adına bu zulmü uyguladığı iddiasında bulunulan o inançların mensuplarının yükseltmesi beklenir. Biz burada bu ortak temelde buluşabileceğimize inandığımız için bu toplantıları gerçekleştiriyoruz. 

Bu ülkeye kardeşliği ama eşit kardeşliği, özgürlüğü ama gerçek özgürlüğü hep birlikte getireceğimize inanıyoruz. 4 Nisan 2012'de 30 Hataylı şair ve yazarın savaşa karşı bir bildirisi vardı. Tam da Suriye'deki iç savaşın başladığı zamanlardı. Onların bir şiarı vardı. “Savaş yıkımdır. Barış kardeşlik salkımıdır.”  Biz de diyoruz ki eğer savaş politikalarını durduramazsak yıkımı da durduramayız. 

Toprağın altına huzur, üstünde de barış istiyoruz 

Geçmişe adalet istiyoruz. Geçmişte yaşatılanlarla gerçek bir yüzleşme istiyoruz ki  toprağın altı huzur bulsun. Mezarsız ölülerin yası tutulabilsin ki bugüne daha güçlü bir eşitlik ve kardeşlik köprüsü oluşturabilelim. Toprağın altına da huzur istiyoruz. Toprağın üstünde de barış istiyoruz. Onun için hep birlikte geçmişe adalet, bugüne adalet, yarına adalet diye haykırıyoruz. Eğer bunu başarabilirsek gerçek anlamda bir medeniyeti de bu topraklarda inşa etme imkanını yakalamış olacağız. Geçmişe adaleti hakikat temelinde ortaya çıkaracağız, geleceğe ve bugüne adaleti de özgürlük ve eşitlik temelinde yaşayacağız. Biliyorum buna gücümüz yeter, yeter ki korkuyu aşalım, gücümüze inanalım, yeter ki bu ülkede zayıf ve az olduğumuz yanılsamasını öncelikle biz yıkalım. Biz az değiliz. Bu ülkede kardeşlik ve özgürlük isteyenler çoğunluktadır. Adalet isteyenler çoğunluktadır, yeter ki kendimize güvenelim. Korku duvarlarını yıkalım. Bugün çok güzel çok değerli konuşmalar olacaktır, her bir konuşmanın bu ortak hedeflere büyük katkılar sunacağından şüphe duymuyorum. 

18 Temmuz 2020