Sancar: Cumhurbaşkanı adayında aradığımız nitelikleri belirledik, adayımızı belirlemek için çalışmalara başlıyoruz

Eş Genel Başkanımız Mithat Sancar, grup toplantımızda konuştu.Grup toplantımıza Gezi Aileleri ve ODTÜ ormanından geçen rant yolu projesine karşı direnen ve projenin iptali için uğraşan öğrenci ve mezunlar da katıldı. Toplantıda güncel gelişmeleri değerlendiren Sancar şunları söyledi: 

Gezi tutukluları ve ailelerini selamlıyorum 

Hepinizi sevgi ve saygıyla selamlıyorum, grup toplantımıza hoş geldiniz, şeref verdiniz. Gezi Aileleri aramızda, buradan Gezi tutuklularını, rehinelerini ve ailelerini ben de yürekten selamlıyorum. Gezi davasında özgürlükleri aylardır gasp edilen arkadaşlarımıza hemen özgürlük, ülke için hemen adalet ve acil demokrasi taleplerini duyurmak için buradalar. Biz de bu sese ses olmaktan onur duyuyoruz. Bu topraklarda nehir gibi her şehirde yükselen, büyüyen bu büyük itiraz dalgasını örgütlü, örgütsüz sel gibi akıp giden o başkaldırı dalgasını, Gezi günlerinin heyecanını,coşkusunu buradan ben de selamlıyorum. Bu hatırayı canlı tutacağımızı, bu birikimi her fırsatta hatırlayacağımızı ve canlandırmak için de elimizden geleni yapacağımızı sizlere buradan duyuruyorum.  

ODTÜ bileşenlerinin mücadelesi rant ve talan politikasına karşıdır 

Bir selamımız da cezaevi duvarlarının arkasındaki dostlarımıza, yoldaşlarımızadır. Hepsi aynı zamanda şahsi dostlarım olan, ama bunun ötesinde birer mücadele insanı, boyun eğmeyen özgürlük direnişçileri olan bu arkadaşlar Osman Kavala, Can Atalay, Mücella Yapıcı, Tayfun Kahraman, Çiğdem Mater, Ali Hakan Altınay, Mine Özerden sizlere yürek dolusu selam olsun buradan. Aramızda ODTÜ bileşenlerinin ve Ankaralıların talebini dile getiren mücadele arkadaşları da var. ODTÜ bileşenlerinin talebini çok iyi biliyoruz. ODTÜ ormanından geçmesi planlanan Bilken İncek Bulvarı Çevreyolu Bağlantısı projesini yani gerçek adıyla rant yolu projesinin ihalesinin iptalini istiyorlar Ankara'nın şehir içinde kalan son ormanı ODTÜ ormanı yok edilmek isteniyor. Bu mücadele de tam bu rant ve talan politikasına karşıdır. Sizlerle birlikteyiz, mücadeleniz mücadelemizdir. Sizleri de direnişinizden ve inançlı yürüyüşünüzden dolayı kutluyorum, selamlıyorum. 

Gazetecilerin gözaltına alınması muhalif basını ve toplumu susturma planının bir parçasıdır

Bu sabah yeni bir gözaltı dalgasıyla uyandık. Hedef gazeteciler! Özgür basın emekçileri Ankara, İstanbul, Van, Diyarbakır, Urfa, Mardin’de Mezopotamya Ajansı ve JINNEWS Kadın Ajansı çalışanlarının evlerine baskın yapıldı, yazı işleri müdürleri ve muhabirlerin de aralarında bulunduğu çok sayıda gazeteci gözaltına alındı. Baskın sırasında gazetecilere silah doğrultma, ters kelepçe takma, yere yatırma gibi muamelelerde bulunma da yansıyan haberler arasında. Sansür yasasının yürürlüğe girmesinden hemen sonra gerçekleşen bu operasyon tesadüf değildir. Muhalif basını ve toplumu susturma planının bir parçasıdır. Halkın haber alma özgürlüğüne bir saldırıdır. İktidar seçimler yaklaştıkça toplumu susturmak, muhalifleri sindirmek için bu operasyonlara devam edecek dedik. Bunu biliyoruz. Ama hakikat mücadelesi karşısında başarılı olmayacaklarını hep söyledik, bir kez daha söylüyoruz. Bu iktidar darbeci bir iktidardır, siyasete darbe yapıyor, basına darbe yapıyor, emekçiye darbe yapıyor, hak arayanlara darbe yapıyor. Bundan daha kapsamlı darbeci bir zihniyet olur mu? Ama hiçbir darbeci zihniyet ve yönetim başarılı olamamıştır. Sadece toplumlara ağır bedeller yaşatmış ve ülkede büyük tahribatlar yaratarak çekip gitmiştir. Bu iktidarın sonu da böyle olacaktır. Bu ülkeye verdiği zararları yarattığı, yaşattığı tahribatları önlemek bizim boynumuzun borcudur. Bizler tam da bu darbeci iktidara karşı ortak mücadeleyi büyüterek geleceği karanlıktan kurtaran, aydınlığa çıkaran yolun yolcularıyız. Bu yolda hep birlikte yürüyoruz. Bu yolda birlikte yürüyenler çoğalacak çoğaldıkça başarı da mutlaka gelecektir. Bundan emin olunuz. 

Seçim stratejisini bu kadar açık ilan eden bizden başka parti olmadı 

Bizler güçlü çözüm programıyla, ortak mücadeleyle, ittifaklarla en güçlü seçeneği yaratmaya çalışıyoruz. Her gün yoksulluk, yolsuzluk, kriz, çatışma üreten bu tekçi düzenin karşısında gerçek alternatifi üretmek için gece gündüz uğraşıyoruz. Önümüzde seçimler var, seçimlerle ilgili de tartışmalar yayılıyor, genişliyor. Bunların merkezinde de partimiz var, partimizin kurduğu ittifaklar var. Bunun boşuna olmadığını biliyoruz. Yani partimizin bütün tartışmaların merkezinde yer almasının elbette gerçek sebepleri var. Çünkü bir yandan ülkenin geleceğini aydınlık bir şekilde mücadeleyi büyüten adres biziz, öte yandan mücadele ortaklığı ile bu iktidara kaybetme korkusunu iliklerine kadar yaşatan da bizleriz. Partimizle ilgili spekülasyonlar da aynı hızla devam ediyor. Bu spekülasyonlar bazı çevrelerce tutkulu bir uğraş haline getirilmiştir. Biz ne dersek diyelim bu çevreler bizim ne dediğimize bakmak yerine adeta falcılığa soyunmuş, kah Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde tutumumuzun ne olacağına ilişkin senaryolar üretiyorlar kah hangi adayı destekleyeceğimiz konusunda kehanetlerde bulunuyorlar. Oysa biz tutumumuzu açıkça anlatıyoruz. Bunu en az 1,5--2 yıldır yapıyoruz. 

Parlamento seçimleri için herhangi bir ittifak içinde yer alma arayışımız yok 

Uzun süre bu stratejimizi ve tutumumuzu anlattık ama baktık anlamıyor, bir yazılı belge hazırlamaya karar verdik. İşte bir metni seçimlere ilişkin tutumumuz içeren bir metni 27 Eylül 2021’de kamuoyu ile paylaştık. Burada seçim stratejimiz bütün açıklığıyla yer alıyor. Üstelik stratejisini bu kadar açık ilan eden bizden başka parti de olmadı. Bizler ne demiştik? Parlamento seçimleri için demokrasi ittifakı şiarıyla halklar ve barış ittifakı, kadın dayanışması ve ittifakı, ekoloji ittifakı anlayışı temelinde toplumsal ve siyasal muhalefet, emek, kadın ve gençlik hareketleriyle en geniş birlikteliği ve ortak mücadele zeminini yaratma kararlılığımız var dedik. Bunun dışında parlamento seçimleri için herhangi bir ittifak içinde yer alma arayışımız ve anlayışımızın bulunmadığını dile getirdik. Bir yandan bunu söylerken diğer yandan ülkenin içinde bulunduğu sistemin niteliğinin de farkında olarak stratejimizin diğer ayağını inşa ettik. Ben size o deklarasyonda yer alan paragrafları hatırlatacağım. 

Demokratik dönüşüm şahıslar aracılığıyla değil, ilkeler ve yöntemler üzerinden müzakere yoluyla gerçekleşebilir 

Keyfiliği ve zorbalığı kurumsallaştırıp kalıcılaştırmayı hedefleyen, yaşadığımız çoklu krizin başlıca sorumlusu olan Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi'ni ve bu sistemi besleyen yapıları değiştirmek istiyoruz. Amacımız bütün kuvvetleri ve nihai karar yetkisini tek kişide birleştiren bu otoriter ve tekçi sistemin yerine güçlü demokrasinin, çoğulcu demokratik sistemin tesis edilmesini sağlamaktır. İşte bu anlayışla cumhurblaşkanlığı seçimi için de hangi yöntemi benimsediğimizi ilan ettik. Dedik ki Cumhurbaşkanlığı seçiminde ilkesel buluşmaların gerçekleşmesi HDP seçmenlerinin ülkenin geleceğini belirleyici bir role sahip olmaları nedeniyle son derece günceldir. Bunu ta Eylül 2021’de söyledik. İster HDP’li ister başka bir aday olsun, isimler yerine ilkelerin ve yöntemlerin tartışılmasının gerekli olduğu inancındayız dedik. Çünkü demokratik dönüşüm şahıslar aracılığıyla değil, ilkeler ve yöntemler üzerinden müzakere ve mutabakat yoluyla gerçekleşebilir. Seçilecek cumhurbaşkanı da rolünü ve işlevini ancak bu zeminde doğru bir şekilde yerine getirebilir. Tüm bu tespitleri kapsayan geçiş süreci ilkelerinin altını çiziyorum, geçiş süreci ilkelerini siyasi sorumluluğumuzun gereği olarak tüm aktörlere ve kamuoyuna duyuruyoruz dedik. Basitçesi deflarca söyledik bunu ama tekrar edelim. Gene bu spekülasyon meraklılarına bir cevap olsun. Boşuna uğraşmaya devam etmesinler diye. 

Doğrudan diyalog ve açık müzakereyle cumhurbaşkanlığı seçiminde ortak aday fikrine açığız 

Doğrudan diyalog ve açık müzakereyle cumhurbaşkanlığı seçiminde ortak aday fikrine açığız. Müzakere için önerdiğimiz başlıklara da biraz sonra değineceğim. Bu çerçevede siyasal muhalefete ve demokrasi güçlerine çağrı yapmış olduk. Bu çağırımıza karşılık bulamazsak diğer seçenekler üzerinde çalışmaya devam edeceğiz dedik. Yani bizler önerimizi yaptık, çağrıda bulunduk, şimdi bir kenara geçip oturuyoruz demedik. Türkiye'de demokratik dönüşüme giden yolu açmak için siyasi sorumluluğun bilincinde bir tavır geliştirdik. Maalesef bu önerimiz hak ettiği derecede tartışılmadı, özünden saptırıldı ya da kulak arkası edildi. Bazıları sırf spekülasyonu beslemek ve HDP’nin bu politik gücünü etkisiz göstermek için bu spekülasyonlara devam ettiler. 

MYK toplantımızda cumhurbaşkanı adayında aradığımız nitelikleri belirledik 

Öneri ve çağrımızın karşılık bulmaması halinde cumhurbaşkanlığı seçimine kendi adayımızla girmemizin en önemli seçenek olarak gündemimizde yer aldığını sık sık hatırlatmak zorunda kaldık. Deklarasyonumuz yayınladıktan ve çağrımızı yaptıktan sonra oturup beklemedik, tam tersine çalışmaları çok boyutlu bir şekilde devam ettirdik. Tabanımızla buluşmalar gerçekleştirdik, demokrasi güçleri olarak nitelendirdiğimiz çevre ve kurumlarla istişareler yaptık, kurullarımızla tartışmalar yürüttük, komisyonlar kurduk. Şimdi bu çalışmalar belli bir olgunluğa ulaştı. Dünkü MYK toplantımızın en önemli gündem maddesi buydu. Bu konuda biraz önce anlattığımızı cumhurbaşkanlığı seçimi konusunda geldiğimiz aşamayı haklarımızla paylaşma kararı aldık. Bu kararın birbirini tamamlayan iki boyutu var. Öncelikle bu geçiş süreci son derece kritik, cumhurbaşkanlığı seçimi hayati önemde, bunun farkındayız. Ama aynı zamanda demokratik sorumluluğu da dikkate alan, hatta bunun gereklerini titizlikle, eksiksiz yerine getirmeye çalışan bir parti olarak hareket ediyoruz. Cumhurbaşkanı adayında aradığımız nitelikleri belirledik. Aslında yeni değil bu belirleme. Ama yine de hatırlatalım. 

Geçiş sürecinin gereklerini yerine getirebilecek, demokratik dönüşümün önünü açabilecek bir aday profili çıkarttık. Bundan önceki konuşmalarımızda ve 27 Eylül'deki deklarasyonumuzda yer alan başlıklara baktığımızda bu cumhurbaşkanı adaynın hangi niteliklere sahip olması gerektiğini açıkça görebiliriz. Bir defa güçlü demokrasiden yana olacak. Yani sadece Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi yerine parlamenter sistemi öyle ya da böyle geçirmenin yeterli olmadığını söylüyoruz. 

Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi'nin lağvedilmesini savunuyoruz 

Yerel demokrasi ile tamamlanmış bir güçlü demokrasi talep ediyoruz. Parlamenter sistemimiz de bunun içinde yer alıyor. Yani biz de Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi'nin lağvedilmesini savunuyoruz, bunu talep ediyoruz ve bunun için uğraşıyoruz ama istediğimiz şey bunun yerine sadece parlamenter sistemi geçirmek değil, yerel demokrasi ile pekiştirilmiş güçlü demokrasidir. Şüphesiz bağımsız ve tarafsız yargı da taleplerimiz arasında yer alıyor. Çok önemli bir mesele de yargının siyasallaştırılmasının siyasi iktidar eliyle toplumu sindirme ve demokratik siyaseti tasfiye etme aracı olarak kullanılmasının sonucu olan siyasi dava ve hükümlerin bütün neticeleriyle birlikte geçersiz kılınması talebimiz var. Bir cumhurbaşkanı adayı bunu taahhüt etmeli ve güçlü bir şekilde topluma güvence vermeli. Kayyım rejimini değil, halk iradesini tereddütsüz savunacak ve bunun hayata geçmesi için de sorumluluk üstlenecek. Kürt sorununda demokratik çözüme inanacak, bunun gereklerini yerine getireceğine dair samimi bir duruş sergileyecek ve tekrar sorumluluk üstlenmeye hazır olacak. Dış politikada barışçı yolu izlemek, böyle bir cumhurbaşkanı adayı için bizler bakımından vazgeçilmez niteliklerden biridir. Barışçı dış politika diyoruz. 

Kadına özgürlük ve eşitlik vazgeçilmezimizdir 

Kadına özgürlük ve eşitlik vazgeçilmezimizdir. Bu konuda en ufak bir tereddüte ve yalpalamaya müsamaha olmaz. Ekonomide adalet kapsamlı bir başlıktır. Sosyal adalet bu programın, adil paylaşım bu talebin temelidir. Bu da yine bir cumhurbaşkanı adayının savunması gereken bir program olacaktır. Kamu yönetiminde liyakat da yine bir başlık. Doğaya, ekolojik sisteme saygılı ve duyarlı olmak da böyle bir cumhurbaşkanı açısından bizler bakımından vazgeçilmezdir. Gençler için özgür yaşam konusunda da öyle sadece sloganlar değil somut programlar ve çok güçlü bir plan ortaya koymasını bekleriz. Şüphesiz, bütün bunların bir sonucu da demokratik, çoğulcu, sivil bir anayasayı hedef olarak önüne koymaktır. Şimdi biz bu nitelikleri belirledik. Adayın bu niteliklerini taşıması gerektiğini söylüyoruz. Kendi adayımız için de bu niteliklere uygun isim arayışını başlattık. Dünkü MYK toplantısında aldığımız kararın ikinci boyutu budur. Yani bu niteliklere sahip bir aday çıkarmak için mekanizmalarımızın işleyişini hızlandırma ve çalışmalarımızı yoğunlaştırma. Şimdi bu yola girdik. Bu çalışmaları koordine etmek üzere bir kurul oluşturmuştuk, şimdi yine bütün kritik meselelerde olduğu gibi uyguladığımız yöntemi hayata geçirmeye başlıyoruz. Bu yöntem de tabanımızla buluşma, demokrasi çevreleriyle istişare kurullarımızda tartışma. Bütün bunları şimdi artık kamuoyunun ve halklarımızın daha açık göreceği daha fazla bilgileneceği bir tarzda yapacağız. Kendi adayımızı çıkarma çalışmalarımızı kamuoyunun bilgisi, kontrolü ve katılımı yöntemiyle yürüteceğiz. 

Emek ve Özgürlük İttifakı etki gücünün büyük olduğuna inandığımız bir ittifaktır 

Elbette bu arada demokrasi ittifakı hedefimiz çerçevesinde girişimlerimizi de kesintisiz sürdürdük. Bunun ilk somut sonucu Emek ve Özgürlük İttifakının ilanı oldu. Çok değer verdiğimiz Türkiye halklarının heyecanla karşıladığı ve etki gücünün büyük olduğuna inandığımız bu ittifak, bizim şimdi çalışmalarımızın da artık en önemli yerinde duruyor. Bu şu demektir; cumhurbaşkanlığı adayımızı belirleme çalışmalarımızı elbette ittifak bünyesinde de tartışacağız. İttifak bünyesinde yürüteceğimiz tartışma, istişare ve görüşme de cumhurbaşkanı adayımızı belirleme yönteminin temellerindendir. 

Cumhurbaşkanı adayımızı belirleme mekanizmalarımız açık ve şeffaf bir tarzda çalışmalarına başlamıştır 

Şu hususu vurgulamayı da gerekli görüyorum Bütün bu saydıklarım ve söylediklerim 27 Eylül 2021 tarihli deklarasyonda belirttiğimiz ana stratejiden vazgeçtiğimiz anlamına gelmiyor. Aksine amaç, stratejimizin ruhundan sapmadan bunu somutlaştırma ve sonuç alıcı etkiye kavuşturmaktır. Hedefimiz de bellidir.  Eşit yurttaşlığa, emeğin haklarına, özgürlüğe ve barışa dayalı demokratik cumhuriyetin inşasının yolunu açmaktır. İşte bütün çalışmalarımızda temel hedef budur. Bunu kimse aklından çıkarmasın. Özcesi tabii ben manşet işlerini pek bilmem basın teknikleri ve iletişim yöntemleri konusunda becerikli de sayılmam ama buralardan manşet çıkartmak isteyen gazetecilere yardımcı olmak amacıyla bir cümle yazdım ama yine onlar istediklerini yapacaklar. Özcesi cumhurbaşkanı adayımızı belirleme mekanizmalarımız açık ve şeffaf bir tarzda çalışmalarına başlamıştır. 

Karabasan gibi ülkenin üzerine çöken boğucu yönetimi demokrasi baharına dönüştürmeye kararlıyız 

Kim hangi tartışmayı yürütürse yürütsün, kim hangi hesabı yaparsa yapsın biz önümüze bakacağız, yolumuzda yürüyeceğiz, halklarımızla birlikte açtığımız yolu güçlü ve kararlı bir şekilde büyütmeye ve bu yolda ilerlemeye devam edeceğiz. Halklarımızı bu adaletsizlik, sömürü düzeni ve köhnemiş siyasetten kurtarma ve ortak eşit geleceği, onurlu barışı, kalıcı demokrasiyi inşa hedefimizden kimse bizi alıkoyamayacaktır. Varlık ve mücadele gerekçemiz budur, bunu başarma konusunda kararlı ve inançlıyız. Bir karabasan gibi ülkenin üzerine çöken bu boğucu yönetimi ve rejimi demokrasi baharına dönüştürmeye kararlıyız.   

İktidarı yöntemleriyle birlikte tarihe gömme konusunda inancımız var 

Bu tıkanmış sistem her alanda ülkeyi nefessiz bırakıyor, sorunların çözüm yollarını ısrarla ve inatla kapatıyor. Çünkü çözümsüzlük, varlığını sürdürmenin temel gerekçesi ve yolu olarak ortaya çıkmış. Çözümsüz bıraksınlar ülkeyi, kutuplaşmaya, düşmanlaştırmaya, nefrete, kine teslim etsinler, muhalefeti bölsünler böylece milliyetçi hamasetle, beka nutuklarıyla iktidarlarını sürdürebilsinler. Yok artık öyle bir şey değerli arkadaşlar, bu yolu da kapatmaya kararlıyız, bu iktidarı yöntemleriyle birlikte tarihe gömme konusunda inancımız var. Sevgili Can Atalay bizi telefonla dinliyormuş. Selam olsun sevgili Can. Gezi adına, Soma’da katledilen canlar adına, bu alkışlar sana ve mücadele arkadaşlarına geliyor. 

10-15 çocuk lafının altında ırkçılık yatıyor 

AKP Genel Başkanı Diyarbakır’a gitti. Geçen bir televizyon programında söyledim ne bekliyorsunuz diye? Şapkadan tavşan çıkarması pek mümkün değil. Ortada tavşan yok, hepsi çalındı. Peki ne yapabilir? Bir tek şansı var onu deneyecek herhalde dedim. Şapkadan tavşan çıkartmak isteyecektir. Onu bile başaramadı. Zihniyetini aynen oradan da başka ifadelerle sürdürdü. Burada kendisinin grup konuşmasında 10-15 çocuk laflarının tesadüf olmadığını söylüyoruz. Tesadüf değil, bir zihniyetin devamı, bunun temelinde ırkçılık yatıyor. Nüfus mühendisliği diye tabir ediyoruz, çok kibar bulunuyor bu tabir doğrudur, kibar kaçıyor. Fakat nüfus mühendisliği modern Türkiye'nin şifresidir desek bu şifrenin anahtarının, kilitlerinin ne olduğunu biliyoruz. Kürt halkına yönelik bu politikaların tarihi eskidir. Sadece Kürt halkına değil bu ülkede başka halklara da aynı yöntemler uygulandı ve büyük acılar yaşatıldı. Bunun Kürt halkına hakaret olduğunu bizler biliyoruz. Gittiği Diyarbakır’da kendisine oy veren Kürtler dahil herkes biliyor. Onun için ne yapacağını şaşırmış, ne diyeceğini bilemez halde konuşmalar yapıyor. 

Diyarbakır cezaevini boşaltmakla övünüyorlar, o cezaevinde yaşananların mantığını iktidar sürdürüyor 

Diyarbakır cezaevini boşaltmakla övünüyorlar. Ama o cezaevinin inşa edilmesinin o cezaevinde yaşananların mantığını bu iktidar aynen sürdürüyor. Diyarbakır 5 No'lu Cezaevi zaten boştu. Bu cezaevini kapatmakla, geçmişle yüzleşmiş olmuyorsunuz, sadece göz boyamış oluyorsunuz. Bir tek örnek vereceğim sembol olsun diye. O dönemde 5 No'lu Diyarbakır Cezaevi'nin o insanlık dışı uygulamalarından, vahşetinden, işkencelerinden en fazla nasibini alan arkadaşlarımızdan biri sevgili Gültan Kışanak’tır. Direndi o zalimlere, vicdansızlara boyun eğmedi Diyarbakır cezaevinde. Şimdi nerede Gültan Kışanak? Sizin yeni 5 No’lu Cezaevlerinizde. Diyarbakır 5 No'lu Cezaevi'ni kapatıyorsunuz, ama onun yerine ülkenin her yerini Diyarbakır cezaevine çevirdiler. Kandıra da Diyarbakır cezaevinden farklı değildir, Silivri de değildir, Edirne de değildir, Sincan da değildir. Siz burayı kapattım diyerek kimin gözünü boyayacağınızı düşünüyorsunuz? Aynı direniş ruhu o zaman 12 Eylül zihniyetine karşı nasıl ortaya konduysa, şimdi de sizin o darbeci zihniyeti devralan uygulamalarınıza ve politikalarına karşı sürüyor ve sürecek. Bunu böyle bilin. 

Bu ülkenin her yerini Diyarbakır 5 No'lu Cezaevi'ne çevirdiniz 

Girmeyi istediğim tercih ettiğim konulardan değildir. Kendi kimliğimizle, kökenimizle ilgili konuşmanın nereye varacağını bilmeniz, kontrol etmeniz kolay değil. Madem AKP Genel Başkanı sevgili Selahattin Demirtaş ve benimle ilgili kimliklerimiz üzerinden laflar söyledi, ona birkaç cümle etmeden olmaz. Bak, 2004’te yazdığım bir yazı. Önceleri de var. Onu ufak bir iki eklemeyle size aktaracağım. 2004’te ne olmuştu? Bu yazıyı hangi vesileyle yazmıştım. Üniversite öğrencileri üniversitelerde Kürtçe seçmeli ders olsun diye dilekçe veriyorlardı ve binlerce öğrenci sırf üniversitelerde anadilinin seçmeli ders olarak okutulması için dilekçe verdikleri gerekçesiyle gözaltına alındılar, yargılandılar, okullarından uzaklaştırıldılar, eğitim haklarından ve özgürlüklerinden mahrum bırakıldılar. 

Kimsenin soyunu sopunu bulmak görevim değil, kendi öykümü düzenlemek yetiyor bana 

Benim o zaman yazdığım yazının iki versiyonu var. Uzun versiyonundan bir bölüm aktaracağım. Birincisi Kendi Olmayı Yasaklamak başlığını taşıyordu, diğeri de İkiz Kardeşin Anadil Dilekçesi başlığını taşıyordu. Okuyorum. Ben 3 dilde büyümüş ve bu nedenle kendini şanslı sayan insanlardanım. Arapça’yı annemden, Kürtçe’yi sokaktaki ikizimden ve ülkedeki bütün kardeşlerimle iletişimime imkan tanıyan Türkçe’yi de okulda öğrendim. Mardin’in kadim dillerinden Süryanice ve Ermenice’yi de öğrenmeyi çok isterdim ama ne yazık ki bir çocuk olarak sokağa çıktığımda bu halklar artık yok edilmişlerdi. Borcumu ödemek isterdim, becerememek benim kusurum olsun. Yani gidip kurs alabilirdim, uğraşabilirdim, böylece Mardin'in bu 5 büyük dilini öğrenmek isterdim ama 3 dili öğrenmiş olayım, yine de bu hüzünle şans sanıyorum. Gene de 3 dilde büyümüş olmanın değeri bakidir. Bunun bana neler kattığını düşündüğümü zevkle, uzun uzun anlatabilirim ama burası yeri değil. Yine de bunlardan birini o da Turgut Uyar’ın o büyük ozanın, şairin dizeleri dilimin ucunda olduğu ve bu yazıyı bütünlediği için paylaşmak istiyorum. Kimsenin soyunu sopunu bulmak görevim değil, kendi öykümü düzenlemek yetiyor bana. Yazıyı bununla bitirmiştim. 

Yaşamdan yana olanlar bu ülkede büyük çoğunluğu oluşturuyor, mutlaka kazanacağız 

Şimdi Nusaybin’de başlayan bu öykünün HDP ile buluşması tesadüf olabilir mi, elbette hayır. Zira HDP tam da bu hikayenin toplumsal toprağı ve siyasal adresidir. Bütün kimliklerin ve inançların eşit ve özgür yaşayacağı Demokratik Cumhuriyeti kurma mücadelesinde bütün ırmakların akacağı bir denizdir. O yeni yaşam denizinde işte Nusaybin’de başlayan hikaye şimdi buraya gelmiş, akmış durumdadır. Konuşmayı bir şiirle daha bitirmek gerekiyor. Çok sevdiğim Sovyet şair Andrea Voznesenski'nin, tek şiirden oluşan bir kitabı var Oza. Lise yıllarımdan ezbere bilirdim. Şimdi birkaç dizesi kaldı aklımda. Evet o iki dizeyi dikkatinize sunuyorum. 

Yaşamak ne büyük mucize
Ama nasıl anlatırsın bunu yaşamasızın birine

Şimdi sevgili kardeşlerim biraz uygulamaya izin verin Vozdeşevski’den izin alamıyoruz, rahmetli ama siz izin verin uyarlayayım. İşte biraz önce anlattığım şekilde yaşamak ne büyük mucize. Anlayamaz bunları yaşamasızların hiçbiri ama yaşamdan yana olanlar çok iyi anlıyor bunu ve yaşamdan yana olanlar bu ülkede büyük çoğunluğu oluşturuyor. Bu nedenle diyoruz ki mutlaka başaracağız, hep birlikte kazanacağız.

25 Ekim 2022