Sancar: HDP’nin iktidara kaybettirme gücünün farkındalar, o nedenle saldırılar pervasızlaşıyor

Eş Genel Başkanımız Mithat Sancar, partimizin haftalık Meclis grup toplantısında konuştu. Güncel gelişmeleri değerlendiren Sancar, şunları söyledi:

Kıymetli misafirler, basının değerli emekçileri, bizleri izleyen saygıdeğer halkımız hepinizi sevgiyle saygıyla selamlıyorum. Grup toplantımıza hoş geldiniz. 

Yüzleşme ve adalet çağrısı mücadelemizi kararlılıkla sürdüreceğiz

Gündeme geçmeden önce iki tarihi günü, tarihteki iki kara sayfayı anarak başlamak istiyorum. Dün, “Hayata Dönüş Operasyonu” adı altında 30 mahpusun yaşamını yitirmesine neden olan 19 Aralık Cezaevi Katliamının 22. yıldönümüydü. Üzerinden neredeyse çeyrek asır geçti, sorumlular cezasız bırakıldı. Çünkü cezasızlık bir devlet politikası ve yönetim şekli olarak uygulanıyor. 19 Aralık katliamı da diğer katliamlar gibi kanayan açık bir yara olarak duruyor. Onarıcı bir adalet ve bir yüzleşme gerçekleşmeden bu yara kapanmaz. Tıpkı diğer bütün yaralar gibi. Bunun için öncelikli olarak hakikatlerin açığa çıkmasına ve gerçek bir yüzleşmeye ihtiyacımız var. Ortak geleceği demokratik temeller üzerinde kurabilmek için bunun hayati önemi bulunuyor. Bunun gibi sayısız kanayan yaranın temelini oluşturan ihlaller, kıyımlar, katliamlar açığa çıkarılmadan; gerçek bir yüzleşme olmadan ortak bir yaşamı barış ve demokrasi üzerine kurmanın mümkün olmadığın hatırlatalım. Bizlerin de yüzleşme ve adalet çağrısı mücadelemizi kararlılıkla sürdüreceğimizi bir kez daha vurgulayalım.

Maraş Katliamı kamuoyu vicdanında kanayan bir yara olmayı sürdürüyor

19 Aralık bir başka karanlık tarihin yıldönümü. Resmi olmayan kayıtlara göre yüzlerce Alevi canın katledildiği Maraş Katliamının üzerinden tam 44 yıl geçti. Maraş Katliamı, Alevi toplumu başta olmak üzere toplumsal hafızamızda ve kamuoyu vicdanında kanayan açık bir yara olmayı sürdürüyor. Çünkü bu konuda bir yüzleşme olmadı. Çünkü katillerden, bu katliamı organize edenlerden ve sorumlulardan hesap sorulmadı. Katliamı gerçekleştirenler ve planlayanlar karanlıkta tutuldu. 

Karanlıkları geleceğe taşıma planlarına asla izin vermeyeceğiz

Katliamda hayatını kaybedenlerin yakınlarından özür dilenmedi. Maraş'la yüzleşilmediği için başka katliamlar da yaşandı. Çorum gibi, Sivas gibi, Gazi gibi. Bu karanlık döngü bugün de Alevi toplumuna karşı nefret, mezhepçi, ayrımcı temelde yönelimlerle devam ediyor. Tarihe kara leke olarak geçen bu katliamlarla yüzleşmeden hesaplaşma, adaleti tesis etme ve demokratik bir ülkeye ulaşma mümkün olmayacaktır. Bunu her seferinde hatırlatmamız gerekiyor, hatırlatacağız da. Sadece hatırlatmakla da yetinmeyeceğiz. Bu yönde mücadelemizi ve çalışmalarımızı kararlılıkla sürdüreceğiz. Bir hakikat ve adalet komisyonu oluşturmak bu kadar zor mu? Evet, bazıları için zor. Çünkü hakikat ortaya çıktığında bu karanlık döngünün gerçek failleri ve sebepleri de öğrenilecektir. Bunun, bu yöntemleri bir iktidar tekniği olarak kullanmayı sürdüren çevrelere faturası elbette hafif olmayacaktır. O nedenle gelen her iktidar yüzleşmeden ve adalet talebinden fersah fersah kaçtı. Ama bizler ve demokrasi güçleri bu çalışmaları sürdürme borcu altındayız. Bu hem geçmişte yitirdiğimiz ve büyük acılar çeken canlara borcumuzdur hem de demokratik geleceği arzulayan bütün insanlara karşı sorumluluğumuzdur. Asla vazgeçmeyeceğiz bu çabadan ve asla karanlıkları geleceğe taşıma planlarına izin vermeyeceğiz.

HDP’nin iktidara kaybettirme gücünün farkındalar, o nedenle saldırılar pervasızlaşıyor

Bir örgütlü kötülük düzeni içinde yaşıyoruz. Yeni rejim inşası otoriter temelde ve çeşitli hamlelerle devam ediyor. Rejim inşasının en önemli parçası demokratik siyasete sürekli saldırmak ve tasfiye planlarını devamlı işletmektir. Pazar günü İstanbul’da yaşananları hepimiz biliyoruz. Bizim İstanbul İl Eşbaşkanımız ve eski Şırnak Milletvekilimiz Ferhat Encü’ye tokatla saldırıldı. Hasta mahpusların ailelerinin adalet nöbetine, annelere saldırıldı. Onlarla dayanışma içinde orada olan gençlere saldırıldı. Bütün bu saldırıların amacını biliyoruz. Bu iktidar şiddet ve savaş politikalarıyla, gerilim ve nefret politikalarıyla ayakta kalmaya çalışıyor. Önünde en büyük engel olarak gördüğü demokratik mücadele kararlılığına da en sert şekilde saldırmayı ayakta kalmanın bir çaresi ve yolu olarak görüyor. HDP ve birlikte hareket ettiği demokrasi çevreleri, bu konuda önlerinde en büyük engel olarak duruyor. HDP’den korkuyorlar o nedenle. HDP’nin bu rejim inşasını durduracağını biliyorlar. HDP’nin bu iktidara kaybettirme gücünün farkındalar. O nedenle saldırılar pervasızlaşıyor ve sürekli yeni boyutlar kazanarak devam ediyor. 

Bu abluka bu düzenin bizatihi sembolüdür, korkunun tablosudur

Bizler pazar günü yaşanan saldırıyı protesto etmek ve buna dair bir açıklama yapmak için dün Kadıköy ilçe binamızın önünde bir araya gelmeyi kararlaştırmıştık. Eş Genel Başkanlar olarak ben ve Pervin Buldan, milletvekillerimiz, bileşen partilerimiz, ittifak güçlerimiz ve demokrasi çevrelerinin temsilcileri orada buluşacaktık. Oraya gitmeye kalktığımızda gördük ki bütün yollar abluka altında, bütün yollar kesilmiş. Binlerce polis yığılmış. Panzerler, çeşitli polis araçları orada gerçek bir abluka yaratmış. Bu abluka, bu düzenin bizatihi sembolüdür. Topluma abluka; siyasete, adalete, hakikate abluka. Bu ablukalarla ayakta kalabileceğini düşünüyor ama yanılıyorlar. Öyle bir pervasızlık vardı ki, Türkiye’nin 3’üncü büyük partisinin Eş Genel Başkanı Pervin Buldan ilçe binamızın içinde ablukada tutuldu, dışarı çıkmasına izin verilmedi. Ben ve yönetici arkadaşlarımız ilçe binamıza birkaç metre kala ağır bir polis ablukasına maruz kaldık. Birimiz kendi ilçe binasından dışarı çıkamıyor, birimiz kendi ilçe binasına giremiyor. Bu tabloyu bir sürü sıfatla anlatabilirsiniz. Dün de söyledim yine söyleyeceğim: Abidin Dino’ya sorsanız, “Sen korkunun resmini yapabilir misin Abidin?” diye -Nazım Hikmet sormuştu biliyorsunuz- bu tabloyu korkunun tablosu olarak hemen çizerdi.

Her yolu denemeye devam ediyorlar ama sesimizi kısamıyorlar

İktidar, bizlerin kararlılığından korkuyor. Demokratik siyasette ısrarımızın yarattığı büyük güçten korkuyor. Bu rejimin inşasını durduracak olma irademizden korkuyor. Geleceği demokrasi, adalet ve barış üzerine kurma kararlılığımızdan, ısrarımızdan korkuyor. Yürüyüşümüz bütün saldırılara karşı büyüyerek devam ediyor. Bu da iktidara her alanda korku salıyor. Korku ile sesimizi kısabileceklerini sanıyorlar ama yanılıyorlar. Her şeyi denediler, her yolu denemeye devam ediyorlar ama sesimizi kısamıyorlar. Tecritlerle, ablukalarla halklarımızla buluşmamızı engelleyeceklerini sanıyorlar ama büyük yanılıyorlar. Halklarla buluşmamızı ve halkların ortak mücadelesini demokratik geleceğin inşasında temel güç haline getirmemizi hiçbir şekilde engelleyemeyecekler. Bunu dün Kadıköy’de bir daha gördüler. Bu vesile ile dün orada bizlerle dayanışma için bulunan, orada bulunmayıp dayanışma mesajları yayınlayan herkese teşekkür ediyorum. 

İstanbul’u faşizmin üssü yaptırmayacağız

Dün altını çizdiğim bir noktayı bir daha hatırlatayım. İstanbul’u bu yeni rejim inşasında bir üs haline getirmeye çalışıyorlar. İstanbul Türkiye’nin en büyük şehri. Seçilmiş belediye başkanına yargıyı kullanarak ceza veriyorlar. Daha önce sayısız örneğini üzerimizde denedikleri politikayı şimdi İstanbul’a taşıyorlar. İstanbul’daki bu tasfiye operasyonunun amacı da belli. Bizler üzerinde denedikleri ve pişirdiklerine inandıkları politikaları bütün Türkiye’ye yayıyorlar. Yeni bir vesayet sistemi ve otoriter rejim inşasını sona götürmek istiyorlar. Yani bu şekilde amaçlarına ulaşacaklarını düşünüyorlar. Biz de diyoruz ki; bunun engellemenin yolu, bu iktidarın yeni rejim inşasını durdurmanın yolu en geniş demokratik ortak mücadeleden geçiyor. İstanbul’u faşizmin üssü yaptırmayacağız. Bunun yolu İstanbul’dan Roboski’ye dalga dalga ortak mücadele ve dayanışma hattını oluşturmaktan geçiyor. İstanbul ve Roboski buluşacak ve bu rejimi de bu iktidarı da durduracak. Bu iktidarı gönderecek. Bundan kimsenin şüphesi olmasın. Yeter ki hepimiz sorumluluklarımızı yerine getirelim. HDP olarak bedeller ödüyoruz ama bu hedeften ve amaçtan vazgeçmiyoruz.

Kazanamayacaklar çünkü karşılarında Kürt halkının direnci var

Bu iktidar savaş politikalarıyla, nefret ve ayrıştırma yöntemleriyle varlığını sürdürmek istiyor. Bu iktidarın ortak paydası tam da bu politikalardır. İktidarı oluşturan güçler savaş, şiddet ve nefret sütunları üzerine kurdular bu ortaklığı. Bunun adını koymak gerekiyor. Bu sütunların harcını da Kürt düşmanlığı ile örüyorlar. Hep söylüyoruz; Kürt düşmanlığı üzerine kurulan bütün iktidarlar kaybetti, bu iktidar da kaybedecek. O nedenle uğraşmaları boşuna, kazanamayacaklar. Karşılarında mücadele birikimi ve kararlılığı defalarca sınanmış, her seferinde de bu sınavdan yüzünün akıyla çıkmış Kürt halkının direnci var, Kürt halkının Türkiye’deki bütün halklarla ortak mücadele kararı var. Bu nedenle kazanamayacaklar. Bu nedenle kaybedecekler.

Savaş politikalarının önemli bir unsuru İmralı’daki tecrittir

Bu savaş politikalarının önemli bir unsurunu da İmralı’daki tecrit oluşturuyor. İmralı’da Abdullah Öcalan üzerinde uygulanan ağır ve mutlak tecrit, Kürt sorununda çözümsüzlük ve savaş politikaları ile doğrudan bağlantılıdır. Bizler bunu her fırsatta dile getiriyoruz. Fakat bazı çevreler sanki tecrit sadece bir kesimin meselesiymiş gibi, bir şahıs meselesiymiş gibi sunmaya çalışıyorlar. Oysa biz diyoruz ki tecrit Türkiye’de ve bölgede siyasal gelişmelerle doğrudan bağlantılıdır. Kürt sorununda izlenen politikalarla doğrudan bağlantılıdır. O nedenle sadece bizlerin ve sadece Kürt halkının meselesi olarak görmek yanılgıdır. Türkiye’nin meselesidir. Bunu herkesin açıkça görmesi gerekiyor. İktidar istediği zaman İmralı üzerinden çeşitli tevatürlerle manipülasyonlar yaratmaya çalışıyor, bunlar üzerinden bazı çevrelere spekülasyon malzemesi veriyor. Maalesef kendilerini iktidar karşıtı olarak tanımlayan bu çevrelerin bir kısmı bu tuzağa düşüp spekülasyonları bir şekilde köpürtüyorlar. Oysa ortada ağır bir hukuksuzluk var. Bu hem iç hukuk hem de uluslararası hukuk açısından böyledir. Bunu öncelikle kabul etmek gerekiyor. 

Bir an önce tecridin sona ermesi lazım

Savaş politikalarının ve çözümsüzlüğün derinleşmesi ile tecrit arasında doğrudan bir bağlantı vardır. Bunun böyle görülmesi gerekiyor. Bu tecrit uygulamasının bir insani boyutu da var. 21 aydır İmralı’dan, Öcalan’dan ve oradaki diğer mahpuslardan hiçbir şekilde haber alınamıyor. En son CPT’nin İmralı’ya ziyaret gerçekleştirdiği bilgisi ortaya çıktı. Asrın Hukuk Bürosu yaptığı açıklamada Öcalan’ın CPT heyetiyle görüşmeye çıkmadığına dair duyumlar aldığını belirtti. Bu durum mutlaka aydınlığa kavuşturulmalıdır. Evet, iktidar da yalanlamıyor. CPT çevreleri sözü dolandırıyor. Eğer gerçekten öyleyse, ortada başka ciddi meseleler olduğunu da elbette düşündürüyor. Bu nedenle bir an önce bu tecridin sona ermesi lazım. Artık giderek derinleşen siyasi, hukuki ve insani bir aşamaya gelmiştir. Bu aşamada yapılması gereken şey açıktır, bellidir; Öcalan’ın avukatlarıyla ve ailesi ile görüşmesine derhal izin verilmelidir.

Tecride karşı ortak ses çıkaralım

Bizler de başvuru yaptık eş genel başkanlar ve bir heyet olarak. Bizler de bu amaçlarla yaptık başvuruyu. Hem iktidarın oyunlarını boşa çıkarmak hem bu hukuksuzluğun giderilmesini sağlamak hem de insani kaygıları bizzat orada görüşme yaparak görmek ve değerlendirmek istiyoruz. İktidara bir kez daha çağrı yapıyoruz. Bu ağır hukuksuzluğa son verin. Türkiye’deki bütün demokrasi güçlerine, çözüm ve barış isteyen bütün çevrelere de çağrımız şudur: Bu ağır tecride ortak bir sesle karşı çıkalım.

2022’de hiç durmadık, baskılar bizi yıldırmadı

2022 yılı bir yandan iktidarın ağır baskıları, hukuksuzlukları ve çeşitli zulüm uygulamalarıyla geçti, bir yandan bizler için bir mücadele ve direniş yılı oldu. Bizler her alanda; Meclis’te, sokaklarda, mahallelerde, köylerde, şehirlerde halklarımızla buluşmaya devam ettik. Türkiye’nin içinde bulunduğu çoklu krizler için çözümler üretmeyi sürdürdük. Sadece birkaçını hatırlatayım: Faaliyet raporu havasında yaptıklarımızı anlatacak değilim ama hiç durmadık. Baskılar bizi asla yıldırmadı; her yerde savaşa ve yoksulluğa hayır dedik. Mitingler düzenledik, ekolojik yıkıma hayır dedik. Adalet buluşmaları gerçekleştirdik, tecride karşı itirazlarımızı yükselttik. Kapatma ve Kobani davalarına karşı hukuk ve demokrasi mücadelesini daha da büyüttük. Her iki davayı da bir demokrasi mücadelesi alanına dönüştürdük. Buradan içeride siyasi rehine olarak tutulan bütün yoldaşlarımızın gösterdiği bu onurlu ve kararlı duruşa bir kez daha selam gönderiyoruz. Bize bu konuda destek olan bütün çevrelere teşekkürlerimizi sunuyoruz.

Bu ülkeyi seçeneksiz bırakmamak konusunda kararlıyız, 3’üncü yol var

Demokrasi ittifakını oluşturmak kongre kararımızdı. Bu yönde çalışmalarımızı sürdürdük ve bu çalışmaların somut sonucu olarak Emek ve Özgürlük İttifakı’nı kurduk. Şimdi bu ittifakı büyütmek için var gücümüzle çalışıyoruz. Bu ülkeyi seçeneksiz bırakmamak konusunda kararlıyız. Ne mevcut rejime ne de eski sistemi rötuşlarla devreye sokmak isteyen restorasyoncu yaklaşımlara mahkumuz. Hayır, bir başka seçenek var. Başka bir Türkiye mümkün, başka bir hayat mümkün; o da bizim kurduğumuz 3’üncü yoldur.

2022’de iktidarın ortaya çıkardığı tabloyu değiştirmekte kararlıyız

İktidar ne yaptı? Bunları gerçekten önemli başlıklarıyla sıralamaya kalksam birkaç grup konuşması yapmam gerekir. Gördük ki zulmü her tarafa yayıyorlar. Toplumsal çürüme ve yozlaşmayı her alanda besliyorlar. Yolsuzlukla, talanla, sömürüyle, çocuklara yönelik en iğrenç istismarlarla, kadına yönelik şiddetle bu topluma çürütüyorlar. Her alana kötülük yayıyorlar. Talancı, soyguncu, sömürücü, şiddete dayanan bir yönetim anlayışı ile karşı karşıyayız. Bu toplumu bir şiddet toplumu haline getirdiler. Çocukların istismarının neredeyse olağanlaştığı bir düzen kurdular. Sadece son örnek Hiranur Vakfında ortaya çıkan dehşet verici olay gözlerimizin önünde durmaya yeter. Yargısıyla, medyasıyla, bakanlıklarıyla, bürokratlarıyla; tarikat, siyaset ve ticaret üçgeninde yarattıkları girdaplarla bu kötülükleri besliyorlar, büyütüyorlar ve bunlardan menfaat elde ediyorlar. İşte bizler 2022 yılında daha da ağırlaşarak karşımıza çıkan bu tabloyu değiştirmeye kararlıyız. Hepimiz için, bu ülkede yaşayan her bir insan ve canlı için bunu yapmak boynumuzun borcudur. Tarihe ve geleceğe karşı sorumluluğumuzdur. Bu ülkeyi bu bataklıktan ve bu karanlıktan çıkaracağız. Buna gücümüz var, buna yetecek kararlı bir duruş ve inançlı bir yürüyüş var.

Bu toplumun büyük bir çoğunluğu bu çürümeden, yozlaşmadan, sömürüden, savaş politikalarından, talandan rahatsızdır; ayrımcılıktan, nefretten rahatsızdır. İşte bütün bu büyük çoğunluğa aydınlık geleceği gösteren bir seçenek oluşturmak gerekiyor. O seçenek oluştuğunda, göreceksiniz milyonlar bu seçenek etrafında buluşacaklar. Bu rejimin inşasını durduracaklar, bu iktidarı da mutlaka ama mutlaka gönderecekler. Bundan şüpheniz olmasın.

Yeni yıl, yeni bir yaşamın başlangıcı olacak

Adalet mücadelesi her alanda sürüyor. Adalet olmadan hiçbir şey olmaz. İnsanca bir yaşam, bütün canlıların kendileri olarak var olabilecekleri, haklara sahip olarak yaşayabilecekleri bir düzen kurulamaz. Oysa bu iktidar tam da adaletsizlikle var oluyor ve varlığını adaletsizlikle sürdürmeyi hesaplıyor. Şenyaşar ailesinin adalet mücadelesi bir yanda, hasta mahpus ailelerinin adalet nöbetleri bir yanda; mahkeme salonlarından arkadaşlarımızın, Gezi yoldaşlarımızın ve diğer bütün siyasi rehinelerin adalet mücadelesi ortada. İşte bu adalet mücadelesini aynı denize akan nehirler gibi görmeliyiz. Bu nehirlerin yönünü ortak denize çevirebilmeliyiz. Bunu başarırsak -başarmamak için bir sebep yok- o zaman inanın 2023 yılı aydınlık bir yıl olacak. İnanın bu düzen o zaman değişecek. İnanın yeni yıl, yeni bir ülke ve yeni bir yaşamın başlangıcı olacak.

Gelecek dönemi kuracak olan asıl merkez biziz

Bütçe görüşmelerini izlediniz. Bu iktidarın getirdiği bütçenin bir sömürü talan ve savaş bütçesi olduğunu; Saray ve yandaşa rant bütçesi olduğunu gördünüz. Bizler ise buna karşı her alanda güçlü öneriler sunduk. Bu çalışmaları yürütürken elbette pek çok kişinin emeği var. Öncelikle bu çalışmaların alt yapısında büyük emeği olan grup çalışanlarımıza, danışmanların hepsine teşekkürlerimi sunuyorum. Milletvekillerimiz Komisyonda ve Genel Kurulda hem bu savaş, sömürü ve talan bütçesini teşhir ettiler hem de HDP’nin geleceğe nasıl bir vaat ile yürüdüğünü her alanda örneklerle, somut önerilerle ortaya koydular. Bizler Türkiye’de en güçlü programa, fikriyata ve mücadeleye sahip olan partiyiz. Fikriyatımız güçlü, mücadelemiz güçlü, irademiz güçlü. O nedenle gelecek dönemi de kuracak olan asıl merkez biziz, bizlerin kuracağı büyük demokrasi ittifakıdır. Türkiye’nin içinde bulunduğu krizden çıkışının tek formülü de ilan ettiğimiz bu programlardır. 

2023 sonuç alma yılı olacak

Tekrar 2021 Eylül’ünde açıkladığımız tutum belgesini hatırlatmak isteriz. Köklü bir barışı, güçlü bir demokrasiyi, yerel demokrasinin inşasını, hayatın her alanında kadın erkek eşitliğini, emekçilerin sosyal haklarının sağlanmasını, güvenceli çalışma ve yaşam şartlarını, ekolojik bir Türkiye ve dünyayı, bütün ezilen kimlikleri özgürleşmesini sağlayacak halkçı, demokratik bir yönetimin inşasını hedefledik ve bu hedefimize yürüyüşte 2022 yılı bizler için başarı yılı olmuştur. Eksiklerimiz var, yapmamız gereken daha çok şey var, bunların da farkındayız. Halklarımızın verdiği destek bizleri rehavete sürüklemiyor, tam tersine sorumluluğumuzu daha da büyütüyor. Onların bu iradesine, halklarımızın desteğine layık olmak bu ülkedeki bütün ezilenlerin, sömürülenlerin umudu olmayı hak etmek için daha çok çalışacağız. 2023 yılı mücadeleyi en üst noktaya çıkaracağımız yıl olacak. Final yılını geçtik, şimdi sonuç yılına geçtik. 2023 sonuç alma yılı olacak. 

Demokratik cumhuriyete giden yolu mutlaka açacağız

2023 yılı aynı zamanda cumhuriyetin yüzüncü yılını geride bırakacağımız bir yıl. Bu cumhuriyeti demokrasi ile buluşturacak programı da örgütlülüğü de mücadeleyi de her gün anlattık. Bugün de kısa bir özetini yaptım. 2023 yılının demokratik cumhuriyeti inşa yılı olmasını sağlamak hepimizin ortak görevidir. Bu ortak görev üzerinden ortak hedefe yürüyüşü en güçlü hale getirme sorumluluğu altındayız. Hepimiz hep birlikte bunu başarırsak eşit yurttaşlığı, yerel demokrasiyi, özgürlüğü ve adaleti içeren demokratik cumhuriyete giden yolu mutlaka açmış olacağız, mutlaka açacağız. Bundan şüphe duymayın. Kendimize güvenelim, halklarımıza güvenelim ve bu mücadelenin sonuç alacağına hepimiz inanalım. 

Çözüm biziz, yolumuz açıktır; mutlaka kazanacağız

Korku -dün de söyledim- bu iktidarın içine düştüğü bir kör kuyu gibi. Korku aynı zamanda panik, saldırganlık ve daha fazla yıkımı da beraberinde getiriyor, iktidarı bunları derinleştirecek yollara sürüklüyor. Korkmakta haksız değiller. Nazım Hikmet’in dörtlüğünü okumuştum dün. Burada bir kez daha tekrar etmek istiyorum: Hiçbir korkuya benzemez halkını satanların korkusu. Evet, onlar o nedenle korkuyorlar. Hiçbir cesarete benzemez halkına yaslanan insanların cesareti. İşte HDP, işte demokrasi mücadelesi budur. Çözüm biziz, yolumuz açıktır. Mutlaka kazanacağız. Hak yardımcımız, Hızır yoldaşımız olsun. 

20 Aralık 2022