Sancar: Her savaş hamlesinde iktidarın arkasına dizilmek bu düzeni kalıcı hale getirir

Haftalık olağan Meclis grup toplantımızda konuşan Eş Genel Başkanımız Mithat Sancar, gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulundu. Sancar, şunları söyledi:

Çarşema Sor ve Paskalya kutlu olsun

Muhterem halkımız, başlarken tarihi bir günü anmak istiyorum. Yarın yani Nisan ayının 13’ünden sonraki ilk Çarşamba Ezidi halkı açısından kadim bir gündür. Yarın Çarşema Sor Bayramı’dır. Êzîdî halkının bayramını kutluyor, hepsine saygı ve sevgilerimizi iletiyorum. Önce 72 millet için dua eden sonra kendilerini duaya katan Êzîdî halkı bugüne değin 73 kez katliamdan geçirildi. En son katliam tüm dünyanın gözleri önünde Şengal’de IŞİD çeteleri tarafından gerçekleştirildi. Êzîdî kadınlar ve çocuklar kaçırıldı. Halen Êzîdî halkına yönelik saldırılar devam ediyor. Bu vesileyle insanlık ailesinin tüm vicdanlı bireylerini Êzîdî halkına yönelik katliam ve saldırıların karşısında durmaya ve dayanışmayı büyütmeye çağırıyoruz. Hristiyanların önemli bayramlarından olan Paskalya Yortusunu da buradan kutlamak istiyorum. Halkların, inançların, kimliklerin eşitliği ve özgürlüğü temelinde birlikte yeni bir yaşama vesile olmasını diliyorum. 

68’lilerin burada bulunması bize güç veriyor

Aramızda çok değerli konuklarımız var. Mersin 68’liler Derneği’nden dostlar var aramızda. Kendilerine hoş geldiniz diyorum. Bize onur verdiniz. Bütün zor zamanlarda yanımızda olan ve hep HDP’nin büyüyüp genişlemesi için tarihsel tecrübelerini bize cömertçe sunan dostlarımıza bir kez daha buradan teşekkürlerimizi sunuyorum. Sadece 68’in tarihsel ruhunu bugünlere taşımakla kalmayan, güncel siyasi gereksinimler konusunda yol gösterici olan ve sorumluluktan hiçbir zaman kaçınmayan yoldaşlarımızın burada bulunması bizlere güç ve destek veriyor. 

Yoldaşlarımızın düşlerini ve adalet mücadelesini de sonuna kadar omuzlayacağız

Marmara Bölgesinden tutuklu aileleri de aramızda. Xêr hatin, ser serê min hatin, Ser çavê me hatin. Ve 33 Düş Yolcumuzun aileleri, Suruç Aileleri de aramızda. Sizler de hoş geldiniz, şeref verdiniz. Sizlerin onurlu adalet mücadelesinin önünde ve kaybettiğimiz 33 canımızın hatırası önünde bir kez daha saygıyla eğiliyoruz. Bu ülke tarihinin en vahşi katliamlarından biri olan Suruç için adalet arayışı 20 Nisan’da tam 81 ayını dolduracak. Tam 81 aydır, yoldaşlarımızın aileleri, arkadaşları, yoldaşları tüm baskılara rağmen adalet arayışlarını sürdürüyorlar. Katilleri, onlara göz yumanları, onları teşvik edenleri, onların önünü açanları yargılaması gereken mahkemeler hayatını kaybeden yoldaşlarımızın ailelerine yöneliyor. Onlara soruşturmalar açıyor, gözaltına alıyor, tutukluyorlar. Biz yoldaşlarımızın düşlerini de ve bu adalet mücadelesini de sonuna kadar omuzlamaya kararlıyız. Suruç’u unutmayacağız, unutturmayacağız. 

Cezaevlerinde yaşanan gelişmeler ailelerin, partimizin ve demokratik kamuoyunun gündemindeki acil yerini korumaya devam ediyor. Bir ülkenin gidişatını, hukuk ve adalet terazisinin, demokratik standartlarının hangi düzeyde olduğunu görmek istiyorsanız ilk bakılacak yer cezaevleridir. Cezaevleri bir ülke yönetiminin aynasıdır. Türkiye’de duvarlar sürekli yükseliyor ve çoğalıyor. Bu duvarlar bize gösteriyor ki hepten zindan rejimine dönmüş bir iktidar gerçeğiyle karşı karşıyayız. 

383 cezaevi yetmiyor 37 yeni cezaevi daha yapılıyor

Bu rejim ülkeyi bir cezaevi toplumuna dönüştürmek için her türlü yolu deniyor. Korkunç gelişmeler devam ediyor ve bunları hatırlatmak bizim görevimizdir. Ceza ve Tevkif Evleri Genel Müdürlüğünün 2022 yılı verilerine göre 383 ceza ve infaz kurumu var. Bunu yeterli görmüyor iktidar, 2022 yılında 37 cezaevinin daha yapımına başladı. Bu iktidarın bütün icraatlarını en iyi gösterecek örnek budur. Bu ülkeyi bütünüyle bir cezaevine dönüştürmeye çalışıyorlar. Ancak zulüm arttıkça direniş artıyor, baskı arttıkça itiraz yükseliyor. Yapabilecekleri tek şey devletin kadim reflekslerini aynen devam ettirmek. Yani tutuklama, yargılama, haksız gözaltı, cezaevlerinde işkence ve zulüm. İktidarın kimliğinin özeti bu cümlelerde yatıyor. 

Cezaevleri sistematik işkence ve sınırsız kötü muamele yerleri olmuştur 

Ölümle sonuçlanan işkence ve hak ihlalleri, hukuksuzluklar, infaz yakmalar, hasta mahpusları ölüme terk etmeler ve tecrit cezaevinden başlayarak bütün toplumu kuşatma altına alma siyaseti şeklinde karşımıza çıkıyor. Bunlar uluslararası raporlarda da açıkça belirtiliyor. Adı cezaevi ama esasından bu mekanlar sistematik işkence, keyfi cezalandırma ve sınırsız kötü muamele yerleri olmuştur. Silivri Cezaevinde işkence sonucu yaşamını yitiren Ferhan Yılmaz için idare önce kalp krizini gösterdi ölüm nedeni olarak, sonra ölüm belgesine baktık bulaşıcı hastalık diye yazılmış ama ortaya çıkan görüntüler Ferhan Yılmaz’ın işkence sonucu katledildiğini göstermektedir. İdare işkenceyi ısrarla saklamaktadır. Buradan çok açık söylüyoruz; Silivri 5 No’lu Cezaevi Müdürü derhal görevden alınmalı ve işkenceye karışan tüm görevliler hakkında ivedilikle soruşturma başlatılmalıdır. Biz bunun takipçisi olmaya devam edeceğiz. 

Yüksek sesle itiraz etmezsek 12 Eylül’de Diyarbakır’da başlayan zulüm hızla ilerleyecek

Cezaevleri işkence evleri haline gelmiştir, cezaevleri fiili infaz idam mekanları haline gelmiştir. Bu model ülkenin tamamına reva görülen bir sistemin de özünü oluşturmaktadır. Eğer gerçekten demokrasi istiyorsak, hukuk ve adalet istiyorsak önce buradan başlamak gerekiyor. En önce ve acil olarak cezaevlerindeki bu zulüm düzenine karşı yüksek sesle itirazımızı dile getirmemiz gerekiyor. Birlikte mücadeleyi örgütlemek gerekiyor. Aksi takdirde 12 Eylül'ün Diyarbakır Cezaevinde başlatıp bütün ülkeye yaydığı o zulüm, o baskı ve vahşet rejimi hızla ilerlemeye devam edecek. Onlar zulme devam etsin, direnenler yolunda devam ediyor. Bizler de bu zulmü durdurmak için nasıl ki 12 Eylül sonrası Diyarbakır Cezaevinde mücadele ve direniş yükseldiyse, aynı kararlılıkla bu mücadeleyi sürdüreceğiz. 

Gelin hep birlikte güçlü bir şekilde bu zulme karşı sesimizi yükseltelim

İktidarın, bu politikaları ülkenin kaderi haline getirmesine izin vermeyeceğiz. Gelin hep birlikte güçlü bir şekilde bu zulme karşı sesimizi yükseltelim, güçlerimizi birleştirelim. Bu çağrımız bütün hak örgütlerinedir, bütün demokrasi çevrelerinedir, muhalefet partilerinin tamamınadır ve hiç şüphesiz vicdanlı, iyi tek tek bütün insanlaradır. Bu düzen sadece cezaevlerinde zulme maruz kalanların meselesi olarak görülemez. Bu, hepimizin bugünü ve geleceği meselesidir. Burada sessiz kalırsak neler olacağını tarihsel tecrübeler hem bu ülkede hem de başka toplumlarda bize açıkça göstermiştir. O nedenle sesimizi yükseltelim ve bu zulmü birlikte durduralım. Bu düzeni birlikte değiştirelim arkadaşlar.

Bizden korkuyorlar ama korkunun ecele faydası olmayacaktır, bu iktidarı göndereceğiz

Son günlerde bu zulüm politikaları sadece cezaevleriyle sınırlı kalmıyor, toplumsal yaşamın her alanına yayılıyor. En başta Kürt halkı olmak üzere bütün muhalif güçlere, demokratik kurumlara, kadınlara, hak arayanlara karşı şiddet ve saldırı politikaları her geçen gün daha da yoğunlaştırılıyor. Bu iktidar çürümüştür ve çöküş içindedir. Korkusu da buradan gelmektedir. Saldırganlığı da bu korkunun ürünüdür. Korkuyorlar, direnenlerden korkuyorlar; topluma gelecek umudu veren mücadele güçlerinden korkuyorlar, bizlerden korkuyorlar. Büyümekte olan demokratik mücadelenin sonuç alacağını görüyorlar, o nedenle korkuyorlar. Ama korkunun ecele faydası olmayacaktır. Biz kararlılıkla mücadelemizi bu çizgide, bu çerçevede devam ettirirsek inanın bu iktidarı da göndereceğiz, bu düzeni de mutlaka değiştireceğiz. 

Bu iktidar daimi savaş politikalarıyla ayakta duruyor

İşte 8 Mart, işte Newroz meydanları! Oradan yükselen ses herkese mesaj veriyor. Oradan yükselen ses, bu ülkede umudun nerede yattığını da gösteriyor. Değişim, adalet ve demokrasi umudunun nerede yattığını da gösteriyor. Korku bacayı sardığı için her gün yeni operasyonlar yapıyorlar. Cizre ilçe binamıza yönelik o talan operasyonunun fotoğraflarını kamuoyuyla paylaştık. Onunla da sınırlı kalmıyorlar. Başka yerlerde de tutuklama, gözaltı ve şiddet almış başını gidiyor. Sadece bizle de sınırlı kalmıyor. Başka partilerin binalarına da saldırılar oluyor arada. Mesela DEVA Partisinin Pütürge'deki ilçe binasına da aynı şekilde saldırı gerçekleşti. Biz boşuna bunlar sadece bizim meselemiz değildir demiyoruz. Bu politikalar, bu ülkeyi faşizmin kurumsallaştığı bir yolda hızla ilerletme amacına yöneliktir. Eğer gerçekten bunu durdurmak istiyorsak hep birlikte mücadele etmek bizim boynumuzun borcudur. Bütün bu örnekler Kürt sorununda çözümsüzlük ve şiddet anlayışıyla sonuç alamayanların savaş, inkar, imha ittifakının kaybetme korkusunun sonuçlarıdır. Bu iktidar daimi savaş politikalarıyla ayakta duruyor, varlığını savaş politikalarına bağlamış. 

Bu operasyonun adı sınır ötesi operasyon değil apaçık savaş politikalarıdır

Bunun da her gün yeni örnekleri çıkıyor karşımıza. İşte şimdi Federe Kürdistan Bölgesine yine bir sınır ötesi operasyon başlatıldı. Bunun adı sınır ötesi operasyon değil; bunun adı apaçık savaş politikalarıdır, bölgeyi savaş düzeni içinde tutma arayışıdır. Buradan çok yönlü hesabı var elbette bu iktidarın. Bu savaşların içinde hiç şüpheniz olmasın ülkedeki siyaseti yeniden dizayn etme hedefi de yer alıyor. Bu ülkede siyaseti savaş politikaları üzerinden dizayn etmeye çalışıyorlar. Diğer muhalefet partilerini bu politikalar üzerinden hizaya getirmeyi amaçlıyorlar. Böylece bizim dışımızdaki, demokrasi ve barış isteyen güçlerin dışındaki herkesi sessizce bu cephede yer almaya çekiyorlar. Belki de mecbur ediyorlar ama hiç kimse mecbur değil. Özellikle diğer muhalefet partilerinin tarihten ciddi dersler çıkarmasını bekliyoruz. Bu politikaların hangi amaçlara hizmet ettiğinin ve hangi sonuçları ürettiğinin iyi bilinmesi gerekiyor. Her sınır ötesi operasyondan sonra iktidarın arkasına dizilme alışkanlığının bu ülkede bu düzeni kalıcı hale getirmekten başka bir sonuç yaratmayacağını bir kez daha hatırlatıyoruz. Bu oyuna gelmeyin. Savaş politikaları ve çözümsüzlükle gidilecek yol sefalettir, yoksullaşmadır ve faşizmin daha da kurumsallaşmasıdır. 

Asıl kurtuluş yolu savaş politikalarına karşı çıkmaktır

Bu iktidar ülkenin bekasını gerekçe gösteriyor ama aslolan kendi bekasıdır. Kendi bekası için her türlü yola başvuran bir iktidar ile karşıyayız. Şimdi yeniden sınır ötesi operasyonları, savaş politikalarını yükseltmeye yönelmiştir. Buradan varmak istediği yer de kendi varlığını sürdürecek şartları yaratmaktır. O nedenle diyoruz ki bu operasyonlara, operasyon adı altında yürütülen savaş politikalarına karşı hep birlikte durmak zorundayız. Bunu diğer toplumsal muhalefet güçleriyle, diğer siyasal muhalefet güçleriyle birlikte durdurmayı başaramazsak bedeller ağır olacak. Bizler demokratik çözüm için bütün gücümüzle yolumuza devam edeceğiz, bundan asla taviz vermeyeceğiz. Savaş politikalarına karşı çözümün tek yolunun diyalog, müzakere ve demokratik siyaset olduğunu söyleme devam edeceğiz. Topluma asıl kurtuluş yolunun buradan geçtiğini anlatmaya devam edeceğiz. Ama bu gerçeği göz ardı edenlerin, iktidarın yaratacağı yıkım politikalarının sonuçlarına ortak olacağını da açıkça söylüyoruz.

Savaş politikalarına dur diyeceğiz

O yüzden herkes şapkasını önüne koysun ve bir kez daha düşünsün. Savaş politikalarıyla gidilecek yer çöküşten başka bir şey değildir. Daha fazla acı, canlarımızın ve ekmeklerimizin daha fazla gaspından başka bir şey değildir. O yüzden en güçlü savaş karşıtı birlikteliği oluşturmak en acil görevimizdir. Hep birlikte bu çizgiyi büyütmek zorundayız. Bunun dışındaki bütün yolların çöküşe, çözümsüzlüğe çıktığını anlatmak zorundayız. Faturanın bu ülkenin insanlarına çıktığını her gün görmek ve göstermek zorundayız. Ekonomik krizin halkın yoksullaşması ve açlığa mahkum olması olduğunu hepimizin çok iyi görmesi gerekiyor. Bunun en önemli nedenlerin birincisi Kürt sorununda çözümsüzlük ve savaş politikalarıdır. Savaş politikaları devam ettikçe yoksullaşma da artacaktır. Savaşa ayrılan her kaynak bir avuç çevreyi daha da zengin etmekte, bu iktidarın kendini sürdürme hevesini güçlendirmektedir. Bu ülkeyi ve toplumu acılara ve yoksulluğa sürüklemektedir. O nedenle savaş politikalarına dur demeliyiz. Dur da diyeceğiz ve bu politikaları da durduracağız. 

Çözüm diyalogdur, müzakeredir, demokratik siyasettir

Çözümün adresi, yolu ve yöntemi bellidir. Neyin çözüm olmadığıysa da çok açık ortadadır. Çözüm olmayan şey 40 yıldır devam eden bu politikalardır. Çözüm ise diyalogdur, müzakeredir, demokratik siyasettir. Biz bunun için varız ve bunun için mücadeleyi büyütmeye devam edeceğiz. Newroz’un verdiği mesaj da budur. Milyonlar, Newroz’da bu mesajı verdi. Çözümün yolunu, yöntemini, adresini ve muhtemel sonuçlarını herkese bir kez daha hatırlattı. O nedenle bu sese güçlü bir şekilde kulak vermek lazım. İktidarın kurduğu oyun sahasının içinde kalan her kesim, iktidarın bu ülkeye yaşatacağı acıların ve yoklukların da ortağı olacaktır. Bu kadar açık. 

Sığınmacıları nefret objesi haline getirenler, savaş politikalarını her gün alkışlayanlardır

Görüyorsunuz savaş politikalarının pek çok alanda yıkıcı sonuçları var. Şimdi bir tanesi de gündemin başına oturtulmuş görünüyor. Sığınmacılar meselesi. Bu ülkeye Suriye iç savaşı başladığından bu yana çok sayıda insan sığındı. Bunlara çeşitli isimler veriliyor; göçmen, sığınmacı, mülteci… Bunları geçelim. Bu insanların yaşadığı şartları göz ardı eden ve daha önemlisi ülkelerini neden terk etmek zorunda kaldıkları meselesinin üstünü örten anlayış, nefret politikalarına ve pogrom çağrılarına yönelmiştir. Oysa insanların yaşadıkları yerleri, büyüdükleri mekanları, hatıralarının ve köklerinin olduğu yerleri terk etmesi için çok önemli sebeplerin olması gerekiyor. Bu sebeplerin başında da savaşlar geliyor. İşte Ukrayna'daki savaş. Daha ikinci ayını doldurmadan 5 milyondan fazla insan topraklarını terk etmek zorunda kaldı. İkinci Dünya Savaşında topraklarını terk etmek zorunda kalanların sayısı on milyonları bulmuştu. Yani eğer insanlar ülkelerinden kaçıyorsa, ya canları tehlikededir ya çocuklarının geleceği ağır tehdit altındadır ya da yaşama şartları ortadan kaldırılmıştır. Bu gerçeği görmeden sığınmacılar, göçmenler meselesini doğru bir şekilde tartışmanın imkanı yoktur. Bugün sığınmacıları nefret objesi haline getirenler, savaş politikalarını her gün alkışlayanlardır. 

Sığınmacılar için temel önerimiz de savaş karşıtlığıdır

Suriye’de Kürtler hak kazanmasın, bir hak elde etmesin diye iç savaşı harlayan, körükleyen güçler bugün de o savaşın sonucu olarak bu topraklara gelenlere nefret kusuyorlar. Şimdi de pogrom planlarını devreye sokuyorlar. Eğer gerçekten bu sorunun çözümünü istiyorsak, tabii ki öncelikli ilkemiz insan onuruna saygıdır. Kim olursa olsun, nereden gelirse gelsin, hangi şartlar altında burada yaşamını sürdürüyor olursa olsun temel ilkemiz insan onuruna saygıdır. Çözüm için temel önerimiz de savaş karşıtlığıdır. Savaş politikalarına karşı çıkacaksınız. IŞİD’e, ÖSO çetelerine sınırlarını açan, akın akın oraya gitmelerini sağlayan, Kürtler kazanım sağlamasın diye işgale başvuran, Afrin’i ve Serêkaniyê’yi işgal eden iktidar politikaları bugün bu kadar sayıda insanın bu ülkede sığınmacı olarak bulunmasının başlıca sebebidir. Eğer gerçekten bu soruna çözüm arıyorsanız, bölgesel barış politikaları izlemek dışında hiçbir yol ve seçenek yoktur. Diğerleri vicdansızlıktır, ahlaksızlıktır. Sorumluyu ve sorumluluğun kaynaklarını doğru görmek ve doğru göstermek zorundayız. O nedenle tekrar diyoruz ki bizler sığınmacı, göçmen meselesini bu ülkede ve bütün dünyada insan onuru ilkesini esas alarak değerlendiriyoruz ve özellikle ülkemizde, bu topraklarda yaşanan sorunun tek çözüm yolu olarak bölgesel barış politikalarını gösteriyoruz. Bölgesel barış politikalarına yönelebilmek için temel şart da Kürt düşmanlığından vazgeçmektir. Çünkü bu savaş politikalarının yükseltilmesinin temel sebebi Kürt düşmanlığıdır. 

Bölgesel barış, sorunlarımızın tümünün en önemli çözüm yoludur

Şimdi Federe Kürdistan Bölgesine yönelik operasyonların nedeni de bu anlayıştır, çözümsüzlük politikalarıdır, zulüm yoludur. Bundan vazgeçildiği ve bu ülkede demokratik çözümün yolu açıldığı anda, bütün bölgede barışın yolu da açılacaktır. Bölgesel barış sorunlarımızın tümünün en önemli çözüm yolu ve anahtarıdır. Bunu unutmayalım. Savaş politikalarının yarattığı yıkımın en ağır ve canlı yaşandığı alanlardan biri de ekonomidir. Evet, bu iktidarın savaşa ayırdığı bütçeyi her seferinde dile getiriyoruz. Savaşa politikaları kaynakları yutuyor, elbette canları da alıyor. Canlar gittikçe bu ülkede acılar derinleşiyor. Yaralar daha da katmerleşiyor. O nedenle, hem canlarımızı hem de yoksulluktan kurtulmamızı sağlamak için bu iktidarın ekonomi politikalarında izlediği yolun temelini de görmemiz lazım. Savaşın örtülü ödenek harcamaları, Mart ayı için 800 milyon liraya yakın. Peki, kılıfı ne bunun? Biliyorsunuz nereye harcandığını açıklamıyorlar. Gerekçe ‘gizli hizmet giderleri’. Nedir bu gizli hizmetler? Hiçbir açıklama yok. Biz biliyoruz nereye gidiyor bunlar. Savaş politikalarının her bir ayağı için ayrı ayrı bir kaynak gerekiyor. Onun sonucunda ülkede yaşanan ekonomik çöküş ortaya çıkıyor. Türkiye enflasyonun en yüksek olduğu dünya ülkelerinden biri. AKP Genel Başkanı, “Bu küresel bir meseledir, dünyadaki fiyat artışlarının bir yansımasıdır,” diyor. Bugün küçük ortağı da “Enflasyon küresel sorundur,” dedi. Ama doğru söylemiyorlar. Veriler ortada, rakamlar ortada. Dolayısıyla Türkiye’deki ekonomik çöküş ve bu yüksek enflasyon iktidar politikalarının sonucudur. Küresel gelişmelerin buradaki payı devede kulak bile değildir. İşte rakamlar. 

Demek ki enflasyonun nedeni sizsiniz ey iktidar sahipleri!

Mesela Asya kıtasında, Çin’de enflasyon yüzde 1.5. Güney Kore’de yüzde 4.1, Japonya’da yüzde 0.9. Avrupa’ya bakalım İsviçre'de yüzde 2.4, Fransa’da yüzde 4.5, Endonezya’da yüzde 2.6, Avusturya'da yüzde 3.5, Singapur’da yüzde 3.4. Hepsini saymayalım. Hepsini alt alta toplayın Türkiye’deki enflasyon rakamına ulaşamıyorsunuz. Demek ki enflasyonun nedeni küresel gelişmeler değil sizsiniz ey iktidar sahipleri! AKP Genel Başkanı ve küçük ortağı, sebepleri başka yerde göstermeye kalkmayın. Kimsenin bunu yutacak hala kalmadı. Boğazından ekmek geçmeyen insanın hakikati görmesi için şartların daha da olgunlaştığını görmek gerek.

Baskı politikalarını arttırmak sonunuzu engelleyemecektir 

Açlık hakikatin de çıplak bir şekilde ortaya çıkmasına yol açar. Bu insanlar, bu açlar ve yoksullar ordusu, sizin savaş ordularınıza karşı birlikte mücadele ettiğinde nasıl bir sonuçla karşı karşıya kalacağınızı biliyorsunuz. O yüzden baskı politikalarını sürekli arttırıyorsunuz. Bu sizin sonunuzu engellemeyecektir. Gideceksiniz. Bu ülkenin ezilenleri, emekçileri, emeklileri, kadınları, gençleri soygun sisteminize, rant ve savaş anlayışınıza itiraz edecek ve bu itirazı güçlü bir mücadele birlikteliğine dönüştürecek, yeni bir başlangıcın yolunu da açacaktır. Biz buna Demokrasi İttifakı diyoruz. Bunun öncülüğünü yapmaktan, bunun içinde yer almaktan gurur duyuyoruz. Çünkü halklarımıza güzel bir gelecek, demokratik bir düzen ve insanca bir yaşam vaat ediyoruz. Bunu gerçekleştirecek gücümüz olduğunu da biliyoruz. Herkesin de buna inanması için elimizden gelen her türlü çabayı sarf edeceğiz. 

Demokrasi krizi döviz kurlarını ve enflasyonu fırlattı

Ekonomi Komisyonumuz, “Demokrasi Krizinin Ekonomik Maliyeti” başlıklı raporunu açıkladı. Komisyonumuz bu raporda net bir biçimde demokrasideki gerileme büyüdükçe ekonomik göstergelerin kötüleştiğini ortaya koydu. Hukuk endeksinde yaşanan düşüş, faiz giderlerini arttırdı. Güvenlik bütçesindeki artış merkezi yönetim borç stokunu yükseltti. Özgürlükler geriledikçe yaşam memnuniyeti düştü. Demokrasi krizi döviz kurlarını ve enflasyonu fırlattı. Savaşa ayrılan bütçe, her haneye yoksulluk ve sefalet olarak döndü. 

Sri Lanka modelinden ders alın

Şimdi bir örnek vereceğim, bir zamanlar başka bağlamda çok konuşuldu. Sri Lanka. Biliyorsunuz bu iktidar ve önceki iktidarların da durup durup gündeme getirdikleri bir modelin adıydı bu ülkenin adı aynı zamanda. Sri Lanka’da yürütülen hak ve özgürlük mücadelesine karşı en ağır kıyım ve savaş uygulamalarını devreye sokan bir rejim vardı. Sorunu katliamlarla çözdüklerini ilan ettiler dünyaya. Ama ne oldu, aradan yıllar geçti ve bu ülke gün yüzü görmedi. Sri Lanka, geçen gün devlet olarak iflas ettiğini açıkladı. 

Bu çöküşü durduracağız

İşte bir günlük, bir aylık veya birkaç aylık bir avantaj elde edeceğim, bir rahat nefes alacak alan yaratacağım diye yürütülen politikalar bütün bir toplumu çökertti. Sri Lanka modelinden iyi ders alın. Sri Lanka modelindeki o güvenlikçi, savaşçı, kıyımcı politikalarda ısrar, ülkenin bir bütün olarak iflas etmesine yol açtı. Evet, biz buna izin vermeyeceğiz. Savaş politikalarına da bu şekilde karşı çıkacağız, sömürü ve talan politikalarına da karşı çıkacağız ve bu ülkenin halklarının, tüm toplum kesimlerinin ortak mücadelesiyle bu çöküşü durduracağız. 

Geçtiğimiz hafta iktidarın yakından tanıdığı ve birlikte resimler verdiği -tesadüf de değil, nerede suç örgütü lideri varsa başta İçişleri Bakanı olmak üzere çeşitli iktidar temsilcileriyle fotoğrafları çıkıyor- bir holding patronu tutuklandı. Daha doğrusu tutuklandığı haberi kamuoyuna yansıdı. Dört ay kamuoyundan gizlenmiş. Üstelik daha önce iki kez gözaltına alınmış ve serbest bırakılmış. Neden tutuklanmış? Kolombiya’dan kozmetik ürün adı altında gelen paketten çıkan 11 kilo kokain nedeniyle. Kolombiya’daki kirli işleyiş ve ilişkiler kamuoyunun yabancısı olmadığı bir mesele. Bürokrasi, mafya, iktidar ve siyaset ilişkisinin bir resmi de işte burada karşımıza çıkıyor. Bu zatın İçişleri Bakanı dahil herkesle fotoğrafları var.

Son üç yılda sermayesini 60 kat arttırmış. 200 bin TL olan sermayesi 12 Milyon TL’ye çıkmış. Nasıl olmuş? İşte bu suç ekonomisi. Rant, yandaş politikaları sayesinde olmuş. Suç ekonomisi bir avuç uyuşturucu ve savaş baronunu, bir avuç yandaş sermayeyi semirtiyor, ülkenin yüzde 90’ını yoksulluğa ve açlığa sürüklüyor. Bir yandan hayat pahalılığı, her gün gelen zamlar, fahiş kiralar, devasa akaryakıt fiyatları ve hayatını sürdürmeye mecali kalmamış milyonlar; öbür yanda ise kirli karanlık işlerle, haksız zenginleşmeyle büyüyen suç ekonomisi ve suçlular ittifakı. Bunların temelinde de savaş politikaları. Buradan vatan-millet edebiyatı yapacaklar, buradan milliyetçi duyguları yükseltip diğer muhalefet partilerini hizaya sokacaklar hesap bu. 

Ne suç ekonomisine ne savaş zihniyetine mahkumuz

Toplumu susturacaklar beka sorunu var diye ama bunun arkasında yürütecekleri işler de belli işte. Suç ekonomisi, kirli ilişkiler, soygun, talan, rant... Dur diyoruz ve durduracağız. Başka çaremiz yok. Ne suç ekonomisine ne savaş zihniyetine mahkumuz. Bunu durduracak gücümüz var. Kamuoyuna duyurduk. Hafta sonu Parti Meclisi toplantısını yaptık ve bugün de sonuç bildirgesini açıkladık. Çalışmaları ve yol haritamızı birlikte belirledik. Demokrasi İttifakını, savaş karşıtı ittifakı, emek ittifakını, kadın ittifakını, gençlik ittifakını daha fazla büyütmek konusundaki kararlılığımızı bir kez daha Parti Meclisi olarak da kamuoyuna duyurduk. Türkiye halklarının geleceği; birbirini besleyen, mevcut düzene dokunmayan, savaş politikalarına karşı çıkmayan zihniyetlerde değil tam da mücadelesini yürüttüğümüz Üçüncü Yol politikasındadır. 

HDP’yi yaşatacağız 

Bugün kapatma davasına karşı esas hakkındaki savunmamızı sunuyoruz. Parti Meclisinden de MYK’mızdan da çıkan kararın bütün yansımalarını titizlik ve büyük özveriyle hazırlanan savunmamızda herkes görecek. HDP’yi sonuna kadar savunacağız. HDP’yi yaşatacağız, büyüteceğiz. Bir çözüm gücüne bu ülkenin ihtiyacı var ve o güç de biziz.  Ve önümüzde 1 Mayıs  var. Bizler 8 Mart’ın, Newroz’un ve 1 Mayıs’ın kardeşliğini ve bütünleşmesini sağladığımız anda işte o çözüm, adil bir gelecek, demokratik bir düzen, onurlu bir yaşam ve kalıcı barış gerçekleşecek. Şimdi 1 Mayıs’a hazırlanıyoruz. Ülkenin her tarafında 1 Mayıs’ı 8 Mart’ın ve Newroz’un ruhuyla kutlayacağız. Çözümün sesini 1 Mayıs’ın meydanlarında hep birlikte haykıracağız. Yolumuz açıktır. Umutsuzluğa ve karamsarlığa yer yoktur, kazanacağız, başaracağız.

19 Nisan 2022