Sancar: Kurkut cinayetinin aklanmasını unutmayacağız: Adalet sağlanmazsa dünya yıkılır

Eş Genel Başkanımız Mithat Sancar ile milletvekillerimiz Necdet İpekyüz ve Serpil Kemalbay “Halka Bütçe” çalışmalarımız kapsamında Kamu Emekçileri Sendikaları Konfederasyonu'nu (KESK) ziyaret etti. KESK Eş Genel Başkanı Mehmet Bozgeyik ve KESK MYK üyeleri tarafından karşılanan Sancar ve beraberindeki heyet görüşmede bütçe sürecini ele aldı. HDP’nin ziyaretinin önemine işaret eden Mehmet Bozgeyik, bütçe sürecini önemsediklerini ve muhalefetle bu konuda ortak çalışmaya hazır olduklarını söyledi. Daha sonra konuşan Sancar ise şöyle konuştu:  

Çok teşekkürler, 2021 bütçesi görüşülüyor. Şu anda bütçe görüşmeleri devam ediyor. Biz de Halka Bütçe adıyla bir kampanya başlattık. Öncelikle emek ve meslek örgütlerini ziyaret etmeyi bu programın başına koyduk. Sadece emek ve meslek örgütleriyle sınırlı olmayacak ziyaretlerimiz, başka kurumları da ziyaret etmeyi planlıyoruz. Toplumsal kesimleri de şu pandemi koşullarında mümkün olan ölçüde ziyaret etmeyi planlıyoruz. 

Ekonomik kriz fazlaca masum kalıyor: Kriz esas olarak sofralardadır, yandaşların kayırılmasındadır

Yaklaşık 10 gün önce Haymana'nın köylerinde çiftçilerle bir araya geldik. TTB’yi ziyaret ettik. Arkadaşlarımız da eş genel başkan yardımcıları düzeyinde heyetler şeklinde görüşmeler yapıyorlar. Amacımız halka bütçe için halkın temsilcilerinin sadece Meclis'te değil toplumun her alanında bir araya gelmesini sağlamak. Yani halka bütçe sadece halkı bu sürece katarak gerçekleştirilebilecek bir hedeftir. Ancak bu iktidar halkı dışlayarak yönetmeyi esas almıştır. Bunu da pratiğiyle her gün yeniden göstermektedir. Türkiye çok boyutlu bir kriz içindedir. Bir ayağı ekonomidir ama sadece ekonomiden ibaret değildir kriz. Derin bir ekonomik kriz var. Ekonomik kriz sözünün fazlaca masum bir ifade olduğunu burada vurgulamamız gerekiyor. Aslında söz konusu olan şey halkın yoksullaştırılması, bir avuç yandaşın ve sermayenin daha da zenginleştirilmesi korunması ve kayırılmasıdır. Kriz esas olarak sofralardadır ve kişisel bütçelerdedir, yoksullaşma derinleşmiştir. 

Halkın bütçesini yapmak için demokrasi, adalet ve emek güçlerini bir araya getirmeyi başarmamız gerekiyor

Bu bütçenin sadece Türkiye’deki yüzde 1’e yönelik olduğunu söylüyoruz; yüzde 99’u dışarıda bırakan, kendi kaderine terk eden bir anlayışla hazırlandığını vurguluyoruz sürekli. Bunun tersini gerçekleştirmek mümkündür ama bunu gerçekleştirmek için mutlaka en geniş kesimleri demokrasi, emek ve adalet ekseninde bir araya getirmeyi başarmamız lazım. Evet şartlar ağırdır, bu ekonomik krizin şu anda yarattığı başka sorunları da görmezden gelmeyelim. 

Hedefimiz sistemin çöküşünün faturasının halka çıkarılmasını önlemektir

Hazine ve Maliye Bakanı istifa ettirildi sanki bu yönetimde sorumlu bir bakanmış gibi bir algı yaratılmak isteniyor. Oysa bir bütün olarak mevcut iktidarın politikalarının sonucudur. Bu, sistemin yarattığı bir krizdir. Bir sistem ve rejim krizidir. Bir bakanın istifasıyla çözülecek bir mesele değildir. İstifa belki geçici bir rahatlatma yaratmış olabilir iktidar kadroları açısından ama bu derin krizi bu şekilde yönetmeleri mümkün değildir. Bizim hedefimiz “Halka Bütçe” şiarıyla bu sistemin çöküşünün faturasının halka çıkarılmasını önlemektir. Öncelikli hedef bu olmalıdır. Sistem çökmektedir, bu sistem sürekli kriz üretmektedir.  

Cumhurbaşkanının sorumluluk üstlenerek kabinesiyle birlikte istifa etmesi gerekmektedir

Bizatihi iktidarın kendisi krizin kaynağını oluşturmaktadır. Baştan beri biz Cumhurbaşkanının kabinesiyle birlikte istifa etmesi gerektiğini söyledik. Sorumluluğu üstlenmeleri gerekiyor. Demokrasinin gereği budur. Ama bunun gereğini yerine getirecek bir demokratik zihniyetin iktidarda mevcut olmadığını da görüyoruz. İstifanın otomatik ve doğal sonucu erken seçimdir. Artık bu yönetim ve anlayışla ülke bir yere gidemez. Daha doğrusu bir yere gider ama gideceği yer felakettir. 

Kârlarını güvenceye almak ve büyütmek için ekonomiyi yönetmeye çalışıyorlar

O nedenle bunu bir an önce durdurmamız Lazım. O nedenle krizin adını net koymak lazım. Yoksulun, emekçinin sürekli olarak zarar görmesidir. Sağlık alanındaki kriz de daha çok yoksulların ve emekçilerin sağlığından ve hayatından olması şeklinde yaşanmaktadır. Neden? Çünkü ekonomiyi yürütme gibi bir hedef koymuş bu iktidar, ekonomiyi yürütmekten kasıtları yandaşların kârlarının garanti altına alınmasıdır ve yükseltilmesidir. Sermayenin konumunu koruması ve daha da büyümesidir. 

Pandemi tedbirleri diye açıkladıkları şey ciddiyetsizdir, sefalet tablosudur

Halkı düşünmeyen bir anlayıştır bu. O nedenle tedbirler de dünya standartları anlamında ihmal ediliyor; daha doğrusu kasıtlı olarak gündeme getirilmiyor. Dün Bakanlar Kurulu toplantısı sonrasında gündeme getirilen tedbirleri gördünüz. Zaytung haberlerine konu olabilecek kadar ciddiyetten yoksun bir sefalet tablosu sergilenmiştir bu kararlarla. Çünkü neyin, niçin hangi amaçla uygulanacağı anlaşılmadığı gibi pandeminin nasıl kontrol altına alınabileceği konusunda da herhangi bir veri ve işaret yok elimizde. Tam tersine verileri saklayarak ve yoksulları pandeminin insafına terk ederek iktidarlarını ve iktidarlarına destek olan yandaş sermayeyi korumak istiyorlar. 

Kurbanlar vererek Cumhurbaşkanı bu sorumluluktan kurtulamaz

Bizim anladığımız budur. Burada da Sağlık Bakanının yardımcısını istifa ettirdiler. Sanki sorumluluk bir bakan yardımcısındaymış gibi bir algı yaratmaya çalışıyorlar. Ama söyledik bu kriz, sistemin krizidir. Günah keçileri göstererek, kurbanlar vererek iktidarın kendisi ve en başta Cumhurbaşkanı bu sorumluluktan kurtulamaz. Adalet krizi vardır, hukuk krizi vardır krizin olduğu her yerde fatura yine muhaliflere, ezilenlere, yoksullara ve sahipsizlere çıkarılmaktadır. 

Kurkut cinayetinin aklanmasını unutmayacağız: Adalet sağlanmazsa dünya yıkılır

Kemal Kurkut davasını hiçbir şekilde unutmayacağız, unutturmayacağız gözlerimizin önünde bir cinayetin nasıl aklanabileceğini toplumla dalga geçercesine pervasız bir tutumla gözler önüne serdiler. Adalet reformundan söz ediyorlar. Biz söz var “adalet yerine gelsin isterse dünya yıkılsın.” Aslında onun başlangıcı tersinden bir ifadedir. Adalet sağlanmazsa dünya yıkılır. Bunu bir kez daha hatırlatmak istiyorum. Bu da derin bir krizdir. Siyasi krizde ortada bu iktidar gününü kurtarmaya çalışmak dışında herhangi bir programa sahip değildir. 

Adalet, eşitlik ve demokrasi isteyen bütün çevreler olarak bir araya gelip bu gidişatı durdurabiliriz

Günü kurtarmanın anlamı da şudur; iktidarı sürdürmek ve yandaşları kollamak. Bu adaletsiz düzeni sürdürmek adına halkın büyük bir kısmı ağır bedellerle karşı karşıya kalıyor. Biz de diyoruz ki; adalet, eşitlik ve demokrasi isteyen bütün çevreler bir araya gelelim, bu gidişatı durduralım, bir toplumsal talep haline getireceğimiz erken seçim talebiyle iktidarı istifaya zorlayalım. Daha sonra bir seçimle bu iktidarı gönderelim. Erken seçimin talebinin tek başına bu iktidarı göndermeye yetmeyeceğini biliyoruz. İktidarın kendiliğinden istifa etmesini de beklemiyoruz ama eğer geniş kesimler bu talebi sahiplenirse o zaman durum değişir. İstifa ve erken seçim talebi bir toplumsal mücadele konusu olmalıdır. Buradan büyük bir toplumsal basınç yapmayı hedeflemeliyiz. Burada hep birlikte mücadele etmekten başka bir yol yoktur. 

Bu iktidarı gönderirsek halk için bütçenin de yolunu açmış oluruz

KESK bu anlamda önemli bir birikime ve özel bir sicile sahiptir. Emek, özgürlük ve demokrasi mücadelesinde her zaman özel bir yeri olmuştur. Bundan sonra da böyle olacaktır. Bizim KESK ile istişarelerimiz sadece bu tür dönemlerle sınırlı değildir. Emek alanındaki bütün çalışmalarımızda doğrudan doğruya KESK’ten görüş ve öneri alıyoruz. Bütün emek ve meslek örgütlerine de bütün STK’lara halkın çeşitli kesimlerini temsil eden ne kadar kuruluş varsa hepsine çağrımızı tekrar ediyoruz. Gelin bu gidişatı birlikte durduralım. Bu bütçenin halk lehine dönüşmesini şimdi sağlamayız belki ama bu iktidarı ilk seçimde değiştirirsek o zaman halk için bütçe talebinin yolunu açmış oluruz. Saray'a, savaşa ve yandaşa değil halka bütçe istiyoruz biz. Halka bütçe sağlayabilmemiz için savaşa, ranta ve israfa karşı çıkmamız gerekiyor. Bunları hep birlikte başarabiliriz. Bizleri kabul ettikleri için şimdiden teşekkürlerimizi sunuyoruz. 

Bozgeyik: Mafyanın tehdidi bütün muhalefete yöneliktir

SORU: Bir mafya ağasının ana muhalefet liderini tehdit etmesi gündemde. Cumhurbaşkanı bu konuda sessiz kaldı bu konuyu nasıl değerlendiriyorsunuz?

KESK Eş Genel Başkanı Bozgeyik: Bugün Türkiye’de bir yönetememe kriziylr, bir toplumsal krizle karşı karşıyız. Hukukun, adaletin ortadan kaldırıldığı bir süreç var. Hükümet infaz yasasıyla çeteci, tecavüzcü bir sürü kişiyi serbest bırakırken siyasetçilerin içeride tutulduğu bir hukuksuzlukla karşı karşıyayız. Sayın Kılıçdaroğlu'na yönelik sarf edilen bu tehdidi kınıyoruz. Yarın kendisini ziyaret edeceğiz ve dayanışma duygularımızı ifade edeceğiz. Burada talihsiz olan şey şu; Cumhurbaşkanı ve Adalet Bakanının geçtiğimiz hafta yargı reformundan bahsetmesinden hemen sonra Çakıcı’nın muhalefet liderine tehditleri ve hakaretleri kabul edilemez. Tehdit Kılıçdaroğlu şahsında toplumun bütün kesimlerine yönelik tehdittir, Bahçeli'nin sahiplenmesi, Adalet Bakanı ve Cumhurbaşkanından bir tepki gelmemesi iktidar blokunun tutumunu gösteriyor. Demokratik bir Türkiye yaratılması için hep birlikte mücadele etmemiz gerektiğini ifade edebiliriz. 

Sancar: Cumhurbaşkanından mafyanın tehdidiyle ilgili açık tutum bekliyoruz

Mithat Sancar: Dün bu tehdit mektubu üzerine sayın Kılıçdaroğlu'nu telefonla aradım. Böyle bir tehdidin sadece şahsına değil onun şahsında demokratik siyasete ve demokrasiye yönelik çirkin bir saldırı olduğunu söyledim. Vahim olan iktidar ortaklarının suskunluğudur demiştim. İktidar ortaklarından biri konuştu vahameti artırdı. İktidar ortaklarından birinin yaptığı açıklama vahametin boyutlarını daha büyütmüştür. Şimdi gözler Cumhurbaşkanındadır. Bakanlar bir yana ben Cumhurbaşkanından bu konuda bir açıklama ve açık tutum bekliyorum. Eğer bu, suskunlukla geçiştirilir veya diğer ortağın yaptığı çerçevede bir tutum ortaya konulursa o zaman tablo daha karanlık ve ağır hale gelecektir. Bunun ne anlama gelebileceğini de Türkiye’nin yakın tarihinden pek çok ders ile biliyoruz. Türkiye’de bir anayasa varsa, hala hukuktan söz ediliyorsa bu tür tehditlerin toplumun tamamını sindirmeye yönelik tehlikeli gelişmelere kapı açan vahim olaylardan biri olduğunu hepimiz kabul etmek ve tavır koymak zorundayız. Tam da adalet ve demokrasi reformundan bahsedilirken, böyle bir tehlikeli gelişmenin önünde durmaması iktidarın niyetinin reform olmadığını gösteriyor. 

Bir açıklama yapmak ve bu gelişmeye karşı tavır koymak en başta Cumhurbaşkanına düşüyor. Çünkü tehdit mektubunda kendi adı da anılmaktadır. Cumhurbaşkanı ve kabine üyeleri ne yaparsa yapsın bize düşen bu tehlikeye karşı bütün demokrasi güçleri ile birlikte daha kararlı mücadele etmektir. Daha vahim gelişmeler olmaması için en büyük görev demokrasi güçlerine düşmektir. Biz HDP olarak meseleye bu şekilde yaklaşmaktayız ve bize düşeni bir kez daha yapacağımızı ifade etmek istiyoruz. 

Olabilecek en geniş katılımla anayasa yapma arayışlarının itibarsızlaştırılmasını reddediyoruz

SORU: Gelecek Partisi Ahmet Davutoğlu siyasi partileri ziyaret etmeye başladı. HDP’yi ziyaret edeceğiz dedi. Size bir davet geldi mi? Bununla beraber anayasa tartışmalarını nasıl değerlendiriyorsunuz?

Mithat Sancar: Bize henüz bir davet gelmedi. Gelince zaten değerlendirip cevabımızı vereceğiz. Diğer meseleye gelince, arkadaşlarımız orada neler yaşandığını, spekülasyon konusu yapılan toplantıları anlattılar. Önemli olan şudur; anayasa dediğimiz şey bir toplumsal sözleşmedir, toplumun en geniş kesimlerinin katılmasıyla hazırlanmalıdır. Gündeme getirilen o toplantıda bir anayasa çalışmasının söz konusu olmadığını taraflar açıkladılar. Fakat olabilir de. Sadece muhalefetteki 4 partinin değil olabilecek en geniş katılımla anayasa tartışmalarının yürütülmesini doğru ve gerekli buluyoruz. Bu olay üzerinden kapsamlı ve geniş katılımlı anayasa arayışlarının itibarsızlaştırılmasını reddediyoruz.

Muhalefet spekülasyonlarla yeni anayasa çalışmalarının kriminalize edilmesine izin vermemelidir

2011’de TBMM’de grubu bulunan bütün partilerin eşit katılımıyla bir anayasa yapım çalışması yürütülüyordu, yapılması gereken bunun ötesine geçmektir. Anayasa yapım süreci ile ilgili temel ilkelerin en geniş katılımla yapılması çağrısını şimdi de yapıyoruz, geçmişte de yaptık. Ben hiçbir muhalefet partisinin bu manipülasyonlara prim vermemesini özellikle bekliyorum. Bu tartışmaların amacı elbette belli partilerin içinde sorunlar yaratmak olabilir fakat meselenin kendisi bunun çok ötesine geçen önümüzdeki dönem demokrasi, hukuk devleti ve adalet konularının daha geniş bir muhalif platformun oluşturulması ihtiyacıdır. Asıl ihtiyaç budur, bunun karşılanması için sözü edilen toplantının daha somutlaştırılmış ve genişletilmiş halinin yapılması lazım. Bunun dışında yapılan spekülasyonları ve operasyonları çok fazla büyütmemek ve ciddiye almamak lazım. Asıl ihtiyacın belirttiğim çerçevede tartışılması lazım. Çağrımız bundan ibarettir.

19 Kasım 2020