Sancar: Leyla Güven kararı tarihe hukuksal kıyım örneği olarak geçecek

Eş Genel Başkanımız Mithat Sancar, Genel Merkezimizde KESK Eşbaşkanı Mehmet Bozgeyik ve beraberindeki heyetle bir araya geldi:

Eş Genel Başkanımız Mithat Sancar, Eş Genel Başkan Yardımcımız Tuncer Bakırhan ve Milletvekilimiz Serpil Kemalbay, Genel Merkezimizde KESK Eşbaşkanı Mehmet Bozgeyik ve beraberindeki heyetle bir araya geldi. Görüşme öncesi değerlendirmelerde bulunan Bozgeyik ve Sancar şunları söyledi: 

Bozgeyik: 

KESK Yürütme Kurulu olarak sizlere teşekkür ediyoruz. Hem dünyada hem Türkiye’de pandemiden dolayı sağlık krizi olarak da ortaya çıksa da genel olarak bir toplumsal krize bir ekonomik krize dönüşmüş durumda. Başta işçiler, yoksullar, bir bütün olarak bütün toplumsal kesimler açısından iktidarın bu süreci hem demokratik hem de şeffaf yönetmemesinden kaynaklı çok yoğun sorunlarla karşı karşıya kaldık. Bizler KESK olarak Mart ayından bu yana hem Sağlık Bakanlığını hem de iktidarı bu süreci demokratik olarak yönetmesi konusunda uyardık. Ancak uyarılarımıza rağmen maalesef gelmiş olduğumuz noktada iktidarın bir başarı hikayesi yazma persketifiye hareket ettiğini, muhalif olan toplumsal kesimleri, demokratik kitle örgütlerini, sağlık meslek örgütlerini bu sürecin dışında tutarak kendi yandaş sermaye gruplarıyla beraber yönettiğini gördük.

Özellikle çarklar dönsün mantığıyla işçileri fabrikalarda  güvencesiz bir biçimde çalışmaya zorlayan ve ölümle baş başa bırakan politikalar sonucunda bugün Avrupa’da Türkiye açısından ortaya çıkan sonuçlara baktığımızda, iktidarın hem toplumsal sorunları hem de Türkiye’deki ekonomik sorunları yönetememe ile karşı karşıya olduğunu gördük. Bu süreçte de iktidar bloğu tercihini sermaye gruplarından yana yaptı. Özellikle bu pandemi sürecinde 10 milyona yakın bir işsizlik rakamıyla karşı karşıya kaldık. Sadece pandeminde 5 milyona yakın işçinin, sanatçıların, turizm sektöründe çalışanların işini kaybettiğini biliyoruz. Bu süreçte işini kaybedenlere, ücretsiz izne ayrılan, işyeri kapanan esnaflara, sanatçılara, müzisyenlere, kadınlara yeterince gelir desteği sağlamadığı. Çıkardığı genelgelerle, yasalarla da sermaye gruplarını, özellikle müteahhitleri, yandaşları kurtaracak düzenlemeleri tercih etti. Tercihini sermayeden yana kulladığını açığa çıkardı. 

Tam da bu pandemi sürecinde görüşülen ve Meclis'te kabul edilen 2021 Bütçesinde de yine Saray'dan, sermayeden yana durdu. İşçi ve emekçinin bütçe yapma hakkının ortadan kaldırıldığı, militarist, cinsiyetçi, tek adama dayanan bir bütçe yapım süreci ile karşı karşıya kaldık. Muhalefetin, emekçilerin bir bütün toplumun tüm itirazlarına rağmen bu bütçe Meclis’ten geçti. Biz KESK olarak görüşlerimizi başından beri kamuoyuyla paylaştık. Her ne kadar bütçe kabul edildiyse de 2021'de de kamu emekçilerinin yaşamış olduğu ekonomik, demokratik, sosyal sorunlarının ortadan kaldırılmasına ilişkin mücadelemizi devam ettireceğiz. 

Bugün temel gündemimiz 15 Temmuz darbe girişiminden sonra ilan edilen OHAL KHK'leriyle Türkiye sivil bir darbe sürecine evrilmiş olması. O günden bugüne çıkarılan 37 KHK ile adeta bir  anayasasızlık süreci ortaya çıktı. Bu 4 buçuk yıllık süreçte kamu emekçileri açısından tamamen kamunun tasfiye edildiği, kamuda 130 bine yakın kamu emekçisinin hukuksuz şekilde işten çıkarıldığı bir süreçle karşı karşıya kaldık. Bu anayasasızlık süreciyle başta çalışma hakkımıza dönük çok yoğun saldırılar oldu. İşten çıkarılan Kamu emekçilerinin özel sektörde dahi çalışmalarına olanak tanınmadı. Seyahat özgürlükleri ortadan kaldırıldı. Düşünce ve ifade özgürlüğü önünde birçok yasal engel genelgelerle oluşturuldu. Sendikal örgütlenme, toplanma, basın açıklaması, mitinglerimize dönük yasaklayıcı kararlarla adeta bir fiili darbe ile OHAL süreci kalıcı hale getirildi. KESK olarak da bizim 4287 üyemiz işten çıkarıldı. Üniversitelerde barış isteyen, barış için imza veren akademisyenler uzaklaştırıldı. Sermayeden yana, piyasacı bir yönetim anlayışıyla, Saray'a bağlı bir anlayışla üniversiteler yaratılmaya çalışıldı. 

AYM kararı ve yerel mahkemelerin beraat kararı vermesine rağmen bu 4 buçuk yıllık süreçte akademisyenlerin dosyalarının halen OHAL İnceleme Komisyonunda bekletildiğini biliyoruz. 4 buçuk yılda yüzde 85’e yakın ret kararı ile OHAL İnceleme Komisyonunu adeta kendini yargı organı gibi görüp subjektif gerekçelerle, Anayasa'ya ve uluslararası sözleşmelere aykırı biçimde, AİHM kararlarına aykırı bir şekilde ret kararları vererek birçok mağduriyet ortaya çıkardı. Birçok kamu emekçisi yaşadığı travmalar sonucunda yaşamına son verdi. Bu açıdan, 23 Ocak 2021’de süresi dolacak olan OHAL İnceleme Komisyonunun derhal lağvedilmesini, ret kararlarını geri alarak işlerinden çıkarılan tüm kamu emekçilerinin derhal görevlerine iade edilmesini talep ediyoruz. 

Yine bildiğiniz gibi AKP milletvekillerinin imzasıyla Meclis'e sunulan ve dernekler üzerinde bir kayyım politikasını hayata geçirecek yeni bir yasal düzenleme ile karşı karşıyayız. Giderek otoriterleşen, baskıcı bir rejimle karşı karşıyayız. Bu süreçte demokratik muhalefete ve emek meslek örgütlerine dönük çok yoğun baskılar var. Bizim de Haber-Sen ve BTS Genel Sekreterlerimiz geçtiğimiz hafta AKP’nin pandemi sürecinde iş yerlerinde yeterince önlem almadığını teşhir ettikleri için il dışına sürgün edildiler. Yine bir çok sağlık emekçisi mobbing, sürgün ve taciz politikalarıyla karşı karşıya. 

Demokratik siyaset üzerinde öteden beri çok yoğun baskılar var. 31 Mart yerel seçimlerinde de KHK’li üyelerimiz belediye eşbaşkanı, belediye meclis üyesi olmalarına rağmen mazbataları iptal edildi, birçok arkadaşımız tutuklandı. Halen cezaevinde olan olan kamu emekçisi iş kollarından arkadaşlarımız var. Dün de yasal demokratik bir kurum olan DTK'nin Eşbaşkanı Leyla Güven’in tutuksuz yargılanma süreci devam etmesine rağmen tutuklanması, milletvekillerinin dokunulmazlıklarının kaldırılarak bir yargı sürecinin başlatılması gibi birçok hukuksuz uygulamayla ile karşı kayşıyayız 

Biz KESK olarak yeniden bir demokratik anayasa oluşturulması için; başta çalışma hakkımızın, seyahat özgürlüğümüzün, örgütlenme ve sendikal haklarımızın önündeki engellerin kaldırılması için hazırladığımız raporu bugün HDP Eş Genel Başkanı ve yönetici arkadaşlarımıza ileteceğiz. Ancak birlikte mücadele ile bu baskıdan kurtulacağımızı ifade ediyorum. HDP heyetine bizleri kabul ettikleri için teşekkür ediyorum. 

Sancar: 

Ziyaretiniz için çok teşekkür ediyoruz. İşaret ettiğiniz konular hepimizin; toplumun, demokrasinin özgürlüklerin en hassas noktalarına dokunuyor. 

Getirilen bütçe halk için bir bütçe değildir. Savaşa, Saray'a ve yandaşa yapılmış bir bütçedir. Böyle bir bütçeden, toplum lehine bir düzenleme ve sonuç beklenemez. Bunu hem komisyonda hem Genel Kurul'da dile getirdi arkadaşlarımız. Bizler çeşitli çevrelerle temaslar kurduk. Sokakta insanlarımıza bu durumu anlatmaya çalıştık. Bu bütçeye karşı demokratik tepkiyi yükseltmek için elimizden geleni yaptık. Ayrıca Genel Kurul'da da arkadaşlarımız Saray'a, savaşa, yandaşa nasıl kaynak aktarıldığını, halkın burada nasıl ezildiğini ayrıntılı olarak anlattılar. 

İktidar pandemiye ilişkin verileri saklamasının hesabını vermek zorunda

Bu bütçe savaşa, Saray'a ve yandaşa ayrılan bütçedir. Pandemiyle mücadele de bundan bağımsız değildir. Bu zihniyetten bağımsız değildir. Böyle bir bütçe hazırlayan zihniyetin pandemiyle mücadelede halk sağlığını esas alması mümkün değildir. Her alanda aldatmaca içinde olan bir iktidarla karşı karşıyayız. Gerçekleri çarpıtan, örten ve yalanlarla varlığını devam ettirmeye çalışan bir iktidar gerçeği var. Pandemide bunu çok açık bir şekilde yaşadık. Verilerin nasıl gizlendiğini çarpıtıldığını gördük. Bu basit bir mesele değil. Verilerin saklanması, milyonların sağlığını etkilemiştir. Belki de binlerce insanın hayatını kaybetmesine yol açmıştır. İktidar bunun sorumluluğu altındadır. Bunun hesabını vermek zorundadır. Sadece basit bir veri gizleme ya da teknik bir işlem söz konusu değildir. Söz konusu olan halkın sağlığıdır ve insanlarımızın hayat hakkıdır. Bunun hesabını sormak için biz bütçe görüşmeleri sırasında çaba harcadık bundan sonra da bu çalışmalarımızı sürdüreceğiz. 

OHAL ilanından sonra yaptığımız tüm uyarılar ne yazık ki gerçekleşti 

Kanun Hükmünde Kararnamelerle ortaya çıkan düzenin nasıl tahripkar ve yıkıcı olacağını başından beri söylüyoruz. OHAL ilan edildikten sonra Türkiye’de bu sistemin artık kalıcı hale geleceğinin uyarılarını sürekli yaptık. Haklı çıkmak istemezdik ama dediklerimiz maalesef çıktı. 2016’da 20 Temmuz’da başlayan süreç Türkiye için yeni bir dönemdi ve ilan edilen OHAL de otoriter rejimin sağlamlaştırılması, kurumsallaştırılmasının yeni bir dönemeciydi. 

KHK ihraçlarıyla kurulan sistem Kerbela rejimiydi ama Kerbela'da direnen Hüseyin de vardı

KHK rejimi de geçici bir uygulama dönemi değildi. Türkiye’de yeni rejimin ruhunun ne olacağını gösteriyordu. KHK’larla gerçekleşen ihraçlar ve bunun sonuçları belki çok tarihsel, çarpıcı bir göndermeyle daha iyi anlatılabilir. Kurulan rejim bir Kerbela rejimidir. İnsanları sudan bile yoksun bırakmayı hedefleyen büyük bir zulüm yönetimdir. Sadece insanları işten atmakla yetinmeyen, ayrıca bütün hayat imkanlarını ellerinden almaya dönük bir tür sivil ölüm rejimidir. İnsanlar yaşarken öldürmenin diğer adıdır. O nedenle buna 'büyük zulüm rejimi', buna Kerbela rejimi diyebiliriz. Kerbela’yı andığımız her yerde mutlaka söylememiz gereken bir diğer tarihi gerçek vardır. Eğer Kerbela’da Yezid varsa elbette direnen Hüseyin de vardı. Hüseyinlerin mirası da bugüne gelmiştir. Bütün bu baskılara rağmen KHK’larla mağdur edilen, zulme maruz kalan insanlar da onurlarından da mücadelelerinden de vazgeçmediler. İşte bu Hüseyin’in mirasıdır. Ve bu büyüyerek devam edecektir. Bundan kimsenin şüphesi olmasın. Biz HDP olarak üzerimize düşen her türlü sorumluluğu yerine getirmek için çalışmalarımızı sürdüreceğiz. 

İktidar 16 Nisan 2017'de bir plan devreye soktu 

Bu sistem 16 Nisan 2017 referandumu ile kalıcı hale getirildi. Kurulan sistem kalıcı OHAL sistemdir. Bu iktidar her geçen gün bunu daha da kurumsallaştıracak adımları attı, atmaya da devam ediyor. Burada otoriterliğin pekişitirilmesinden sonra sıra totaliterliğe de gelecekti. Toplumun her alanda baskı altına alınması ve toplumda itirazların tümüyle susturulması için iktidar bir planı devreye sokmuştu. Bu plan dahilinde tutarlı bir biçimde ilerlemeye devam ediyor.  

İktidar halktan onay alamayınca zor aygıtlarını hukuksal kılıflar altında devreye sokuyor

Meclis'e gelen son Kanun Teklifi; Kitle İmha Silahlarının Yayılmasının Finansmanın Önlenmesi Kanun Teklifi de bu planın bir parçasıdır. Artık sistem totaliterlik yönünde hızla ilerlemektedir. Otoriter sistemlerin totaliterliğe, toplumun tümünü kontrol etme ihtirasına evrilmesinin çok  önemli bir sebebi de destek kaybıdır. Halkta onay ve rıza kaybı, büyük bir hızla ilerliyor. İktidar halktan onay ve rıza almayı beceremiyor. Beceremediği zaman da zor aygıtlarını hukuksal kılıflar altında daha da güçlendirerek devreye sokmaktan başka yapacak bir şey bulamıyor. Toplumdan onay alamayan iktidarlar şiddete, baskıya daha fazla başvururlar. Bu siyaset biliminin alfabesi kadar sağlam bir bilgidir. Şimdi bu iktidar da aynı yolda ilerlemeye devam ediyor.

Kürt coğrafyasında pişirdikleri kayyım rejimini bütün ülkeye zehirli bir sarmaşık gibi yaygınlaştırmayı amaçlıyorlar  

Bu gelen Kanun Teklifi daha önce OHAL’de yaratılan kayyım rejiminin bütün ülkeye ve her alana yaygınlaştırılmasıdır. Kürt belediyelerine kayyım atanması sürecinde ısrarla toplumsal tüm kesimleri uyarıyorduk. "Burada, Kürt illerinin mutfağında pişirilen uygulamalar, kısa süre sonra tüm ülkeye yayılacaktır" dedik. Bu hep böyle oldu. Katliamlarda da baskılarda da yasaklarda da böyle oldu. Önce Kürt coğrafyasında bu yemek pişiriliyor daha sonra bütün ülkeye zehirli bir sarmaşık gibi yaygınlaştırılıyor.

Kayyım sistemi tüm ülkede yerleşecek hale getiriliyor

Evet derneklere, vakıflara kayyım atamayı İçişleri Bakanlığının keyfine bırakan bir teklifle karşı karşıyayız Yani kayyım rejimi şimdi ülkenin tüm alanlarını ve tüm kesimlerini kapsayacak şekilde genişletiliyor. Bu sistem kalıcı OHAL sistemidir demiştik, aynı zamanda bir kayyım sistemidir. Şu anda Türkiye bütün ülkeyi, toplumun bütün kesimlerini hedef alan bir kayyım sistemine hızla ilerliyor. Burada boşlukları doldurmak için iktidar her geçen gün yeni adımlar atıyor. Kayyım sistemi zaten epeyce yaygınlaşmıştı. Şimdi tamamen yerleşecek hale getiriliyor. 

Yapılacak tek şey ortak demokratik mücadeledir ancak muhalefette yeterli duyarlılık göremiyoruz 

Yapılacak şey bellidir. Ortak demokratik mücadele tek çıkış yoludur. Baştan beri bu konuda HDP olarak açıklamalar, çağrılar yapıyoruz. Bu ülkenin tek çıkış yolu demokratların tümünün demokrasiye, adalete adanan tüm kesimlerin ortak mücadele yürütmesidir. Fakat maalesef muhalefet partilerinde, bu yönde yeterli bir duyarlılık ve yeterli bir çaba göremiyoruz. Bu da bu ülkenin hüzünlü bir gerçeği olarak karşımızda duruyor. 

Kürt belediyelerine kayyım atanmasına ses çıkarılmadığı zaman bunun Batı’daki muhalefet belediyelerine yaygınlaştırılacağını zaten söylüyorduk. Bu konuda uyarılar yapıyorduk. Ardından eğer orada da yeterince itiraz yükseltilmezse toplumun ve siyasal hayatın başka alanlarını da kayyım rejiminin kontrolüne alacak adımlar atılacağını söylüyorduk. Burada da yine çağrılar yapıyorduk Muhalefete de toplumsal güçlere de. Fakat maalesef bu uyarılarımız yeterince dikkate alınmıyordu.  

İktidarın küçük ortağının partimize yönelik soykırım tehdidi hakkında daha fazla tepki ve duyarlılık beklerdik

Bakın, öyle bir iktidarla karşı karşıyayız ki toplumu sindirmek için bu tür kanun teklifleri getiriyorlar. İktidarın küçük ortağı da soykırım daveti anlamına gelecek açıklamalar yapıyor ve bunu Genel Başkan düzeyinde sürdürüyor. Bu konuda da daha fazla tepki, daha fazla duyarlılık beklerdik ama yine aynı ürkeklik ile karşı karşıya kaldık. Bunun ne kadar ciddi bir mesele olduğunu tekrar hatırlatalım. Mesele sadece HDP’ye dönük tehdit meselesi değildir. Mesele sadece Kürtleri hedef alan bir soykırım tehdidinden ibaret değildir. Mesele toplumun tüm muhalif kesimlerini, tüm ötekilerini, tüm ezilenlerini tamamen susturma ve mümkünse tasfiye etme zihniyetinin yansımasıdır. Bu zihniyete karşı ortak mücadele dışında bir yol bulunmadığını tekrar belirtmek isterim. 

Kapatma çağrıları bizi etkilemez, özgürlük isteyenler yeni bir yol bulacaklardır

Demokratik siyasete yönelik baskılar devam ediyor. Partimizin kapatılması için çağrılar yapılıyor. Daha önce de belirttik bu çağrılar bizi etkilemez, ilgilendirmez. Biz yolumuza devam ediyoruz. Bu konuda yeterince tecrübe ve birikimimiz vardır. Onlar hangi oyuna başvururlarsa vursunlar mutlaka direnenler yeni bir yol bulacaklardır. Halk için, demokrasi için mücadele edenler, özgürlük isteyenler yeni bir yol bulacaklardır. Bunu geçmişte defalarca kanıtladık bundan sonra da kendilerine göstereceğiz. 

Bu iktidar kendine kaybettirecek temel gücün HDP ve Kürtler olduğunun farkında

Ayrıca bize yönelik operasyonlar bizden korktuklarının en açık göstergesidir. Bu iktidar kendine kaybettirecek temel gücün HDP ve Kürtler olduğunun farkındadır. Kaybetmemek için HDP’yi ve Kürtleri bütünüyle siyasal hayatın dışına itmeye çalışmaktadır. Oynadıkları oyunlar Bizans ve Osmanlı saraylarında sergilenen oyunların da ötesine geçmiştir. Eğer geçmişten bir miras almışsa bu iktidar, Bizans oyunlarını, Osmanlı saray oyunlarını miras almıştır. Ama kimsenin karamsarlığa kapılmasına gerek yok. Biz burdayız. Mücadelemizi bütün kararlılığımızla sürdüreceğiz. Bütün demokrasi güçleriyle birlikte bu mücadeleyi büyüteceğimize inanıyoruz. KESK, bu açıdan son derece önemli bir kuruluştur, tüm baskılara rağmen mücadelesini sürdürmektedir.

Leyla Güven kararı tarihe hukuksal kıyım örneği olarak geçecek 

Demokratik siyasete yönelik baskıların son örneği, Leyla Güven hakkında verilen mahkumiyet kararıdır. DTK’ye yönelik soruşturmalar, dünya hukuk tarihine bir kara mizah, ama daha ötesi gerçekten bir kapkara bir leke, bir hukuksal kıyım örneği olarak geçecektir. İleride Türkiye hukuk tarihi yazılırken bu sayfalarda da imzası bulunan herkes o kara lekenin mutlaka altında kalacaktır. O kara leke onların alnına yapışacaktır. 

Leyla Güven'in gözlerinde korkunun zerresini göremeyecekler

Umarız, dileriz bu kara lekeye imza atanların ardılları, çocukları o utançla yaşamazlar. Onların çocuklarının da onurlu bir geleceğe sahip olabilmesi için en büyük güvence demokrasi güçlerinin ortak mücadelesidir. Leyla Güven’i vazgeçiremezler, caydıramazlar. Barış isteyen, demokrasi için her türlü bedeli göze alan bir yoldaşımızdır. Çok değerli bir arkadaşımız, kardeşimizdir. Kendisi de bunu söyledi. Hapisler elbette onu yıldırmayacaktır. Ne bir milim bile geri adım atacak ne de gözlerinde korkunun zerresini görebileceklerdir. İşte Leyla Güven bu ülkede haysiyet için, özgürlük için, demokrasi için bedel ödeyerek yürümenin canlı abidesidir, hepimizin onurudur. 

Aydınlığa en yakın zamandayız, güneş doğacak, bunu hep birlikte yapacağız

Bu dönem geride kalacaktır. Bu iktidar mutlaka gidecektir. Biz ilk seçimlerde demokrasi güçleriyle birlikte bu iktidarın gitmesini sağlayacağız ve bütün bu hukuksuzlukları, adaletsizlikleri hep birlikte düzelteceğiz. Mutlaka parlak, aydınlık bir gelecek için hep birlikte çalışmamız sürecek ve o ufka mutlaka ulaşacağız. Çok karanlık dönemlerden geçiyor olabiliriz ama hepimizin herkesin hatta çocuk masallarında bile geçen bir gerçek olarak bildiği bir şey; karanlığın en koyu anı aydınlığa en yakın olduğumuz zamandır. Bu güneşi, demokrasi güçleri ve bu ülkenin onurlu insanları doğuracaktır. O güneş doğacaktır. Bunu hep birlikte yapacağız. Bundan kimsenin şüphesi olmasın. 

Soru: Bütçe görüşmelerinde yeni cezaevleri ile ilgili tartışmalar olmuştu. Bu kadar çok cezaevi yapılmasıyla ilgili yorumunuz nedir. Ayrıca açlık grevleri var, Adalet Bakanlığı ile temasınız olacak mı? 

Cezaevleri inşa etmekle övünen bir iktidar çürümenin dibine ulaşmış demektir. Bir ülkede iktidarın itibarı, suçların ve cezaevlerinin artması ile değil özgürlüklerle, insanların huzur ve refah içinde yaşaması ile ölçülür. Bütün muhaliflere yönelik terör propagandası örgüt üyeliği ve benzeri suçlamalar kolayca yapılabiliyor, yüzbinlerce insan bu gerekçelerle cezaevlerinde tutulabiliyor. Cezaevlerinin sayısının fazlalığı ve cezaevlerinde bulunan insanların çokluğu bu rejimin otoriterlikten totaliterliğe geçişinin de en açık göstergesidir. Biz cezaevlerinin çok olduğu, yeni cezaevleri inşa edilen bir ülke değil, insanların özgürce yaşadığı bir toplum vaad ediyoruz. 

Açlık grevlerinin daha ileri bir evreye ulaşmaması için demokrasi güçlerinin duyarlılık göstermesi gerekiyor

Bu iktidar bunun tam tersini yapıyor. Cezaevlerindeki açlık grevi meselesi son derece önemli bir mesele. Yeni değil bu açlık grevleri Türkiye cezaevlerinde. Belki de dünyada cezaevlerinde açlık grevi yaşanan ülkelerin başında geliyor Türkiye. Şu anda cezaevlerinde açlık grevi süreli ve dönüşümlü olarak yürütülmektedir. Bunun daha ileri bir evreye ulaşmaması için yine demokrasi güçlerinin birlikte yüksek duyarlılık göstermeleri gerekiyor. 

İnsanlar onurları için açlık grevi yaptıklarını söylüyorlarsa bunu mutlaka dikkate almalıyız

Taleplerin içinde en önemlileri cezaevleri şartlarının düzeltilmesidir. Biliyoruz ki cezaevleri insan onurunun yok sayıldığı uygulamalarla doludur. Cezaevlerinde bu uygulamalar çok yaygındır. En son çıkplak arama rezaleti ve skandalı gündeme geldi, önce inkar ettiler dün Ceza ve Tevkifevleri Genel Müdürü, bunu utangaç ve ezik bir şekilde itiraf etti. Bu sadece bir örnek. Çıplak arama insan onuruna aykırı bir uygulamadır. Bunun gibi cezaevlerinde insanların en temel ihtiyaçları yok sayılmaktadır. Ve cezaevlerinde bulunanlar da buna karşı itirazlarını ellerinde belki de tek etkili araç olarak gördükleri açlık grevleriyle yükseltmektedirler. Biz açlık grevlerinin yaşanmasını istemeyiz. Bunların daha ileri bir aşamaya geçmesini de istemeyiz. Ama eğer bir ülkede insanlar onurları için açlık grevi yaptıklarını söylüyorlarsa bunu mutlaka dikkate almalıyız. Bunun için ne gerekiyorsa yapmalıyız. Cezaevlerinde durumu takip etmek için bir komisyon oluşturduk. Tüm cezaevlerinden bilgiler avukatlar ve aileler aracılığıyla toplanıyor. Her gün bunları değerlendiriyoruz. Hukuk ve sağlık komisyonlarımız devrede. Yine açlık grevindekilerin bir talebi de tecridin son bulmasıdır. Bu da ilk defa gündeme gelmiyor. Tecridin büyük bir hak ve hukuk ihlali olduğu, aynı zamanda bu ülkede savaş politikalarını sürdürmenin bir simgesi olduğu gerçeğini de tekrar vurgulamak lazım. Bu iki noktada cezaevlerinde açlık grevinde bulunanların taleplerini tüm demokrasi güçlerinin sahiplenmesi ve takip etmesi gerekir.  Biz bu konuda elimizden gelen çalışmayı yürütüyoruz. Çabamızı sürdürüyoruz. İnşallah daha kritik aşamalara, daha olumsuz bir evreye geçmeden bu süreç taleplerin kabulü ile son bulur. 

Soru: AİHM Büyük Dairesi, bugün Demirtaş kararını açıklayacak. Daha önce verilen bir karar daha vardı, Türkiye uygulamamıştı. Gene uygulamazsa neyle karşı karşıya kalır?

Demirtaş kararı bütün siyasi rehinelerin durumunu doğrudan etkileyecek bir karar 

Büyük Daire’den çıkacak kararın 2. Daire kararından daha geri bir karar olmayacağı kesindir. Beklentimiz bu yöndedir. Büyük Daire hak ihlali kararı verecektir. Bizim beklentimiz hak ihlalinin sadece daha önceki tutukluluk haliyle sınırlı tutulmamasıdır. Eğer avukatların bu süreçte yaptıkları, ek talepler dikkate alınırsa Türkiye’de bütün siyasi rehinelerin durumunu doğrudan etkileyecek bir karar çıkar. Karar çıksın, çıkar çıkmaz bizim bir açıklamamız olacaktır. Ayrıntıları görelim. Eğer Türkiye hükümeti bu kararı da uygulamazsa Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin öngördüğü süreç işleyecektir. Bu sürecin daha hızlı ve etkin işlemesi için biz de şüphesiz başvurularımızı ve girişimlerimizi yapacağız. Şüphesiz çalışmalarımız girişimlerle ibaret olmayacaktır. Olumlu karar çıkar çıkmaz bütün siyasi rehinelerin serbest bırakılması için de kampanyamız olacaktır. Bunu şimdiden duyurmuş olayım. 

Soru: İktidarın bahsettiği reformlar ile yeni bir çözüm süreci başlayacak mı tartışmaları başladı. En son Cumhurbaşkanı Başdanışmanı Gülşen Orhan, Diyarbakır’da temaslara bulunmuştu. Osman Öcalan’ın bir açıklaması oldu. "Cumhurbaşkanı Başdanışmanı benimle görüştü" demişti. Bir süredir medyada bazı AK Partili isimlerin dolaylı bir biçimde eski bir HDP’li vekille görüştükleri söyleniyor çözüm süreci ile bağlantılı olarak. Sizce yeni bir süreç olur mu, HDP ile temasa geçildi mi? 

Bu iktidarın Kürt sorununda demokratik bir çözüm için adım atacağına dair bir beklenti içine girmek hayalciliktir

Bu iktidarın zihniyetine ve uygulamalarına baktığımızda Kürt sorununda demokratik ve barışçıl bir çözüm için adım atacağına dair bir beklenti içine girmek hayalciliktir. Aldatmacaya kapılmak olur. Elbette biz Kürt sorununun barışçıl demokratik çözümü için her türlü girişimin yapılmasını talep ediyoruz. Ancak böyle bir niyet varsa bunun işaretleri iktidarın uygulamaları ve zihniyetiyle bir şekilde ortaya konurdu. Şimdiye kadar yapılanlara bakıldığında burada umut tacirliği dışında herhangi bir durumun olduğunu söylemeye imkan verecek bir veri göremiyoruz.

Kürt halkını ve temsilcilerini dışarıda bırakan bütün girişimler sadece göz boyamaya yönelik olacaktır 

Belki bazı niyetler olabilir, yeni partiler kurulabilir, mevcut partilerin bir kısmı sanki Kürt sorununda çözümün muhatabıymış gibi bir manevra yapılabilir ama bir şeyi net olarak hatırlatmak gerekiyor. Eğer gerçekten demokratik çözüm için gerçekten siyasi bir süreç başlatılacaksa bunun içinde Kürt halkı ve onun siyasi temsilcileri mutlaka olmalıdır. Kürt halkını ve temsilcilerini dışarıda bırakan bütün girişimler sadece göz boyamaya yönelik olur. Sadece iktidara nefes aldırmaya yönelik zaman kazanma manevrası olur.

Kürt sorununda demokratik çözüm dediğimiz şey çok hayatidir bununla oyun oynanmaz

HDP bu savaşın nihai olarak bitmesi silahların ebediyen susması için her türlü sorumluluğu üstlenmeye hazırdır. Üzerine düşen her türlü görevi yerine getirmeye hazırdır. Ancak eğer herhangi bir süreç niyeti varsa sadece belli yandaş aktörler üzerinden hava yaratmak yetmez. Hatta tam tersine böyle bir girişim tehlikeli olur. Çünkü Kürt sorununda demokratik çözüm dediğimiz şey çok hayatidir bununla oyun oynanmaz. Eğer gerçekten niyet varsa, barışçıl demokratik bir çözüm için en başta Kürt halkı, Kürt halkının siyasi temsilcileri, HDP bu sürecin içinde olmalıdır. Ama yetmez. Toplumun tüm kesimlerini, muhalefet partilerinin tamamını içerecek bir süreç olmalıdır. Ancak o zaman gerçekten bu konuda yol alınabilir. Ancak o zaman gerçekten toplumda da bu girişimler bir karşılık bulur.

22 Aralık 2020