Sancar: Muhalefet çözüm konusunda iktidardan nasıl farklılaştığını ortaya koymalı

Eş Genel Başkanımız Mithat Sancar, Demokratik Mücadele Programımızın üçüncü aşaması kapsamında Manisa'daydı. Burada düzenlenen halk buluşmasında konuşan Sancar, şunları söyledi: 

Bu toplantıyı düzenlerken yer bulma konusunda büyük engeller çıkarıldı biliyoruz. Bizlere bu yasakları koyanlar Manisa halkına ölümü reva gören bir keyfilik uyguluyorlar. Bakın, Korona Virüs salgını boyunca en fazla etkilenen yerlerden biri Manisa ve çevresidir. Orada gerekli tedbirleri alacaklarına, işçileri ve emekçileri ölüme terk eden uygulamalardan kaçınacaklarına, ülkenin barışını savunanlara engeller çıkarıyorlar. Biz bu zihniyete karşı mücadele ediyoruz. Bu mücadeleyi hep birlikte büyütelim diye il il, ilçe ilçe geziyoruz. Sizlerle emek ve cesareti ortaya koyuyoruz. Bugünlerde Manisa’yla ilgili en fazla duyabileceğiniz haberler korona salgınıyla ilgili olanlardır. İlk akla gelen yer neresi Vestel. Binlerce işçi çalışıyor. Salgın oralarda kol geziyor. Hastalanan işçiler olduğu biliniyor fakat tedbir alınmıyor. Üretim de durdurulamıyor. Niye çünkü sermayenin imanı kârıdır. Kârından vazgeçeceğine işçiyi ölüme terk ediyor. İşte biz bu zihniyete karşıyız. Bu anlayışı durdurmak için yürüyoruz. 

Bu iktidar halkı değil sermayeyi düşünüyor

Salihli’de de biyogaz tesisine karşı çıkanlara jandarmayı saldırtıyor bu iktidar. Bütün amaç yandaşlara kâr, kendisine de daha fazla rant sağlamaktır. Başka bir amacı yoktur. Bu iktidar halkı değil sermayeyi düşünüyor. Bu iktidar yandaşlarının kârını düşünüyor. Bugün Tabipler Birliği’nin Manisa’yla ilgili bir raporu yayınlandı. Sadece Vestel’de değil başla fabrikalarda da keyfi bir yönetim sergileniyor ve işçilerin sağlığı hiçe sayılıyor. Şu an Manisa sağlık açısından büyük bir tehdit altındadır. Bu tehdidi en çok da yoksullar ve emekçiler hissediyor. Çünkü emekçileri ve yoksulları bu insafsız virüsün keyfine terk etmiş durumda bu iktidar. Bunu durdurmamız gerekiyor. Bunu mutlaka durduracağız.

Diyanet İşleri Başkanı'nın rantı ve soygunu onaylamak gibi bir görevi olabilir mi?

Artvin Valiliği bugün artan Korona Virüs vakalarına karşı Yusufeli Barajı ve HES inşaatında çalışan işçilerin şantiyede kalmasını karar altına almıştır. Aynı şeyi Vestel için de düşünüyorlar. Neredeyse Nazilerin toplama kampına benzer uygulamalara gidiyorlar. Tek amaç var burada, kârı arttırmak, kendi sermayelerini büyütmek, talanı derinleştirmek. İşte bizim hep birlikte mücadele şiarımız bütün bu haksızlık ve adaletsizliklere karşıdır. Sadece Doğu Karadeniz’de yaşanan sel felaketine karşı AKP’nin bir genel başkan yardımcısının sözlerini hatırlatacağım. Ne diyor? “Toprak suya doyduğu için kaygan hale gelmiştir. O nedenle de su toprakta tutunamamıştır, sel meydana gelmiştir.” Yani bu iktidarın hiçbir suçu yoktur. Tek suç toprağındır. Bugün onun söylediğini de Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş söyledi. Onun da sözlerini okudum. “Sel felaketi haktan gelen afettir” diyor. Diyanet İşleri Başkanı'nın rantı ve soygunu onaylamak gibi bir görevi olabilir mi? İşte bu iktidar bu kadar çürümüştür. İnançları da dini de kendi rant hırsına alet etmekten zerre kadar utanç duymamaktadır. Ama bizim onları utandıracak gücümüz var. Mutlaka onları utandıracağız. 

Asıl yapmamız gereken kanı durdurmaktır

AKP Genel Başkan Yardımcısına verecek cevabımız çok tabii. Evet, bu toprağın bir şeylere doyduğu kesin ama doyduğu şey su değil. Bu toprak kana doydu kana! Asıl yapmamız gereken kanı durdurmaktır. Bu toprağa bu kadar kanı akıtan bu iktidardaki zihniyettir. Hep birlikte yapmamız gereken şey bu kanı durdurmaktır. Onun için yollardayız, Turgutlu'dayız. Bu kanı durdurmak için, bu kanı durduracak mücadeleyi büyütmek için, hep birlikte barış için buradayız. 

Siyasi aktörlere soruyoruz; savaşa ve çatışmaya nasıl son vermeyi düşünüyorsunuz?

Burada yapacağımız şey şu basit soruyu herkese sormaktır. Bu ülkede bir sorun var, Kürt sorunu. Kürt sorununun tarihi 100 yıla uzanıyor ve 40 yıla yaklaşan bir savaş var. 40 yılı bulmak üzere olan bir çatışma var. Herkese özellikle siyasi aktörlere soruyoruz, bu savaşı ve çatışmayı nasıl bitirmeyi düşünüyorsunuz? Çatışma ortamına nasıl son verecekseniz? İkincisi Kürt sorununu hangi yöntemle çözeceksiniz?  İktidarın bu soruya verdiği cevap ortadadır. Geçmiş yıllarda başka yöntemler denendi ama son 5 yıldır iktidarın bu sorulara cevabı tek yönlüdür, o da güvenlik politikası ve savaş uygulamasıdır.

Muhalefetin barış planı, çözüm yöntemi nedir?

İktidar barış diye bir şey düşünmüyor. Savaşı derinleştirmeyi düşünüyor, bu yönde ilerliyor. Kürt sorununun çözümü için de baskıdan zulümden başka bir yol izlemeyeceğini ortaya koyuyor. O zaman sorumuz muhalefetedir, bütün muhalefet partilerinedir. Sizin bu sorulara cevabınız nedir? Kürt sorunun çözümü için hangi yöntemleri öneriyorsunuz? Savaşı ve çatışmayı bitirmenin yolunu nasıl tarif ediyorsunuz?  Barış planınız nedir? Çözüm yöntemi konusundaki öneriniz nedir? O nedenle herkesin ve bütün muhalefetin iyice düşünerek politika üretmesi lazım. Bugün muhalefet, bu iktidarın ülkeyi felakete götürdüğü konusunda bir görüş birliği içindeymiş gibi görünüyor. Eğer öyleyse iktidarı ayakta tutan temel politikaya da açık tavır almak zorundadır. 

Muhalefet çözüm için iktidardan nasıl farklılaştığını ortaya koymalıdır

Nedir bu politika? Savaş politikasıdır. Kürt sorununda güvenlikçi yöntemdir, şiddet yöntemidir. Hem ülkede hem de bölgede savaş politikalarıdır. Bugün bu iktidar bunlardan beslenmektedir. Bu politikaları derinleştirerek varlığını devam ettirmeyi düşünmektedir. Kim bu iktidarı istemiyorsa iktidarla arasındaki farkı açıkça ortaya koymak zorundadır. Bizim bu ülkede bu ceberut yönetimden, bu savaş aygıtı iktidarından kurtulmamız için ortak cevap aramamız gereken soru budur. Bütün demokrasi güçlerinin ve muhalefetin, iktidarı seçimde değiştirmek isteyen tüm güçlerin bu iktidardan başta Kürt sorunu konusunda olmak üzere nasıl farklılaştıklarını ortaya koymaları gerekiyor.

Bu toprakların sözü dolaştırmaya tahammülü kalmamıştır

Artık sözü döndürüp dolaştırmaya fazla tahammülü kalmamıştır bu toplumun. Bu toprakların sözü dolaştırmaya tahammülü kalmamıştır. Bu topraklar kana doymuştur. Bu kanı durduracak yöntemi hep birlikte bulmalıyız. Biz HDP olarak önerimizi açık söylüyoruz. Demokratik siyaset güçlendirilmeli, diyalog ve müzakere yöntemi tercih edilmelidir. Eğer gerçekten bu iktidarı değiştirmek istiyorsak o zaman bu noktalarda muhalefetin tamamını görüş birliğinde görmek isteriz. Bütün demokrasi güçlerinin de aynı fikirde buluşmasını bekleriz 

Çözüm için aslolan yöntemde uzlaşmaktır

Bütün muhalefet güçlerinin bu temel noktada buluşması demokrasiye yönelik yürüyüşümüzü güçlendirecek, yolumuzu açacaktır. O nedenle mutlaka bu sorulara daha açık cevaplar üretmelidir hem muhalefet hem de ülkede demokrasi isteyen bütün kuruluşlar, bütün insanlar. Demek ki çözüm için aslolan yöntemde uzlaşmaktır. İçeriği aramızda tartışırız. Temel ilkeler bulmak için bütün muhalefet ve demokrasi güçleri aralarında görüşürler.

Kürt sorunun çözümü için muhalefet partileriyle ortak bir komisyon kurabiliriz

Eğer Kürt sorununu demokratik siyasetle, müzakere ve diyalogla çözmeyi kabul ediyorsak muhalefet partileri olarak aramızda mekanizmalar oluşturabilir, hatta muhalefet partilerinden oluşan komisyonlar kurabiliriz. Bunları Meclis'te de yapabiliriz, biz hazırız. Muhalefet partileri anlaşırsa Kürt sorununda barış ve demokratik çözüm konusunda çalışma yapacak ortak bir komisyon kurabiliriz. Bu komisyon iktidar ortaklarına kapalı olmaz. İstiyorlarsa muhalefetin Meclis’te kuracağı bu komisyona katılabilirler. Katılmak isterlerse, tartışmalara iştirak etmek isterlerse biz HDP olarak buna da karşı çıkmayız.

Amacımız Meclis'e 10 vekil fazla sokmak değil barışın ve demokrasinin yolunu açacak güç birliğini yaratmaktır

Ülkenin özgürlüğe ihtiyacı var. Ülkenin demokrasiye, barışa ihtiyacı var. Ülkenin bir an önce bu düşman hukuku ortamından kurtulmaya ihtiyacı var. HDP barış için vardır, demokrasi için vardır. HDP halkların ve inançların eşit ve özgür biçimde yaşayacağı bir ülke için vardır. Bu konuda üzerine düşen her türlü sorumluluğu almaya, her türlü bedeli ödemeye, her türlü fedakarlığı yapmaya hazırdır. Ama yeter ki bu temel noktalarda uzlaşı olsun. Biz parti çıkarı gözetmiyoruz. Sadece parti çıkarı gözetseydik 31 Mart Yerel Seçimlerinde o politikayı uygulamazdık. Bizim 3-5 belediye meclisi üyesinde gözümüz yok, bizim 3-5 fazladan belediye başkanı çıkarma hırsımız yok, Meclis'e 10 fazla vekil sokmak gibi bir amacımız yok. Bizim amacımız barışın ve demokrasinin yolunu açacak güç birliğini yaratmaktır. O nedenle bu konuda temel noktalarda uzlaşılsın, biz üzerimize düşeni yaparız.   

Düşmanlık politikasından vazgeçin

Bu iktidarın bu ülkeye reva gördüğü en önemli anlayış düşmanlık politikasıdır. Öyle bir zihniyet yaydılar ki bu ülkeye bu zihniyetin temelinde düşmanlık var. Bu zihniyet Kürt'e düşmandır. Bu zihniyet farklı inançlara düşmandır. Mesela Alevi'ye düşmandır. Kadına düşmandır, özgürlüğe, barışa düşmandır. İktidara da çağrı yapıyoruz. Bu düşmanlık politikası anlayışınızdan vazgeçin. Bu ülkeye çok zarar veriyorsunuz. Bu düşmanlığı körükleyerek kendinize de zarar veriyorsunuz. Bu devran ilelebet sürmez. Düşmanlığı yaygınlaştırırsanız ileride siz de bu düşmanlık anlayışı ile yüz yüze kalmak zorunda kalırsınız. Biz bu ülkede intikamcı düşman zihniyetinin uygulanmasını istemiyoruz. Biz bu ülkede birlikte barış içinde yaşamayı, hep birlikte demokrasiyi kurmayı istiyoruz. Haklarda ve özgürlüklerde eşit yurttaşlık istiyoruz. Bu konuda herkese çağrı yapıyoruz, herkesle işbirliği yapmaya hazır olduğumuzu söylüyoruz. Yeter ki bu konuda anlayış birliği sağlayalım. 

Siyaseti barış içinde yaşamanın aracı olarak görüyoruz

Biz düşman hukuku değil barış hukukunu savunuyoruz. Kamu kaynaklarının talanını değil kamunun, toplumun yararını düşünüyoruz. Haksızlıklara karşı toplumsal adaletin, özgürlük ve eşitlik için halkların hukukunun yerleşmesini istiyoruz. O nedenle siyaseti birbirini yok etmenin aracı değil, birlikte barış içinde yaşamanın yollarını yaratma imkanı olarak görüyoruz. HDP bu konudaki yolundan hiçbir zaman vazgeçmeyecektir. HDP bu yürüyüşüne inançla, kararlılıkla devam edecektir. Sizlerin desteği ve güveni devam ettiği sürece bizler bu yoldan asla geri dönmeyeceğiz. Düşman politikası derken aklıma ister istemez Nazım Hikmet'in bir şiiri geldi. Akşamın bu güzel vaktinde bu şiiri de sizlerle paylaşmak isterim. 

Bunlar; 

Bursa'da havlucu Recebe, 

Karabük fabrikasında tesviyeci Hasan'a düşman, 

fakir-köylü Hatçe kadına, 

ırgat Süleyman'a düşman, 

sana düşman, bana düşman, 

düşünen insana düşman, 

vatan ki bu insanların evidir, 

sevgilim, onlar vatana düşman...

HDP var oldukça zulme karşı direniş ile barış ve demokrasi mücadelesi devam edecektir

Biz de diyoruz ki bu düşmanlık zihniyetini bu ülkeden söküp atmak zorundayız. Bunun ilk adımı da ülkede barışı sağlamaktır. Bu barış yolu ile Kürt sorununda demokratik çözüm bulmaktır, Kürt sorununda demokratik çözüm ile güçlü bir demokrasi getirmektir. Halkların ve inançların özgürlüğünü ve eşitliğini sağlamaktır. İşte düşmanlık yerine özgürlük ve barış içinde birlikte yaşamı savunan herkesi hep birlikte yürümeye davet ediyoruz. Biz buradayız, bu yolda yürümeye devam edeceğiz, bu topraklar hepimizin. Bu topraklarda kimsenin kimseye zulmüne izin vermeyeceğiz. HDP var oldukça zulme karşı direniş ve barış ve demokrasi mücadelesi devam edecektir. 

25 Ağustos 2020