Sancar OHAL ve KHK mağdurlarıyla buluştu: Yezid varsa Hüseyin de var

Eş Genel Başkanımız Mithat Sancar, Ankara’da OHAL ve KHK mağdurlarıyla bir araya geldiği Adalet Buluşması’nda açıklamalarda bulundu. Sancar şöyle konuştu:

Ben çalışmalarım boyunca, özellikle Şili'de Arjantin’de tek bir kişinin çığlığının karanlığı yırtabileceğine dair sayısız örnekle karşılaştım. İşte bizim yürüyüşümüz karanlığın ortasında bir çığlıktı. İşte bizim direnişimiz bir çığlıktı. Karanlığı yırttı ve sessizliği bozdu, sonra cesaret ortaya dahi iyi bir şekilde çıkmaya başladı. Hep söylüyoruz. Karamsarlık da umutsuzluk da bulaşıcıdır. Tersi de geçerlidir ama cesaret de bulaşıcıdır, mücadele de bulaşıcıdır. Bu yürüyüşün yarattığı cesaret ışığını önemli buluyoruz. Sadece partimizin bir programı ve bir meselesi olarak anlamadık böyle de anlatmak zaten demokratik mücadele programımıza uymaz. 

Biz inanıyoruz, bu sesler mutlaka buluşacaktır 

Esas olarak her mağdur kesimin, baskıya, zulme uğrayan herkesin ve her kesimin  bulunduğu yerden itirazını yükseltmesi gerektiğini anlatmaya çalıştık. Kimsenin partimizin arkasına dizilmesi çağrısında da bulunmadık. İstedik ki kendi alanımızda sesimizi yükseltelim. Biz inanıyoruz bu sesler mutlaka buluşacaktır, buluşmalıdır da. Programımızın İkinci aşamasının sloganı da Demokrasi Buluşması oldu. İnancımızı yansıtan bir başlıktır Demokrasi Buluşması. Çünkü o sesler bir şekilde birbirini buldu, şimdi bu sesleri daha güçlü hale getirme zamanıdır diye düşündük. O nedenle çeşitli başlıklar altında demokrasi buluşmaları gerçekleştirdik. İki gün önce Hatay’da Halklar ve İnançlar Buluşması gerçekleştirdik. Gerçekten etkileyiciydi. 40’a yakın inanç ve halk topluluğu temsilcisi katıldı. Çok değerli konuşmalar yapıldı, çok değerli  tartışmalar yürütüldü. 

Adil bir yaşam kurmak için de yürümemiz, çalışmamız gerekiyor 

İki gün sonra İstanbul’da gençlik buluşmamız var. Şimi Adalet Buluşması başlığı altında OHAL mağduriyeti ve mağdurluğu buluşması gerçekleştiriyoruz. Bu buluşmalardan da somut bir beklentimiz var açıkçası. Yürüyüşümüz bir itirazı yükseltme hedefine yönelikti, yani temelinde itiraz vardı. Fakat hep söylüyoruz başarıya ulaşmak için itiraz şarttır ama yeterli değildir. İtirazdan inşaya geçmek gerekir. İtiraz ettiğimiz şeylerin aksini kurmaya yönelmemiz gerekiyor. Adaletsizliğe itiraz ediyorsak adil bir yaşam kurmak için de yürümemiz, çalışmamız gerekiyor. Eğer baskıya karşı itiraz ediyorsak özgürlüğü kuracak bir yol açmamız gerekiyor. Eğer ayrımcılığa ve düşmanlaştırmaya itiraz ediyorsak eşitliğe ve çoğulculuğa giden bir inşa yolu mutlaka yaratmak gerekiyor. 

Bu buluşmalarla ortak bir demokrasi gücü ortaya çıkarmaya çalışıyoruz 

İşte bizim bu buluşmalarımızda asıl amacımız bu gücü ortaya çıkarmaktır; yani itiraz ettiğimiz şeylerin karşıtını ortaya çıkaracak gücü ortaya çıkarmaktır. Bir parti olarak, gücümüz ve mücadele birikimimiz çeşitli birikimimizin farkında ama sadece HDP ile bu ülkeye bütün bu zulmü kovmak ve inşayı gerçekleştirmek mümkün olmaz. Biz pek çok şeyi başarabileceğimize inanıyoruz. Biz olmadan adil ve özgür bir geleceği kurmak, barışı ve demokrasiyi kurmak imkansızdır biliyoruz, ama sadece bizimle de olmayacağının da farkındayız. O nedenle bu buluşmalarla ortak bir demokrasi gücü ortaya çıkarmaya çalışıyoruz. Burada herkesin yapacağı bir şey olduğundan şüphemiz yok, herkes bulunduğu her alanda herkes ve her kuruluş bu inşa gücünü inşa etmeye katkıda bulunabilecek imkanlara sahiptir. 

Darbeye karşı en güçlü şekilde karşı çıktık 

Özel başlığımız OHAL rejimi ve KHK mağdurları. Biliyorsunuz 15 Temmuz'da bir darbe girişimi oldu. Buna en güçlü şekilde karşı çıktık. HDP olarak Meclis’te bunu açıkça dile getirdik. O zaman önerdiğimiz bir yol vardı, darbenin ertesi günü Meclis’te yapılan görüşmelerde darbe ile hesaplaşmak ve darbenin kaynaklarını kurutmanı tek yolu olduğunu belirttik. O da demokrasi. Eğer o darbe teşebbüsü ile gerçekten hesaplaşmak istiyorsak ve bundan sonra darbelerin ortaya çıkacağı kaynakların canlı kalmasını istemiyorsak, tek yolumuz demokrasiyi güçlendirmek, hukuk devletini işletmek ve tüm kamu alanlarında şeffaflığı sağlamak. Bunu yapmak gerekiyordu, iktidar bunu yapmadı, tam tersine bir yolu tercih etti, yani OHAL ilan etti; 20 Temmuz 2016’da OHAL ilan edildi. 

Darbe rejiminin başlangıcı; Suruç Katliamı 

O gün başlayan süreç bizim için yeni bir darbe anlamını taşıyor . O zaman da söyledik, OHAL rejimi bir yeni darbe rejimidir. Dolayısıyla 15 Temmuz'da başarısızlığa uğrayan askeri darbe girişiminin yerine 20 Temmuz iktidarın imkanları, devletin çeşitli aygıtları devreye konularak yeni bir darbe gerçekleştirildi. Biz 4 yıldır bu darbe rejiminin içinde yaşıyoruz. O darbe rejiminin başlangıcı 20 Temmuz değildi. Aslında darbe rejiminin inşası konusunda en önemli gelişme bundan 5 yıl önce yapılan Suruç Katliamı’ydı. O katliam bugünlere uzanan darbe rejiminin inşasındaki temel başlangıç noktasıydı. Ardından 7 Haziran seçimlerinin sonuçlarını geçersiz kılmak için sayısız tezgah ortaya konuldu. Katliamlar yaşandı, ülke kan revan içinde kaldı. 

OHAL ilanı hedefledikleri rejimi kurumsallaştırmak yönünde atılmış bir adım 

İşte darbe rejiminin ikinci en önemli dönemeci 7 Haziran seçimlerinin sonuçlarını fiilen geçersiz kılmak. 1 Kasım seçimini yenilemek, ardından bu zihniyeti devam ettirdiler ama asıl hedeflerine varmayı kolaylaştıran 15 Temmuz askeri darbe girişimi oldu. Şimdi 20 Temmuz’da yapılan şey OHAL ilanı güya Anayasa’ya uygun bir işlem ama sadece hukuki bir mesele değildi OHAL ilanı. Aynı zamanda asıl hedefledikleri rejimi kurumsallaştırma yönünde atılmış büyük bir siyasi adımdı. Sonra akıllarınızdadır, dokunulmazlıkların kaldırılmasının ardından önceki dönem Eş Genel Başkanlarımız Selahattin Demirtaş ve Figen Yüksekdağ başta olmak üzere milletvekilleri arkadaşlarımız gözaltına alındı, tutuklandı. Ardından OHAL  KHK’leri ile kayyım gaspı uygulamaları başladı ve şimdi buradaki arkadaşlarımızın büyük bir kısmının doğrudan yaşadığı mağduriyetin temelinde ihraç işlemleri başladı. 

İç düşman ihtiyacı kalıcı OHAL rejimlerinin vazgeçemeyecekleri bir unsurdur 

Bu OHAL rejimi resmen 2 yıl sürdü fakat siyaseten devam ediyor, bitmedi. AKP-MHP iktidarı OHAL'i kalıcı hale getirdi. Bir kalıcı OHAL rejiminin 3 tane temel ayağı olur. Başka unsurlar da sayılabilir ama bu 3 çok önemli. Bir ülkeyi OHAL rejimi altında yönetmek için 3 tane unsura ihtiyaç vardır. Birincisi siyasi ve toplumsal hayatı düşman kavramı üzerine inşa etmek. İç düşman kavramı. İç düşman ihtiyacı kalıcı OHAL rejimlerinin vazgeçemeyecekleri bir unsurdur. Toplumu sürekli ayrıştırmak, içeride düşman yaratmak yoksa da mutlaka ortaya çıkarmak, bunu kurgulamak bu algıyı çeşitli propaganda yöntemleri ile bunu yerleştirmek. Yani düşman kavramı olmadan kalıcı OHAL rejiminin ayakta kalması mümkün değildir. O nedenle sürekli düşmanlaştırma ve kutuplaştırma söylemi kullanılıyor. Siyasi hayat  da bunun üzerine kuruluyor. Toplum düzeni de bu şekilde biçimlendiriliyor. 

Yargı toplumu susturmak, hizaya sokmak için bir sopa olarak kullanılıyor 

İkinci önemli ayağı kalıcı OHAL rejiminin, hukuku kendi çıkarlarına göre kullanması. Yani objektif hukuk uygulamasını, bağımsız ve tarafsız yargı sistemini ortadan kaldırmak. Hukuku kendi iktidarının ihtiyaçlarına göre bükmek, eğmek, boşaltmak. Sonuç itibariyle hukuku kendi iktidarının sürmesi için bir araç haline getirmek. Yargı da bu araç için, toplumu susturmak, dize getirmek, hizaya sokmak için bir sopa olarak kullanılıyor. Bütün bunları zaten bu iktidar yapıyor. Üçüncüsü de demokrasinin içini boşaltmak, demokrasiyi seçimlere indirgemek ama seçimleri de kendi kazanacağı şartlar ve şekilde gerçekleştirmek. 

Milletvekilliklerinin düşürülmesi kalıcı OHAL’in göstergesidir 

Bunların hepsini bu iktidar deniyor. Tabi ki başka unsurlar da sayılabilir ama bu üçü evrensel anlamda kalıcı OHAL rejiminin vazgeçilmez unsurları. Türkiye'de de kalıcı OHAL rejimi olduğunun en çarpıcı göstergeleri bu saydıklarım. İktidar da çok pervasız bir şekilde kullanıyor bu yöntemleri.  Demokrasinin içini boşaltmak, halk iradesini kendine göre yorumlamak, işine geldiği gibi değerlendirmek de bu zihniyetin en önemli parçasıdır.  Kayyım politikası bunun en önemli örneği. Sadece o değil. Aramızda sevgili Leyla Güven var. O, partimizden Musa Farisoğulları ve CHP'den Enis Berberoğlu'nun milletvekilliklerinin düşürülmesi de kalıcı OHAL'in bir göstergesidir. Meclis'i işlevsizleştirmek de aynı çerçevede değerlendirilebilir. 

Çaresiz olmadığımızı fark eder ve kabul edersek o zaman umut da yükselir 

Bu çerçeveden sonra neler yapmamız gerektiğine dair görüşlerimi de paylaşmak istiyorum. Karşımızda OHAL zihniyetiyle hareket eden ceberrut bir iktidarın var olduğu gerçeği, bizim çaresiz olduğumuz anlamına gelmez. Bu tür iktidarların ellerinde büyük imkanların bulunması, bizim çaresiz olduğumuz sonucuna bizi götürmemeli. Hayır çaresiz değiliz. Eğer çaresiz olmadığımızı fark eder ve kabul edersek o zaman umut da yükselir. Çünkü umudun tek sahici kaynağı mücadeledir. Mücadele ettiğimiz sürece umut vardır. Bu umut, öyle boş hayal anlamında bir umut değildir. Bunca zulme rağmen özellikle KHK'lılara uygunalan bu kadar gaddarlığa rağmen hala mücadele ediyor, hala ayakta arkadaşlarımız. 

Toplum bu iktidarın yenilmez olmadığı gerçekliğinin farkına vardı 

Bu iktidara bütün bu imkanlarına rağmen ilk sarsıcı dersi, en sarsıcı dersi yerel seçimlerde verdi bu toplum. 31 Mart'ta ve 23 Haziran'da iktidar yenilmez olmadığını gördü. Toplum da bu iktidarın yenilmez olmadığı gerçekliğinin farkına vardı. Fakat orada durmak da söz konusu olamaz. Çünkü bizim mücadelemiz çok kapsamlı demokrasi, özgürlük ve barış mücadelesidir. Evet mücadele zor olacaktır, bunu da biliyoruz. Ama mücadeleye güç verecek birikim buradaki dostlarımızdadır. Üniversiteden atılan binlerce insanımızda var. Barış akademisyenlerinde, öğretmenlerde, hekimlerde var. Bu ülkenin en güzel insanları ağır bir mağduriyet altında. Ama geleceği inşa etmede sizlerin katkıları hayati önemde olacaktır. O nedenle sorumluluğunuz da daha fazladır diye düşünüyorum. Evet mağduriyetiniz kadar,  uğradığınız zulüm kadar sorumluluk da var omuzlarınızda. 

KHK'lıların maruz bırakıldığı düzen Yezid düzeni ama Yezid varsa Hüseyin de var 

Ben KHK'lıların maruz bırakıldığı düzeni Meclis'te yaptığım konuşmada 'Yezid düzeni' olarak tanımlamıştım. Kerbela düzeni. Susuz bırakıp susuzluktan ölüme terk etme' diye tarif etmiştim. Gerçekten öyle. Ayrıntıya gerek yok, hepsini kendi hayatınızda tecrübe ettiniz. Çok zor, çok amansız şartlarda yaşamak zorunda bırakıldılar. Ama biliyoruz ki eğer Kerbela düzeni varsa onun karşısında da direniş var. Onun karşısında onur, haysiyet mücadelesi var. İşte İmam Hüseyin var. Yezid varsa Hüseyin de var. Bugüne kalan esas değer tam da budur. İmam Hüseyin'in bıraktığı haysiyet mücadelesi mirasıdır. 

Haysiyet mücadelesi yürütüyoruz, bu ağır bir yüktür 

Mücadelemiz demokrasi, özgürlük, eşitlik mücadelesidir. Hepsinin ortak paydası haysiyet mücadelesidir. Bu mücadele haysiyet mücadelesidir. Yaptığımız her şey haysiyetimizi korumak içindir. Geleceği hep birlikte adalet, eşitlik, özgürlük temelinde inşa etme sorumluluğumuz en çok gençlere, çocuklara karşıdır. Bizler belli bir yaşa gelmiş insanlar, bunu bir borç ve sorumluluk olarak görürsek haysiyet mücadelesinde yerimizi alma huzuru ile yaşamaya devam edebiliriz. Başaramazsak haysiyet mücadelesinde iyi anılmayız. Bunun ağır bir yük olduğunu düşünüyorum. Sizlerin de böyle düşündüğünden şüphem yok. 

Bu iktidardan kurtulmak için önümüze somut programlar koymalıyız 

Önümüzdeki dönemde yapmamız gereken şeyler arasında eğer bu demokrasi ittifakı gerçekten ilerleyecekse önüne somut programlar koymak vardır. Hepimizin kendi çalışmalarını daha ciddiyetle somutlaştırmasıdır. Mesela bugünden yarına seçim ittifakları tartışmasını merkeze almanın faydası yok. Tam tersine yarın öbür gün seçim olduğunda gerçek bir demokrasi ittifakı kurabilmek için şartları yaratma sorumluluğu var. O nedenle demokrasi ittifakını toplumsal zeminde kurmaya çalışıyoruz. Bunun çağrısını yapıyoruz. Bunun da bir programı olmalı. Bir program çalışması olmalı. Eğer bu iktidardan kurtulma konusunda ciddiysek, ki ciddi olmak zorundayız aksi takdirde geleceğimiz olmayacak, önümüze somut programlar koymalıyız. 

Yaşanan tüm mağduriyetleri ve adaletsizlikleri onaracak bir program oluşturmalıyız 

Buradan bütün Demokrasi Güçlerine ama muhalefetteki bütün partilere çağrı yapıyorum ilk aşama bir onarım programı olmalıdır. Bir ortak demokrasi programının ilk adımı bir adalet yani adalet, tersinden söyleyeyim; bir onarım programı gerçekten bir onarım programı olmalıdır. Buna da OHAL zulmüyle başlamalıyız. OHAL döneminde yaşatılan  bütün adaletsizlikleri, hukuksuzlukları; kayyım tayininden, kurumların kapatılmasına, insanların işinden aşından atılmasına kadar, yaşatılan tüm mağduriyetleri ve adaletsizlikleri nasıl onaracağımıza dair bir program oluşturma görevimiz var. 

Ön şart adalet programı oluşturmaktır 

İleride seçimler tartışılmaya başlandığında bir muhalefetin de ortak demokrasi arayışı olacaktır, geçiş süreci için de bir anayasa tartışması yapılacaktır. Fakat hepsinin ön şartı bir adalet programı oluşturmaktır. 

Gücümüze, kendimize güvenelim 

Bu adalet programının da özü bir onarım faaliyeti olmalıdır. Burada, bu çalıştay ve buluşmada bunun da tartışılacağına inanıyorum. Buradan çıkacak her sonucun parti olarak bizlere yol göstereceğinden şüpheniz olmasın. Bu buluşmalar HDP’nin kendi gücünü büyütme çabası değildir. Türkiye’de demokrasi gücünü büyütme aracıdır. Biz de bunun haysiyetli ve eşit bir parçası olmak için yapabileceğimiz her şeyi yapacağımızın sözünü veriyoruz. Bütün gücümüzle bu mücadelede yer alma taahhüdünde bulunuyoruz. Yolumuz açıktır. Bundan şüphe duymayalım. Gücümüze kendimize güvenelim. Mutlaka kazanacağız,mutlaka başaracağız.  

20 Temmuz 2020