Sancar: Yeşil Sol Parti ile 100 milletvekili hedefliyoruz; beyannamemiz Demokratik Çözüm Programıdır

Eş Genel Başkanımız Mithat Sancar'ın Gazete Karınca'ya verdiği röportaj:

Cumhurbaşkanı ve 28’inci Dönem Milletvekili seçimlerinin yapılacağı 14 Mayıs’a sayılı günler kaldı. Cumhurbaşkanı adayı çıkarmama kararı alan Emek ve Özgürlük İttifakı’nda yer alan Halkların Demokratik Partisi (HDP) kapatma davası gerekçesiyle seçimlere Yeşiller ve Sol Gelecek Partisi (Yeşil Sol Parti) ile girecek.

Yeşil Sol Parti’nin 2023 Seçim Beyannamesi’nin açıklandığı toplantıda ‘Buradayız, birlikte değiştireceğiz’ vurgusu yapan HDP Eş Genel Başkanı Mithat Sancar’la cumhurbaşkanı adayı çıkarmama tutumlarını, ittifakın güncel durumunu, parlamento seçiminin önemini, Kürt sorununun çözüm yolunu ve 14 Mayıs seçimlerine dair hedeflerini konuştuk.

Brezilya seçimlerindeki slogana atfen “Bu iktidarı göndermek cehennemden çıkışı sağlayacak, ancak cennete giden yol uzun ve meşakkatli” diyen Sancar, öncelikli hedeflerinin parlamentoya çok güçlü bir şekilde girmek olduğunu dile getirdi.

Sancar, 14 Mayıs seçimlerinin ‘çok önemli bir dönemeçte’ yapılacağını vurgulayarak Türkiye İşçi Partisi (TİP) ile görüşmelerin sürdüğünü söyledi: “Şu anda, herhangi bir kayba yol açmayacak seçenekler ve formüller üzerinde yoldaşlık hukuku temelinde son derece titiz bir çalışma yürütüyoruz.”

‘Yeni bir başlangıç’ istediklerini de belirten HDP Eş Genel Başkanı, “Bu dönemi, iktidara kaybettirmek, düzeni değiştirmek hedefi ile mücadeleyi yürüttüğümüz bir süreç olarak görüyoruz” diye vurguladı.

Partinizin seçim tartışmalarındaki duruşu hep netti. Türkiye’nin demokratikleşmesi konusunda gösterdiğiniz tutum ile cumhurbaşkanı adayı çıkarmama kararınız bir paralellik içinde miydi?

Bu soruya biraz daha geriye giderek cevap vermek gerekiyor. Bizim seçimlerle ilgili stratejimizi resmi olarak açıkladığımız tarih 27 Eylül 2021’dir. Tabii ki tartışmalar daha önce başlamıştı ve bu konuyu kendi kurullarımızda gündeme getiriyorduk. O tartışmalarda belli bir olgunlaşmaya varıldı ve bunu bir belgeye dönüştürdük. Tutum Belgesi adını verdiğimiz bir doküman yayınladık. O belgede açıkça belirtmiştik; bizim amacımız, Türkiye’de demokrasinin önünü açmak, özgürlüklerin, adaletin, eşitliklerin sağlanması için bir yol inşa etmektir. Bu amaç, kongremizde aldığımız kararların da temelidir. Tutum belgemizde, en geniş demokrasi ittifakını kurma hedefi doğrultusunda HDP olarak kendi kuracağımız ittifaklarla Parlamento seçimlerine gireceğimizi, başka bir ittifaka herhangi bir şekilde katılmamızın söz konusu olmadığını karara bağlamıştık.

Cumhurbaşkanlığı seçimi için ise ilkesel buluşmalara açık olduğumuzu beyan ettik. Tutum belgemizdeki başlıklar çerçevesinde; doğrudan diyaloğa ve açık görüşmelere dayanan bir yöntemle mutabakata varılabilirse, bizim dışımızdaki muhalefetin ortak cumhurbaşkanı adayını desteklemeye açık olduğumuzu belirtmiştik. Ancak bu yaklaşımımıza uygun karşılık bulamadık. Böyle olunca biz de MYK’mızda kendi adayımızı çıkarma sürecini başlatma kararı aldık. 25 Ekim 2022 tarihindeki grup toplantısı konuşmamda bu kararımızı kamuoyuna duyurduk.

Çalışmalarımızı somutlaştırdık, aday isimlerini tartışmaya başladık. Emek ve Özgürlük İttifakı içinde de bu süreci müzakere ettik. Sonra Maraş merkezli deprem yaşandı ve büyük bir felakete dönüştü.

Peki, depremden sonra ne değişti?

Biz stratejik hedef olarak bu iktidarı göndermek, bu düzeni değiştirmek gibi bir karar almıştık ve bunu kamuoyuna ilan etmiştik. “AKP-MHP iktidarı bir yandan sömürü, talan ve yalan politikalarıyla diğer yandan güvenlikçi ve askeri politikalarla ülkeyi bir felakete götürmüştür; Kürt sorununda çözümsüzlüğü en derin noktaya taşımıştır” dedik. Halkın derin bir yoksulluğa terk edilmesi, doğanın pervasızca tahribatı, kadınlara yönelik ayrımcılığın ve şiddettin yaygınlaşması gibi daha pek çok alanda çok karanlık bir dönem yaşandığını her platformda dile getirdik. Maalesef deprem, bu tespitlerimizde yer alan kötülüklerin çok ağır bir fatura olarak toplumun önüne çıkmasına sebep oldu.

Depremden hemen sonra yaptığımız toplantıda cumhurbaşkanlığı seçimi için aday çıkarma kararımızı gözden geçirmek için yeni bir süreç başlattık. Ardından Emek ve Özgürlük İttifakı içerisinde bu kararımızı tartıştık. Eğilimler daha öncesinde ortaya konmuştu, dolayısıyla ittifak içerisinde bir mutabakat oluşması uzun sürmedi. Sonra da ittifak olarak cumhurbaşkanı adayı çıkarmama kararı aldık ve bunu kamuoyuna duyurduk. Buradaki amaç, bu iktidara hem Parlamento hem de cumhurbaşkanlığı seçiminde kaybettirecek geniş bir demokratik birlikteliği oluşturmaktır. Cumhurbaşkanlığı seçimine dair kararımızın nedeni, gerekçesi ve amacı budur.

Cumhurbaşkanı adayları içerisinde destekleyeceğiniz bir isim olacak mı? Bunu kamuoyuyla paylaşacak mısınız?

Şu an önceliğimizi parlamento seçimlerine yönelik çalışmalar oluşturuyor. Seçime HDP olarak girmenin yaratabileceği riskleri göz önünde bulundurarak Yeşil Sol Parti ile girme kararı aldık. İttifaklarımızı oluşturduk, yöntemlerimizi de büyük ölçüde belirginleştik. Kürdi ittifak konusunda 3 Nisan’da Diyarbakır’da ortak bir açıklama yapılacak. Hedefimiz Parlamento’ya çok güçlü bir şekilde girmek, çoğulcu bir temsiliyet sağlamak ve nitelikli bir Meclis Grubu oluşturmak. Seçim kampanyamızın startını da verdik.

Bütün çalışmalarımızın esasını ‘bu iktidarı göndereceğiz, bu düzeni değiştireceğiz’ şeklindeki stratejimiz oluşturuyor. Bu çerçevede Cumhurbaşkanlığı seçiminde destekleyeceğimiz adaya ilişkin açıklamamızı da zamanı gelince elbette yapacağız.

Türkiye İşçi Partisi, Emek ve Özgürlük İttifakı çatısı altında kendi amblemi ile seçime girme tutumunda. TİP ile bu konuda görüşmeler sürüyor mu?

Bizim tercihimiz Parlamento seçimlerine tek parti çatısı altında, ortak liste ile girmekti. Bunun hem sayısal hem siyasal açıdan daha fazla kazanım sağlayacağına inanıyoruz. Çünkü herkesin de gördüğü üzere bu seçimler geçmişteki diğer seçimlere benzemiyor. Bu seçimler çok önemli bir dönemeçte yapılıyor. Meclis’te anahtar rol oynayacak kurucu gücü ve yeni inşa sürecinin merkezinde yer alacak bir temsiliyet sağlamayı parti çıkarlarının ötesinde, demokrasi mücadelesi için çok önemli görüyoruz. MYK’mızda bu konuda bir konsensüse varılarak ittifak birleşenlerine tek parti çatısı altında, ortak liste ile girme önerisi götürme kararı alındı; eş başkanlara da bu konuda ortaya çıkabilecek sorunlarda müzakere yürütme yetkisi verildi.

TİP’in ‘ortak liste ile girmeme’ konusunda kendine göre gerekçeleri var. Seçimlere ittifak logosu altında, parti olarak kendi amblemleriyle girmek istiyor. Elbette biz bu gerekçelerin bir kısmını anlıyoruz. Ancak bu gerekçelerin toplamının, en yüksek sayıda nitelikli temsili sağlama konusunda bizleri ikna ettiğini söyleyemem. Ama biz bu ittifaka siyasal açıdan çok büyük önem ve değer veriyoruz. Bu nedenle eş başkanlar olarak hiçbir kazanımı riske atmayacak formülleri ittifak birleşenleri ile olan toplantıda tartışmaya açtık. “Tek parti çatısı altında ortak liste” yaklaşımımızın doğruluğuna dair görüşlerimizi saklı tutarak, ittifakın korunmasını sağlayacak yöntemler üzerine tartışma yürüttük. İttifakı genişleterek sürdürmenin, yeni bir demokratik inşa için önemli olduğu konusunda mutabık kaldık.

Şu an bazı teknik ayrıntılar kaldı. EMEP daha önce kendi amblemi ile katılma konusunda görüş bildirmişti. Fakat daha sonra, bu görüşlerini kurullarında tekrar değerlendirerek önerimizi kabul ettiklerini beyan ettiler ve seçimlere kendi amblemleri ile girmeme kararı aldılar. İttifakın diğer bileşenleri TÖP, EHP ve SMF’yle ortak liste yöntemi konusunda mutabıkız.

Milletvekili seçimine ayrı listelerle girmek bir risk oluşturur mu?

TİP ile yaptığımız görüşmelerde, herhangi bir kayba yol açmayacak formüller üzerinde titizlikle çalışıyoruz. Burada herkese büyük sorumluluk düşüyor. Bu sorumluluğun gereğini herkesin yerine getireceğinden şüphemiz yok. Şu anda, herhangi bir kayba yol açmayacak seçenekler ve formüller üzerinde yoldaşlık hukuku temelinde son derece titiz bir çalışma yürütüyoruz.

Ortaya çıkacak sonucun, tek parti çatısı altında, tek liste ile girmeye ilişkin tatminkâr bir formül olmayabileceğini de varsayıyoruz ama mevcut ve gelecekteki siyasal kazanımlar, bu ittifakı bir arada tutmayı gerektiriyor. Uzlaşılacak yöntemle kayıp yaşanmaması için de bütün veriler masaya yatırılıyor; tartışmalar, görüşmeler, müzakereler yürütülüyor. Birkaç gün içinde her şey netleşmiş olur. Sonrasını, Türkiye demokrasi güçlerinin ve halklarımızın takdirine ve sağduyusuna bırakacağız.

14 Mayıs seçimleri Recep Tayyip Erdoğan’ın ‘gitmesi’ne yönelik bir seçim algısı yarattı. Peki, Parlamento seçimleri? Meclis’te demokrasi güçleri merkezli bir muhalefet neden önemli?

Tabii ki cumhurbaşkanlığı seçimi önemli. Ancak biz, kuruluşumuzdan bu yana demokratik cumhuriyete giden üçüncü yolun inşasını, partinin temel politikası olarak belirledik. Bu düzen ve yarattığı iktidarlar, cumhuriyet tarihi boyunca çok boyutlu krizlere neden oldu. Fakat içinden geçtiğimiz süreç, 100 yıllık cumhuriyet tarihinin en ağır çoklu kriz dönemi olarak değerlendirilebilir. Krizlerin bu kadar derinleşmiş olması aynı zamanda yeni başlangıç imkanlarını da arttırıyor. Bu imkanları değerlendirmek için demokratik siyasetin her alanında toplumsal mücadeleyi büyütmek gerekiyor.

Parlamento, bu toplumsal mücadeleler için çok önemli bir yerde duruyor. Temsiliyet ve toplumsal meşruiyet, yasama faaliyeti ve yeni Anayasa yapım süreci açısından Meclis’in merkezi bir önem taşıdığı bir gerçek. Kürt sorununda çözüm için de Meclis’in merkezi rolünü ve işlevini öteden beri vurguluyoruz. Her türlü sorunun Meclis çatısı altında, tartışılarak çözülmesi taraftarıyız. Bu nedenle de en geniş demokratik birlikteliği hedefleyen çoğulcu bir parlamentonun oluşturulması gerektiğini düşünüyoruz ve buna gücümüzün var olduğuna inanıyoruz.

Cumhurbaşkanlığı seçimini muhalefetin kazanması halinde cumhurbaşkanının ve ortak adayı olduğu ittifakın böylesi bir dönüşümü sağlayabileceği gibi bir beklenti içinde değiliz. Asıl değişim, bizim kendi mücadelemiz ve gücümüzle olacaktır. Biz, yalnızca mevcut iktidarı değil yerleşik statükoyu da değiştirip dönüştürecek yeni bir başlangıç istiyoruz. Bu radikal demokratik dönüşüm yaklaşımının Millet İttifakı’nda olmadığını elbette görüyoruz. Dolayısıyla Parlamento’ya güçlü girmenin amacı, bu radikal demokratik değişimi sağlayacak inşa gücünü oluşturmak ve toplumsal mücadeleleri bütün alanlarıyla bütünleştirecek çoğulcu bir temsiliyet yaratmaktır.

Millet İttifakı’nın cumhurbaşkanı adayı Kemal Kılıçdaroğlu, sizleri ziyaretinde Kürt sorununun çözümü için Meclis’i işaret etti. 14 Mayıs, yeni bir sürecin başlangıcı olabilir mi?

Şüphesiz bu açıklama kendi başına önemlidir. Bir irade beyanıdır. Bizler de Kürt sorununun çözümünde Parlamento’nun önemli bir yerde durduğunu söylüyoruz. Parlamento, Kürt sorununun çözümünde en az 3 açıdan önemli: Birincisi, geniş katılımı sağlayacak bir organ olması açısından; ikincisi, güvenceleri oluşturacak nihai makam olması açısından; üçüncüsü, çok boyutlu müzakereyi sağlama kapasitesi açısından. Bu dönemi, iktidara kaybettirmek, düzeni değiştirmek hedefi ile Kürt sorununun çözümünü içeren bir mücadele süreci olarak görüyoruz.

İktidar, Kürt sorununda çözümsüzlüğü en derin noktaya taşıdı; bu çözümsüzlükten ve savaş politikalarından besleniyor. İktidarın gitmesi halinde elbette yeni imkanların ortaya çıkacağı inancındayız. Ama bu imkanların çözüm yolunda gerçekten etkili bir şekilde değerlendirilmesi için seçimlerden büyük bir destekle çıkarak güçlü bir temsiliyet yaratmalıyız.

Diğer seçimlerle kıyaslarsak, 14 Mayıs seçimleri neden önemli?

Sembolik olarak Cumhuriyet’in 100. yılına denk geliyor olması önemli. Fakat bu sembolün işaret ettiği başka anlamlar da var. Başta belirttiğim gibi siyasal, ekonomik, kültürel, toplumsal alanlarda kriz ve yıkım çok derinleşmiş durumda. İktidar, Kürt sorununa yaklaşım açısından güvenlikçi anlayışı ve savaş politikalarını yürüten bütün geçmiş iktidarların uyguladığı yöntemlerin hepsini bir araya getirdi. Yaşadığımız bütün büyük krizlerin temel nedeninin de bu olduğunu söyleyebiliriz. Dolayısıyla artık gidilecek farklı bir yol neredeyse kalmadı. Ya gerçekten tam bir yıkım yaşanacak ya da yeni başlangıçla demokratik inşa dönemi başlayacak. Bu açıdan seçimler gerçekten önemli. Seçimlerin kaybedilmesi elbette tarihin sonu anlamına gelmez, hiçbir gelişme tarihin sonu olarak değerlendirilemez; ama böylesi bir durumun, Türkiye halklarına bedeli büyük olacaktır. Biz bu iktidarı ve düzeni değiştirerek büyük barışa giden demokratik çözüm yolunu açmak istiyoruz. Brezilya seçimlerindeki slogana atfen diyebilirim ki, bu iktidarı göndermek cehennemden çıkışı sağlayacak, ancak cennete giden yol uzun ve meşakkatli. Biz bu yolu inşa etmeye talibiz.

Erdoğan’ın tekrar seçilmesi durumunda Türkiye’yi neler bekliyor?

İktidarın özellikle son 8 yılı, AKP-MHP koalisyonu ile yürüyor. Şimdi bu koalisyona başka unsurlar da eklendi. Açıkçası tarihimizin en karanlık ve tehlikeli ittifakı ile karşı karşıyayız. Bu karanlığın ülke yönetimine hâkim olması, felaketlerin büyümesi anlamına gelecek. Biz elbette Erdoğan’ın ve bu ittifakın kazanması ihtimalini görmüyoruz; Türkiye toplumunun büyük bir çoğunluğunun bu ittifaka kaybettirecek iradeye sahip olduğuna inanıyoruz.

Yeniden milletvekili seçimine dönersek… Seçimlere Yeşil Sol Parti çatısı altında gireceksiniz ve hedef olarak ‘en az 100 vekil’ dediniz… Peki, 100 vekil Parlamento’nun rengini nasıl değiştirecek, demokratikleşmeye katkı sağlayacak mı?

Evet, en az 100 vekil ile siyasi ağırlığı olan çoğulcu bir güç oluşturmak istiyoruz. Böyle bir Parlamento temsiliyetinin toplumsal mücadele alanlarının tümünde çok önemli bir etkisi olacaktır. Parlamento grubu sadece Meclis koridorlarında, Genel Kurul’da, komisyonlarda çalışmaz. Toplumsal mücadelenin pek çok başka alanında da çalışma yürütür. Böyle bir temsiliyet sağlayabilirsek, kadın hareketinden gençlik hareketine, işçi-emekçi hareketinden ekoloji hareketine kadar bütün toplumsal mücadele güçleri çok daha büyük bir dinamizm ve moral kazanacaktır.

Son olarak, seçimlere çatısı altında gireceğiniz Yeşil Sol Parti’nin seçim beyannamesine dair neler söylersiniz? Hangi mesaj verildi?

Beyannamemizin anahtar kavramı ‘Demokratik Cumhuriyet’tir. Diğer başlıklar da demokratik cumhuriyet hedefi ile bağlantılı bir şekilde oluşturuldu. Demokratik cumhuriyeti merkeze alarak önümüzdeki dönemin nasıl inşa edilmesi gerektiğinin yol haritasını ortaya koyduk. Bu nedenle de beyannamemiz bir ‘Demokratik Çözüm Programı’dır. Bütün Türkiye toplumuna bir demokratik çözüm programı sunuyoruz. Bu belge, bizden önceki tüm mücadele deneyimlerinin ışığında, demokratik cumhuriyeti inşa etme programı olarak değerlendirilmelidir.

Röportaj: Heval Elçi

1 Nisan 2023