Savaş ve kayyımlara karşı protesto: Milletvekillerimiz 3 gün boyunca Mecliste değil Diyarbakırda olacak

Eş Genel Başkanımız Sezai Temelli Meclis Grup Toplantımızda gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulundu. Ağırlıklı olarak Kuzey ve Doğu Suriye’ye yönelik işgal girişimi ile Kayyım Darbesi gündemine ilişkin açıklamalarda bulunan Temelli şöyle konuştu: 

Sözlerime ‘savaşa hayır’ diyerek başlamak istiyorum. Kuzeydoğu Suriye savaşına bir an önce son verilmelidir. Türkiye artık savaş politikalarından, yarından tezi yok, bütünüyle vazgeçmelidir. Rojava’dan atılan tek bir taş bile yokken şimdiden 300’ün üzerinden insan hayatını kaybetti. 300 bin insan yerinden yerinden yurdundan göç etmek zorunda kaldı. 

Afrin’le birlikte 500 bin insan yerinden yurdundan edilmiş durumda 

Hatırlayın Afrin’den 170 binden fazla göç etmek zorunda kalmıştı. Yani neredeyse Afrin’le birlikte 500 bin insan yerinden yurdundan edilmiş durumda. Yine Afrin, hatırlarsanız ÖSO çeteleri eliyle Alevi ve Kürt katliamlarına, katliamlara tanıklık ettik. O ÖSO gitti, elbisesini değiştirdi, ‘milli ordu’ oldu. Şimdi de aynı katliamlara Rojava’da tanıklık etmekteyiz. 

Kuzey ve Doğu Suriye'de barış vahası vardı 

Kuzey ve Doğu Suriye, Türkiye için bir güvenlik tehdidi oluşturmadı, hiçbir zaman oluşturmadı, asla oluşturmadı. Orada yaşayan Kürtler, Araplar, Türkmenler, Êzidîler, Süryaniler; Türkiye ile barış içinde yaşamak istiyor. Çünkü orada bir barış vahası var, vardı. 

Suriye halkları demokratik bir müzakere süreciyle geleceklerini inşa edebilmeli 

Suriye‘nin bütün meseleleri Suriye halkları tarafından çözülmelidir. İlk günden beri bunu dile getirdik, bu tezimizi savunduk. "Hiçbir ülke Suriye‘nin içişlerine daha fazla karışmasın" dedik toprak bütünlüğünü savunduk. O toprak bütünlüğünün içinde nasıl bir çözüm üretilmeli konusunda da tezlerimiz oldu. Demokratik çözüm, siyasi çözüm tezlerimiz oldu. Oysa bugün bu iktidar, toprak bütünlüğü diye adeta aklımızla alay edercesine Suriye‘nin toprak bütünlüğüne müdahale etmektedir. Suriye halkları demokratik bir müzakere süreciyle geleceklerini inşa edebilmelidir. 

Savaş tek bir sorunu çözmüş olsaydı Orta Doğu kan gölüne dönmezdi 

Suriye halkları bunu hak ediyor, bütün Orta Doğu halkları bunu hak ediyor. Savaşın faturasını Suriye ve Türkiye yoksulları ödüyor, halklarımız ödüyor. Savaş ve çatışma tek bir sorunu çözmüş olsaydı, eğer savaş yoluyla bir çözüm bulunabilmiş olsaydı bugüne kadar, Orta Doğu kan gölüne dönmezdi. 

Öcalan’ın görüşleri hem Türkiye hem de Suriye açısından çözüm içermektedir 

Orta Doğu’daki tüm sorunlar muhatapları ile çözülür, diyalogla çözülür. Türkiye’de de Suriye’de de, Irak’ta da diyalogla, müzakereyle çözüm aranmalıdır, tecritle değil. Bugün bir kez daha tecridin sonlandırılması çağrısını yapıyoruz. Bir an önce önce Sayın Öcalan ile görüşülmelidir. Çünkü Sayın Öcalan’ın bu konuda ortaya koyduğu görüşler hem Türkiye hem de Suriye açısından çözüm içermektedir. Bakın bugün Kürt meselesini konuşuyoruz. Kürt meselesi bugün artık sadece bölge meselesi değildir, küresel bir meseledir. Küresel bir meselesinin çözümüne nasıl yaklaştığınız büyük önem taşımaktadır. Bu konuda da bir kez daha Öcalan’ın görüşlerini, Öcalan’ın bu konuda ortaya koymuş olduğu tezleri hatırlatmak istiyoruz.  

Suriye’de siyasi, Türkiye’de demokratik çözümün önündeki engeller kaldırılmalıdır 

Bugün ancak ve ancak bir demokratik müzakere yöntemiyle bu meselenin çözümü için adım atılabilir. Suriye’de siyasi çözümün önü bir an önce açılmalıdır. Suriye’de siyasi çözüm ve Türkiye’de demokratik çözümün önündeki engeller kaldırılmalıdır. 

Suriye’de çözümün önündeki engel iktidardır 

Peki, siyasi çözümün ve Türkiye’deki demokratik çözümün önündeki engel nedir diye sorarsanız, bu engel bizzat bugünkü iktidardır. En kötü ateşkes savaştan iyidir. Ateşkesin bitmesine saatler kaldı. Şu anda Cumhurbaşkanı Soçi’ye uçuyor. Adeta savaş sürsün diye dile getirdiği yeni yeni uydurma tezlerini uçağa binmeden bir kez daha dinledik. 

İktidar rasyonel diplomasiye dönmeli 

Bu sürecin sonunda biz diyoruz ki, ateşkes sürsün ama Türkiye mutlaka rasyonel diplomasiye geri dönsün. Bu anlayıştan iktidar sıyrılmadıkça rasyonel diplomasiyi var etmek mümkün olamamakta. Rasyonel diplomasi var edilmediği için savaşın bütün yükü Kürt halkının üzerine yıkılmaktadır. 

Kendileri ‘savaş, işgal’ diyor 

Hep birlikte ‘savaşa hayır’ demeliyiz. Diyorlar ki buna savaş demeyin. Ne diyeceğiz? Ordunun yarısı Suriye sınırında, üçte biri Suriye’ye girmiş siz buna “savaş demeyin” diyorsunuz. Yok obüsler, yok uçaklar, her türlü savaş tekniği uygulanıyor, siz "buna savaş demeyin”, “işgal demeyin” diyorsunuz. Kendileri diyor. “Fetih” diyorlar, fetihten bahsediyorlar, hutbe okutuyorlar. Biz işgal deyince, yok işgal demeyin. 

Ateşkes metni suç politikalarının teşhiridir 

Ateşkes. Bütün dünyanın gözü önünde bir ateşkes imzalıyorlar, o metne iyi bakın. O metin aslında bugüne kadar Türkiye’nin izlediği yanlış politikaların, hatalı politikaların, hatta suç işlenen politikaların teşhiridir. O ateşkesi dünyanın gözü önünde imzalıyorlar; sonra siz çıkıp ateşkes diyorsunuz, diyorlar ki ateşkes değil. Ne diyeceğiz? "Ara verdik" diyorlar. 

Ateşkes metnini mecbur kalıp imzaladınız çünkü önünüze aile servetiniz kondu 

Bu kadar laubali, ciddiyetsiz, zevzek bir dış politika olur mu? Ateşkes imzaladınız. Hem de o kadar mecbur kalıp imzaladınız ki çünkü önünüze yolsuzluk dosyaları kondu, Halkbank dosyaları kondu, aile servetiniz kondu. Nasıl bir aile servetiymiş ki uluslararası diplomaside en önemli meselelerden biri oluyor. 

Onurlu bir barış her insanın hakkıdır 

Biz savaşa savaş demeye devam edeceğiz. Devam edeceğiz ki savaşa karşı çıkalım, devam edeceğiz ki hep birlikte bir barış siyasetini inşa edelim. Bir barış mücadelesini var edelim. Barışı savunmanın zor olduğunu biliyoruz ama unutmayalım ki onurlu bir barış her insanın hakkıdır. 

Türkiye’nin yapması gereken Rojava'da yeni yaşamın kurucularına el uzatmaktır 

Türkiye’nin yapması gereken tüm dünyanın saygı duyduğu, imrendiği Rojava’daki yeni yaşamı bitirmek değil o yeni yaşamın kurucularına el uzatmak olmalıdır. 

Bu oyunu bozacak olan Türkler ve Kürtlerdir 

Bir kez daha Sayın Öcalan’ı anmak istiyorum. Şöyle bir şey söylemiş; "Türk-Kürt savaşı tuzağına düşmeyin" demiş, uyarmıştı. Hem Türkiye’yi hem de bölgedeki bütün güçleri uyarmıştı. Biz de diyoruz ki, Türk-Kürt savaşını kışkırtacak olanlara inat bu oyunu bozacak olan Türkler ve Kürtlerdir. Barış içinde bir arada yaşama iradesini var edeceğiz. Bütün bu savaş kışkırtıcılarına rağmen biz onurlu bir barışı, savaşa karşı çıkarak, barış mücadelesine sahip çıkarak mutlaka var edeceğiz. 

Savaşın tek gerekçesi iktidarın beka sorunu 

Bu savaşın aslında tek bir gerekçesi var: Uluslararası hukuka sığmayan, hiçbir şekilde meşruiyeti olmayan bu savaşın tek gerekçesi bu iktidarın beka sorunudur. Bu iktidarın beka sorunu tam 5 yıldır bu ülkeye, bu topraklara, Orta Doğu’ya savaşı şiddeti dayatmaya devam ediyor. İktidarda kalabilmek için bu politikalarda ısrar ediyorlar. Siyaseten tükenmiş bir iktidar savaşla ayakta durmaya çalışıyor. Yoz bir milliyetçi söylem, hamaset ve algı operasyonları ile savaşlarına meşruiyet arıyorlar. 

10 günlük savaş bilançosunda zulmü ve savaş suçlarını görürsünüz 

AKP-MHP ittifakının kendi bekaları için başlattıkları bu savaşın 10 günlük bilançosuna baktığında zulmü ve savaş suçlarını görürsünüz. Evet savaş uçakları sadece kentleri değil her bombada insanlığı da katletti. 

İktidar sayesinde IŞİD yeniden hayat buldu, adeta IŞİD’e can suyu oldular 

Ateşkesin bütün koşulları bir an önce sağlanmalıdır. Suriye’de bulunan bütün yabancı güçler bir an önce çekilmelidir. Ama unutmayalım ki Suriye’de bugün IŞİD gerçekliği de var. IŞİD meselesine bir an önce uluslararası kamuoyu el atmalı, bu soruna bir çözüm üretilmelidir. 

Çözümü siyasi demokratik alanda bulamayanlar karşılarında bir kez daha IŞİD’i buldular. Bazı kaynaklara göre 850 IŞİD üyesi kayıp, nerede olduğu bilinmiyor. 2018 yılında IŞİD "sabır stratejisi"ni devreye sokmuştu. Bakın sabır stratejisi. Çok da sabretmediler, bir yıl sonra nefes alıyorlar. Sabrın sonuna geldiler. Peki, nasıl oldu bu? İşte bu iktidarın savaş politikaları sonucunda, bu iktidar sayesinde IŞİD yeniden hayat buluyor. Adeta IŞİD'e can suyu oldular. 

Dünyaya sesleniyoruz: Kobanê’de IŞİD’i durduranlara karşı bu nankörlüğü yapamazsınız

Bu haksız savaş IŞİD’in sabır stratejisinin vahşet yüklü sonuçlarını korkarız ki açığa çıkaracaktır. O yüzden tüm dünyaya çağrı yapıyoruz IŞİD ile mücadelede büyük bir dayanışma gösterilmelidir. Ama tüm dünya da unutmasın, Kobanê’de IŞİD’i durduranlara karşı bu nankörlüğü yapamazsınız. 

DSM’ye göre Suriye’de 235 sivil öldü 

Suriye İnsan Hakları Gözlem Evi’nin raporuna göre 9-17 Ekim tarihleri arasında 36’sı çocuk, biri siyasetçi olmak üzere 79 sivil hayatını kaybetti. Sivillerin 30’u hava bombardımanı sonucu hayatını kaybetti. Demokratik Suriye Meclisine göre bu rakam 235. 12 Ekim günü Suriye Gelecek Partisi Genel Sekreteri Hevrin Xelef katledildi. Katliamıyla ilgili otopsi raporu vahşetin boyunu gözler önüne seriyor. Geçtiğimiz hafta Genel Kurul'da Dışişleri Bakanı, Uluslararası Af Örgütü’nü övüyordu. Af Örgütü bu katliam ile ilgili raporunu açıkladı. Aynı bakan, Af Örgütü’nü suçlamaya başladı. İşte iki yüzlülükleri bu olayda bile bütün çıplaklığı ile ortaya çıkmıştır. 

Savaş çığırtkanlığı serbest, barışa dair söz söylemek suç 

Türkiye’de uluslararası hukuk ve sözleşmelerde suç teşkil eden savaş çığırtkanlığı serbest ama barışa dair bir söz söylerseniz ya da sosyal medyada paylaşım yaparsanız bu suç. Birçok insan barış dedi diye, sosyal medya paylaşımı yaptı diye gözaltına alınıyor, tutuklanıyor. Oysa yandaş basın organlarında, kendine gazeteci diyenler her akşam TV’lerde savaş çığırtkanlığı yapmaya devam ediyorlar. 

HDP’ye saldırmak propaganda araçları 

Bu programların bir de ortak özelliği HDP’ye saldırmak. Hatta neredeyse yegane nedenleri HDP’ye saldırmak. İftira nefret suçları, bu programlarda baş köşede. Hepsi bir harita koyuyorlar, haritanın karşısına geçiyorlar. Yapmış oldukları şey işgal planları. Siz buna işgal deyince de hep birlikte sizi suçlayabiliyorlar. HDP’ye saldırmak adeta yegane propaganda araçları. Bu AKP - MHP İttifakı sıkıştıkça HDP’ye saldırmaya çalışıyor. Kürtlere düşmanlıkla ayakta durmaya çalışıyor. Çünkü bir düşmana ihtiyaçları var. Barış talep eden partililerimiz, dostlarımız ülkenin dört bir yanında gözaltına alınıyor. 

Vali ve kaymakamlar anayasa suçu işliyor 

Urfa’da 56 kişi gözaltına alındı. 30 insan tutuklandı. Neden? Barış talep ettikleri için. Basın açıklamaları yasak. Basın açıklamaları yapmaya kalktığınızda bu kolluk güçleri tarafından yasaklanıyor. Kolluk güçlerine anayasa suç işlediklerini söylediğinizde “Bu valinin talimatı” diyorlar. Vali ve kaymakamlar anayasa suçu işlemeye devam ediyorlar. Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısını buradan göreve davet ediyorum. Açık anayasa ihlali ve suçu olduğu bir yerde sessizce bir kenarda oturamazsınız. 

Yaptığınız Kürt düşmanlığından başka bir şey değil 

AKP'nin Kürt düşmanlığı devam ediyor. Biz bunu söyleyince buna da karşı çıkıyorlar, diyorlar ki “Biz Kürt düşmanı değiliz”. Peki, nesiniz? Bütün ortaya koymuş olduğunuz icraatların hepsi Kürt düşmanlığıdır. Açık, aleni bir şekilde Kürt düşmanlığı yapıyorsunuz. Tutuklamalarınız, gözaltılarınız, anayasa suçu işleyerek basın açıklamalarını engellemeniz, kayyımlarınız ve şimdi Suriye‘de yarattığınız bu savaş Kürt düşmanlığından başka bir şey değildir. 

Kayyım atamaya devam ediyorlar 

İktidar, Kürtlerin demokratik kazanımlarına karşı adeta bir savaş başlatmış durumdadır. Hatırlayın bunun ilk adımını YSK attı. YSK bizim belediye başkan adaylarımızın başvurularını kabul etti. Sonra da KHK’lı olduklarını ileri sürerek mazbatalarını vermedi. 

Böylece ilk tuzağı YSK kurmuş oldu. Şimdi de aynı şekilde belediyelerimize kayyım atamaya devam ediyorlar. Bu da bir savaş ve şiddet politikasıdır. Savaş politikaları ile ayakta duran bu iktidar aynı zamanda kayyım rejimini devam ettiriyor. Bugün de yeni kayyımlar atandı. Dün Diyarbakır Büyükşehir Belediye Başkanımız Sevgili Selçuk Mızraklı, Kayapınar, Bismil ve Kocaköy belediye eşbaşkanlarımız gözaltına alındı. 15 Ekim’de Hakkari Belediye Eşbaşkanımız Cihat Karaman, Yüksekova Belediye Eşbaşkanlarımız Remziye Yaşar ve İrfan Sarı, Erciş Belediye Eşbaşkanlarımız Yıldız Çetin ve Bayram Çiçek, Nusaybin Belediye Eşbaşkanlarımız Semire Nergiz ve Ferhat Kurt gözaltına alındı. Erciş dışındakiler tutuklandı. Erciş Belediye Eşbaşkanlarımızın gözaltıları devam ediyor. 

Doğrudan kayyım atanarak bir anayasa suçu işlenmektedir 

Hakkari, Gever, Nusaybin... Sürekli olarak etap etap eşbaşkanlarımız gözaltına alınıyor, hemen ardından kayyım atanıyor. Ortada aslında hiçbir haklı gerekçe yok. Hatta bu icraat bile bir anayasa suçu barındırıyor. Anayasaya göre belediye eşbaşkanlarımızın faaliyetlerinden dolayı ortaya eğer bir suç çıkıyorsa görevlerinden alınırlar, yerlerine belediye meclisinden biri vekalet eder. Bu iki aylık bir süredir. Her iki ayda bir durum yeniden gözden geçirilir. Oysa bugün yapılan bu bile değildir. Doğrudan kayyım atanarak bir anayasa suçu işlenmektedir. 

Türkiye’de gizli tanık marifetiyle ne hukuk kaldı ne demokrasi 

Peki belediye eşbaşkanlarımız, belediye meclis üyelerimiz neden gözaltına alınıp tutuklanıyor. Haklarında herhangi bir suç bir delil var mı? Yok. Bir delil var mı yok. Peki, ne var? Gizli tanık ifadesi. Her dosyada bir gizli tanık var. Kimdir bu gizli tanık dedik, şöyle bir fotoğraf çıktı önümüze (Fotoğrafı linkte bulabilirsiniz). Budur, gizli tanık budur. Bu zat gizli tanık. Türkiye’nin gizli tanığı. Sabah akşam HDP’liler hakkında uydurma gerekçelerle raporlar düzenleyip, savcılara talimat veren, sonra da kaymakam ve valilerini atayan ama IŞİD’lileri de çok seven bir gizli tanık. Bu gizli tanık marifetiyle bugün Türkiye’de ne hukuk ne demokrasi kaldı ne de insan hakları kaldı. Kayyım bir anayasal suçtur bunu ısrarla söylüyoruz bu anayasal suçtan bir an önce vazgeçilmesini ve bir an önce tüm belediye başkanlarımızın göreve iade edilmesini istiyoruz. Ve tabii kayyımlar hakkında bir an önce soruşturmalar açılması ve gizli tanığın kayyımlarla ilişkisinin araştırılması ve hediyelerin hesabını sorulmasını istiyoruz. 

İktidar yurttaşlarının emeğiyle kazandıklarını gasp ediyor 

AKP-MHP iktidarı bu ceberut politikalarını uygularken Türkiye yurttaşlarının emeğiyle kazandıkları gasp ediliyor. Vergiler, savaşa işgale talana gaspa gidiyor. Bu iktidarın temel hedeflerinden biri de toplumu sindirmek, çaresiz bırakarak kendi politikalarına bir rızaya dönüştürmek. Bakın, bu kayyım atanan yerlere bakın ve bu zor ve rıza arasındaki meselenin gerçekliğine bakın. Nusaybin’de seçilen belediye eşbaşkanlarımız yüzde 77’in üzerinde oyla seçildi. Yüksekova yüzde 66, Hakkari yüzde 60. Tüm bu halkın iradesi yok sayılarak buralara kayyım atanıyor. 

Kardeşlik hukukuymuş, etle tırnak ilişkisiymiş geçin bunları 

Açık açık Kürt düşmanlığı yapılıyor Kürt düşmanısınız dediğimizden de kızıyorlar diyorlar ki “Kürtler bizim düşmanımız değil Kürtler bizim kardeşimiz”. Hayır, sizin kardeşiniz başkaları olabilir, o olabilir, bu olabilir ama Kürtler bu ülkenin eşit haklara sahip yurttaşlarıdır ve ancak ve ancak bu hukukla ilişki kurabilirsiniz. Yoksa kardeşlik hukukuymuş etle tırnak ilişkisiymiş geçin bunları. Bizim tek kabul edebileceğimiz şey eşit yurttaşlık temelinde anayasal haklardır ve bu haklarımızdan da asla vazgeçmeyeceğiz. 

Bre reziller uyduracaksınız gidin bakın Yüksekova Belediyesi’nin parası var mı? 

Yüksekova”ya kayyım atandı. Atama gerekçeleri içinde şöyle bir şey geçiyor. İhale yapmış Yüksekova Belediyesi ve bu ihalede yolsuzluk varmış. Yüksekova Belediyesi’ni devraldığımızda belediyenin 700 milyon borcu vardı. Belediye 15 yıl boyunca maaşları bile ödemezse borçları kapatamıyor. Yüksekova Belediyesi ihale yapıyor, ihale yapmakla da kalmıyor ihaleyi değerinin üzerinde yapıyor ve aradaki farkı da Kandil’e gönderiyor. Ya bre utanmazlar, bre reziller bir şeyi uyduracaksınız bari gidin sorun bakalım Yüksekova Belediyesi’nin parası var mı? 

Çöktükçe kaynaklara saldırıyorlar 

Peki nerede o para, 700 milyon. 2016’da atadığınız kayyıma onu soracaksınız. Bu parayı kimin çaldığı, ne yaptığı bu kadar ortadayken hala belediye başkanlarımıza iftira atıyorlar, hala asılsız suçlamalarla görevden alıyorlar. Çünkü çok sıkıştılar, çünkü gidiyorlar, çöküyorlar ve çöktükçe ülkeyi de çökertiyorlar. Her türlü kaynağa saldırıyorlar. Evet bu belediyelere kayyım atayarak aslında halkın kaynaklarına el koyma peşindeler. 

İktisadi şiddetin nedeni savaşı sarayı finanse etmek 

Ekonomi’de de aynı yöntemle aynı şiddeti hayata geçiriyorlar. Bakın ülkenin yüzde 70’i borçlu şu anda. Bunlar resmi rakamlar. Yani 58 milyon insan borçla yaşayabiliyor ve ülkeyi borçlandırmaya devam ediyorlar. Bugün kayıt dışı çalışma oranı yüzde 36’ya ulaşmış durumda. Yani bir kayıt dışılık her yeri kaplamış, bir hukuksuzluk her yeri kaplamış. Zamlar; elektriğin sadece 3 ayda 100 liradan 160 liraya çıktığını görüyoruz. Doğalgaz 300 liradan 400 liraya çıktı. Neden bu kadar zam, bu kadar iktisadi şiddet var? Neden bu denli halkı yoksullaştırma var? Çünkü savaşı finanse edecekler. Çünkü sarayı ve yolsuzluklarını finanse edecekler. 

Bütçe açığı zamlarla, yolsuzluklarla kapatılacak  

İşte iktisadi şiddetin bir boyutu zamlar ise diğer boyutu kayyımlardır. Ve merkezi bütçe yakında Meclis'te olacak. Bütçeyi konuşmaya başlayacağız. İlk 9 ayda 86 milyar lira açık verdi bütçe. Oysa planlamalara göre 80 milyar liraydı yıllık bütçe açığı. Yani daha 10 ayda bunu aştılar, önümüzdeki iki ayda da bu aşılmaya devam edecek. Ne diyor Cumhurbaşkanı "9 günde 40 bin lira harcadık daha da devam edeceğiz". Yani bütçe açık vermeye devam edecek. Peki, bu açık nasıl kapatılacak? İşte bu zamlarla, bu yolsuzluklar ve kayyımlarla gasp ederek kapatılacak. Bu yozlaşma, çürüme devam edecek. Çünkü bir yerde adaletsizlik, yoksulluk, yolsuzluk varsa orada yozlaşma vardır, çürüme vardır. Vergideki adaletsizlik de bunun en önemli göstergesidir. Dolaylı vergiler yüzde 72’ye çıktı. Yani her şeye zam gelecek ve bu zamlar üzerinden bu bütçe açığı kapatılacak. 

Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi ülkeyi çökertmiştir 

Peki, kimdir bütün bunların müsebbibi? Bunların müsebbibi kuşkusuz tek adamdır. Bütün bu sorunların sorumlusu tek adamdır. Savaşın da kayyımın da bu iktisadi şiddetin de sorumlusudur. Çünkü Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi diye önümüze getirilen ve bir yılda tükenen bu sistem ülkeyi de tüketmiş çökertmiştir. Bunda ısrar ederek adeta 80 milyon insan bir zulüm altında yaşamak zorundadır. Hatırlayın şöyle diyordu. Bu sisteme geçerken ekonomi uçacak. Ekonomi ellerinizden uçtu gitti. İktisaden hiçbir hakkımız neredeyse kalmadı. Yoksulluk işsizlik geçim sıkıntısı dağ gibi. Son bir yılda 1 milyondan fazla işsiz işsiz ordusuna eklendi. İsraf bitecek deniyordu, adeta israftan geçilmiyor. "İtibarımız artar, itibardan tasarruf" olmaz dediler ve şu anda dünyanın en itibarsız iktidarına sahipler. 

İtibarınız yok, hiçbir zaman da olmayacak 

Açıkça söylüyoruz; bizim nezdimizde de, halklarımızın nezdinde de, dünya nezdinde de itibarınız yok, hiçbir zaman da olmayacak. Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi ile yol almak mümkün değil. Bu anlayışla yol almak mümkün değil. En kısa sürede Türkiye bu rejimden kurtulacak. Çözümü Türkiye mutlaka bulacak. Çözüm tecridin sonlandırılmasından geçiyor. Çözüm savaşın sonlandırılmasından geçiyor. Çözüm Kayyım Rejiminin sonlandırılmasından geçiyor. Bu çözüm ancak ve ancak demokratik siyaset ile mümkündür. Bu çözüm ancak ve ancak demokratik çözümle mümkün demokratik anayasa ile mümkün. 

1920 Meclisinde tam 72 tane Kürdistan vekili vardı 

O yüzden de diyoruz, gelin başladığımız yere dönelim. 100’üncü yılında 1920 Meclisine dönüp bir bakalım, hafızamızı canlandıralım. Evet o meclisin nasıl bir meclis olduğunu hatırlayalım ve o günden bugüne cumhuriyetin demokratikleşmesinin önünde hangi engeller varsa gelin onları hep birlikte kaldıralım.1920 Meclis’inde Lazistan vekilleri, Çerkes vekiller vardı. En fazla da Kürdistan vekilleri vardı. Tam 72 tane Kürdistan vekili vardı. Bir arada yaşamanın iradesi vardı. İşte bu meclis o meclistir. O meclisten kopan bu meclisi başka bir yer sürüklemeye çalışan bir iktidar var karşımızda. 

Başka bir rejim inşa etme peşinde, bu tekçi rejime geçit vermeyeceğiz 

Adeta 1920’nin rövanşını alma peşinde. Çünkü 1920 kendinden önceki ittihatçılara karşı yeni bir anlayışı hayata geçirmek istiyordu. Şimdi bu ittihatçı akıl o Meclis'in rövanşı peşinde. Kendi tekçi anlayışını, ittihatçı anlayışını dayatarak başka bir rejim inşa etme peşinde. Buna izin vermeyeceğiz. Bizler Kürtler, Türkler, Çerkesler, Lazlar Türkler; bu coğrafyada bütün halklar, 72 millet yine bu Meclis çatısı altında bir araya gelerek mutlaka ama mutlaka o demokratik çözümü bir arada var edeceğiz. Ve bu tekçi rejime geçit vermeyeceğiz. 

Halkın iradesi yerine kayyımlara, tezkerelere sahip çıkılıyor 

Halkın iradesine hep beraber sahip çıkacağız. Bugün maalesef üzülerek görüyoruz ki bu Meclis çatısı altında bu iradeye sahip çıkmak yerine tezkerelere sahip çıkılıyor. Yine üzülerek görüyoruz ki bu Meclis çatısı altında halkın iradesine sahip çıkmak yerine kayyımlara sahip çıkılıyor. O yüzden de diyoruz ki gelin Meclis hukukunu çalıştırın, gelin halkın iradesine sahip çıkın, gelin tezkerelere değil barışın sesine kulak verin, barışa sahip çıkın, gelin kayyıma vesayete değil yerel demokrasiye parlamenter demokrasiye sahip çıkın. Biz bunu söyledikçe duymazdan gelenler, bizi görmezden gelenler bize rağmen bu sistemi dayatanlar Türkiye’ye büyük bir kötülük yapıyorlar. Halklarımızın geleceğine büyük bir kötülük yapıyorlar Kürt düşmanlığını beslemeye ayrımcılığı nefreti beslemeye devam ediyorlar. 

3 gün boyunca Meclis çalışmalarına katılmıyoruz 

O yüzden de, uyarıyoruz, Meclis'teki tüm vekilleri uyarıyoruz. Hangi partiden olursanız olun, unutmayın bu halkın temsilcilerisiniz. Öncelikle halkların iradesine sahip çıkacaksınız. Nerede bir mağdur, bir mazlum varsa önce onun hakkını savunacaksınız. Bunu yapmadığınız sürece ne halkı temsil edebilirsiniz, ne de milletvekili olabilirsiniz. O yüzden de 3 gün boyunca Meclis çalışmalarına katılmayacağız. Bu tavrı protesto edeceğiz. Bütün milletvekillerini uyaracağız. Yüzleşmeye davet edeceğiz. 3 gün boyunca orada olmayacağız ama dönüp o sıralara baktığınızda, HDP sıralarına baktığınızda biz olmasak da orada halkın iradesini göreceksiniz. Orada Kürt halkının demokrasi ve barış mücadelesini göreceksiniz. Orada kayyımlara karşı, savaşa karşı çıkan iradeyi göreceksiniz. 

Tüm vekillere sesleniyoruz: Kayyımlara karşı sesinizi yükseltin 

Bizler Amed’te olacağız. Selçuk Mızraklı, Ahmet Türk ve Bedia Özgökçe olacağız. Hep beraber bu halkın iradesine sahip çıkacağız. O kayyımlar belediye binalarında kendilerini tutsak etsinler biz halkımızla birlikte sokaklarda olacağız. Buradan tüm seçilmişlere çağrı yapıyorum, onları da Diyarbakır’a davet ediyorum. Çünkü bu kayyım size de atanmıştır. Sizin sessizliğiniz kayyımı onaylamaktır. O yüzden sessiz kalmayın. Halkınızla, halklarınızla beraber onların iradesine sahip çıkın kayyıma karşı sesinizi yükseltin. Buyurun kalkın Diyarbakır’a gelin o özgürlük halayında, o özgürlük mücadelesinde faşizme karşı omuz omuza verelim. Hep beraber şimdi Diyarbakır’da bu mücadeleyi yükselteceğiz. Hep birlikte Diyarbakır’a geçiyoruz. 3 gün boyunca Meclis çalışmalarına katılmıyoruz. Hem Meclis'e hem Türkiye'ye bu uyarıyı yapmayı bir sorumluluk olarak düşünüyoruz ve bunu hep birlikte ortaya koyuyoruz. Tüm arkadaşlarıma mücadelelerinde başarılar diliyorum. Hepimizin yolu açık olsun. 

22 Ekim 2019

Etiketler: #sezai temelli