Selma Irmak: Kadınlar çektikleri acıların hesabını sandıkta sormalı

Hakkari Milletvekilimiz Selma Irmak'ın tutuklu bulunduğu Silivri 9 Nolu Cezaevi’nden gazete şûjin’e verdiği röportaj:

HDP Hakkari Milletvekili Selma Irmak, 4 Kasım tarihinden bu yana tutuklu bulunduğu Silivri 9 Nolu Cezaevi’nden 8 Mart nedeniyle kadınlara mesaj göndererek, “Kadınlar çektikleri acıların ve döktükleri gözyaşının hesabını sandıkta sormalıdır. Tek adam rejimine karşı ev ev, kapı kapı çalışmalı ve başarıyı örgütlemelidir. Unutmayalım ki, kadın öncülüğünde gelişen her eylem mutlaka başarıya ulaşır” dedi.

Türkiye’de 15 Temmuz sonrası ilan edilen OHAL ile birlikte çıkarılan Kanun Hükmünde Kararnameler (KHK) ile akademisyenlerden DBP’li belediye eşbaşkanlarına, eğitim emekçilerinden gazetecilere, HDP’li vekillerden siyasetçilerine kadar toplumun birçok kesimine yönelik baskılar arttırıldı. Türkiye’de gelişen hak ihlallerine karşı toplumun birçok kesiminden tepkiler yükselirken, HDP Hakkari Milletvekili Selma Irmak ta tutuklu bulunduğu Silivri 9 Nolu Cezaevi’nden gazete şûjin’in gündeme dair sorularını yanıtladı.

HDP Eş Genel Başkanı Figen Yüksekdağ şahsında partinize yönelik saldırının kadın boyutunu nasıl değerlendirirsiniz?

Öncelikle sizin şahsınızda kadının kalemini yerde bırakmayan, inadına, her tür baskı, hukuksuzluk ve engele rağmen kadının sözünü söylemeye devam eden basın emekçilerine, özgür düşünen kadınlara selam, saygı ve sevgilerimi gönderiyorum. Yayın hayatınızda başarılar diliyorum. Bütün erkek egemenlikli, iktidarcı ve hegemonik sistemlerde kadın her zaman ilk hedefte olmuştur. “Önce kadınları vurun” sözü bu minvalde bir sözdür. Buna karşın, tarih hep direnen kadınları yazmıştır.

‘Sol sosyalist kadın gücüne gözdağı verilmek isteniyor’

Eşbaşkan Figen Yüksekdağ, HDP projesinin, Türkiyeli devrimci, demokrat, feminist muhalif kadınlarla Kürdistanlı kadınların örgütlü birlikteliğinin, ortak kadın duruşunun en çarpıcı örneği, en iyi özetidir. Dik duran, direnen, halkların ve kadınların kardeşliğine inanan sosyalist bir kadındır. Şahsında birlikte eşit ve özgür yaşamın rol modeli ortaya çıkmıştır. Figen Yüksekdağ’a ve onun şahsında direnen tüm muhalif kadınlara yönelik bu saldırının esasında ise, Kürt halkının demokrasi mücadelesinin yanında, ikirciksiz, net ve kararlı durma hali yatar. Dolayısıyla, eşbaşkanımıza yönelik alınan bu ucube karar aynı zamanda, Türkiyeli sol sosyalist kesime ve örgütlü kadın gücüne bir mesaj ve gözdağıdır. Türkiye’deki devrimci dinamiklerin Kürtlerin yanında yer alması ve birlikte bir güç birliği halinde hareket etmesinin açığa çıkardığı güç rejim ve iktidar için tehlike arz etmiştir. O nedenle “erkler divanında” alelacele, yangından mal kaçırır gibi bir karar çıkarıldı, onandı ve mecliste üstelik bir kadın meclis başkanvekili tarafından okunarak eşbaşkanımızın milletvekilliği düşürüldü.

‘Yanlış hesap halktan geri dönecektir’

Öte yandan, HDP Eşbaşkanı Figen Yüksekdağ’ın siyaset dışı bırakılması uzun zamandır sürdürüle gelen HDP’yi siyaset dışı bırakma, siyaset yapamaz hale getirme planı ve politikasının bir parçasıdır. HDP’nin siyaset yapma yolları tıkanarak aslında güvenlikçi, askeri çözüm yöntemlerin önü açılmak, halihazırda yürütülen politikalar meşru kılınmak istenmektedir. Bu kararın bu hızla meclise getirilmesi ve zamanlaması da manidardır. AKP’nin referandum kampanyasının önemli bir ayağı da HDP’yi “döverek” milliyetçi oyları yükseltmektir. Ancak bu yanlış bir hesaptır ve hep birlikte göreceğiz bu hesap halktan geri dönecektir. Esas olan halktır.

‘Kararlar bizi asla yıldırmayacaktır’

Eşbaşkanımız Figen Yüksekdağ’ın söylediği gibi “Düşürülen bir mazbatadır. Halkın verdiği temsiliyet hakkı yerli yerinde durmaktadır. Bu hakkı ancak veren halk geri alabilir.” Eşbaşkanımıza yönelik bu kindar ve hukuksuz tutumu kınıyoruz. Bilinsin ki bu kararlar bizi asla yıldıramayacaktır. Hukuksuzluklardan medet umanlar fena halde yanıldıklarını göreceklerdir.

-8 Mart’a yaklaşırken tüm dünya ölçeğinde kadın kazanımlarına yönelik saldırılar artarken, kadınların mücadele hattını geliştirmelerine dair önerileriniz nelerdir? Türkiyeli kadınlara çağrınız nedir?

Kadınlara yönelik şiddetin her geçen gün dozunu arttığı bir mevsimde yeni bir 8 Mart’ı karşılıyoruz. Ancak biz kadınların şöyle bir sloganı var; “Her gün isyan, her gün direniş!” çünkü biliyoruz ki yaşanılabilir bir dünya, yeni bir yaşam kurulana kadar kadın mücadelesi devam edecektir. Bu vesileyle Silivri Cezaevi’nden her yerde direnen bütün kadınlara selam olsun, diyoruz.

‘Kadın kazanımları her geçen gün artıyor’

Dünyanın her yerinde en yoksul topluluk, kadın topluluğudur. Her tür şiddete maruz kalan, her tür haktan mahrum bırakılan dünyadaki en büyük “sömürge” kadınlardır. Elbette kadınların direnişleri sonucu ortak kazanımları da her geçen gün artmaktadır. İstatistikler en çok boşanmak ya da ayrılmak isteyen kadınların katledildiğini söylüyor. Bu da kadınların, kendilerine biçilen şiddetle örülü hayata baş kaldırdıklarını, kendi kaderini tayin etme hakkı için isyana kalktıklarını gösteriyor. Bu güçlü başkaldırı karşısında zavallılaşan ve aciz kalan erkek, eril zihniyetli iktidarın ve geleneksel toplumun cezasızlıkla “onay” verdiği kadın kırım silahını kullanmaktan çekinmemektedir.

‘Özgürlük örgütsüz olmaz sonucunu çıkardık’

Kadınlar yaşam, düşünce, kamuya katılım, eğitim, sağlık, barınma, güvenlik hakları için mücadele ediyor. Ama bu kadar mücadele deneyiminden şu sonucu çıkardık: özgürlük örgütsüz olmaz. Dünyanın her yerinde kadınlar bir zincirin birleşmemiş halkaları gibi direnmekteler. Dolayısıyla kazanımları ya lokal kalıp evrenselleşememekte ya da kolaylıkla zayıf halkalar gibi kırıma uğrayabilmektedir. O nedenle küresel çapta örgütlenme, yerel ağlardan genel örgütlenmelere kadar bileşimler, kurumlar oluşturmak biz kadınlar için varoluşsal bir zorunluluktur.

‘Türkiye’de yaşadığımız şiddet yeni bir toplum dizaynıdır’

Son bir yıl daha yoğun ve sistematik olmak üzere Türkiye’de yaşadığımız şiddet yeni bir toplum dizaynıdır. AKP iktidarıyla yüzde 1400’lere çıkan kadın katliamları, çocuk istismarı ve çocuk yaşta evlilikler, kadın bedeni üzerinden toplumu terbiye etme politikaları yaşadığımız toplumsal şiddetin, ne giyinileceğine, kaç çocuk doğurulacağına, nerede dolaşıp, nasıl gülüneceğine kadar tayin etme hakkını kendinde gören iktidar, buna itiraz eden, muhalefet eden öğretmen, öğrenci, işçi, memur, akademisyen, siyasetçi, aktivist yani örgütlü her kadına saldırarak, cezaevlerine tıkarak, baskı uygulayarak susmuş, sinmiş, teslim olmuş, biat eden bir toplum yaratmak istemiştir.

‘Özgürlükçü bir yaşamı kadın eliyle örmek mümkün’

Karanlık bir geleceği adım adım örmek isteyenlere karşı, Türkiye’deki tüm kadınların direnişi örgütleyerek, başarabilme umudunu büyüterek öncülük etmesi beklenir. Kadının inancı, kararlılığı ve örgütlü gücüyle her tür eril iktidarı alt etmek ve demokratik, özgürlükçü bir yaşamı kadın eliyle örmek mümkün. Dünyanın gözü önünde gerçekleşen Rojava Devrimi bir kadın devrimidir. Ve kadının örgütlü gücünün açığa çıkarıldığı muazzam bir deneyimdir. Kadın, bu örgütlü gücüyle yalnız kendini özgürleştirmiyor, erkeği de dönüştürüyor ve yepyeni bir toplum inşa ediyor.

* Anayasa görüşmelerinde özellikle partiniz kadın grubu, referanduma sunulacak olan anayasada kadınların olmadığına dair muhalefette bulundu. Neye göre bu anayasada kadının olmadığını düşünüyorsunuz? Kadına dair ne olması gerekirdi?

Anayasa değişiklik paketi görüşmeleri mecliste görüşülürken biz HDP milletvekilleri (7’si kadın olmak üzere 13 milletvekili) cezaevine konulmuş ve bu sürecin dışında tutulmuş idik. Ülkenin kaderinin belirlendiği bir süreçte halkımızı temsil hakkımız hukuk katledilerek elimizden alındı. Elbette bizlerin şahsında bize oy veren milyonlarca kadın başta olmak üzere halklarımız cezalandırıldı ve söz, karar hakkı gasp edildi. 16 Nisan’da referanduma sunulacak olan anayasa değişikliği, şimdiye kadar yapılan darbe anayasalarının da gerisindedir. Sık sık darbelerle askıya alınsa da, iktidara gelen hükümetlerin baskı ve şiddet politikalarına meşruiyet kazandırmak için araçsallaştırılan bir pozisyona düşse de bir parlamenter sistem var. Parlamento daha fazla güçlendirilip demokratik işleyişe kavuşturulacağına şimdi tamamen işlevsizleştirilmeye, ortadan kaldırılmaya çalışılıyor.

‘Kadın düşmanı bir anayasa’

Şimdiye kadar yapılan anayasalar ki hep darbe anayasaları olmuştur, istisnasız “kadın körü” olmuştur. Bu anayasa da ise, hem yok sayma, görmeme hem de bunu meşrulaştırma çabası vardır. Anayasa değişikliği sürecine hiçbir muhalif toplumsal kesim dahil edilmediği gibi kadın örgütleri de dahil edilmemiştir. Kuşkusuz dahil edilselerdi, böyle bir taslak ortaya çıkmayacaktı. Üzerinde söz söylemediğimiz, yapım sürecine katılmadığımız bir anayasayı da kabullenmemiz beklenemez. Bu anayasa, kadın anayasası değildir. Tam aksine kadın düşmanı bir anayasadır. Anayasalar özünde toplumsal sözleşmelerdir. Ve bugüne kadar süregelen; kadının hukuksal anlamda dışlandığı, kadın kırım politikalarının adeta onay ve destek gördüğü, kadınların nesne konumuna düşürülerek, söz ve karar mekanizmalarının dışında bırakıldığı, “geleneksel erkek sözleşmesi” anayasaları reddediyoruz. Toplumun kadınla yeniden bir sözleşme yapması gerekmektedir. Hazırladığımız ve kamuoyuyla da paylaştığımız alternatif anayasa yeni bir toplum inşası için temel alınabilir. Kadının her alanda söz sahibi olduğu, ayrımcı politikaların mahkum edildiği, hak ve özgürlüklerin, kadın ve doğa esasına oturan anayasaya evet diyebiliriz ancak. Olması gereken de budur.

* AKP’de politika yapan kadın milletvekilleri başta olmak üzere aktif siyaset yürüten AKP’li kadınlara tutuklu bir kadın milletvekili olarak bir mesajınız var mı?

Bilirsiniz bir söz var “insan insanın kurdudur” der. Eril zihniyet bunu “kadın kadının kurdudur” sözüne evriltmiştir, ne yazık ki… Oysa yıllardır kadın özgürlük mücadelesi yürüten biz kadınlar, “kadın kadının dostudur” düsturuyla hareket ediyoruz. Kadın özgürlük sorunsalı, partiler, ideolojiler üstü bir meseledir. Kadın sorunu esasında toplumsal bir sorundur ve politiktir. Referanduma sunulan bu kadın düşmanı anayasa değişikliği geçerse, gelecek olan “tek adam rejimi” tüm kadınlara yaşamı dar edecektir. Dolayısıyla “tek adam rejimi” için çabalayan AKP’li kadınlar da tehlike altındadır ve bu rejimin hışmına uğrayacaktır. Kadın milletvekili olarak milletvekilliğimiz devam ederken tutuklanıp cezaevine konulmamız siyaset yapan tüm kadınlara yönelik baskıdır, şiddettir. Siyasetçi kadınlara olduğu gibi AKP’li kadın siyasetçilere de “hizada durma” mesajı verilmektedir elbette.

Eril zihniyetli rejimlerin dostu yoktur. Vefası, ahlakı da yoktur. “Krala yaslanmayın, düşersiniz” diye bir söz vardır. Hem AKP’li hem de siyaset yürüten tüm kadınlara mesajımız, kadının kadına yaslanacağı bir tutum geliştirerek her tür haksız ve hukuksuz uygulamaya ilkesel olarak karşı çıkmalarıdır. Kadın adına yaşanılabilir bir dünya ve geleceği ancak böyle kurabiliriz.

* 16 Nisan’da yapılacak referandumun özellikle sandık güvenliği açısından ciddi sorunlar olan bölgelerde kadın seçmenlere önerileriniz ve değerlendirmeleriniz nelerdir?

16 Nisan’da yapılacak referandum AKP hükümetinin pervasız şiddetini meşrulaştırarak yasallaştırarak yürütmesi bakımından kendilerine önemli bir olanak sağlayacaktır. Ancak toplumun aleyhine olan bu anayasanın ret cevabı alması büyük olasılıktır. Sandıktan hayır cevabı alan hükümet yenilgiye uğrayacaktır. Bir duvarın yıkılması, içinden bir tuğlanın çekilmesiyle başlar. Toplum değiştirme gücünün farkına varır, demokratik ve özgür bir yaşam için ses vermesi, susmaması gerektiğini görür. Sonuçta bugün ileri demokrasiyi yaşayan ülkelerde değişim böyle gerçekleşmiştir. Bu nedenle her oy’un çok kıymeti vardır. Mutlaka sandık başına gidilmeli ve oy kullanılmalıdır. Hükümet açıklamalarında bu seçimi ölüm-kalım savaşı gibi nitelemektedir. Doğrusu, kendileri için öyledir. Bunun için her tür “yönteme” başvuracakları ihtimalini gözden uzak tutmamak gerekir. Sandık başındaki görevli arkadaşlarımıza önemli rol düşmektedir.

Bölgede son bir yıldır en büyük kahrı kadınlar çekti. “Anaların gözyaşlarını dindireceğiz” naraları atan hükümet, en çok anaları ağlattı. Kadınlar çektikleri acıların ve döktükleri gözyaşının hesabını sandıkta sormalıdır. Tek adam rejimine karşı ev ev, kapı kapı çalışmalı ve başarıyı örgütlemelidir. Unutmayalım ki, kadın öncülüğünde gelişen her eylem mutlaka başarıya ulaşır.

Bitirirken, duvarların ardına kadın sesinizi ulaştırdığınız ve bu röportajla sesimi duvarların ötesine taşıdığınız için teşekkürler. Sizin şahsınızda tüm kadınların 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Gününüzü kutluyoruz. Özgür günlerde buluşmak üzere… Sevgiler.

4 Mart 2017