
Eş Genel Başkan Yardımcımız Saruhan Oluç, Grup Başkanvekilimiz Filiz Kerestecioğlu, Milletvekillerimiz Osman Baydemir, Ertuğrul Kürkçü ve Mithat Sancar, Strazburg Temsilcimiz Faik Yağızay ile avukat Reyhan Yalçındağ’dan oluşan heyetimiz, dün Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'ne yaptığı başvurudan sonra bugün Avrupa kurumları ile görüşmelerini sürdürmektedir.
Heyetimiz, ilk olarak Avrupa Konseyi İnsan Hakları Komiseri Nils Muiznieks ve ekibi ile görüşmüştür. Ardından Avrupa Konseyi Genel Sekreteri Thorbjorn Jagland kabinesiyle ve sonrasında İşkenceyi Önleme Komitesi CPT ile görüşmeler yapmıştır.
Heyetimizin devam eden temaslarla ilgili ortak açıklaması şu şekildedir:
Başvuru ve görüşmelerde bir temel meselenin altını çizdik; o da Eş Genel Başkanlarımızın ve vekillerimizin tutuklu olarak yargılanmalarının Anayasa Mahkemesi (AYM) ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin (AİHM) karar ve içtihadleri açısından kabul edilebilir olmadığıdır.
Bu durum yasalara, uluslararası sözleşmelere ve usullere aykırıdır. Türkiye'de Anayasa Mahkemesi'nin 95 günden bu yana konuyu ele almamış olması nedeniyle AİHM’in konuyu acilen gündemine almasını beklediğimizi ve talep ettiğimizi ifade ettik. Türkiye’deki iç hukuk yollarının tükenmemiş olması iddiasının bu vakada geçerli olmadığı konusunu muhataplarımıza anlattık. Çünkü AYM’nin önceden verilmiş Balbay-Haberal emsal kararı vardır. Bu karara uyulması ve işaret edilmesi gerekli ve yeterlidir. O nedenle vekillerimiz ve Eş Genel Başkanlarımızın acilen bırakılması yönünde bir kararın acilen çıkarılması konusunda ısrarlıyız.
İkinci olarak, Meclis Grup Başkanvekilimiz İdris Baluken, AYM içtihatına işaret eden doğru bir kararla salıverilmiş, ancak sonrasında hakkında gene hukuksuz bir şekilde bu kararı yok sayan bir yakalama kararı çıkarılmıştır. Baluken, bir operasyon geçirmiştir, cezaevine iadesi halinde sağlığı tehlikeye girecektir. Sağlığı düzelene kadar tutuklama kararının uygulanmaması konusunda acil tedbir kararı alınması için başvuruda bulunduk.
Diğer bir önemli mesele olarak referandum sürecinde hükümetin yurttaşların 'hayır’ tercihini kriminalize eden tavrının; referandum sürecini muazzam bir baskı altında yürütmeye çalışmasının kabul edilemezliğinin altını çizdik ve muhataplarımızı azami dikkati göstermeye davet ettik.
Son olarak Nusaybin-Kuruköy’deki mezalim gündemimizdeydi. Milletvekillerimizin ve insan hakları kurumlarının köye girişlerinin engellenmesinin bir insan hakları ihlalinin devamı olduğunu dile getirdik. Bunun tabii siyasi anlamı ve sonuçları da vardır, ancak burada öncelik hak ihlali boyutunda olmuştur.
Görüşme yaptığımız muhataplarımızdan taleplerimizin değersizliğine ya da kabul edilemezliğine dair bir karşılık almadık. Tam tersine ilgiyle karşılandık.
Sonuçların ne olacağı elbette sadece bu başvurulara ve görüşmelere değil, aynı zamanda Türkiye’deki demokratik muhalefetin ve insan hakları mücadelesinin de başarısına bağlıdır.
21 Şubat 2017