Taşdemir: Merdivenlerimizde oturan Aile Bakanı, kadınlar katledilirken neredeydi?

Kadın Meclisi toplantımızın açılış konuşmasını yapan Kadın Meclisi Sözcümüz Dilan Dirayet Taşdemir, gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulundu. Taşdemir, şöyle konuştu: 

Faşizmin tüm yönelimlerine, şiddet, tutuklama gözaltı furyasına karşı “İrademe dokunma eşbaşkanlık mor çizgimizdir” diyerek sokaklara çıkan, direnmeye devam eden kadınları buradan saygı ile selamlıyorum. Kadınlar irade hırsızlarına karşı itirazları yükseltmeye ve  kazanımlarını sahiplenmeye devam ediyor. Bizler de bu iradenin coşkusu ve heyecanıyla Kadın Meclisi toplantımızı gerçekleştiriyoruz. Eminim ki yürüteceğimiz tartışmalar, yapacağımız planlamalar hem irademizi güçlendirecek hem de irade hırsızlarına karşı kadınların geliştirdiği itiraz üzerinden ciddi sonuçlar yaratacak. Bugünkü Kadın Meclisi toplantımızı bu kadar saldırı ve yönelimlerin olduğu bir dönemde kadın iradesinin bu kadar güçlendiği bir süreçte yapıyor olmanın da büyük bir anlamı var. O açıdan hepimizin burada bu güçle ve enerji ile katılacağımıza, doğru sonuçlar ve güçlü planlamalar çıkaracağımıza inanıyorum. Hepiniz Türkiye ve Kürdistan’ın pek çok ilinden sabah saatlerinden geldiniz, coşkunuzu enerjinizi aktaracağınız bir toplantı olacağına inanıyorum. İrademizi güçlendirerek başarıya gideceğimizi de inanıyorum. 

HDP’siz, Kürtlersiz ve kadınsız bir değişimin olamayacağını gösterdik

Partimizin savunduğu değerler, çoğulcu siyaset yapısı, kadın partisi olma iddiası ve Türkiye’yi demokratikleştirme perspektifini güçlendirdikçe partimize yönelik saldırıların da tertiplendirildiğini bizler çok iyi biliyoruz. Çünkü kurmak istedikleri tek adam rejimi karşısında bizler, kadınlar, partimiz önemli bir güçtür, biz bu gücüz. Bu gücü 7 Haziran’da halkların umudu olarak ortaya çıkarmış, göstermiştik. Yine 31 Mart ve 23 haziran seçimlerinde Türkiye ve Kürdistan’da uyguladığımız siyaset perspektifi, yaşamsallaştırdığımız geliştirdiğimiz öncü gücümüzle aslında HDP’siz, Kürtlersiz ve kadınsız bir değişimin olamayacağını gösterdik. Bunun sonucunda hepimiz gördük, tanıklığını bugün de yapıyoruz; partimize yönelik saldırılar bu minvalde ciddi anlamda gelişti. Bir konsept olarak, sistematik olarak HDP’ye yönelik bir saldırı konsepti olarak devreye konuldu. 

Kadınların özgürleşme perspektifine ciddi bir saldırı var 

Yine bu büyük değişimden Türkiye’nin demokratikleşmesinden ve HDP’nin buna öncülük etmesinden ciddi anlamda korkuyorlar. O açıdan partimiz son dönemlerde ciddi saldırılarda da karşı karşıya. Dış siyasette de bunun yansımalarını görüyoruz. Özellikle hepimizin de bildiği gibi Suriye’nin güvenli bölgesi Rojava’ya yönelik saldırı sinyalleri gelmeye başladı. Bizler biliyoruz ki; kadınların öncülüğünde ciddi demokratik bir yönetim söz konusu. Bu saldırının bir anlamı da oradaki demokratik değerlere, kadın öncülüklü sisteme karşı gösterilen tahammülsüzlüktür. Çünkü içeride olduğu gibi dışta da demokratik bir yapı ile yan yana durmak istemiyorlar. Kadınların oradaki özgürleşme perspektifine, kadınların siyasetine ciddi bir yönelim ve saldırı var. 

Rojava’ya yönelik saldırılar Kürt düşmanlığı ve kadın düşmanlığı üzerinden

Özellikle DAİŞ’in saldırıları ile Şengal’de kadın köle pazarları kurulmuş, Ezidi kadınlar kaçırılmıştı. Bunu kadınlara yönelik zihniyet olarak değerlendirmiştik. Bugün görüyoruz ki benzer zihniyet Efrin’de, Azez’de benzer köle pazarları kurarak demokratik değerlere karşı saldırı gerçekleştirdiğini, kadın öncülüğünde gelişen değişime bir saldırı ve konsept geliştiriyor. Rojava’ya yönelik saldırıları Kürt düşmanlığı ve kadın düşmanlığı üzerinden örgütlendirilmek isteniyor. Bu saldırıların bir nedeni de AKP’nin kendi içinde yaşadığı kriz ve çözülme ve çürümedir. Burada AKP kendi içinde yaşadığı krizi aşmak için HDP’ye, Kürtlere Rojava’ya saldırarak kendi politikasını meşrulaştırmak ve üzerini örtmek istiyor. Dönüp baktığımızda ülkede derin bir ekonomik kriz var. Her gece üst üste yapılan zamlar var, insanlar meydanlara çıkarak 'açım' diye kendini yakıyor. Yine her gün onlarca kadın sokak ortasından vahşice katlediliyor. İşte bu, ülkeyi yönetememe halini, Kürtlere, kadınlara, saldırarak milliyetçi histeriyi büyüterek örtmeye ve iktidarlarını sürdürmeye çalışıyorlar.  

Ülke ciddi bir yozlaşma ve çürüme siyasetiyle karşı karşıya

Dolayısıyla bugün bile ülkede hangi kuruma el atarsanız nereye bakarsanız hırsızlık talan ve gasp ile karşı karşıya kalırsınız. Ciddi bir yozlaşma ve çürüme siyasetiyle karşı karşıya kalıyorsunuz. Bunu örtbas etmenin en kolay yolu halkların demokrasi ve özgürlük mücadelesine Kürt karşıtlığı ve düşmanlığı üzerinden saldırmaktır. Ama bizler, kadınlar faşizme karşı yıllardır verdiğimiz mücadeleyi bu siyaset karşısında güçlendirerek, bu politikaya dur diyerek, savaş ve tecrit politikalarının bir kez daha hayatımızı sarmasına hayatımıza yön vermesine izin vermeyeceğiz. Halkların kadınların özgürlük talebi demokratik siyaseti tasfiye etme girişimi için yeni kumpaslar tezgahlanıyor, yeni komplolar devreye sokuluyor. 

31 Mart'ta halkımız bunlara büyük bir cevap verdi 

Aslında biz 4 yıldır bunun tanıklığını yaşıyoruz. Son 4 yıldır partimize kadın kazanımlarına yönelik ciddi saldırılar planlandı. Demokratik siyasete ciddi müdahaleler gerçekleştirildi, siyasi soykırım operasyonları gerçekleştirildi. 10 bine yakın içinde eşbaşkanlarımız ve milletvekillerimizin olduğu arkadaşlarımız rehin tutuldu ve halen rehinelik durumu devam ediyor. Buna rağmen başarı elde edemeyenler partimizi geriletemeyenler bu seferde irade gaspına, irade hırsızlığına ve kumpaslara komplolara başvurdular. 31 Mart'ta halkımız bunlara büyük bir cevap verdi aslında sandıkta. HDP’ye nasıl sahiplenilmesi gerektiğini, demokratik siyasetin anlamını önemini ve gerçekten bu coğrafyada olması gerekenin cevabını 31 Mart’ta verdi. Ama maalesef 19 Ağustos’ta 3 büyükşehir belediyemize bir gece yarısı operasyonu ile darbesiyle el konuldu. Halkımızın iradesi tanınmadı. Aslında bunun sıradan bir belediyeye el koyma meselesi olmadığını hepimiz çok iyi ve net biliyoruz. 

Bu siyasetin ismi sömürge siyasetidir

Burada kayyım gaspı ile şu söylenmek isteniyor: Kürdistan’da biz seçme ve seçilme hakkını tanımıyoruz. Biz seçimlerin orada açığa çıkardığı iradeyi önemsizleştiriyoruz. Buradaki iradeyi tanımama üzerinden bir siyaset izleniyor. Özünde bu siyasetin ismi bizce sömürge siyasetidir. Yani bir halkın diline, kültürüne, tarihsel hafızasına kazanımlarına, demokratik değerlerine saldırı, tanımama anlamsızlaştırma bu politikanın bir sonucudur. Yine kayyım gaspları ile birlikte bir şey daha açığa çıktı. Bu sömürge siyasetinin bir yansıması olarak halkın kaynakları resmen alenen çarçur edildi, talan edildi. Maalesef buna yönelik herhangi bir girişim olmadı. Hem ahlaki hem politik hem de hukuki olarak bir çürüme hali yaşadığını ve bu çürümeyi de bilerek göstere göstere yaptıklarını çok iyi biliyoruz. Dolayısıyla bütün bu hukuksuzluk karşısında kadınların gösterdiği, halkımızın gösterdiği muazzam direnişe, partimizin gösterdiği muazzam direnişe ve yine Türkiye halklarının nezdinde aslında bir gasp olarak algılanan kayyım siyasetine karşı bu sefer farklı komplolar ve farklı kumpaslar devreye soktular. 

Komplo ve kumpaslarla halkımızın iradesi gasp edilmeye çalışıldı

Kulp belediyemize yönelik gaspın anlamı tam da buydu. Yandaş medyanın algı operasyonları ile bir komplo, bir kumpas kuruldu. Belediyemize el konuldu. Yine aynı şekilde Karayazı Belediyemize kayyım atandı, belediye meclisimiz feshedilerek bu komplo ve kumpaslarla halkımızın iradesi gasp edilmeye çalışıldı. Aslında fıtrat meselesini çok tartışıyorlar ya bizce aslında kumpas, komplo, yalan ve manipülasyon bunların fıtratında var. Ama bizler, kadınlar bu fıtrata karşı faşizme karşı her yerde direnmeye ve bunların maskesini düşürmeye devam edeceğiz. Halkımızın ve kadınların kazanımlarını sahiplenmeye devam edeceğiz. Bir kez daha hatırlatmak isterim.  

Diyarbakır binamızın önünde bir oyun oynanıyor

Yine yakından takip ediyorsunuz AKP, MHP ve Ergenekon öncülüğünde Diyarbakır binamızın önünde bir oyun oynanıyor. Partimize ilişkin bu saldırı konseptini meşrulaştırmak için oluşturulan algı operasyonuyla karşı karşıyayız. Şarkıcısından türkücüsüne, bakanından milletvekiline, tarikatına kadar herkes partimizin önünü geçit alanına dönüştürmüş bulunmakta. Yıllardır annelere her türlü acıyı reva görenler her nedense bugün annelerin acılarının farkına vardılar. Annelerin acılarını sahipleniyormuş gibi davranıyorlar. Eğer gerçekten niyetiniz annelerin acılarını sahiplenmek ise gerçekten bu coğrafyada bir kez daha anneler ağlamasın diyorsanız, gelin barış siyasetini güçlendirelim. 

Kadınlar feryat figan ederken Aile Bakanı kılını kıpırdatmadı

Gelin hiçbir anne ayırt etmeksizin, bir arada onların sorunlarına çözüm bulacağımız mekanizmalar üretelim. Çözüm, partimizin merdivenlerine oturup algı operasyonlarına zemin olmak değildir. Demokratik siyaseti tasfiye etmek değildir. Ama biz biliyoruz ki böyle bir niyetleri yoktur. Bu dönem olarak partimize yönelik oluşturulan algı operasyonlarına kumpaslara her şeyi her acıyı alet edeceklerini biliyoruz. Kendi deneyimlerimizle onlarca örneğini yaşadık, bunları denemeyimledik ve bunları daha ön önceden biliyoruz. Biliyorsunuz her gün partimizin merdivenlerinde bir bakan, bir milletvekili boy gösteriyor. Son olarak partimizin merdivenlerinde boynununu büküp annelerin acılarını dinliyormuş gibi yapan bir Aile Bakanı söz konusu. Her gün onlarca kadın katledilirken, anneler çocuklarının gözü önünde öldürülürken, kadınlar “Ben yaşamak istiyorum” diye feryat figan ederken Aile Bakanı kılını kıpırdatmadı. Ayşe Öğretmen sadece “Çocuklar ölmesin” dediği için yargılanıp cezaevine atılırken bu Aile Bakanından biz bir ses duymadık. 

Asıl niyetleri annelerin acıların kullanmak 

Yine kendisine buradan soruyoruz 700’den fazla çocuk annesi ile birlikte cezaevinde bir gün o cezaevleri önünde oturmayı düşündünüz mü? Taybet Annenin cenazesi 7 gün sokakta kaldı, Taybet Ana bir anne değil miydi? Neden bunun için bir girişiminiz olmadı. 

Garzan mezarlığında 267 mezar tahrip edildi. 2 yıldır anneler çocuklarının kemiklerine ulaşmak için adli tıbbın merdivenlerinde oturuyor. Peki bu oturan anneler anne değil mi, acıları acı değil midir? Biz sorularımızın cevabını biliyoruz herhangi bir cevap beklediğimizden sormuyoruz, bu iki yüzlü, riyakar siyasetin annelerin acıların nasıl kullanmaya çalıştığını asıl niyetin aslında acıları görünür kılmak olmadığını demokratik siyaseti tasfiye etme girişimi olduğunu bildiğimiz için bu örnekleri tekrarladık.  

Elbetteki biz acıları yarıştırmıyor bu acıları yan yana koymuyoruz. Biz bütün acıları görünür kılan, eşit, adil ve demokratik bir siyaset geliştirmek istiyoruz. Buradan bütün annelere çağrımız budur: Demokratik siyaseti tasfiye etmeye çalışanlar acılarımızı çoğaltacaktır. Acılarımızı önlemenin yolu buna zemin olmamak hep birlikte çocuklarımız için barış dolu özgürlük yarınlar yaratmak barış siyasetini geliştirmekten geçiyor. Onun içinde annelere çağrımızı yineliyoruz.  

AKP kadın düşmanı bir partidir 

Kayyım gaspına gerçi gerekçe uydurma gereği duymuyorlar çünkü bir anayasasızlaştırma süreci yaşıyoruz Kürdistan’da. Ama yine de bir keyfi uygulama olarak kayyım gaspına gerekçe olarak eşbaşkanlık ve eşit temsiliyet perspektifimizi gaspın gerekçesi haline getirdiler. Özünde kadınların eşit ve özgür olmasını istememenin, buna karşı gelmenin ifadesidir bu gerekçe. Bizce eşit temsiliyet ve eşbaşkanlık ile ilgili AKP’nin hukuki bir sorunu yoktur. Bu bağlamda hukuki bir gerekçesi de yoktur. Ama ideolojik gerekçeleri ve sorunları vardır. Çünkü AKP kadın düşmanı bir partidir. Kadın kazanımlarını geriye çekmeye çalışan bir partidir. 17 yıldır AKP iktidarları döneminde kadınların yaşadıkları kadınlara yönelik şiddet, taciz, tecavüz ve kadın kazanımlarını gasp etme biçimi tam da bu siyasetin ürünüdür. 

Biz kadın özgürlük çizgisi dedikçe, eşit temsiliyet dedikçe, siyasete kadın katılımı dedikçe, bunlar taleplerimizi, kadınların bu meşru ve özgürlük taleplerini suç haline getirip gasp etme girişimlerinde bulunuyorlar. 

Toplumsal cinsiyet eşitliğini kaldıran bir zihniyetle karşı karşıyayız

Aslında sadece bizim sistemimize belediyelerimizde uyguladığımız bu mekanizmaya karşı değil, bir bütün olarak kadın kazanımlarına yönelik ciddi saldırılar gerçekleştiriliyor. Bakın sadece kadınların yıllarca mücadelesini verdiği alanlara yönelik değil, bakın kalkınma planlarından tutalım milli eğitim müfredatlarına kadar toplumsal cinsiyet eşitliğini kaldıran bir zihniyetle karşı karşıyayız. Bunun için İstanbul Sözleşmesi’ni tehlike olarak görülüyor, İstanbul Sözleşmesi’ne saldırı düzenleniyor. Onun için kadınları güçsüzleştirmeye yönelik, nafakaya yönelik değişiklikler söz konusu ve kadınların nafaka hakkı gasp edilmeye çalışılıyor. 

Kadınların eşit temsiliyetini ve eş başkanlığı savunmaya devam edeceğiz

Dolayısıyla biz bu kadın kazanımlarına, kadın özgürlük çizgisine karşı AKP’nin ideolojik bir saldırı içinde olduğunu biliyoruz. Çünkü onlar kurmak istedikleri rejimde kadının yeri yok. Sadece aile içinde konumlanan kamusal içinde var olmayan, kendi kimliği ile kendisini gösterebileceği bir alan tanınmıyor kadınlara. O açıdan birçok metinde kadının ismini de çıkaran aile olarak tanımlayan bir AKP siyaseti ile karşı karşıyayız. Dolayısıyla bu kadar kadın katliamlarının yükselmesinde, önceki yılları kat be kat aşan oranlara ulaşmasında elbette ki AKP’nin eril cinsiyetçi kadın düşmanı politikalarının ciddi bir etkisi var. Bugün kadınlar sokak ortasında vahşice katlediliyorsa bunun birinci derecede  sorumlusu bu siyasetin kendisidir. Ama bizler, kadınların eşit temsiliyetini ve eş başkanlığı savunmaya devam edeceğiz. Bu siyaset karşısında mücadelemizi yükselteceğiz. 

Eşbaşkanlık sistemini savunmaya devam edeceğiz

Sadece Türkiye ve Kürdistan’da değil dünyanın birçok yerinde kadın mücadelesi ve direnişi devam ediyor. Kadınlar aslında dünyanın neresinde olursa olsun kadın kazanımlarına yönelik bir saldırı gerçekleştirildiğinde hemen refleks verip bu kazanımı, kadınların ortak değeri olarak görüp bu anlamda bir sahiplenme gerçekleştiriyorlar. O açıdan AKP’nin eşbaşkanlık ve eşit temsiliyet ilkesine karşı geliştirdiği saldırıya karşı dünyanın dört bir yanından sesler gelmeye devam ediyor. Vietnam’dan Arjantin’e, Küba’dan Beyaz Rusya’ya, İrlanda’dan Nepal’e, Filipinlerden İspanya’ya, Tanzanya’dan Almanya’ya, Yunanistan’dan Meksika ve Mali’ye kadar  23 ülkeden 30’a yakın siyasetçi feminist aktivist kadın eş başkanlık sistemimizi kadın kazanımı olarak gördüler ve bu anlamda dayanışma mesajlarını ilettiler. Biz de buradan dünyadaki bütün kadınlara selamlarımızı, sevgilerimizi iletiyoruz. Onlardan aldığımız güç ve enerji ile elbetteki eşbaşkanlık sistemini savunmaya devam edeceğiz. Eşit temsiliyeti savunmaya devam edeceğiz. Biz kez daha buradan “Eşbaşkanlık bizim mor çizgimizdir” demeye devam edeceğiz. 

20 Eylül 2019