Taşdemir: Tecridin kırılmasını talep etmek halkların bir arada yaşamasını talep etmektir

Kadın Meclisi Sözcümüz Dilan Dirayet Taşdemir, genel merkezimizde bir basın toplantısı düzenledi. Taşdemir şunları söyledi:

3 Kürt kadın devrimcinin katledilmesi inkarcı paradigmanın ısrarıdır

Dün 9 Ocak 2013’te Paris’te 3 devrimci Kürt kadının Paris’te katledilişinin yıldönümü idi. Bu katliam sıradan, tesadüfi bir katliam değildir. Planlı ve Kürt sorununun tarihsel gelişimiyle yakından bağlantılı idi. 100 yıldır Kürtlere ve özgürlük taleplerine karşı geliştirilen tek yöntemin katliam, şiddet, inkar olduğu; ancak ilk kez farklı bir perspektifle Kürtlerin taleplerinin masada görüşüldüğü bir süreçte gerçekleştirildi bu katliam. Sakine Cansız, Fidan Doğan ve Leyla Şaylemez, şiddet politikasında ısrar eden, inkar ve asimilasyoncu politikaları dayatan zihniyetin geliştirdiği komplo sonucu arkadaşlarımız katledildi. Bu katliam eski inkarcı paradigmanın ısrarı anlamını da taşıyor.

Aradan 6 yıl geçmiş olmasına rağmen, bu katliamı yapanlar açık ve net bilinmesine rağmen korunmaya devam ediliyor. Tetikçi Ömer Güney’in katliamdan önce Türkiye'ye geldiği, MİT mensupları ile görüşmeler yaptığı, cinayetin nasıl işleneceğine dair deliller mevcuttur. Bunlar iddia değil hakikatin kendisidir. Fransız makamları tarafından yürütülen soruşturmada da benzer içerikler yer alıyor. Fransız makamların soruşturmanın aydınlatılması noktasında Türkiye’den bilgi talep ettiğini ancak bilgilerin verilmediğini ve örtbas edildiğini, üstünün örtüldüğünü biliyoruz.

3 Kürt kadın devrimcinin katledilmesinde sorumluluğunuz yoksa önergelerimizi kabul edin

Eğer bu cinayetin üstünü örten güçler kendilerinin bir sorumluluğu olmadığını iddia ediyorsa bizim verdiğimiz önergelerin kabul edilmesi, araştırma komisyonunun kurulması gerekiyordu, ancak dün tekrar verdiğimiz önerge AKP milletvekillerinin oylarıyla reddedildi. Bu komployu kimin işlediğini biliyoruz. 100 yıl da geçse halklar ve kadınlar bunun peşini bırakmayacaktır. 9 Ocak’ın Uluslararası Eylem Günü olması gerektiğini söylüyoruz. Bu çağrımızı da yineliyoruz.

Kadınları hedefe koyan bu sistemli şiddet ısrarla sürdürülmeye devam ediliyor. Silopi’de 3 Kürt kadın Sêvê Demir, Pakize Nayır ve Fatma Uyar bu komplocu zihniyeti sürdürenler tarafından katledildi. Kadınların bedenleri teşhir edildi, cenazeleri sokakta bırakıldı, binlerce kadın cezaevlerinde rehin tutuluyor. Bu politikanın kendisi kadın siyasetinden, kadın mücadelesinden duyulan korkunun ifadesidir.

Sırtını AKP’nin erkek egemen politikalarına dayayan erkekler kadınları katlediyor

Kadınlar her yerde bu sistematik şiddetin hedefi olmaya devam ediyor. Kadına yönelik şiddet yüzyıllardır sürüyor ve kadınlar bu şiddete karşı direnmeye devam ediyor. Özellikle AKP’nin 16 yıllık iktidarı boyunca bu şiddetin, planlı ve sistemli bir şekilde desteklendiği, kadın  kazanımlarına el konulmaya çalışıldığı da hakikat olarak ortada duruyor. Kadınları hedefe koyan bu şiddet politikaları, önceleri kadın hareketlerini, kadın siyasetçileri ve kadın öncüleri hedef alıyordu. Ama son 6 yıllık süreç içinde bu şiddet, mücadele eden kadın hareketlerinin de dışına taşırılarak muhalefet eden tek tek bireylere indirilmiştir. Cumhurbaşkanı, sadece görüşlerini ifade eden tek bir kadını bile tehdit etmekten geri durmamaktadır.

Kadınlar sadece cezaevlerinde, mecliste, sokakta değil tüm yaşam alanlarında şiddet konsepti ile karşı karşıya. Gencecik bir akademisyen Ceren Damar, üniversiteye silahla elini kolunu sallayarak giren bir erkek tarafından katledildi. Yine yurtdışında okuyan iki üniversite öğrencisi, erkek şiddeti sonucu yaşamını yitirdi. Erkek şiddeti artık sınır tanımıyor. Bunları sıradan, tesadüfi olaylar olarak değil; sırtını AKP’nin erkek egemen politikalarına dayayan erkeklerin işlediği cinayetler olarak görmek lazım. Dün yine bir trans kadın polis şiddeti ile yaşamını yitirdi. Bu AKP’nin geliştirdiği kadın düşmanı politikalarla ilgilidir. Tüm kadınlara bu erkek şiddeti karşısında mücadelelerini yükseltme çağrısında bulunuyorum.

Açlık grevleri karşısında katliamların yaşanmaması için herkesi duyarlı olmaya çağırıyoruz

Hakkari Milletvekili ve DTK Eşbaşkanı Sayın Leyla Güven 2 aya yakındır açlık grevinde. Leyla Güven, Sayın Abdullah Öcalan üzerinde derinleşen tecride karşı bu eylemi sürdürüyor. Leyla Güven’in sağlık durumu kritik aşamaya geldi. Epey zamandır avukat görüşlerine de sık çıkamıyordu. En son dün avukatlar görüşebildi. Sağlık sorunlarına dair ciddi kaygılarımız var. Güven’in bu tarihsel mücadelesi onunla sınırlı kalmadı, bu direniş cezaevlerinde, Hewlêr’de ve Avrupa'da yayılmış durumda. Türkiye’de cezaevleri tarihi bir mücadele tarihi kadar maalesef katliamlar tarihidir. Bu açlık grevleri karşısında da katliamların ve ölümlerin yaşanmaması konusunda herkesi duyarlı olmaya çağırıyoruz. İktidar da bir an önce bu sessiz pozisyondan vazgeçmeli, taleplerin kabul edilmesi noktasında adım atmalıdır. 30’a yakın cezaevinde 100’e yakın tutsak, açlık grevlerini sürdürüyor.

Tecridin kırılmasını talep etmek halkların bir arada yaşamasını talep etmektir

Cezaevleri toplama kamplarına dönmüş durumda. Ama bu duruma rağmen açlık grevinde olan tutsaklar kendi yaşadıkları hak ihlallerine karşı bu grevi başlatmadılar. Bir hakikate dikkat çekmek istediler. ‘Leyla Güven’in talebi talebimizdir’ şiarı ile somutlaşan talep, Sayın Abdullah Öcalan üzerindeki tecridin sona ermesidir. Bu tecridin İmralı ile sınırlı olmadığını tutsaklar çok iyi biliyorlar. Türkiye’nin sorunlarını demokratik yöntemlerle çözülmesi gerektiğini bizler de tutsaklar da çok iyi biliyor. Bu tecrit, ülkenin geleceğine dair bir tecrittir.

Bugün Ortadoğu’da, Suriye’de Kürt düşmanlığı üzerinden savaş çığırtkanlığı yapılıyor. Hem Suriye’deki meselelere, hem Ortadoğu’daki sorunlara, hem dört parçada Kürt sorununun demokratik çözümünde Sayın Abdullah Öcalan’ın nasıl ön açıcı olduğunu biliyoruz. Demokratikleşme konusunda ürettiği politikaların ne kadar ön açıcı olduğunu biliyoruz.

Tecridin kendisi İmralı’da sadece politik bir şahsiyete yönelik olmadığını, bu ülkenin 100 yılına mal olacak bir politika olduğunu biliyoruz. Tecridin kırılmasını talep etmek halkların bir arada yaşamasını talep etmektir. Tecridin kırılmasını talep etmek demokrasi talep etmektir. Herkese, özellikle kadınlara Leyla Güven’in sesine ses vermesi çağrısında bulunuyoruz.

Leyla Güven tüm kadınlar adına direniyor

Leyla Güven, mücadele deneyimi ve siyasette gerçekleştirdiği perspektifle biz kadınlara yol göstermektedir. Kadınlar olarak Leyla Güven’in sesine ses vermek zorundayız. Leyla Güven, hepimiz adına direniyor. Hepimizin bu direnişe ses olma zamandır. 64’üncü gün kritik bir aşama. Bizler de bir an önce adım atmalı ve Güven’in sağlık sorunları daha da kritikleşmeden bu mücadeleyi büyütmeliyiz ki yarın çok geç olmasın. AKP iktidarının da bir an önce Leyla Güven’in bu talebi duyulmalı ve tecridin kırılması gerekmektedir. Aksi bir durumda yaşanacak olumsuzlukların vebali herkesin omuzlarındadır. Leyla Güven’e bir kez daha selam ve saygılarımızı iletiyoruz.

Soru: Başından itibaren Leyla Güven’in durumuna dikkat çekmek için ne yapıyorsunuz? Önünüzde bu duruma ilişkin nasıl bir yol haritanız var?

Doğrudur, bu mesele ilgili biz de kendi aramızda tartışmalar yapıyoruz. MYK toplantısında da benzer şekilde tartışmalarımız oldu. Bizler bu konuda bazı kararlar aldık ve bu çerçevede ayın 11’inde bazı halk buluşmaları gerçekleştirmeyi kararlaştırdık. Halk buluşmalarından sonra ise İstanbul ve Amed’de olmak üzere 2 büyük miting yapmayı planlıyoruz. Yine kadın örgütleri olarak bu sisteme karşı neler yapacağımızı Leyla’nın sesine nasıl ses olabileceğimizi tartışıp kararlar aldık. 

10 Ocak 2019