Taşdemir: Tutuklayarak, gasp ederek sesimizi kısamadığınızın en büyük göstergesi Figen Yüksekdağ’dır!

Kadın Meclisi Sözcümüz ve Ağrı Milletvekili Dilan Dirayet Taşdemir, TBMM'de bir basın toplantısı gerçekleştirdi. Taşdemir, 16 Nisan'da yapılacak referandumunun başta Eş Genel Başkanımız Figen Yüksekdağ'ın milletvekilliği ve parti üyeliğinin düşürülmesi olmak üzere kadınlar açısından nasıl değerlendirildiğine dair açıklamalarda bulundu.

Konuşmasına başlamadan önce Halepçe Katliamı’nın yıldönümünü olduğunu hatırlatan Taşdemir : “Bir kez daha insanlığa karşı işlenmiş bu suçu ve bu suçu işleyenleri kınıyoruz ve lanetliyoruz. Yaşamını yitirenleri saygı ve rahmetle anıyoruz.” şeklinde konuştu.

Taşdemir'in konuşmasından öne çıkan noktalar şu şekilde:

Öncelikle, yarın Halepçe Katliamı’nın yıldönümü. 29 yıl önce Halepçe’de, içerisinde kadınların çocukların, yaşlıların olduğu 5000 Kürt kimyasal silahla katledildi. Bir kez daha insanlığa karşı işlenmiş bu suçu ve bu suçu işleyenleri kınıyoruz ve lanetliyoruz. Yaşamını yitirenleri saygı ve rahmetle anıyoruz.

Bu metinde kadınların sözü olmadığı gibi kadınlar adına tek bir söz dahi yoktur

İçinden geçtiğimiz bu süreci biz kadınların nasıl deneyimlediği, kadınların yaşamını nasıl etkilediği ve biz kadınlar için 16 Nisan referandumunun ne anlam ifade ettiğini bir kez daha konuşmak istiyoruz. 

Her şeyden önce; yeni anayasa dedikleri bu referandum sürecini biz kadınların tartışmasını istemiyorlar, engelliyorlar. Yapım aşamasında dahi halkların ve özellikle kadınların dışlandığı bir yöntem bilerek ve isteyerek seçildi. Yani 70-80 milyonun kaderini değiştirecek bir metni sadece 7-8 erkek bir araya gelerek gizlice hazırladı. Kamuoyunda ve medyada, televizyon erkanlarında sadece iktidar yanlısı erkeklerin bu süreci konuşuyor olması açıkçası biz kadınlar açısından neden HAYIRı örgütlememiz ve buna kadınlar cephesinden itirazlarımızı neden yükseltmemiz gerektiği, bir kez daha ortaya koyuyor. Bu 18 maddelik metinde kadınların sözü olmadığı gibi kadınlar adına tek bir söz dahi yoktur. Oysa şu an ülkede bir kadın kırımı, cins kırımı yaşanıyor, buna dair en ufak bir düzenleme yokken, açıkçası kadınların kazanımlarının hedeflendiği, kadın mücadelesini geriletmeye çalışan bir referandum süreciyle karşı karşıyayız. İşte bu nedenle tek adam diktasına HAYIR diyoruz.

Tam tersine tüm ülkenin kaderini erkeklerin, daha açık bir ifadeyle tek bir adamın insafına bırakarak kadınların söylenmiş sözlerini, mücadele ve dayanışma ile kazanılmış haklarını ve geleceğini büyük bir tehlikeye atmıştır.  Açıkçası kadınların konuşmuyor olması sadece basında, ekranlarda görünmemesi ile sınırlı değildir kadınların sözlerini, itirazlarını, sesini yükseltecek olan iradesini susturmaya çalışılması çok daha ağır bir şekilde ortaya çıkmıştır.

İşte tam da bu nedenle, referandum denilen aslında tek adam diktasına HAYIR demek, hayırı örgütlemek için çalışan, bu konuda en güçlü sözü söyleyen kadınları susturma yoluna gittiler. Eş genel başkanımızın Figen Yüksekdağ’ın rehin alınması, korsanvari yöntemlerle vekilliğinin düşürülmesi ve son olarak da hiçbir hukuki dayanağı olmadan parti üyeliğinin düşürülmesi tam da bu referandum sürecinde kadınların seslerinin ve iradelerinin susturulmasına dönüktür. Yine 2 gün önce Erciş Belediye Eşbaşkanımız Diba Keskin’e 13 yıl 9 ay ceza verildi. Diba Keskin’e yerelde kadın mücadelesini örgütleyen ve eşbaşkanlık sistemini oturtmaya çalışan baş örtülü bir kadın olarak, sadece kadınların ve halkların mücadelesinin görev ve sorumluluğu ile çalıştığı için ceza verildi.

Tutuklayarak, gasp ederek sesimizi kısamadığınızın en büyük göstergesi Figen Yüksekdağ’dır!

Eş Genel Başkanımız Figen Yüksekdağ tam da bu anayasa teklifinin neden diktatörlük ve tek adam rejimini getirdiğini, kadınları yok saydığını anlatacaktı!

Bu gerçekleri mecliste anlatacaktı, gittiği her mitingte anlatacaktı, mahallelerde anlatacaktı..Bunu engellemek istiyorlar ama Figen Yüksekdağ’ın alanlarda ve olması gereken bu parlementoda sesi kısılıyor olabilir ama mahkeme salonlarında kadınların sözlerini, iradesini anlatmaya devam ediyor. Tutuklayarak, gasp ederek sesimizi kısamadığınızın en büyük göstergesi Figen Yüksekdağ’dır!

Tutsak edilen, tüm demokratik hakları gasp edilmiş tutsak kadın arkadaşlarımızdan aldığımız güçle; medya sansürüne, alanları, sokakları terk etmemizi dayatmalarına ve tüm erkek ve devlet şiddetine rağmen bizler geleceğimizi yakından ilgilendiren bu referandumun kazananları olacağız.  Bugün mitinglerde, parlamentoda, halkla birlikte alanlarda seslerini yükseltmesi engellenen ve tüm engellemelere rağmen mahkemelerde sözünü söyleyen, sesini yükselten tüm tutsak kadın arkadaşlarımızı ve mücadelelerini selamlıyoruz.

Hepimiz görüyoruz, takip ediyoruz: her gün birileri düşman ilan ediliyor. Çünkü AKP’nin yapabildiği en iyi şey kutuplaştırıcı ve düşmanlaştırıcı politikalardır.

16 Nisan, kin, nefret, ölüm ve şiddet dışında bir şey vaat etmeyen bu zihniyete dur demek için tarihi bir fırsattır

AKP ülkede herkesi birbirine düşmanlaştırdı. İçeride herkes en az bir kere düşman olmaktan nasibini aldı. İçeride düşman kalmayınca ülke dışından yani Avrupa’dan düşmanlık ithal etmeye başladılar. Fakat bu halk artık düşman ve düşmanlık yorgunu. Halklar ve özellikle biz kadınlar kin ve nefret duymadan, ötekileştirmeden birbirimizin yüzüne bakmak, birbirimize saygı ve güven duymak istiyoruz. 16 Nisanı bize kin, nefret, ölüm ve şiddet dışında bir şey vaat etmeyen bu zihniyete dur demek için tarihi bir fırsat olarak görüyoruz.

8 Mart’ta alanlarda bizlere köpeklerle saldırmanıza rağmen her yerde farklı farklı HAYIR çalışmaları yürütüyor kadınlar. Her yerde HAYIRı kadınlar örgütlüyor...

Bizlerin pek çok HAYIRımız var..Hepsi ayrı ayrı ama esasında hepsinin mücadelesi eşit ve değerli! Sonuçta tüm hayırlarımızın bir araya gelmesi HAYIRlı bir sonuçla sonuçlanacak! Neden çünkü; AKP’nin 15 yıldır uyguladığı politikalardan en fazla etkilenen biz kadınlar olduk...

şort giydiğimiz için otobüste bizi tekmeleyen erkeğin korunmasına,

taciz eden erkeklerin açıktan sırtının sıvazlanmasına,

Çocuğumuzu öldüren ve bozdolaplarında bekletilmesine,

mahkemelerin açıkça erkeklerin tarafını tutmasına HAYIR demek en çok da biz kadınların hakkıdır.

Hepimiz hayatımızın herhangi bir döneminde hayır diyerek kendimiz olabildik

En çok da biz kadınlar tek adamlığa ve hayatımız üzerine bir adamın söz sahibi olmasına karşıyız. Hepimiz hayatımızın herhangi bir döneminde hayır diyerek kendimiz olabildik...

Hayır diyerek erken yaşta evlenmedik, hayır diyerek okula gidebildik, hayır diyerek sadece evde olmayı ret edip çalışabildik, hayır diyerek kaç çocuk doğuracağımıza karar verdik!

HAYIR’ın gücünü en iyi biz kadınlar biliyoruz!! Buradan hareketle aslında HAYIR’dan sonra ne olacağını da en iyi biz kadınlar söyleyebiliriz!

En iyi biz biliyoruz: Tek adam rejiminin fütursuzca her şeyi yapabileceğini, kadınların emek emek inşa ettiği derneklerini, belediye meclislerini yok edebileceğini..

Biz kadınların arasında birbirimize ayrımcılık, düşmanlık dayatacağımız hiçbir husumetimiz, sorunumuz yok. Aramıza nifak koymaya çalışan bir kişi, yani tek adam var. Bu tek adam durdukça aramızda bir nifak gibi duracak. Dolayısıyla biz kadınlar 16 Nisan’da aramızda bir nifak gibi duran bu tek adamı, kadın dayanışması, kadın mücadelesi ve kadınların hayır’larıyla göndereceğiz.

Peki bu tek adam gidince yerine gelecek adamların neler yapabileceğini biliyor muyuz? Dolayısıyla bizim itirazımız sadece tek bir adama değildir; tek bir adam üzerine kurulacak sistemedir! TEK bir adamın sınırsız bir şekilde kendi istediklerini yapacağı bir yönetim yerine; HERKESİN seçilebileceği ama yapabileceklerinin denetime tabi olacağı bir yönetim bizim için daha güvenilir değil mi? Böyle bir sistem ancak demokratik bir anayasa ile mümkündür. HAYIR’la gelen güçle biz işte bunu yapacağız! İtiraz edebilme hakkımızı, ifade özgürlüğümüzü, başörtü özgürlüğümüzü yeni bir anayasa ile güvence altına alacağız!

Biz biliyoruz ki ayrı siyasi görüşten olsak da bizi birleştiren kadın olmamızdan kaynaklı deneyimlerimizdir. Bizi birleştiren deneyimlerimizden güç alacağız!

Biz kadınlar, dini, dili, kimliği, inancı, siyasi görüşü, yaşam tarzı ne olursa olsun bizi kutuplaştıran,

Birbirimize kin ve düşmanlığı dayatan bu siyasi atmosferden bıktık, yorulduk ve daha fazla devam etmesine izin vermeyeceğiz!

Bu iktidar, hatta daha da daraltırsak AKPli erkekler her gün konuşuyor? Ne diyor? Hep nefretten, hınçtan, yok etmeden bahsediyorlar.

Peki bunun biz kadınlara yansıması ne oluyor? Eşlerimizle, kardeşimizle, komşularımızla gerilim yaşayarak, yolda sokakta birbirimize tahammülsüz bir hale gelerek yaşıyoruz.

Figen Yüksekdağ HDP’nin somutlaşmış halidir, bir arada siyaset yapabilme umudumuzun temsiliyetidir

Biz bunu istemiyoruz! Siyaset dilinin uzlaşmacı ve ümit dolu, birbirine saygılı olduğu ve en önemlisi de hangi görüşten olursak olalım kadınlar olarak birbirimize sahip çıktığımız bir toplum özlemindeyiz.. Bunu daha önce pek çok kez başardık da..7 Haziran sadece HDP’nin barajı geçtiği, eşit temsille kadın vekillerin kendi iradesiyle meclise girerek tüm kadınlar için önemli kazanımların olduğu bir dönem değildi: Aynı zamanda başörtülü kadınlarla, farklı inançtan kadınların, farklı kimlikten ve siyasi görüşten kadınların bir arada durabildiğini, birbiriyle saygı ve ilkeler çerçevesinde temas edebildiği bir dönemdi.

Türk, sünni ve sosyalist bir kadın olan Eş Genel Başkanımız Figen Yüksekdağ HDP’nin somutlaşmış halidir, tüm ezilenler olarak bir arada siyaset yapabilme ümidimizin temsiliyetidir. Bu yüzden Figen Eş Genel Başkanımıza yönelik tutum; HDP’nin Kürtler, Kadınlar, Aleviler, İşçiler ve tüm ezilenlerin demokrasiyi inşa etme iradesi ve ümidini, siyaset yapma zeminini yok etmeye yöneliktir.

Bizim güvencemiz ancak yerelden inşa edilen bir demokrasidir

Peki bu zemini kim yok etti? Kadınlar yok etmedi bunu iyi biliyoruz... Bu demokratik umudu erkekler yok etti ve ülkemizi daha güzel bir yere götürmek yerine çirkinliklerle dolu bir yer haline getirdiler. Bu nedenle; ailemizde, işimizde saygı duyulduğumuz; mahallemizde, parkımızda korkmadan güven içinde yaşayabileceğimiz bir toplum bizim en önemli gündemimiz. Evet güvende hissetmiyoruz, evet kazanımlarımıza saldırılar var...

Kendi anadilimizi konuşmak istiyoruz, kadın derneklerimizi istiyoruz, yıllarca mücadele ederek kazandığımız başörtü özgürlüğümüzü korumak istiyoruz, emek emek inşa ettiğimiz eşbaşkanlık sistemimizi yok etmelerine izin vermiyoruz. Öyleyse buradan tüm kadınlara çağrımız şudur; haydi gelin tüm bu saldırılara karşı öyle bir şey inşa edelim ki tek adama, ya da bundan sonra gelecek adamlara mecbur olmadığımızı gösterelim.. Bizim hiç bir zaman güvencemiz bir adam olamaz: Bizim güvencemiz ancak yerelden inşa edilen bir demokrasi olabilir!

Demokrasinin ailemizden, mahallemizdeki muhtara, muhtardan belediyelerimize, oradan meclise her yerde olması demek kişiler kim olursa olsun yararın halklardan, kadınlardan, Alevilerden yana olması demektir. Biz buna yerel demokrasi diyoruz, sadece üst seviyede; yani Parlementoda yapılması değil; mahallelerimizde; parkımızdan semt pazarımızın yerine kadar kendi hayatımızı ilgilendiren her kararda kendimiz söz sahibi olmak istiyoruz. Buradan sormak istiyorum: siyaset biz kadınlara bırakılırsa çok daha şenlikli, güzellik dolu olacağına inanmayan bir kadın var mıdır?

“BİZ” olursak ancak çocuklarımızın geleceği için iyi şeyler olabileceğini biliyoruz!

Hiçbirimiz bu çirkin siyaset içerisinde yer almak istemiyoruz. Bu çirkinliklerden, bu korkunç erkek zihniyetten bezip geri çekiliyoruz! Ama bu sefer ne oluyor? İşte görüyoruz; kadının adının olmadığı bir teklif çıkıyor? Tek adam diktatörlüğü bize dayatılmaya çalışılıyor!

Meydan kadınlar adına söz söyleyen erkeklere ve her şeyin yıkılıp gittiği, herkesin birbirine hakaret ettiği bir ülke kalıyor. İşte tam bu sebeple geri çekilmemeliyiz. Israrla bulunduğumuz alanda çoğalmaya, yan yana durmaya ve dayanışmaya devam etmeliyiz!

Biz geri çekildiğimizde emeğimizin üstüne konanlar da erkekler oluyor. Esasında tüm partilerde asıl işleri kadınlar yapıyor. Tüm partilerde en büyük emeği, yükü kadınlar üstleniyor, mahalle mahalle çalışan biz kadınlarız. Ama ne oluyor? Karar verme aşamasında kadınları yok sayıyorlar. İşte biz buna itiraz ediyoruz. Kadınların karar alma mekanizmalarında, muhtarlıklardan meclise, yerelden ulusal düzeyde her yerde olması gerektiğini; “BİZ” olursak ancak çocuklarımızın geleceği için iyi şeyler olabileceğini biliyoruz! Bunu da ayrı ayrı yapamayız, bütün kadınlar birleşerek hep beraber yapabiliriz, birlikte kazanabiliriz.

Sözlerimi bitirirken; yeninin, bereketin ve baharın müjdeleyici Newroz geliyor... Tüm Mezopotamya ve Ortadoğu halklarının Newroz’unu kutluyorum. Bir kez daha HAYIRla Dehak siyasetini durduracağımızı ve Newroz tadında baharlar yaşayacağımız umuduyla Newroz pîroz be diyoruz. Newrozla gelen bahar; HAYIRlarla müjdelenen bir demokrasiyi getireceğine olan inancımızla halklarımızın Newroz bayramını kutlarım.

15 Mart 2017