Tayip Temel: Üçüncü Yol, daha çok toplum daha az devlet demektir

Van Milletvekilimiz Tayip Temel'in Yeni Yaşam Gazetesi'ne verdiği röportaj:

31 Mart ve 23 Haziran seçimlerinin ardından Türkiye yeni bir sürece girdi. Tarihinin en ağır yenilgisini yaşayan AKP cephesinde de, muhalefet tarafında da tartışmalar sürüyor, yeni yol haritaları çiziliyor. Bu koşullarda hazırladığımız dosyamızda, görüştüğümüz siyasi odaklar ve toplumsal kesimlere, öncelikle ‘şimdi ne olacak’ sorusunu yönelttik. Gelinen noktada, bir demokrasi cephesinin imkânlarını, mevcut muhalefet toplamının nasıl bir ittifaka dönüştürülebileceğini, bunun hangi temeller üzerini kurulabileceğini sorduk. Aynı çerçevede, yeni bir demokratik anayasa meselesinin nasıl ele alınabileceği de başka bir sorumuzdu. Bu arada yazılı belge olarak anayasanın tek başına bir anlam ifade etmediği, bunun daha geniş bir demokratik dönüşümün parçası olarak nasıl ele alınabileceğini de sorularımıza ekledik. Ortaya çıkan tabloyu okurlarımızla paylaşıyoruz. Bugün HDP Van Milletvekili Tayip Temel’e sorduk.

Üçüncü Çizgi ortada durmak değildir

31 Mart ve 23 Haziran seçim sonuçları, etkileri itibariyle daha çok konuşulacaktır. Çünkü ciddi bir çatırdama yarattı ve bu ses, her tarafta yankılanıyor. HDP belirleyici parti derken, öylesine söylemiyoruz. Siyasal, sayısal, sosyo-ekonomik ve toplumsal hangi açıdan bakarsanız bakın, HDP’nin ortaya koyduğu şerhe denk gelirsiniz. Şu an yönelimlerin artışı, savaş tamtamlarının başlamasının bir boyutu da aslında aynı noktaya çıkar. Biz geçen Ağustos ayından itibaren Demokratik İttifak çalışmalarına başladık. Yoğun bir trafik yaptık, görüşmeler gerçekleştirdik. Hemen hemen herkesle görüşmeye çalıştık. Bu görüşmelerin amacı bir demokrasi ittifakı yaratmaktı. O anlamda tutumumuz ve tespitlerimiz gayet netti. Ülke uçuruma gidiyor, bunun durdurulması lazım dedik. Görüşmelerde kendimizi ve şartlarımızı öncelemedik, dayatan bir pozisyonda olmadık! Çünkü bir araya gelebilirsek demokratik anayasayı konuşma şansımız olacak. Böyle bir kapı açacağız diye düşündük.

Muhalefet konusunda sıkıntı ve sorunlar var. Gerçek bir muhalefetin olamaması, karşı cephenin özel savaş ve sindirme argümanlarına çok hızlı kanma, fayda yerine zarar getiriyor. Eksik olan siyaseten sorumluluk üstlenmedir. Bugün muhalefet dediğimiz “toplamın” en büyük eksikliği budur. Gücü dağınıktır, dağınık ve parçalı olduğu için de zayıf kalıyor. Son iki seçimden sonra iktidar bloku açık ve ağır bir meşruiyet krizindedir. Birazcık tanıyorsak onları eğer, bunu aşmak için her türlü anti-toplumcu yola başvuracaklarını da biliriz. Çünkü durdukları anda biterler. O halde yeniden inisiyatif kazanmasına, krizli halini restorasyona sokmasına izin vermemek lazım. Biz buna dair görüş ve önerilerimizi paylaşıyor ve belirtiyoruz. Herkese de soruyoruz: Sizin öneriniz nedir? İttifakın acil cevap vermesi gereken bir sorudur bu. Zaman yok çünkü.

Böyle bir ortamda “demokrasi ihtimali” var mı? Olmak zorunda. Çünkü hakikatin ipini eğip bükebilir, inceltebilirsiniz ama asla koparamazsınız. Bu hakikat nedir? Sağlam muhalefetin, faşizme dur demenin bir güç birliğine ihtiyaç duyduğudur. Çokluk denen siyasettir. Bu birliktelikte kimse kendi ilkelerinden vazgeçilsin denmiyor. Politik esneklikten bahsediyoruz. Mesela Kürt sorunu bağlamında herkesin okuması farklıdır. Herkes farklı bir şey diyorsa uzlaşı nasıl olacak? Üçüncü Yol dediğimiz şey aslında bunun da programıdır. Ben şuna içtenlikle inanıyorum: Halk, sokak, evler ve bireyler aslında dünden hazır; süreci gayet net okuyorlar ve taleplerini de eksiksiz iletiyorlar. Sorun üst yapılar, yani partilerin eksik, yanılgılı yol ve yönteme dair siyasal refleksleri…

Yeni bir rota çizmeliyiz

Aslında ‘yol’ tabirini kullanmaktan çok “Üçüncü Çizgi” demek belki daha doğru olacaktır. Çünkü Üçüncü Yol tabiri İngiltere’de yeşeren, Anthony Giddens tarafından temellendirilen ve özetle, sosyalizm ile liberalizmi birbirine eklemlemekten bahseden bir görüşün de adı. Tony Blair dönemi buna örnek verilebilir. Bilinen bir tabir yani, fakat bizim dediğimiz ile bunun arasında çok fark var. Haliyle en baştan bir çizgi çekmek yerinde olacaktır. Yine de sorunuz bağlamında Üçüncü Yol dersem, yeni bir çizgiden bahsettiğimi belirtmek isterim… Üçüncü Yol tartışmaları aslında Kürt sorunu bağlamında epey eski. 90’larda tam olarak ifade edilmese de “özgür yaşamı inşa” hamlesi ile kastedilen şeydir. Sayın Öcalan, ABD’nin Irak’a müdahalesi öncesi yazdığı Atina Savunması’nda ABD’nin bölgeye müdahalesi karşısında halkların özgürlük ve demokratik yaşamını sağlayacak üçüncü bir siyasi çizginin ortaya konulmasını savunmuştu. Atina Savunması’nı bu temelde yazmıştı ve buna yeni paradigma demişti. Atina Savunması’nda ortaya koyduğu siyasal ve toplumsal projeyle sınıflı, şehirli, iktidarlı, devletli tarihe dayalı olan gerici despotik zihniyet ile günümüzde bütün gericilikler üzerinde şekillenen, dünyayı ve Ortadoğu’yu kendi çıkarları doğrultusunda dizayn etmek isteyen yeni kapitalist modernist hegemonyayı kabul etmeyen üçüncü çizgiden bahsetmiş, bunun yaşamsallaştırılabileceğini ifade etmişti

Topluma dayanan bir çizgi

Tanımına gelirsek: Üçüncü Çizgi diye tanımladığımız çizgi/güç, iki geleneksel çizginin dışında kalan yeni bir yoldur. Bu yol, devleti demokrasiye duyarlı konuma getirir. Böylelikle etkinliğe ulaşır. Üçüncü Çizgi’nin temel mücadele anlayışı, devletten bir şey beklemeden kendi öz gücüyle hareket etmesidir. Daha çok toplum, daha az devlet diyor yani. Mevcut ikili bloklar halinde baş gösteren ve son derece kutuplaştırıcı yönetimler arasında taraf olunmamalıdır. Temel duruş, stratejik ittifak, demokratik Türkiye birliğini öngören çizgidir. Bundan dolayı ‘Demokrasi İttifakı’ da zaten bu üçüncü hattın içindedir. Şüphesiz iki yolun ortasında dikilip durmak değil Üçüncü Yol. Zaten yolun ortasında durursanız genelde kamyon çarpar! Üçüncü Çizgi, bu iki egemen gücün dışında kalan, halkları, ezilenleri, demokrasiyi temsil eden, gençlik ve kadın devrimlerini içine alan, ekolojik olan devrimci demokratik duruş çizgisi oluyor. HDP olarak kim halkların kardeşliğinden, birlikte yaşamından yana ise onlarla stratejik ittifak halinde olmak bizim için önemlidir. Türkiye’ye dönük stratejik duruşumuz özetle budur. Yani peşinen kimse ile ne dostuz ne de düşman! Kimse ile gereksiz bir polemik içinde olmamak… Bu tutum, bizim birçok güçle ilişki içinde olup olmama durumumuzu belirliyor. Sorun nerede çıktıysa orada çözülür diyoruz. Kürt sorununu Kürtler dışında herkesle konuşarak çözmeye çalışıyorlar. Olacak iş mi bu? Haliyle mevcut anlayış ve tarzla sorunu çözemiyoruz. Bu hepimizin sorunu ise hepimiz içinde olmalıyız. Hep meclisi işaret etmemiz bundan! Biz halkın özgürlüğünü, kendine yetebilen bir zihniyet formunu esas alan ve ona inanan bir mücadele yürütüyoruz. Halkların birlikteliğini/çıkarını savunuyoruz. Tüm çabamız bu yönlüdür.

Çatıdan değil tabandan ittifak

Öte yandan, ittifak derken elbette tabandan bahsediyoruz. Tamamen toplumsallık üzerine kuruludur. Çünkü toplumsallık bağları ile yan yanayız. Onu çekerseniz her şey biter. Dikkat edilirse AKP-MHP ittifakının saldırıda bulunduğu şey bu alanın kendisidir. O halde toplumu savunmak gerekir. Buna dair tezimiz: Radikal demokrasidir. HDK, zaten radikal demokrasi bahçesi ve iddiasıdır. Bize bugün düşen, bu bahçeyi daha da zenginleştirmektir. İlişkilenme şeklimize, demokrasiyi geliştirme tarzımıza pazarlık demiyoruz, şeffaf işleyen bir faşizmi geriletme hamlesi, demokratik Türkiye’yi yeniden kurma arayışı olarak bakıyoruz. Lütfen sadece son beş yılda iktidar cephesinden üretilen kavramlara bakın: Beka, savaş, terör vs vs. Bunlar kime ve neye hizmet ediyor?

Toplumu ayrıştıran, herkesi kutuplaştıran ve gerilim üzerine kurulu korkunç bir tahakküm siyaseti… Bu kabul edilemez. Daha önce sayın eş başkanlarımız tarafından “Hakikatin gücünü yaratmak için gelin yan yana demokrasi ittifakında buluşalım hem toplumsal barış için hem de toplumun bir arada yaşama iradesini ortaya koyacak gelecek için bir anayasal buluşmayı gerçekleştirelim. Hem bugün için mücadele hem gelecek için müzakere zamanıdır” diyerek bunu başarmanın mümkün olabileceği söylendi. Bu açıdan, evet, toplumsal ayağı olan bir demokrasi arayışından söz ediyoruz biz.

Yeni bir yaşam kurmak

Bir şeyler değişmeli, değişsin diyen tüm kesimlerle zaten birlikteyiz. Bu kesimler yan yana gelerek kurdu HDK’yi ve sonra HDP’yi. AKP-MHP bloğunun her şeyi tek tipleştiren uygulamalarının başta toplumsallık olmak üzere ülkeyi nereye götüreceğini bilmek için medyum olmaya gerek yok. Devlet destekli halin bizi içine soktuğu ekonomik-siyasal hale dair yüzeysel bir sorgulama dahi vaziyetin tahlili için yeterli olacaktır. Günümüzde siyasal şiddet, baskı ve sömürü büyük ölçüde fiziksel bir olgu olmaktan çıkmıştır. Yapısal ve sembolik düzeyde o kadar gelişkindir, görmek bazen imkânsızlaşıyor. AKP bu durumu iyi kontrol ediyor. Bu ülkede şu an insanın duygu ve düşünce dünyası büyük bir taarruzla karşı karşıyadır. İnsanın doğal hakları olan çoğu şey birer yanılsama olarak dayatılıyor. Tahakkümcü sistemin ürünü olan bu iç karartıcı tabloya karşı mücadele yürütmek, her şeyden önce, bir bilinç düzeyini gerektirmektedir. Yeni bir yaşamı inşa diyoruz kısaca buna. Sadece düşünsel değil, sosyal ve çevresel bir alternatif yaratmaktan bahsediyoruz. Kuşkusuz, bu çok yönlü bir mücadeledir. Bu mücadeleyi tüm devrimci demokrat çevreler için son derece etkili bir mevziye dönüştürmek gerekiyor. Buna inancımız ve gücümüz de var. İçine girdiğimiz yoğunluk bunun içindir. Çünkü şu an bir şans aralığı var, bu aralığı iyi değerlendirmezsek tarih de arkamızda durmayabilir.

Örgütlülük yaşamın garantisidir

Hatırlanacak olursa “demokratik uzlaşı, özgür siyaset ve evrensel hukuk” üçlü sacayağı şeklinde bir öneri geldi İmralı adasından. Bu öneri avukatlar tarafından son görüşmelerde ifade edildi. Çünkü yeni süreçte üç dönem var önümüzde. Birincisi elbette yukarıda da bahsettiğimiz gibi üçüncü yol bağlamında; doğru, tarafsız, bağımsız, özgürlük ve demokrasi çizgisinde bir siyaset yürütmek. Bunun dıştaki şekillenmesi mevcut kutuplaşmalar içerisinde yer almayıp üçüncü bir stratejik duruş olmayı göstermeyi, aynı zamanda hiçbir güç ve çevreyle gereksiz çatışmalar içerisine girmeden halkların demokratik devrim mücadelesini aktaracak ilişki ve ittifak çalışmasını yürütmeyi ifade ediyor. İkinci olarak kendi örgütlü gücüne dayanmak, güvenmek, onu açığa çıkartarak hareket etmektir. Bu anlamda demokratik toplum örgütlülüğünü geliştirebilmek esas olandır. Üçüncü olarak da doğru siyaset ve demokratik toplum örgütlülüğü temel güç kaynakları olmakla birlikte bunların güvenceye kavuşması, sağlam yürütülebilmesi, ayakta kalabilmesinin yollarının bulunmasıdır.

Röportaj: M. Ender Öndeş

8 Ağustos 2019