Temelli: Emek ve demokrasi mücadelesini birlikte var etme zamanı gelmiştir

Eş Genel Başkanımız Sezai Temelli, Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu (DİSK)’in 16. Genel Kurulu’na katılarak bir konuşma yaptı. Temelli, şunları söyledi:

DİSK kurulalı 53 yıl oldu. Bu 53 yıl neo-liberalizm ile geçti dünya için. Neo-liberalizm nedir? Güvencesizliktir, güvencesiz bir dünyadır. Güvencesiz bir dünyayı var etmek için de daha fazla şiddet, daha fazla savaş gerekiyordu. Güvencesizliği dayatmak, emeği daha fazla sömürmek, doğayı daha fazla talan etmek için dünyayı, emekçileri, halkları şiddet girdabına sürüklediler. Her yere savaşı taşıdılar.

Bu köhne düzeni birlikte yenme zamanı geldi

Bugün yeni bir 10 yılın başındayız. Bu yeni 10 yıl bu köhne düzenin çöküşünü çağırıyor. Yani birlikte bu düzeni yenme zamanı gelmiştir diyor. Geride bıraktığımız köhne düzenin yıkılma zamanıdır. 

Gelin neo-liberalizmi her yerde öldürelim 

Dünyanın her yerinde halklar, emekçiler, gençler, kadınlar, işçiler meydanlarda. Bağdat'tan Beyrut'a, Ekvador’dan, Cezayir’e, Şili’ye kadar... Şili’de emekçiler bağırıyor; 'Neo-liberalizm Şili'de doğdu, Şili'de öldüreceğiz' diyorlar. Gelin neo-liberalizmi her yerde öldürelim. Kapitalizmden, bu köhne düzenden, bu şiddet düzeninden her yerde kurtulalım. İnanıyorum ki Türkiye’de yükselecek emek ve demokrasi mücadelesi bu köhne düzenin sonunu hızlandıracaktır.  

AKP iktidarı 18 yıldır neo-liberalizmin şampiyonluğunu kimseye kaptırmadı

Bu köhne düzenin büyük savunucuları, şampiyonları oldu. Bir şampiyonu da Türkiye’den çıkardı. Bu AKP iktidarı, 18 yıldır neo-liberalizmin şampiyonluğunu kimseye kaptırmadı. Her yere bu güvencesiziliği dayattı. Yaşamın her alanını güvencesizleştirdiler. Soysuz bir siyasetle, ceberrut, tekçi bir anlayış ile Türkiye’yi zapt-u rapt  altına almaya, otoriterleşmeye devam etti. Emeği daha fazla sömürerek, doğayı daha fazla talan ederek, yaşam alanlarımıza daha fazla saldırarak, toplumsal barışı yıkarak, Kürt düşmanlığı üzerinden toplumu ayrıştırarak, nefret tohumlarını her yere ekerek 18 yıl boyunca bu ülkeye kötülük yaptılar.

Sömürü ve talanı Kıbrıs’a, Suriye’ye, Ortadoğu’ya taşıdılar

Geldiklerinde söyledikleri şeylere baktığımızda bir yerde kendilerini ifade etmişler. 'Yasakçılığa karşıyız' diyerek bütün ülkeyi yasakçılık zihniyeti ile boğdular. Özelleştirmelerle, taşeronlaştırmalarla, kayyımlarla hayalini kurdukları bir rejimi inşa etmek için her gün zulümlerine yeni zulümler eklediler.

Bugün aşırı sömürü, doğa talanı ve şiddet girdabında bir Türkiye var. Bu sadece Türkiye’yle sınırlı kalmadı. Bunu Kıbrıs’a, Suriye’ye, Ege’ye, Irak'a, Karadeniz'e taşıyarak yaygınlaştırdılar. Bu neo-liberal sistem otoriter bir rejimle ayakta kalabilirdi, öyle de oldu. 

Emek, demokrasi mücadelesini ortaklaştırma zamanıdır

Ama bugün sonları yakındır. Bu düzenden kurtulmalıyız. Eğer bu düzenden, bu zihniyetten kurtulamazsak bu düzen bu girdabın içine hepimizi çekecek ve hepimizi yok edecek. O yüzden bu düzene karşı mücadelemizi, emek, demokrasi mücadelesini ortaklaştırma zamanıdır. Emekçiler, çalışanlar, işçiler bir araya gelmelidir. Toplumsal emek örgütlenmelidir. Toplumsal emek zemininde bir sınıf mücadelesi anlayışıyla toplumsal örgütlülüğü hep birlikte var etmeliyiz. Yoksa tüm haklarımızı gasp etmeye devam edecekler. Emekçilerin, engellilerin, çocukların, kadınların, işçilerin, işsizlerin, kadınların; yani topyekün bir ülkenin, o ülkenin tüm yurttaşlarının haklarını gasp etmeye devam edecekler. Öyle de yapıyorlar. 

Saray’ın kara deliğine kaynak yetmiyor, bu kara delik bütün ülkeyi yutuyor

Saray'da var ettikleri kara delik bütün haklarımızı yutmaya devam ediyor. Güvencesizlikten, taşeron sistemden bahsettik. Güvencesiz çalışma koşullarının bile yok edildiği inanılmaz bir işsizliğin, yoksulluğun yaygın hale geldiğini görüyoruz. Saray'ın kara deliğine kaynak yetmiyor. Bu ülkenin bütün zenginlikleri ortak zenginliklerimiz, yani hakkımız bu şekilde gasp ediliyor. O Saray'ın kara deliklerine taşınıyor. Yetmiyor, müteahhitlerine, damatlarına, yandaşlarına, silah tüccarlarına. Her seferinde daha fazla kaynak, daha fazla sömürü, daha fazla yoksulluk ile karşı karşıya kalıyoruz. Bu düzeni sürdürmenin yegane yolu olarak da şiddet ve savaştan başka bir şey yok ellerinde. 

Türkiye’de okula gitmesi gereken 2 milyon çocuk işçi var

Bugün emeğin dünyasına baktığımızda sömürünün tüm çıplaklığı ile karşımızda olduğunu görmemiz mümkün. Bugün Türkiye’de 2 milyon çocuk işçi var. Bu çocukların okulda olması gerekirken, nitelikli kamusal eğitim almaları gerekirken 2 milyon çocuk çırak adı altında çalışmak zorunda bırakılıyor. 4 + 4+ 4 eğitim sistemi çocuk işçiliğini genelleştirirken bir taraftan da çocuk evlilikleriyle topluma başka bir zulmü de dayatmaya devam etmiştir. 

İstihdama katılan kadınlar ciddi bir sömürüye maruz kalıyor

Bugün Türkiye'de kadın istihdamına katılım oranı yüzde 30. İstihdama katılan kadınlar ise ciddi bir sömürüye maruz kalıyor. Büyük bir adaletsizlik vardır. Kadına yönelik şiddet, kadın cinayetleri sokaklarda kol gezerken kadına dair sömürü, fabrikalarda ve iş yerlerinde aşırı boyutlara ulaşmıştır. Bugün kadının sosyal yaşamdan, çalışma hayatından dışlanması, bugünkü erkek egemen zihniyetin, o zihniyeti kültür haline getiren o iktidarın yarattığı kültürün sonucudur. Sadece geçen yıl 449 kadın öldürülmüştür. Ülkede 11 milyon emekli var. Adeta asgari ücreti normal ücrete çeviren bu sistem yoksulluğu yaygınlaştırmıştır. Kamu hizmetlerindeki niteliksel yoksulluk aslında kamusal yoksulluğu da büyütmüştür. Sağlık eğitim hizmetlerine bakın hepsinde ciddi anlamda niteliksiz hizmet üretimi ve bunun yanında aşırı bir fiyatlama söz konusu. 

Kayyımla bir yandan siyasi irademizi bir yandan özlük haklarımızı gasp ettiler

Kara deliğe kaynak yetmiyor dedik. Vergi zamları tarih boyunca görülmemiş bir düzeye ulaşmıştır. Her şeye her gün vergi zammı geliyor, zam geliyor. Bütün bu zamlar kara delik dediğim o bütçe açıklarını kapatmak, yandaşlara daha fazla fon bulmak uğruna. Meclis'te vergileri daha da artıracak ya da dolaylı vergiler ile halkın üzerine yeni zamları salacak ya da toplumu daha fazla borç girdabına sürükleyecek yasaları çıkarıyorlar. 

Bu Kayyım Cumhuriyeti'nden hep birlikte kurtulmalıyız

Bütün bunlar büyük bir sömürünün yansımasından başka bir şey değil. Bu düzeni ayakta tutmanın yolu da şiddet, savaş, Kürt düşmanlığı, kayyım rejimi. O yüzden bir yerde kayyım varsa bilin ki orası Kayyım Cumhuriyeti'dir. Bu Kayyım Cumhuriyeti'nden hep birlikte kurtulmalıyız. Bizim belediyelerimize kayyım atandıklarında ilk yaptıkları şey çalışanları işten atmak oldu. Kayyımın ilk yaptığı şey özlük haklarını yok etmek, insanların hakkını gasp etmek oldu. Bir yandan siyasi irademiz gasp edilirken bir yandan da özlük haklarımız, maddi haklarımız gasp edildi. 

Emek ve demokrasi mücadelesini birlikte var etme zamanı gelmiştir

Bütün bir bölgenin kaynağı 3-5 taşerona peşkeş çekildi. Onu hangi siyasetin, nasıl finanse ettiğini hepimiz biliyoruz. Bu kayyım rejiminden kurtulmak ülkenin demokratikleşmesini sağlar. Bu savaş politikalarına baktığımızda Kürt’e düşmanlığın Suriye'de nelere mal olduğunu görürüz. Bugün İdlib’i yaşıyoruz. İdlib’in müsebbibi olanlar hala Kürt düşmanlığı üzerinden kendi iktidarlarını konsolide etmeye, bekalarını sağlamaya çalışıyorlar. Ama artık Türkiye halkları bu tuzağa düşmeyecek. Kürt halkıyla, Türk halkıyla, Türkiye’de yaşayan 72 millet bir arada bu savaş politikalarına karşı yan yana barış siyasetini üretecektir. Bunu hayata geçirmek zorundayız.

Üreten bizsek yöneten de biz olmalıyız

Emek ve demokrasi mücadelesini birlikte var etme zamanı gelmiştir. Yan yana bir mücadeleyi örme zamanı gelmiştir. Bugün Türkiye’nin ihtiyaç duyduğu şey bir an önce bu iktidardan kurtulmaktır. Bunu başarabiliriz. Farklı farklı mücadele alanlarından, bütün farklılıklarımızla tüm dünyada olduğu gibi Türkiye'de de bir mücadele yükseliyor. Bu farklı mücadelelerin ortak dilini var etmeli, ortak eylemliliğini hayata geçirmeliyiz. Bunu var edebiliriz. Toplumun, halkların beklentisi, umudu bu yöndedir. Umudu büyüktük, şimdi bu umutla iktidarı değiştirme zamanı gelmiştir. Üreten bizsek yöneten de biz olmalıyız. Ne yapmalı sorusunu yanıtını hep birlikte düşünmeliyiz. Toplumsal emeği sokak sokak, mahalle mahalle, iş yeri iş yeri örgütlemeliyiz. Yan yana gelmeli, meclislerimizi var etmeliyiz. Toplumun özlemini duyduğu demokrasi ittifakını hayatın her alanında var etmeli ve iktidarı değiştirmeliyiz.

Biz varız emekçiler, kadınlar, gençler, halklar var. Tam da şimdi iş başı yapma zamanıdır. O yüzden DİSK'in bu denli umut veren Genel Kurulu'nda buluşmanın önümüzdeki dönem mücadelesi açısından hepimize büyük katkılar sağlayacağını umuyorum. DİSK’in 16’ncı Genel Kurulu’na başarılar diliyorum. Mücadelemizin yolu açık olsun, hepimizin yolu açık olsun.

14 Şubat 2020