
Eş Genel Başkanımız Sezai Temelli, Bismil Belediyesi'nin düzenlediği “Çiftçilerle Buluşma” etkinliğinde konuştu:
Bereketli topraklar üzerindeyiz, bu topraklara ne ekseniz, mutlaka ama mutlaka o çıkar. Ama biz öncelikle bu toprakların hasret olduğu barışı ekeceğiz, barışı büyüteceğiz, hep birlikte barış içinde yaşayacağız. Yerellerde, iktidara geldiğimiz her yerde, belediyelerde sadece belediyecilik yapmayacağız. Bundan öte yerel demokrasiyi hep birlikte inşa edeceğiz. Yerel demokrasi demek, barış demek, yoksulluk ve işsizlikle mücadele demek, üretenin biz yönetenin de biz olması demek.
Bu topraklardan bahsetmişken, bu toprakların tarihi bize yol gösteriyor. 10 bin, 12 bin yaşında olan bir tarihten bahsediyoruz. En önemli örneği Göbeklitepe. Göbeklitepe’yi kazdığımızda 12 bin yıllık tarihi ile karşılaştığımızda şaşırıp kaldık. 12 bin yıllık tarihi içinde Göbeklitepe’de arpaya ulaştık. Toprak kendiliğinden vermişti, orada ekin vardı, orada yaşam vardı. Bu tarihe saygı duyuyoruz. Bu tarihin yeniden yaşatılması, toprağına, ürününe sahip çıkmakla mümkün. Toprağımıza, ürünümüze, tarihimize, kültürümüze ve dilimize hep birlikte sahip çıkacağız. Hep birlikte sahip çıkmak bir arada olmak, bir arada yaşama irademizi korumaktan geçiyor. Tarihe sahip çıkacağız, Hasankeyf’e sahip çıkacağız. Müteahhitler zengin olsun diye 10 bin yıllık tarihi sular altında bırakanlara karşı, yan yana geleceğiz. Hasankeyf’i savunacağız. Toprağımızı savunmak, yurdumuzu savunmak, yurtsever olmak böyle bir şey. Bunu savunmaya devam edeceğiz. Kültürümüze, tarihimize dönük bu zulme ancak böyle karşı çıkarız. Biliyoruz, bu iktidar savaş ve ölümden başka bir şey bilmiyor. Kendinden öncekiler gibi sürekli olarak halklara, toplumlara savaşı, zulmü ve şiddeti dayatıyor.
Tarım politikalarıyla yaratılan yoksulluktan, göçten en fazla Kürdistan etkilenmiş
Mezopotamya bu zenginlikler coğrafyasında, bu zenginliği hakça, adilce paylaşılması ancak ve ancak bizim irademizle mümkündür. O yüzden bu buluşmalar çok kıymetli, bunu daha sıklıkla yapabilmeliyiz. Buraya biraz önce videoda izlediğimiz o bahçeden geldik. Orada kooperatif gördük, insanlar bir araya geliyordu, bir arada biçiyordu birlikte çok güzel vakit geçirdik. Sık sık dedik ki, birlikte üreteceğiz, birlikte yöneteceğiz. Toprağımıza sahip çıkmıştık ve orada hala ekilmeyi bekleyen büyük bir arazi var. Eğer o toprağımıza sahip çıkmazsak, gelip ele geçirirler, orayı da betona gömerler ve bizden alırlar, çalarlar. Tek yöntemleri bu. Birlikte bize yetecek ve toprağımızı, doğamızı koruyacak, ortak zenginliği üretip hakça ve adilce paylaşacak bir tarım politikasını birlikte var etmeliyiz. Bugüne kadar üretilen tarım politikalarına baktığımızda, bu tarım politikalarının sonucunda çiftçiler yoksullaşmış, işsizlik artmış, yoksulluk artmış, göç artmıştır. Bundan en fazla kim etkilenmiş diye bakarsak, bundan en fazla Kürdistan etkilenmiştir, Kürt illeri etkilenmiştir. Buralar en büyük mağduriyeti yaşamıştır.
Sadece toprağımızdan olmadık, göç verdik, yıkımlara maruz kaldık. Ciddi anlamda bir şiddetle yüzyüze kalmışız. Bu tarım politikaları çok uzun süredir sürdürülen politikalardır. Çok uzun süredir toprağa adaletsizlik ekiliyor. Çok uzun süredir bu adaletsizlik biçiliyor, bizim payımıza da adaletsizlik düşüyor. O yüzden diyoruz adalet, barış ve demokrasi mücadelesi vermeliyiz. Bütün dünyada uygulanan tarım politikalarından bize düşen pay yoksulluk olmuş, işsizlik olmuş.
12 Eylül’den beri tarımın yok edilmesi iradi bir politikadır
12 Eylül, bakın 40 yıldan bahsediyorum. 12 Eylül cuntası bu ülkeye 24 Ocak kararlarını dayatırken, tarımın nasıl tüketildiğinin, yok edildiğinin başlangıç noktasını oluşturmuştur. 12 Eylül’den beri 89’da hayata geçirilen uygulamalar ve sonrasındaki bütün iktidarların uygulamalarıyla tarım hedefe konulmuş, Türkiye tarımı adeta yok edilmiştir. Bu Türkiye tarımının yok edilmesi iradi bir politikadır. Bugün içinde yaşadığımız savaşın, şiddetin en önemli iktisadi kaynağıdır.
DTÖ’nün, ABD’nin ve AB’nin rotasına giren iktidarlar tarımı bitirdiler
1994 krizi, 1999 krizi, 2001 krizi, tüm bu krizlerin izini sürüp geldiğinizde bu krizlerin bedeli tarıma ödetilmiş, çiftçiye ödetilmiş. Bu krizden halka yansıyan yoksulluk ve işsizlik tam da çiftçinin, köylünün, üzerinde kalmış. Dünya Ticaret Örgütü’ne üye olarak Dünya Ticaret Örgütü kapsamında ABD ve AB tarım politikalarının rotasına girmiş olan iktidarlar bu politikalarla tarımı bitirdiler. Tarımı bitirmek demek çiftçiyi bitirmek demek. Çiftçinin bu denli yoksullaştığı bir ülkede ne adaleti sağlayabilirsiniz, ne de iktisadi olarak sorunlarınıza çözüm bulabilirsiniz. İktisadi olarak sorunlarını çözemediğiniz yerde şiddet ve zulüm vardır. Öyle de olmuştur.
Türkiye gelir adaletsizliğinde ilk sırayı alıyor
Bugün Türkiye gelir adaletsizliğinde ilk sıralarda yer alıyor, bugün Türkiye en adaletsiz servet dağılımına sahip. Bunun en önemli nedenlerinden biri uygulanan tarım politikalarıdır. Çünkü Türkiye bir tarım ülkesidir. Kültürüyle, tarihiyle, demografisiyle, sosyolojisiyle. Neden böyle bir ülkede bu denli yanlış politikalar uygulanır. Bunun da altını kaldırdığımızda o ırkçı siyaseti, halklara karşı olan düşmanlığı görürsünüz, Kürt düşmanlığını görürsünüz. Çünkü bu coğrafyası tarım coğrafyasıdır, bu coğrafya yönelik politikaların altında da işte bu bahsettiğimiz zulüm çıkar.
İthalatla sorun çözülmüyor büyük bir maliyete dönüşüyor
Bakın Türkiye’de toprak mahsulleri denilen bir ofis varken, bir stok politikası izlenirken bu lağvediliyor, ortadan kaldırılıyor. Neden, efendim dünya küresel tarımı ve dünya piyasaları fiyatlarına göre ticareti tarım belirlemeliymiş. Siz de çok iyi bilirsiniz ki tarım riskli bir üretimdir. Ve bu riski ortadan kaldırmanın yolu sağlıklı bir saklama politikasıdır. Toprak Mahsulleri Ofisi, stokçuluk yapan bir ofis değil ki hem iktisadi hem de siyasi konjonktürden kaynaklanan risklere karşı halkı ve çiftçiyi koruyan ofislerken, bugün bu ofislerin yerine ithalat var. Eğer tarımda bir sıkıntı varsa açılıyor ithalat kapıları, ithal et, ithal buğday, ithal arpa, ithal samanlarla sorun geçici olarak çözülmüş oluyor. Öyle mi? Hayır. Sorun çözülmüyor, sorun bir büyük maliyete dönüşüyor. O maliyet de halkın, köylünün, emekçinin, çiftçinin sırtına yükleniyor.
Tarım politikalarında atılacak adım işsizliğin bitirilmesini sağlayabilir
Bakın bütün bu coğrafyayı ele alıp değerlendirdiğimizde, envanterini çıkardığınızda, karşınıza çıkan meselelerin hepsinin bu yanlış tarım ve iktisadi politikaların sonucu olduğunu görürsünüz. Bugün Türkiye’ye dönüp baktığınızda, en önemli sorun nedir diye baktığınızda, işsizliği görürsünüz. Oysa bir ülke kendi kaynaklarıyla sağlıklı istihdam politikaları üretebilir. Bugün işsizliğin çözümü, tarım politikalarında atılacak adımlara doğrudan bağlıdır. Oysa Türkiye’de tarım tüketilerek ciddi bir işsizlik açığa çıkartılmış, tarım alanındaki nüfus kentlere kaymış ve kentlerde yoksulluk, işsizliği yaratmıştır. İş bulanlar emeğinin karşılığını bulamamakta, hatta açlık sınırının asgari ücretin de altında çalışmakta. İş güvenliğinden, işçi sağlığından yoksun çalışmaktadır. Tüm bunların bedeli Türkiye halklarına ödetilmektedir. En çok göç veren illerdir buralar. Neden bu kadar göç veriyor buralar? İnsanlar yerinden yurdundan oluyor, evinden kopuyor, iş bulabilmek için. Nerede iş buluyorlar? Büyük kentlerin inşaatlarında. İş cinayetleri nerede gerçekleşiyor? O inşaatlarda. En çok ölümler orada yaşanıyor. Dolayısıyla yaşama, insana düşman bu politikalar, tarım politikası ile çok bağlantılı.
Hep birlikte bu şiddet politikasına, bu betoncu zihniyete karşı çıkmalıyız
O zaman biz de tam da buradan itirazımızı yükseltmeliyiz. Bu zorunlu göçlere son vermek için şiddet ve savaş politikalarına karşı çıkmalıyız. Hem siyasi hem iktisadi alanda şiddet politikalarına karşı çıkmalıyız. Bu betoncu zihniyete karşı çıkmalıyız. Her yeri betonlaştıran bu anlayışa karşı çıkmalıyız. AKP 17 yıldır iktidardadır. Bakın 17 yılın sonunda geldiğimiz yer hep aynı nokta. Yine büyük bir kriz ile karşı karşıyayız. Bu krizin farkında olmayan tek zat damat. O farkında değil, o bir meczup gibi çıkıp her gün televizyonlarda iktisadi sorun yok diye anlatıyor. Her gün en kötüyü geride bıraktık diyor. O bir trene binmiş, kötüye doğru yol alıyor. Her geçtiği istasyonda kötüyü geride bıraktığını sanıyor. Bir kara deliğin içine hem kendisini hem ülkeyi sürüklüyor. Ama kabahat onda değil kabahat onu orada tutan zihniyette. Böyle iktisadi politikalarla ülkenin geldiği nokta burasıdır.
Müteahhitlerin borçlarını ödemek için MB’nin ihtiyaç akçesine el konuldu
Sadece tarımda değil her alanda bu sorunları yaşıyoruz. Bakın Merkez Bankası’nın yedek akçesine el konuldu. İttihat akçesidir o. Ne olur ne olmaz diye kullanılan akçeye bile el koyar hale gelmişler. Peki buna el koydunuz, milyarlarca lirayı aldınız ne yaptınız bu parayı? İlk yaptıkları şey müteahhit borçlarını ödemek. Bu denli müteahhit sevdalısı bir iktidar dünyada görülmemiştir. Bunlar müteahhitlerle yatıp onlarla kalkıyorlar. Akılları, fikirleri beton. 17 yıllık AKP döneminde betonlaşmamış yer kalmamış. Ekilebilir tarım arazileri rekor şekilde yok edilmiştir.
S-400 satın aldıkları Rusya’ya domates bile satamıyorlar
Büyükşehir yasalarıyla, belediye yasalarıyla en büyük darbe yine tarıma vurulmuş. Bu verimli topraklar bu betoncu akıl tarafından yok edilmiş. Sonuçta ortaya Türkiye tarımının sorunları çıkmış. Türkiye’de artık gıda yoksulluğu var, bu denli bir tarım ülkesinde gıda yoksulluğu yaşamak zorundayız. Gıda yoksulluğu olduğu kadar yeterli beslenememe sorunu var. Toprak o denli kirletilmiş ki, bugün sağlıklı gıdaya ulaşmak imkansız. Topluyorlar domatesleri, Rusya’ya gönderiyorlar, Rusya domatesleri geri gönderiyor. O çok sevdikleri S400 aldıkları, hani birlikte uluslararası politika belirledikleri Rusya bile bunların domateslerini almıyor. O denli kimyasallaşmış bir tarımla karşı karşıyayız. Kimden alıyorlar bu tarım ilaçlarını, bu kimyasalları, uluslararası tekeller karşımıza çıkıyor. Kimden alıyorlar tohumları diye baktığınızda yine uluslararası tohum tekelleri karşımıza çıkıyor. Kendi tohumuna sahip çıkamayan, kendi toprağını bu denli hoyratça kullananlar bir de bize laf söylüyorlar. Biz de onlara diyoruz ki hadi oradan.
Kaya gazı projesi toprağın bütün zenginliklerini yok ediyor
Hep birlikte bunlardan kurtulmadığımız sürece toprağımızı da işimizi de aşımızı da kaybetmeye devam edeceğiz. Yine uluslararası tekellerle anlaşarak günü kurtarıp, kendi zenginlikleri için kaya gazı projelerini hayata geçiriyorlar. Bu öyle bir zulüm toprağa yönelik şiddettir ki bütün o toprağın zenginliğini yok eder. Öyle bir yok eder ki geri dönüşü mümkün değil. Bu denli kötülük nasıl yapılabilir hepimizi şaşırtıyor, insan kendi vatanına bunu nasıl yapar diye hayretle izliyorsunuz.
Barış gelmediği süreci toprağımızı, suyumuzu, geleceğimizi hep birlikte kaybediyoruz
Bir başka sorun su politikası. Evet HES’lerle ülkeyi akarsu iklimini değiştirdiler. Ülkenin iklimini değiştirdiler. Baraj politikalarındaki hataların sonuçları tarım alanlarına yansıyor. Bakın Urfa, Mardin, Amed havzasına, bakın yeraltı sularının ne denli hızla tüketildiğini görürsünüz. Oysa GAP 1962’de başlıyor. 1962 yılında Devlet Planlama Teşkilatı bu projeyi tamamlıyor. 1962’den 2019 yılına geldik, aradan geçen zamanda GAP projesine bağlı sulama kapasitesi henüz yüzde 19’a ulaşmıştır. Yüzde yüze ulaşmamış. Bunu söylediğimizde bunu kabul etmiyorlar ama bunun altında yatan da Kürt düşmanlığı ve ayrımcılıktır. Bunun altında yatan bu zihniyettir. Kürtlerle barışmadan bu ülkeye barış gelmiyor. Barış gelmediği süreci toprağımızı, suyumuzu, geleceğimizi hep birlikte kaybediyoruz. Bu zihniyetin elinde tutsak kaldıkça çocuklarımıza bırakacağımız sağlıklı ekilebilir bir parça bile toprağımız kalmayacak.
Müteahhitlerin borçları bir kalemde siliniyor ama çiftçinin borcu memleketin birinci sorunu haline getiriliyor
Enerji hepimizin derdi, elektrik faturaları nereye gitsek bütün çiftçiler bunu söylüyor. Bu faturalar ödenemiyor. Elektrik firmaları zengin. Elektrik firmaları çünkü elektrikçi yandaş müteahhitler. Betoncu müteahhitlerden bahsettim ya size. Onlar bir de yan kuruluş olarak enerji firması kurmuşlar. Betonla soymak yetmez bir de enerji üzerinden soyalım demişler. Bu firmalar aynı ağın, yapının unsurları. Çiftçinin elektrik borcu sanki bu memleketin tek temel meselesiymiş gibi, kafamızın üzerinde sürekli bu faturalar sallandırılıyor. Oysa bu ülkede çiftçiye elektrik bedava verilebilir, böyle bir zenginliğe sahibiz. Bu zenginliğe rağmen müteahhitlerin bütün borçları bir kalemde siliniyor ama çiftçinin borcu memleketin birinci sorunu haline geliyor. Bu müteahhitler borçlanıyorlar devlete, bir süre sonra bir bakıyorsunuz vergi borçları, SGK borçları yeniden yapılandırılıyor. Oysa çiftçinin 104 milyar lira borcu var.
Devlet süt üreterek, TMO ile çiftçisine sahip çıkar
Sadece bu yıl 4 milyon liralık kısmı hacze maruz kaldı. Bu borcun nasıl ödeneceği belli değil. Hem mazotu, hem tohumu pahalı alıyorsunuz, yani ektiğinizle geçinemiyorsunuz bir de borca borç, faize faiz katlanıyor ve sonunda büyük kabus dediğimiz tablo ortaya çıkıyor. Tam 17 yıldır bu zihniyet dönüp dolaşıyor adeta başımıza musallat olmuş gibi yine karşımıza çıkıyor. Bunlar başladıklarında hatırlıyorsunuz özelleştirme dalgasıyla geldiler ne var ne yok sattılar. Herkese şunu anlattılar: dediler ki devlet süt mü üretir, et balık kurumu mu üretir. Daha 1-2 yıl önce devletin şeker fabrikası ile işi ne dediler. Evet devlet süt üretiyor da süt ticareti için mi üretiyor? Devlet süt üreterek çiftçisine sahip çıkar. Toprak mahsulleri ofisi ile çiftçisine sahip çıkar, onu risklerden korur, bir destekleme üretimi yapar ve üretim kooperatiflerinin birlikteliğini yapar. Bugün bütün dünyada 850 milyon aç insan var ve bütün dünyada 2 milyardan fazla insan yoksulluk sınırının altında yaşıyor, biz de bu tablodan payımıza düşeni fazlasıyla alıyoruz. İşte bu tarım politikaları yüzünden, özelleştirme politikaları yüzünden, bu zihniyet yüzünden. O özelleştirmeyi yapan o dönemin allı şanlı bakanları yine çıkmışlar. Yeni bir siyaset olarak karşımıza çıkıyorlar. Her yerde anlatıyorum, bunlar matruşka, açarsın içinden küçüğü çıkar. Bunlar da aynı, bunların zihniyeti aynı, bunlar çiftçiye, esnafa, işçiye kadına düşman. Bunlar 7’sinde neyse 70’inde de odur. Bu zihniyet değişmez. 17 yıl önce yaptıkları özelleştirmelerin bedellerini işte bugün hep beraber ödüyoruz. Bugün hayvancılık tükenmişse, süt kurumunu özelleştirdikleri için tükenmiştir, et balık kurumu özelleştirildiği için tükenmiştir. Oraya kaynak ayırmadıkları için tükenmiştir.
Barajların yapılması, ormanların yakılması bu bölgenin yoksulluğunun en önemli nedenlerindendir
Ve tabii güvenlik politikaları. Ne bitmez bir güvenlikmiş. Bu ülkede savaştan, düşmanlıktan beslenen iktidarlar, karşımıza bu güvenlik politikaları dayatarak, Kürde düşmanlığı dayatarak bugüne geldiler. Güvenlik politikaları adı altında yayla yasakları, güvenlik politikaları adı altında ormanların yakılması, barajların yapılması bu bölgenin yoksulluğunun da işsizliğinin de en önemli nedenlerinden biridir. Güvenlik politikaları savaş politikalarıdır, zulüm politikalarıdır. Yoksa biz bir arada yaşıyoruz. 12 bin yıllık tarihimiz var, kadim halklar, kadim inançlar bu coğrafyada bir arada yaşıyoruz. Birbirimize bir düşmanlığımız yok ama iktidarın düşmanlıktan beslenen politikaları var. Tıpkı bundan önceki iktidarlarda olduğu gibi onlar da bu yolda bu ittihatçı anlayışta ısrar ediyorlar. Ama umutsuz değiliz, bir araya gelir ve omuz omuza verirsek, birlikte üretir ve birlikte yönetirsek tüm bu kabustan kurtulabiliriz.
Güçlü bir ekiple çalışıyoruz
HDP olarak yerellerde iktidara geldiğimiz her yerde, yerel demokrasi dediğimiz bu anlayışı inşa ederken, bu anlayışın içinde ekonomi önceliklerimizin başında geliyor. Önemli bir başlığı oluşturuyor. Sevgili Günay Kubilay Parti Sözcümüz olarak divana davet edildi ama aynı zamanda Ekonomiden Sorumlu Eş Genel Başkan Yardımcımızdır. Serpil vekilimiz, İzmir vekilimiz ama onun yanı sıra Sosyal Politikalar Masamızın Sözcüsüdür. Necdet vekilimiz aramızda o da Ekonomi Masamızın Sözcüsüdür. Bir rahatsızlığından dolayı Rıdvan vekilimiz aramıza katılamadı. Kendisi Tarım Masamızın Sözcüsüdür. Güçlü bir ekiple ekonomi masamız çalışıyor.
Üretmekle kalmayacağız üretilenin tüketiciye en sağlıklı şekilde yansıması için tüketici kooperatifleri yaratacağız
Bunun yanı sıra demokratik yerel yönetimler kurulumuzu oluşturduk. Bu kurulun içinde de önemli masalardan biri tarım olacaktır. Arkadaşlarım bu konuda da önemli çalışmalar yapıyor. Her yerde de çiftçinin sorunlarını çözebilecek yerel politikalarımızla halkımızla birlikte çözüm üretecek politikaları hayata geçireceğiz. Kooperatifleşeceğiz, aile kooperatiflerini destekleyeceğiz. Bunun dışında güç birlikleri mekanizmalarını oluşturacağız, küçük çiftçimizle, esnafımızla buluşacağız. Üreteceğiz, neyi üreteceğimiz konusunda bilimsel çalışmalar da yapacağız, sizin deneyimlerinizden de yararlanacağız. Toprağı, doğayı koruyarak en verimli şekilde birlikte ekeceğiz. Ortaya çıkan o zenginliği hakça, adilce paylaşacağız. Üretmekle kalmayacağız üretilenin tüketiciye en sağlıklı şekilde yansıyacak tüketim kooperatifleri var edeceğiz. Dolayısıyla ürünüm ne olacak, ne ekeceğim, ektiğimin kaderi ne olacak kaygısından da kurtulacağız. Sadece içeride değil dışarı için de ürün üreterek ihracata da katkı sağlayacağız.
Ortak sorunlarımız için birlikte çözümler üretmeliyiz
Bu potansiyelimiz var. Şimdi bunu hayata geçirmek için biz hazırız. Bütün kurullarımız çalışıyor ama sizlerin de desteği, dayanışması ve bu ortak akla katılması büyük önem taşıyor. Mutlaka köyümüzde, sokağımızda, mahallemizde bir araya gelmeliyiz. Ortak sorunlarımız için birlikte çözümler üretmeliyiz. Bugün içinde yaşadığımız bütün sorunlardan çıkabilmek için bu dayanışmayı yaşamın her alanında var etmeliyiz. Bizim fikriyatımız radikal demokrasidir. Bu şu anlama geliyor: Biz bir karar verirken kadın özgürlükçü, emeği gözeten, çiftçiyi, esnafı gözeten yerden hareket ederiz. Artı doğayı koruruz. Bu nedenle bu iktidarın kadına, emeğe, çiftçiye olan saldırılarını, doğamızı talan eden saldırılarını ortadan kaldırmak için birlikte mücadelemizi yükseltmeliyiz.
Bu buluşmalar o yüzden çok kıymetli. Biraz önce Büyükşehir Belediye Eşbaşkanımız da altını çizdi. En verimli topraklardan bahsediyoruz. Bismil’den bahsediyoruz. Böyle bir buluşmayı Bismil’de gerçekleştirmek istedik, bir araya geldik umarım bu buluşma önemli sonuçlara vesile olur. Ve bu tür buluşmaların da ilki olur. Daha sık bir araya gelerek önemli sonuçlara ulaşacağımızı düşünüyorum. Bu çalışmada emeği geçen, katkı sunan Bismil Belediye Eşbaşkanlarımız ve teşkilatımız başta olmak üzere arkadaşlarımıza teşekkürler ediyorum.
1 Ağustos 2019