Temelli: Özeleştirimizi vereceğiz ve  her zaman yaptığımız gibi bu sorunları hep birlikte telafi edeceğiz

Eş Genel Başkanımız Sezai Temelli'nin Yeni Özgür Politika'ya verdiği röportajın ikinci kısmı:

HDP Eşbaşkanı Sezai Temelli ile 31 Mart yerel seçim sonucunu, “Türkiye’nin her yerinde aslında bu ‘kayyumcu zihniyet’ yıkılmıştır” sözleriyle değerlendirdi. Seçimlerde, insanların hayal sınırlarını zorlayacak bir seçim mühendisliği yapıldığını söyleyen Temelli, “Özeleştirimizi vereceğiz. Hatalarımızı çok açık bir şekilde görmek istiyoruz ve telafisine yoğunlaşacağız” dedi.

Temelli ile söyleşimizin ikinci bölümünde HDP’nin bundan sonraki stratejisi ve çalışmalarını konuştuk.

‘Kayyum rejimi’ne son verme ve AKP-MHP iktidarına kaybettirme şeklinde özetlenen stratejiniz, Türkiye metropollerinde neden hayat buldu? Türkiye metropollerindeki bu sonucun, demokrasi mücadelesinin yeniden örgütlenmesi, HDP ile diğer AKP-MHP iktidarı dışındaki odaklar arasındaki ilişki için vaat ettikleri nedir? Bu stratejinin, önümüzdeki döneme yansımaları konusunda iyimser misiniz?

Bu umudu koruyoruz. Biz kendimizi zaten böyle tanımladık. Türkiye barış ve demokrasi mücadelesini hep ileriye taşıyacağız, alışılagelmiş bir siyasi partinin dönemsel hedefleriyle sınırlı kalmayacağız. Böyle kurulduk, böyle yola çıktık ve böyle de devam edeceğiz. Seçim stratejimizde ise farklı bir anlayışla hareket ettik. Biz bu seçimi bir demokrasi referandumuna çevirdik. Ya faşizm ya demokrasi ekseninde ele aldık bu seçimi. Kayyuma karşı çıkarken Türkiye’deki baskı rejimine, faşist anlayışa karşı çıktık. Türkiye’de emeği, kadınların haklarını savunurken kayyuma da karşı çıktık. Bu bağı, Türkiye’nin her yerinde güçlü bir şekilde kurduk.

Dolayısıyla bugün herkes İzmir Torbalı’da da, Antalya Kepez’de de, İstanbul Esenyurt’ta da; Sur’da, Van’da ve Kars’taki kadar kayyuma karşı mücadele içinde hissetti. Hem kayyumlara karşı mücadele ettik hem de demokrasi mücadelesi verdik. Çünkü bunlar aynı cüzde okunabilecek şeylerdir. Hepsi, faşizmin kurumsallaşması dediğimiz meseleyle ele alınabilir. Faşizm, bütün demokratik kurumları tasfiye ederek kurumsallaşır. Vesayetin en doruk hâlidir ve yerel yönetimleri bu haliyle yutmak ister, kayyumlaştırmak ister.

Türkiye’nin her yerinde aslında bu “kayyumcu zihniyet” yıkılmıştır. İkincisi ise Türkiye bundan sonra demokrasi güçleri nasıl bir araya gelineceğine dair umudvar bir zemin yakalamıştır. Meselenin alışılagelmiş bir şekilde siyasi partiler ve seçim ötesinde demokrasi ve demokrasi karşıtı güçler arasındaki mücadele zeminine taşınabileceğini de göstermiştir. Önemli olan bundan sonra nasıl yürüneceğidir.

HDP’nin bu anlamda bir kaygısı yok. Geçmişten gelen mücadelesini çok daha kararlı bir şekilde geleceğe taşıyacaktır. Ama şimdi karar vermesi gerekenler bu demokrasi zemininde buluşanlar ya da bu demokrasi zeminine yüzünü dönmüş olanların meseleyi artık bütünlüklü olarak ele alıp, bunun topyekûn bir demokrasi mücadelesi olduğunu anlamalarında, kavramalarında, içlerine sindirmekte aramak gerekiyor. Bunu başarabilirsek Türkiye geç kaldığı, ihmâl ettiği, sorunların içerisinde boğuştuğu yılların telafisini kısa zamanda giderebilir diye düşünüyorum.

Seçim sonrası açıklama ve söyleşilerinizde özellikle Kürt kentlerinde belirlediğiniz hedefe tam olarak ulaşamama, bazı sembol yerleri kaybetme konusunun üzerinde duracağınızı, tartışacağınızı ve özeleştiriden kaçınmayacağınızı söylediniz. Genel hatlarıyla sizin çıkarımlarınız nedir, bir kaç örnekle paylaşabilir misiniz? Şunun için soruyoruz; Şırnak ve sınır hattıyla ilgili güvenlik bürokrasisinin dahil olduğu devletin bir stratejik çalışmasına dikkat çekiliyor. Mesela HDP geleneğinin başından beri yönettiği Malazgirt’teki oran ile Ağrı merkezde iki seçim arasındaki büyük farkının izahatı farklı değil mi?

Konuyu iki başlıkta ele almak lazım. İlk olarak bizim kazanma hedefini ortaya koyduğumuz; ama kazanamadığımız yerlere bizden kaynaklı bakmak lazım. Birinci başlık bu ve bakmaya da başladık. Hemen komisyonlar kurulacak, yerelle birlikte ayrıntılı çalışmalar yapılacak ve bizden kaynaklı sorunlar neyse ortaya çıkacak. Ve bunlar tek tek halkımızla, kamuoyuyla paylaşılacak. Özeleştirimizi vereceğiz ve bu sorunları hep birlikte telafi edeceğiz. Her zaman yaptığımız gibi.

Burada şunu söyleyebilirim, yerel seçimlerin kendine has dinamikleri var ve bunlar genel seçimle birebir örtüşmez. Dolayısıyla 24 Haziran seçimiyle değil, 2014 yerel seçimleri ve içinde bulunduğumuz siyasi iklim çerçevesiyle tüm bunları değerlendirmek sağlıklı olacaktır. Biz de böyle yapacağız. Özeleştiri sürecimizde özellikle son yaşadığımız seçim deneyiminden güçlenerek çıkmayı arzu ediyoruz, umuyoruz ve inanıyoruz ki başaracağız. Sağlıklı değerlendireceğiz, hatalarımızı çok açık bir şekilde görmek istiyoruz ve telafisine yoğunlaşacağız.

İkinci başlık ise bizden kaynaklanmayan nedenler. Bu başlık için aslında çok araştırma yapmaya gerek yok, her şey gün gibi ortada çünkü. Ama yine de raporlaşacak ve raporlar ortaya çıktığında bütün netliğiyle, kamuoyu bilmesine rağmen çok şaşıracak.

“Bu kadar da olur mu?” hâliyle kamuoyu karşı karşıya kalacak. Evet, insanların hayal sınırlarını zorlayacak bir seçim mühendisliğine tanıklık ediyoruz. Şırnak bunun belki de herkesin ilk olarak gördüğü ve durumu kavradığı bir tablo, bir fotoğraf. Ama sırf Şırnak’la da sınırlı değil. İlçe ilçe, belde belde nasıl bir seçim mühendisliği yapıldığının, nasıl operasyonel bir aklın çalıştığını bütün ayrıntılarıyla teşhir edeceğiz. Bu iki meseleyi birlikte ortaya koyduğumuzda HDP’nin imza attığı başarının büyüklüğü, inanın bir kez daha ortaya çıkacak.

AKP-MHP’nin bu seçimin sonuçlarını sindiremeyeceği görülüyor. HDP belediyelerinin sayısındaki düşüşe sevinme halleri yok. İktidara vurulan bu darbe ve sarsıntının, hem içeride hem de resmi sınırlarının dışındaki Kürtlere yeni bir saldırı dalgasına dönüşme ihtimali var mı?

Bu ihtimali, iktidar eğer geçmiş hatalarında ısrar ederse, geçmişte hâkim olan anlayışını ısrarla sürdürme çabasında olursa tabii ki HDP’yi ve Kürt halkını hedefe koymaya yine başvuracaktır. Bu bizim mücadele azmimizi, kararlığımızı kırmaz. İkinci olarak, bu Türkiye’ye yapılabilecek kötülüğe kötülük ekler. Sadece Türkiye’yle ilgili bir mesele de değil artık bu.

Suriye’yle, Ortadoğu’yla, Avrupa’yla ilgili bir mesele bu. Küresel ölçekte konuşulup tartışılabilecek bir durumda artık bu mesele. Türkiye, küresel ölçekte bu seçim sonuçlarını iyice değerlendirip uluslararası arenada kulvarını yeniden belirlemek zorundadır. Hatalarından ders çıkarmak zorundadır. Ama ben bunları yapmayacağım, 31 Mart öncesi olduğu gibi ısrarla beka meselesini dayatmaya devam edeceğim, baskı ve şiddetle ülkeyi yönetme gayretinde olacağım, Suriye’de çözümsüzlükten yana müdahalede bulunacağım, Avrupa’yla olan ilişkimi yine bu gergin hatta tutacağım dediği sürece Türkiye hiçbir sorununu çözemez.

Biz meseleyi jeopolitik olarak çok daha kapsamlı bir şekilde ele alıyoruz. Ortadoğu ve Avrupa hattı üzerinde Türkiye’de toplumsal barış, ekonomik, siyasi iklimi her açıdan ele alan bir politika anlayışımız var. Dolayısıyla bir an önce Suriye’de ve Irak’ta çözümün yaratılmasından yanayız.

Türkiye’nin sınırları dışında bir barış, Türkiye barışıyla doğrudan alakalıdır. Türkiye’deki toplumsal barış da, Suriye ve Irak barışıyla doğrudan alakalıdır. Bu ilişkiyi sağlıklı kurmak son derece önemli. Suriye halklarının geleceğine Suriye halkları karar verecek deyip, bu demokrasi anlayışını tüm Ortadoğu’ya yaymalıdır Türkiye. Savaşı ya da çözümsüzlüğü değil. Aynı şekilde Avrupa’yla olan ilişkilerde de mülteci pazarlığı ya da ekonomiye sıkıştırılmış bir anlayışla, tehdit politikalarıyla yürümemelidir.

Avrupa Birliği, Avrupa Konseyi gibi kurumlarla, yapılarla olan ilişkilerini demokrasi zemininde geliştirmelidir. Çünkü Türkiye’deki ırkçılık, şovenist yaklaşımlar yükseldikçe Avrupa’da da sağın yükseldiğini ya da aynı şekilde Avrupa’da sağın yükseldikçe Türkiye’nin de daha fazla bu ırkçı hatta kaydığını görüyoruz. Demokrasi bu anlamda evrensel bir değerdir. Biz HDP olarak radikal demokrasi çizgimizle, alışılagelmiş burjuva demokrasisinin ya da liberal demokrasinin ötesinde çoğulculuğu, toplumun bütün kesimlerini, emekten, kadından ve doğadan yana bir buluşmayla hayata geçirme çabasındayız.

Bu mücadeleye olan katkımızı böyle vermeye çalışıyoruz. Dolayısıyla da bu jeopolitiği kapsamlı olarak ele alıyoruz. Ki baktığınızda bu jeopolitik akışkandır. Ortadoğu halklarının önemli bir kesimi Avrupa’da yaşıyor, Avrupa siyasetinin belirlenmesinde de Ortadoğu ve Türkiye önemli bir faktör oynuyor. Türkiye’deki insanların birçoğu Ortadoğu ve Avrupa’yla doğrudan ilişkili. Bu akışkan jeopolitiğin ruhuna uygun bir siyasetin var edilmesi önümüzdeki en önemli ödevlerden, sorumluluklardan biridir.

Seçim yapıldı ama açlık grevleri direnişi sürüyor ve önceki gün de cezaevinden bir cenaze çıktı. Hükümet, bu konuda tutumunu değiştirir mi, siz bu süreci nasıl yürüteceksiniz?

Mutlak tecriti sonlandırmak, az evvel de söylediğimiz gibi Türkiye’nin tüm meselelerine dahil bir sorundur, içlektir. Bu meseleyi yalıtarak adım atmak mümkün değildir. Bugün ortaya çıkan açlık grevleri mevzusu tam da bu meseleye vurgu yapıyor. Başta Leyla Güven olmak üzere, bugün açlık grevinde olan tüm insanlar çok önemli bir mücadele veriyorlar.

Belki de son 4 yıldır ortaya çıkan en güçlü mücadeledir bu. Bedenleriyle demokrasi adına, barış adına haykırıyor bu insanlar. Çünkü mutlak tecridin başlangıcından itibaren, Dolmabahçe mutabakatını yok saymak, masayı devirmek domino etkisi yaratmıştır. Hukuka, barışa, demokrasi ve insan haklarına dair ne varsa her şeyi 4 yıl içinde adım adım yıkmıştır.

Leyla Güven ve açlık grevindeki diğer insanlar bu adaletsizliğe, hukuktan yoksunluğa dikkat çekiyorlar ve sorunun tam da nereden başladığını çok iyi bir şekilde tespit ederek çıkıyorlar yola. Mutlak tecridin başladığı noktadır bu ve bu insanlar da oraya dikkat çekiyorlar. Ve diyorlar ki Sayın Öcalan avukatlarıyla, ailesiyle bir an önce düzenli olarak görüşsün, bunun için de gereği yapılsın.

Bakın yasal ve meşru bir talep bu. Bu talebe sırt çevirenler, cezaevinden çıkan ölümlerin müsebbibidirler. Vebali boyunlarınadır. Tek yapmaları gereken yasalara uymaktır. Bugün 6 insan cezaevinde yaşamına son verdi. Biz ölüm olsun istemiyoruz. Yaşayarak mücadele etmek gerekiyor. Faşizm zaten ölümdür ve ölümü dayatır, ölümden beslenir, ölümü kutsar. Faşizmle mücadele edeceksek yaşayarak mücadele edeceğiz, bunu bir kez daha dile getirmek istiyoruz. Ölümler olmaması için, hiçbir insanımızı kaybetmemek için bu mutlak tecrit sonlandırılmalıdır.

HDP, bu sonuçlar ışığında kısa ve orta vadede ne yapmayı planlıyor, ittifak ve bileşenleriyle hızlıca yeni bir durum değerlendirmesi ve toplumsal mücadele örgütlenmesine gidecek mi?

Kurullarımızı toplamaya başladık. MYK’mız peşpeşe toplantılar yapıyor. Ardından parti meclisimiz, kurullarımız ve birkaç konferans planlamasını önümüze hedef koyduk ve çok kısa bir zamanda gerçekleştireceğiz. Bunları yaparken saha çalışmalarımız da sürecek. Hem seçim sonuçlarının değerlendirilmesine hem de halk buluşmalarına yeni dönem sürecinde de devam edeceğiz.

Ki baktığınızda biz böyle çalışan bir partiyiz zaten. Tabii bu çalışmaları yaparken, geçmiş deneyimlerimizi olduğu kadar son seçimdeki stratejimizi ve bu süreçteki çalışmalarımızı merkeze koymak istiyoruz. Özellikle demokrasi güçleri, toplumsal muhalefeti demokrasi mücadelesi açısından bir arada buluşturan bir hattı öncelemek istiyoruz. Bizim yapımız zaten bileşen hukukuna dayalı, çoğulcu bir yapı. İttifaklarımızla bunu güçlendirdik, hem bu seçimde hem 24 Haziran’da. Kürdi partilerin katılımıyla, Batı’daki ittifaklarımızla çok daha güçlü bir hâle geldik ve şimdi bu çeperi daha da genişletmek istiyoruz. Bu seçim sürecinde bizim stratejimizle hareket eden bütün demokrasi güçlerini de bir demokrasi mücadelesinde buluşturmayı da zaten önümüze hedef olarak koyduk. Belki klişe olacak; ama bu çalışmalara da 1 Nisan günü itibariyle başladık.

Mevcut sonuçların, Türkiye’nin egemen siyasetini ve devletin bileşenlerini nasıl etkileyeceğini düşünüyorsunuz, sizce çatlak oluşur mu?

Ne olacaksa Türkiye’de bizim verdiğimiz mücadelenin belirleyiciliğiyle olacak. Bu seçimler bunu gösterdi. Bizim mücadelemiz derken bunu çok kapsamlı bir şekilde ele alıyoruz. HDP öncülüğünde ama tüm demokrasi güçlerinin ortak mücadelesiyle olacak. Artık kimse birbirine muhalefet ederek değil, birbiriyle olan tüm olumlu-olumsuz ilişkilerini demokrasi mücadelesinde ortaklaştırarak yol alabiliriz.

Uzlaşmaz çelişkilerimiz bile olsa bugün en temel mesele demokrasi ve barış mücadelesidir. Bunu başarabileceğimize inanıyoruz, ki HDP bu yolu açmıştır. HDP bu yolda gelen herkesle yan yana yürür, kimsenin bundan kuşkusu olmasın. Burada en önemli şey ise herkesin olduğu yerde bu mücadeleye yapacağı katkıdır. Bu mücadeleyi bir yeri işaret ederek değil, bizahiti olduğumuz yerde harekete geçerek kazanabiliriz.

Avrupa’daki yurttaşlar yerel seçimlerde oy kullanamadı ama seçime teşvik ve kentlerindeki adayların çalışmalarına katkıları oldu. Avrupa’daki yurttaşlardan beklentiniz nedir?

Avrupa’daki arkadaşlarımız oy kullanmadılar; ama çok önemli katkıları oldu. Her şeyden önce Avrupa’daki kamuoyunun duyarsızlığı belki de hiç olmadığı kadar kırıldı. Bunun önemli etkileri olacaktır.

Avrupa Parlamentosu’nda verilecek kararlara önemli etkisi olacaktır ve tüm diğer Avrupa kurumlarında da. Avrupa’da verilen demokrasi mücadelesinin Türkiye’de verilen demokrasi mücadelesiyle devam ediyor. Dediğim gibi herkesin olduğu yerde verdiği mücadele, buradaki mücadeleye katkıdır.

Avrupa’da aşırı sağa karşı verilen mücadelenin bile Türkiye’de faşizmin kurumsallaşmasına karşı verilen mücadeleye katkı sağladığından kimsenin kuşkusu olmasın. Çünkü bu, enternasyonal bir mücadeledir. Türkiye’den gitmek zorunda kalan, Avrupa’da sürgün yaşayan halkımız, oradaki devrimci güçler; her şeyden önce Türkiye demokrasi mücadelesinin bileşenleridir ve hiçbir zaman unutulmasın ki bu mücadeleyi birlikte sürdürüyoruz.

10 Nisan 2019