Temelli: Saldırıların nedeni HDPnin geliştirdiği itiraz hattıdır

Eş Genel Başkanımız Sezai Temelli'nin ETHA'ya verdiği röportaj:

HDP Eş Genel Başkanı Sezai Temelli, belediyelere kayyum atanarak halk iradesinin gasp edilmesi saldırısı öncesinde "HDP'ye yönelik bu saldırıların arkasında yatan, HDP'nin bu sisteme olan itirazıdır" değerlendirmesinde bulundu. Temelli, "Demokrasi ittifakı itiraz hattıdır, bir buluşma zeminidir. Demokrasi ittifakı geleceğin iktidarıdır" dedi.

HDP, seçimlerin ardından yeni yol haritasını hazırladığı üç temel strateji belgesinde topladı. "Demokrasi İttifakı Strateji Metni", "Demokratik Anayasa Strateji Metni", "Yol Temizliği-Yargı Reformu Strateji Metni" başlıklarını taşıyan belgeler, 70'e yakın parti, sendika, meslek ve emek örgütleri ile demokratik kitle örgütleri ve çeşitli toplumsal kesim temsilcilerine iletilecek.

HDP'li Diyarbakır, Mardin ve Van büyükşehir belediye başkanları Selçuk Mızrak, Ahmet Türk ve Bedia Özgökçe Ertan'ın görevden uzaklaştırılarak halk iradesine kayyum atanması, yeni bir süreci ifade ediyor. Siyasi parti ziyaretlerini öne çeken HDP, üç strateji metni üzerinde görüş alışverişinde bulunacak.

HDP Eş Genel Başkanı Sezai Temelli, kayyum saldırısından bir gün önce ETHA'ya konuştu. 

5 Nisan 2015 tarihinden itibaren PKK Lideri Öcalan'a uygulanan 'mutlak tecrit'le rejimin yeni bir yol haritası oluşturduğunu söyleyen Temelli, "Bu tarih neden önemli? Mutlak tecridin karşımıza gelmesiyle, rejimin yeni yol haritasını anlamış oluyoruz. Rejimin ısrarla dayattığı, kaldı ki arada 7 Haziran yaşanmış, sonrasında yaşananları da üst üste koyduğumuzda, rejimin ısrarla dayattığı şey, aslında bir otoriterleşmedir. Bir otokratik rejimi inşa etmesidir. 12 Eylül'ün bakiyesidir. 12 Eylül Anayasası'nın hala çatısını, temellerini koruması, bunca yamaya rağmen kendisini var ediyor olması, son dört yıldaki gelişmeleri birlikte aldığımızda anlamlı" diye konuştu.

'Mutlak tecritin' Türkiye'nin bütün alanlarını kaplamasıyla ve  Cumhurbaşkanlığının kişiliğinde toplanmış bir otoriteye bağlama dayatılmasıyla faşizmin kurumsallaştırılmak istendiğini söyleyen Temelli, "Bu dayatma Türkiye tarihine, Türkiye kültürüne, Türkiye halklarına, emekçilerine, kadınlarına rağmen olan dayatmaydı. Bu faşizmin kurumsallaşması, sağ popülist anlayışın iktidarı sürdürme gayretiyle beraber buluşmayı gerçekleştiriyordu. Biraz tarihsel olarak baktığımızda da bu post faşist bir dönem. Bu gidişata dur diyecek bir hamlenin gerçekleşmesi gerekiyor. O yüzden güçlü bir itiraza ihtiyaç var.  Biz dört yıldır aslında bu mücadeleyi veriyoruz. Belediyelerimize kayyum atanması, 5 bin HDP'linin cezaevinde olması bir çok kentin yakılıp yıkılması, Suruç'tan başlayıp birçok arkadaşımızın, yoldaşımızın katledilmesi, HDP'ye yönelik bu saldırıların arkasında yatan, HDP'nin bu sisteme olan itirazıdır" dedi.

'KURUCU FİKRİYATIMIZDAN GELEN GÜÇLÜ BİR STRATEJİMİZ VAR'

Sezai Temelli, üç temel strateji belgesine ilişkin sorularımıza verdiği yanıtlar şöyle:
 
Üç tane temel stratejisi belgesi hazırlanmış durumda. 'Demokratik müzakere', 'toplumsal barışın örgütlenmesi' çağrıları var. Bu çağrıların muhatabı kim?

Bileşenleriyle, diğer ittifak güçleriyle, tek tek bireyleriyle, toplumsal kesimleriyle HDP'nin kendisi bir ittifaktır. İnsanlar çözüm nereden geliyorsa oraya kulak kabartır, bir sahicilik görürse yüzünü döner. Birçok insanın yüzünün HDP'ye dönük olduğunu çok net söyleyebiliriz. Bu anlamda şu bir gerçek ki herkes HDP'ye bakar. AKP-MHP bloğu 4 yıldır bir sistemi inşa etmeye çalışıyorlar sürekli olarak kurmaya çalıştıkları şeyin karşısında HDP var. Dolayısıyla kendilerini tarif ederken, yapılandırırken, savaşı sürdürürken asılında hep HDP ile konuşuyorlar. Tabi kötü bir dille, nefret söylemiyle, düşmanlıkla düşmanlıkla konuşuyorlar. Diğer muhalefet partileri de HDP'ye bakıyor. Dolayısıyla HDP'nin bu anlamıyla toplumsal sorumluluğu çok büyüktür. Sadece bu aritmetik hesapla, seçim sonuçlarıyla konuşulacak bir şey değil. Siyasetin niteliksel karakterine baktığımızda esas belirleyici hattı HDP örüyor. Biz buna 3. yol diyoruz. Yani alışılagelmiş yüz yıllık siyasetin sıkıştığı yerin dışında bir seçenek var ediyoruz. Ve bu seçenek kadınların, emekçilerin, emeğin, doğanın, çocukların, geleceğimizin seçeneği. 

Bunda bir tereddüt yok. Mesele şudur. Bütün sorunları tek bir kalıba döküp her şeyi bir çuvala doldurma şansımız yok. Kurucu fikriyatımızdan gelen güçlü bir stratejimiz var. Fakat anın stratejisini var etmek zorundayız. Mesela örgütlenme çabası bu anlamıyla ana stratejimizi, politik stratejimizi güçlendirecek çok önemli bir örgütsel hamledir. 

Diğer taraftan baktığımız zaman ittifaklarımızla olan ilişkilerimiz, diğer taraftan baktığımızda toplumla ortaya koyduğumuz ilişkilerin hepsi aslında bu bütünlüklü ana stratejimiz etrafında oluşturulmuş olan farklı stratejilerdir. Birbiriyle çelişkili değildir. Bunlar birbiriyle bütünsellik ortaya koyarlar. Böyle okunduğunda tablo çok daha net ortaya çıkar.

'MÜCADELE-MÜZAKERE DİYALEKTİĞİ'

Bugünkü sistem kabul edilebilir bir sistem değildir, değişmelidir. Bu sisteme karşı mücadele edilmelidir. Toplumsal muhalefeti mücadele hattında buluşturmak ve bunun adımlarını atmak gerekir. O kurucu aklın yeni dönemin inşasına bakıldığında bir toplumsal müzakere hattını da açmak gerekir. Mücadele-müzakere diyalektiği diyoruz biz buna. Kendisi zaten bir müzakere zemininde oluşmuş olan siyasi parti topluma da bunun karşılığını vermek zorundadır. Demokrasi ittifakına davet ediyoruz. Demokrasi ittifakı aslında her şeyden önce bugünkü sisteme karşı tüm demokrasi güçlerinin birlikte eylemsellik hattıdır, bir itiraz hattıdır, bir buluşma zeminidir. Demokrasi ittifakı aslında geleceğin iktidarıdır. Bu ittifak bir koalisyon değil, bir pazarlık değil, bir aritmetik hesaba dayalı değil bu ittifak siyasetin özgürleşmesidir, bu ittifak onurlu bir barışın inşasıdır, toplumsal barışı yapılandırmadır. 

'KİMSEDEN BİR GECEDE KEMALE ERMESİNİ BEKLEMİYORUZ'

HDP demokrasi güçlerine çağrı yapıyor ama bu kesimler kimler? Örneğin, sonuç bildirgenizde de, 'başta CHP olmak üzere parlamentoda yer alan tüm partilere açık çağrı yapıyoruz, elinizi taşın altına koyun' deniliyor. Ancak Kılıçdaroğlu'nun Kürt sorununa yaklaşımlarına ilişkin daha yeni açıklamaları oldu veya savaş politikalarını destekleyen beyanları var. Bu çağrınız nasıl karşılık bulacak?

Şimdi biz kimseden bir gecede kemale ermesini beklemiyoruz. Önümüzde zor bir dönem var. Bunun farkındayız. Toplum bugün büyük bir yoksulluk, yoksunluk içinde. Bir savaş, şiddet girdabında. Kürt meselesinin çözümü bu yüzden kritik bir noktada. Bir ucu Rojava'da, bir ucu güneyde, bir ucu İzmir'de, İstanbul'da. Kürt meselesi her yerde. Diğer sorunlarla Kürt meselesi arasında bir ilişkinin olduğunu da biliyoruz. Dolayısıyla bizim çağrımız 'onurlu bir barış', 'siyasetin demokratikleşmesi, özgürleşmesi', 'toplumsal barış'. Bütün topluma sesleniyoruz. Siyasi partiler de toplumdan gelen seslere yanıt vermek zorundadır. Bütün siyasi partiler eninde sonunda toplumun bu taleplerine yanıt verecek adımları atmak zorundadır. Bu örgü içinde baktığımızda bizim çağrımız anlamlıdır. Çünkü Türkiye'nin sorunlarına çözüm üretiyoruz. Ortadoğu meselesinde çözüm üretiyoruz. Kürtlerle savaşarak değil barışarak, barış koridorlarıyla değil her yerde barışı hakim kılarak yol alabileceğimizi, savaş siyasetinden kurtulmamız gerektiğini dile getiriyoruz. Bugün dönüp baktığımızda Sayın Öcalan '2013 noktasındayım' diyor ve '2013'ten sonra süreç iyi götürülemedi' eleştirisi yapıyor. Kesin haklıdır. Kendisinin de işaret ettiği gibi çözüm süreci dediğimiz şey demokratikleştirilememiştir. Demokratik bir müzakere zeminine kavuşturulamamıştır ya da toplumsallaştırılamamıştır.

İşte bugün hala aşılamayan katılıklar varsa, bu sürecin toplumsallaştırılmamasının etkisidir. Demek ki önce buradan başlayacağız. Yani hep beraber bu meseleye sahip çıkacağız ve meseleyi hep beraber çözeceğiz. Herkes de bilecek ki bu meselenin çözümü Türkiye'nin demokrasi meselesinin çözümüdür. Bu meselenin çözümü işsizliğin çözümüdür, savaş ekonomisinden ülkeyi kurtarmaktır. Kadına yönelik şiddete karşı mücadeledir. Yani bütün bu meseleye baktığınızda aslında Türkiye'yi görebilirsiniz. HDP bu iddiayla konuşuyor. Ama bu demokrasi ittifakı dediğimiz meseleye bir zemin lazım.

Bu zemin nasıl oluşturulacak?

Bu zemin demokratik anayasadır. Demokratik anayasa için bir paket hazırlamadık, 'demokratik anayasa budur' demiyoruz. 'Hep birlikte anayasamızı yapmalıyız' diyoruz. Devletin anayasası var ama anayasal bir devlet değil. Devletin anayasası var ama çatışmaları sonlandırmıyor. Bu devletin anayasası var ama toplumsal barışı korumuyor çünkü bu topraklara uygun, kültürüne uygun tarihine uygun bir anayasa yok. Toplumu, halkları, emekçileri dışlayan, kadını dışlayan bir anayasa var. Yerel demokrasi güçlendirilmiş bir sistemi koruyan, vatandaşı koruyan, sivil siyasal ve sosyal hakları koruyan eşit yurttaşlık temelli bir anayasa yaparsak bu meselelerin çözümü için en güçlü zemini oluştururuz. Sorunlar bu zemin üzerinde daha kolay çözülebilir.

'YARGI FELAKETİYLE BOĞUŞUYORUZ'

Politik özgürlükler bu kadar baskı altındayken bu tartışma nasıl yapılacak?

Evet, onun yolu da mücadele. Bu minvalde baktığımızda bunu sağlayabilmek için bu alanları kısıtlayan, baskılayan, tasfiye etmeye çalışan güce, otoriteye karşı demokrasi mücadelesi vermek zorundayız. Müzakere ve mücadelenin birlikteliği tam da sizin söylediğiniz meseledir. Bunları yapabilecek alanları yok sayan bir otorite varsa, faşizmi kurumsallaştırarak tüm kurumlarıyla özgürlük alanlarını tasfiye etmeye yönelik saldırısıyla karşı karşıyaysak buna karşı mücadele etmek en meşru hakkımızdır. Bu mücadeleyi vermeden diğeri olmaz. Diğeri olmadan da mücadele meşru bir zemin kazanmaz. Bu ikisi arasındaki diyalektiği bu yüzden sağlıklı kurmamız gerek. 

Bakın hükümet bir şey getirdi yargı reformu strateji belgesi. Strateji belgesi yazma aşamasında değiliz ki. Yargı felaketiyle boğuşuyoruz. Acil atılması gereken adımlar var. Nedir işte, Terörle Mücadele Kanun denen Türkiye halklarının, demokrasisinin üzerinde sallanan bir demoklesin kılıcı var. Bunun kalkması lazım. İfade özgürlüğünü yok sayan, siyaset hakkını yok sayan, basın özgürlüğünü yok sayan, her şeyi bir terör kavramı içine oturtan ve savcı ve yargıç yorumuna tamamen bırakılmış bir yorum var.

'PARTİLER VESAYETTEN KURTULMALIDIR'

Ama hazırladığınız metinde TMK'nın tamamen kaldırılmasını değil de, iyileştirilmesini talep ediyorsunuz?

Bir esneklik koyduk. Esneklikle yaklaşıyoruz, çünkü bu tek başımıza değiştirebilecek bir gücümüz yok. Demokratik alanın genişlemesi, demokratik bir müzakere zemini ve ona bağlı bir anayasal belli tartışmaların yapılabilmesi için bazı adımların atılması gerekiyor. Kuvvetler ayrılığından tutun bir çok mesele bu yol temizliği içinde. Fakat her şey geliyor eninde sonunda sisteme bağlanıyor. İktidar 'kireçlenme var, MR çekeceğiz' diyor. Sistemin hastalıklı bir yapı olduğunu iktidarın bile söylediği bir yerde bu sistemle yol alınamayacağı çok bariz ortada. Bu anayasayı değiştire değiştire yol alabiliyor muyuz? Hayır. Esas omurgasını koruyor, 12 Eylül'dür bu omurga. Yeni bir anayasa yapmalıyız. Yeni anayasa için öncelikle meclisin atması gereken bazı adımlar var. Bu konuda bir müzakere zeminini meclis içinde yakalamak zorundayız. Biz çağrı yapıyoruz, beş partiyiz mecliste. Meclisin dışında da onlarca parti var. Ama önce meclisteki diğer dört partinin kendisini devletin aklıyla oluşmuş vesayetten kurtarması gerek.

'MECLİSTEKİ PARTİLER İNİSİYATİF ALMALIDIR'

Bu vesayetle nasıl yol alacak bu Meclis? Vesayet altında bir Meclise çağrı yapmak, çelişki değil mi?

Değil, çünkü Meclis bu vesayetten kurtulabilecek haklara sahip. Çünkü toplumun her ne kadar sağlıklı bir temsiliyet olmasa bile bütün Türkiye halklarının temsiliyeti oradadır. Oradan aldığı bir erk vardır. Sabahtan akşama kadar egemenlik kayıtsız şartsız yazıyı okuyup, sonra o vesayete rıza göstermek kendini inkar etmektir. Kendini inkar etmemelidir. İnisiyatif alabileceği alanlar vardır. Evet cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi vardır. Meclis de hala vardır. Meclis bu meseleye karşı inisiyatif alabilir. Belli yasal düzenlemeleri hemen hayata geçirebilir. Meclis bu hakkını devrederse aslında siyaseten kendisini sönümlendirmiş olur. Biz tam tersini, siyasetin her yerde yükselmesi gerektiğini ama siyaset yükselirken toplumsal olan bağını güçlendirmesi gerektiğini söylüyoruz, toplumdan koparak değil.

20 Ağustos 2019