Temelli: Ülkenin demokratikleşmesi için AKP-MHP iktidarına "Êdî bes e" diyoruz  

Eş Genel Başkanımız Sezai Temelli, haftalık grup toplantımızda gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulundu. Temelli, şöyle konuştu:

Teslim Töre ve Tahir Elçi’nin anısı önünde saygıyla eğiliyorum

Sözlerime 68 kuşağının devrimci önderlerinden Teslim Töre’yi anarak başlamak istiyorum. Evet Teslim Töre’yi yitirdik, maalesef sürgünde yitirdik. Adaletsizlik ve şiddet her yeri kaplamaya devam ediyor. Teslim Töre de maalesef yurt dışında hayata gözlerini yumdu. Anısı ve mücadelesi önünde saygıyla eğiliyorum. Yine sevgili Tahir Elçi cinayetinin üzerinden 4 yıl geçti. 4 yıl olmasına rağmen failleri konusunda hiçbir ilerleme kat edilmedi. Onu saygıyla minnetle anıyorum. 

Polis yılda 350 kadın cinayetini önlemeye çalışacağına kadınlara saldırmaya devam ediyor

Bildiğiniz gibi 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü. Mirabel Kardeşler Dominik’te diktatörlüğe karşı yürüttükleri mücadeleden dolayı katledildiler. 25 kasım 1960’ta cenazeler bir uçurumun kenarında bulundu. Diktatör diyordu ki ülkede 2 tehlike var: Kilise ve Mirabel Kardeşler. Diktatör Mirabel kardeşleri katletti. Bu katliamdan sonra büyüyen mücadelenin sonu diktatörün de sonunu getirdi. Türkiye’de dün akşam 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü çerçevesinde kadınlar buluştu. 25 Kasım eylemine polis plastik mermi ve gazla yine müdahale etti. Yani, Kadına Yönelik Şiddete Karşı Mücadele Gününde yine kadına şiddet vardı. Polis yılda ortalama 350 kadın cinayetini önlemeye çalışacağına kadınlara saldırmaya devam ediyor. Kadına yönelik şiddetin kaynağı olan erkek egemen siyaset, kendini dün gece bir kez daha teşhir etti. Bu iktidar dün gün boyunca Bakanları ve Cumhurbaşkanıyla kadına yönelik şiddete karşı tweet attı ama akşam zihniyetleri açığa çıktı. Hiçbir konuda samimi değiller, bu konuda da samimi değiller. Bu iktidarın zihniyeti kadına yönelik şiddeti büyütmüştür.

AKP iktidarı cenazelere el koyan, mezarlıkları bombalayan bir iktidar olarak tarihe geçti

Bugün burada annelerimiz var. 2013 ve 2015 yılları arasında Türkiye’de barış adına bir sürecin umudunu hep birlikte yaşadık. Bu süreçte farklı çatışmalarda farklı yerlerde yaşamını yitiren ve layıkıyla defnedilmeyen insanlar toplanıp çeşitli mezarlıklara defnedildi. O dönemde hiçbir sorun yoktu hatırlayacaksınız. Aileler sevdiklerinin kemiklerini bir mezara gömebildi. Ama şimdi ölüye saygısız bir süreç yaşıyoruz. Ölüye saygısı olmayanın barışı getiremeyeceğini bir kez daha 2015’ten bu yana gördük, görmeye devam ediyoruz. Bu mezarlıklardan biri de Bitlis’in Yukarı Olek köyüne bağlı Garzan Mezarlığı. Bu mezarlığa 300’e yakın naaş taşındı. Önce bu mezarlık tahrip edildi. Hiçbir dini, etik ve ahlaki değere sığmayan bir pratik gerçekleşti. 19 Aralık 2017’de Garzan Mezarlığı’nda DNA testi gerekçesiyle 267 kişiye ait kemikler İstanbul Adli Tıp Kurumu’na taşındı. 267 cenazeden sadece 5 tanesi ailesine teslim edildi. Geriye kalan 262 cenaze Mart 2019 tarihinde Sarıyer’de Kilyos kimsesizler mezarlığına defnedildi. AKP iktidarı cenazelere el koyan ve uzun süre ailelerine vermeyen, mezarlıkları bombalayan, kemikleri dahi yerinden eden, ölülere her türlü kötülüğü yapan bir iktidar olarak tarihe geçti ve tarihe geçmeye devam ediyor. Kemiklerin Bitlis’ten İstanbul’a sürülmesi ve kemiklerin ailelere verilmemesi, kimsesizler mezarlığına defnedilmesi ölü bedenlere ve ailelere uygulanan işkencedir, şiddettir kabul etmiyoruz.

Adalet Bakanı’na çağrı yapıyoruz: Cezaevleri konusunda gerekli adımları atın

Şiddet devam ediyor, zulüm devam ediyor, cezaevlerinde şiddet, işkence devam ediyor. Osmaniye Cezaevi’nde 30 tutuklu 15 gündür cezaevlerinde uygulanan şiddete ve hak ihlallerine karşı açlık grevine devam ediyor. Birçok cezaevinden aynı haberler geliyor. Türkiye’deki cezaevlerinin hepsinde işkence var, hak ihlali var. Adalet Bakanı’na bir kez daha çağrı yapıyoruz: Cezaevleri konusunda gerekli adımları atın. Çıkıp sağda solda insanlara boş boş hikayeler anlatmayın. Yargı reformunda ne yaptığınızı gördük. Artık çıkıp memleketin ciddi meselelerine çözüm üretin. 

Faşizmin açık şiddeti devam ediyor

Şiddet ve baskı devam ediyor dedik. Bunun bir örneği de gözaltılar. Kocaeli’de 25 kişi gözaltına alınmış. Gebze İlçe binamız basılmış, yerle bir edilmiş, tahrip edilmiş. İnsanlar darp edilmiş bir de oraya bayrak asmışlar. Neyi anlatmaya çalışıyorsunuz, niyetiniz nedir? Yapmış oldukları şey şey rezilliktir, kepazeliktir, hukuku ve yasaları yok saymaktır. Bizzat kolluk güçleri yasaları yok saymaktadır. Özellikle HDP’ye yönelik şiddetin dozunu her geçen gün arttırmaya devam ediyorlar. Esenyurt’ta 6 kadın arkadaşımız gözaltına alındı ve tutuklandı. 

İstediğiniz kadar açık şiddetinizi uygulayın bizi yıldıramayacaksınız

Neden biliyor musunuz? 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü nedeniyle el ilanları dağıtıyorlar diye. Şiddete maruz kaldılar, gözaltına alındılar ve tutuklandılar. Antep’te 54 kişi gözaltına alındı, 24 kişi tutuklandı. Bütün tutuklama gerekçelerine bakın elle tutulur hiçbir şey yok. Zaten olamaz. Defalarca söyledik arkadaşlarımızın suçu yok diye ama uydurma delillerle, fezlekelerle yapılan gözaltı ve tutuklamalar var. Yani açık şiddet, faşizmin açık şiddeti devam ediyor. Buradan bir kez daha sesleniyorum. İstediğiniz kadar gözaltılara devam edin, istediğiniz kadar açık şiddetinizi uygulayın bizi yıldıramayacaksınız, bize geri adım attıramayacaksınız. 

Her katliam sonrasında SİHA’ların reklamı yapılıyor

Şiddet sınır tanımıyor, zulüm sınır tanımıyor. Neredeyse her gün Kuzey Doğu Suriye’den bir trajedi haberi geliyor. 7 kişilik bir ailenin bulunduğu araç 21 Kasım’da SİHA tarafından vuruldu. Aileden 2 kişi yaşamını yitirdi, 5 kişi ağır yaralandı. Katliamın hemen ardından resmi açıklama geldi. Bakın resmi açıklama hiç değişmiyor. 

“Barış Pınarı Harekatı alanındaki unsurlarımıza saldırı düzenleyen 7 YPG’li tespit edilmiş, SİHA’larla etkisiz hale getirilmiştir”. Şablon bu. Bu 7 kişi sivil ama içeri aktarılan haber aynen bu şablon. Son dönemlerde dikkatimizi çeken de şu; her katliam sonrasında SİHA’ların reklamı yapılıyor. Açık bir SİHA reklamı. Bu SİHA’ları kim üretiyor. Saray’ın dünürü üretiyor. TOMA’ları da AKP’li eski bir vekil üretiyor. Diğer zırhlı araçları ise Erdoğan’a aşık olduğunu iddia eden bir zat üretiyor. Evet, savaş, ticaret ve siyaset. Bu savaş lobisi yerli ve milli, bunları çok iyi biliyoruz. 

Kuzey Suriye’de yıkım ve siyasi kriz giderek işte bu zihniyetin sonucu derinleşiyor. Bu krizi derinleştiren başlıca unsurlardan biri de Erdoğan’ın her fırsatta öve öve bitiremediği cihatçı çeteler. Biz bunlara IŞİD ve El Kaide artığı çeteler diyoruz. Çünkü ÖSO’nın asıl yapısını bunlar oluşturuyor. IŞİD lideri Bağdadi sınırın 5 km ötesinde öldürüldü. Bu bile ÖSO-IŞİD, AKP-IŞİD ilişkisinin nasıl olduğunu göstermesi açısından yeterli. 

Hakkımızı gasp ettiler, ÖSO çetelerini beslediler

Bu savaşın faturası da halkımıza çıkarılmaya devam ediliyor. ÖSO çetelerinin maaşları nereden ödeniyor? Erdoğan BM kürsüsünde şöyle bir rakam verdi hatırlayacaksınız. “Suriyelilere 50 milyar dolar harcamışız” dedi. 50 milyar doları 3.5 milyon Suriyeliye harcamış. Çarpın bölün, kişi başı 82 bin lira ediyor. Suriyeli aileler 5 kişi olsa aile başına 400 bin lira harcadık demek istiyor. Suriyelilerin haline baktığımızda böyle bir harcama görüyor musunuz? Görmüyorsunuz. Nereye gitti bu para? ÖSO’ya maaş olarak gitti. Bu para nereden gitti? Senden, benden, bizim hakkımızdan çalınarak gitti. Bütçe hakkımızdan çalınarak gitti. Hakkımızı gasp ettiler ÖSO çetelerini beslediler. O ÖSO çeteleri eliyle de Kuzey Doğu Suriye’ye işte bu harekatı gerçekleştirdiler. Bu savaştan ve işgalden beslenmeye de devam ediyorlar. Şiddet her yerde. Bu iktidar şiddetten ve savaştan besleniyor. O yüzden de diyoruz ki şiddete ve savaşa karşı çıkmalıyız, bu iktidara karşı çıkmalıyız. 

İktidar, yerel yönetimleri ortadan kaldırmak istiyor

24 belediyemize kayyım atanmış durumda. Daha önce de 6 belediyemize KHK kumpası ile el konulmuştu. Toplam 30 belediyemiz çalındı. 14 belediye eşbaşkanımız tutuklu. Savur Belediye Eşbaşkanı Gülistan Öncü, Mazıdağı Belediye Eşbaşkanı Nalan Özaydın, Derik Belediye Eşbaşkanı Mülkiye Esmez iki haftadır gözaltında. Biraz önce tutuklama talebiyle savcılığa çıkardılar. Geçen hafta da bizler Kayyım Raporu’nu toplumla paylaştık. Daha önce de bir kayyım raporu hazırlamıştık, savcılık o raporu toplattı. Fakat Sayıştay’ın kayyım raporu olayın vahametini bütün açıklığıyla sergiliyor. Bir kez daha bir kayyım raporunu kamuoyuyla paylaştık. Demokratik kamuoyuna ve sağduyulu tüm kesimlere çağrımızı buradan bir kez daha yenilemek istiyoruz. Bunlar, bu ceberut iktidar yerel yönetimleri ortadan kaldırmak istiyor. Adına da Mardin Kayyım modeli demişler. Neden Mardin? Çünkü en fazla kayyım suçu Mardin’de işlenmiş. Hediyeleri hatırlıyorsunuz değil mi? O hediyeyi alanlardan hala ses yok. Hediyeyi veren 'verdim' diyor, alan 'almadım' demiyor. Ortada ciddi bir suç var ama üzerine giden yok. İşte şimdi kalkmışlar Mardin Kayyım Modeli ile halkın önüne aslında yerel  demokrasiye, demokrasiye olan tahammülsüzlüklerini gösteriyorlar. Cumhurbaşkanı atayacakmış belediye başkanını. Her şeyi Saray'a tek adama bağlamaya çalışıyorlar. Kürtleri yok saymanın, Kürtlere olan düşmanlığın adı bu modelde ortaya çıkıyor. Kürt'ün iradesini yok sayıyorlar. Kayyım, Kürt’e yaşam alanı bırakmamanın adıdır. 

Kendi aday tanıtım toplantılarına gittiği için belediye eşbaşkanlarımızı tutukladılar

Yerine kayyım atanan belediye eşbaşkanlarının tamamının üzerine atılı olan suçlara baktığımızda belediye görevlerinden oluşmuyor. Bakın ne ile suçlanıyorlar. Kendi aday tanıtım toplantılarına gitmişler. Aday tanıtım toplantısı var, oraya gitti diye suçlanmış ve tutuklanmış eşbaşkanlarımız. Fıkra olarak anlatsan anlatılmaz. Bir tane daha: Tolstoy’un “Savaş, mızraklı, trampetli bir bayram değildir. Onun manzarası kandır, ölümdür.” sözünü savaşa hayır hashtagiyle paylaştığı için tutuklanmış bir arkadaşımız. Tolstoy’un  bu sözünü paylaştığı için. Bu arada savcılara şunu söyleyeyim Tolstoy öleli çok oldu sakın Tolstoy için soruşturma başlatmayın. Bunu da yaparlar çünkü.

AKP-MHP iktidar bloku bir kötülük rejimidir

AKP-MHP iktidar bloku bir kötülük rejimidir. Kürtlere saldırmaya Kürt düşmanlığına devam etmektedir. Sürekli bu Kürt düşmanlığını, HDP düşmanlığını büyüterek ayakta durmaya çalışmaktadır. Bu bir tuzaktır. Kayyım sadece HDP’li belediyelere değil tüm Türkiye’ye atanmaktadır. Kayyım atanan belediyelerdeki tüm belediye meclis üyeleri fiilen işlevsiz kılınmaktadır. Sadece HDP mi, hayır. Diğer partilerden de var. Ama bugün artık AKP-MHP bloku, yani bu faşist blok, Erdoğan rejimi artık demokrasiye tahammülü olmayan, seçme seçilme hakkını gasp eden bir rejimdir. 

AKP-MHP blokunu, bu kötülük rejimini tarihe göndermek için erken seçim diyoruz

İçişleri Bakanı bu açıklamadan sonra diyor ki “Neden çekilmediniz?” Beklentiye bak. Hevesi kursağında kalmış çekilmemizi bekliyormuş. Ona cevabı bir annemiz çok güzel verdi. Dedi ki, “Aslanlar meydanı boş bırakırsa tilkiler meydanı alır.” Biz de annemize söz veriyoruz; meydanları boş bırakmayacağız. Kayyım rejimine karşı demokratik parlamenter rejim olsun diye mücadele ediyoruz. Demokrasinin önünde büyük engel olan AKP-MHP ittifakını tarihin sayfalarına gömmek için erken seçim diyoruz. Atanan kayyımları, kayyımcı AKP-MHP ittifakıyla birlikte faşizmin çöplüğüne göndermek için hodri meydan diyoruz. 

Diyanet’e sesleniyorum: Bir kez de yoksullardan yana bir söz et

Şiddet her yerde ekonomik şiddet de her yerde. Her yeri sarıp sarmalamış durumda. Bu şiddeti herkes her gün çok daha can acıtıcı bir şekilde hissediyor. Diyanet’ten ise buna karşı bir hutbe yayınlandı. “İsyan etmeyin. Maddi ve manevi sıkıntılar alın yazısıdır.” diye. Diyanet bu sıkıntı değil yıkım yıkım. Diyanet’e buradan sesleniyorum. Bir kez de yoksullardan yana bir söz et, emekçilerden yana söz et, çiftçilerden yana söz et. Hep Saray’dan yana konuşuyorsun. Diyorsun ki alın yazısıdır. Alın yazısı değildir, kader değildir. AKP- MHP iktidarının Erdoğan rejiminin halkımıza, emekçilere dayattığı bir zulümdür. Biz de bu zulmü kabul etmiyoruz. 

Türkiye’de ekonomik kriz toplumun her kesimini etkiliyor. Önemli nedeni bu iktidar. Örnek mi istiyorsunuz işte şu anda bütçe görüşmeleri sürüyor. Gidin bakın o bütçe kimin bütçesi. Halkın, emekçinin, kadınların çocukların bütçesi mi, derdi olanların, yoksulların bütçesi mi; hayır Saray’ın bütçesi, savaş ve Saray bütçesi. Savaş ve Saray’dan beslenenler, onu etrafına kümelenenler bu bütçeyi talan ediyor. Bütçe hakkımız gasp edildi. Çiftçiler mağdur, esnaf mağdur. 

Ziraat Bankası çiftçinin tarlasına ipotek koyuyor, borç gerektiği anda tarlaya el koyuyor

Bakın bir çiftçi hikayesi. Siverek’te 6 ailenin geçimini sağlayan bir arazi var ve arazinin üç kuyusu var. Yılda 2 kez ürün ekilebiliyor. Mısır ve buğday ekiyorlar. Toplamda, bu yılın rakamlarıyla 550 bin lira gelir elde ediyorlar. Aile başına aylık 7 bin lira gelir demek bu. Fakat bu gelir onların elinde kalmıyor. Bu 3 kuyunun elektrik faturası 192 bin lira. Bu ay gelen faturalarınıza baktınız mı? Dramatik bir artış var. Neden savaşı finanse eden ÖSO maaşları ödeyen, müteahhitlerine sürekli kredi açan bu iktidar, bunun bedelini bu yolla alıyor. 

Çiftçi 192 bin TL elektrik faturası ödemiş. Gübre, mazot işçi maaşı hepsini topladığınızda 409 bin lira. 550 bin liradan bunu çıkınca geriye kalan parayı alilere böldüğümüzde aylık gelir 1900 TL’ye düşüyor. Ortalama aile büyüklüğü 7 kişi. Kişi başına aylık düşen para 300 lira. Bu rakam açlık sınırının da vicdan sınırının da altında bir rakamdır.  

Ziraat Bankası bu sırada ne yapıyor. Futbol kulüplerinin borçlarını nasıl kapatırım derdinde. Elektrik faturasını ödeyemeyen çiftçinin destek paralarına el koyuyor. Bu çiftçi bu elektrik parasını nasıl ödesin? Kredi almak isteyen çiftçinin tarlasına ipotek koyuyor. Borç gerektiği anda tarlaya el koyuyor. Ziraat Bankası’nın bugünlerde yaptığı iş bu. Herkesin rızkının üzerine çökmüş durumda. Tarım sektörü kredi borcu 105 milyar liraya ulaşmış durumda. Bu iktidardan bir çözüm çıkmaz. Bu iktidardan kimsenin derdine derman çıkmaz. Ne çiftçinin ne esnafın. Çiftçiyi ve üreticiyi borçtan kurtarmak için bir an önce erken seçim. 

İşçilerin durumu farklı mı. Asgari ücret 2020 lira. Açlık sınırının altında. 4 kişilik bir ailenin ihtiyaçlarını, zorunlu giderlerini halledecek bir formül yok. Fakat biliyorsunuz bir grup başkanvekilleri var bunların. Kalktı dedi ki 3 öğün çay-simit menüsüyle asgari ücretli fazlasıyla geçinir dedi. Şimdi biri daha çıkmış. O da (gerçekten bunların dehaları bir harika) çıkmış hesap yapmış, 2002 yılında asgari ücretle 1707 tane yumurta alınıyormuş; şimdi 4375 tane yumurta alınıyormuş. Ey asgari ücretli daha ne istiyorsun bak bir civciv akıllı sana akıl veriyor. 

Zulmünüze ortak olmayacağız

Peki çözüm ne? Çözüm Diyanet'ten geliyor “isyan etmeyin”. Dini siyasete alet edenlere şunu hatırlatıyoruz; Kuran’daki pek çok ayet zulme karşı durmanın caiz olduğunu söyler. Yoksulluk zulümdür. Zulmü benimsemek, zulme ortak olmak demektir. Biz zulmünüze ortak olmayacağız. 

Eğitim Bakanı öğretmene de öğrenciye de maliyet unsuru gözüyle bakıyor

Öğretmenler Gününü kutladılar 24 Kasım’da. Oysa Eğitim-Sen’in yaptığı bir araştırma var. Öğretmenlerin yüzde 97'sinin satın alma gücü bir yıl içinde azalmış. Öğretmenlerin yüzde 78'inin borcu artmış. Son 10 yılda maaşlar yüzde 22 erimiş. Ataması yapılmayan binlerce öğretmen var. Atanmış öğretmenler yoksulluk içinde. Sözleşmeli öğretmen sayısı 103 bine çıkmış. 500 binden fazla öğretmen atama bekliyor. Öğretmenlik mesleği tehdit altında. Bakan çıkmış ne diyor? "Bu maliyet meselesi". Neden öyle diyor? Çünkü Eğitim Bakanı özel okul işletmecisi. Öğretmene de, öğrenciye de maliyet unsuru gözüyle bakıyor, maliyetten tasarruf ediyor. 

Öğretmenler için adım atılmazken, Erdoğan Saray'ına 300 bin liralık halı alıyor

Oysa öğretmenler çözüm bekliyor. Özlük haklarının iyileştirilmesini, 3600 ek göstergenin hayata geçmesini bekliyorlar. Bu konuda bir adım atılıyor mu? Hayır. Her seçim döneminde söz veriliyor ama hiçbir adım atılmıyor. Öğretmenlerin durumu bu haldeyken Erdoğan sarayına aldığı 300 bin liralık halıyı sergiliyor. Ev alırsınız bu parayla. Yeri gelmişken Van’daki halıyı da unutmadık. 

Borçsuz bir dünya için, ataması yapılmayan öğretmenin kalmadığı bir eğitim sistemi için erken seçim!

Sadece kendi durumunu iyileştiriyor, sanıyor ki bütün emekliler onun gibi yaşıyor

Emekliler; bildiğiniz gibi EYT çok dillendirildi. Hatta dedi ki "Seçim bile kaybederim, bu konuda taviz vermem". İlk seçimde seçimi zaten kaybedeceksin, bu bir. İkincisi; diyor ki, "Emeklilerin maaşını insani düzeye çıkardım". Sen de emeklisin, hem Cumhurbaşkanı, hem emekli maaşı alıyorsun. Son derece erken bir yaşta emekli olmuşsun. İyileştirdiği sadece kendi durumu. Sanıyor ki tüm emekliler onun gibi yaşıyor. EYT söz konusu olduğunda sosyal güvenlik kurumunun kara deliğini hatırlatıyor. 

Yaptıkları SGK düzenlemesi sonucu kara delik, kara çukur oldu

Sosyal güvenlik sistemini Sosyal Güvenlik Kurumu olarak düzenlerken çıkardıkları yasa döneminde bu kara delikten çok yakındılar, dediler ki, "Ülkenin geleceği tehlikede. Bu kara delik bütün kaynaklarımızı yutar. O yüzden bu yasaya ihtiyacımız var". O dönemde mezarda emeklilik yasasını geçirerek sözde ülkeyi bu kara delikten çıkardılar. Kurtarabildiler mi? Hayır. Kara delik oldu sana kara çukur. 

Emeklilere hakaret edenleri koltuklarından etmek için erken seçim

Bu hale gelmemizin nedeni aslında hayata geçirdikleri sosyal politikalar. Çünkü aslında bir sosyal politikaları yok. Yoksullukla mücadele programları yok. Yoksulluğu yöneten ve yoksulların mağduriyetlerinden yararlanarak oy hesabı yapan bir iktidar var. Dolayısıyla Türkiye’de hem yoksulluk büyüdü hem de kara delik kara çukura dönüştü. 

Emeklilere hakaret edenleri koltuklarından etmek için onurlu ve insani bir yaşam için erken seçim diyoruz!

Cumhurbaşkanı’nın iktisat literatürüne bir katkısı daha: İş arayanlar arttığı için işsizlik artıyor

Diyor ki Erdoğan, “Biz istihdam oluşturmadık diye değil, iş arayanlar arttığı için işsizlik artıyor”. Görüyor musunuz yeni bir örgüt kurulmuş; işsizler örgütü. Bunların istihdamla alakaları yok, iş arayarak hükümete sorun çıkarıyorlar. Bunlar da terörist. Nasıl ki 'ekonomi kötü' deyince terörist diyorsun. Bunlar da iş arayarak terör faaliyetinde bulunuyor. Cumhurbaşkanı’nın iktisat literatürüne bir katkısı daha: İstihdam oluşturmuşlar ama iş arayanlar arttığı için işsizlik de artmış! 

"İş arayarak ülkenin huzurunu bozanlar" diye iddianameler gelebilir

TÜİK verilerine göre bile genç işsizlikte rekor kırıldı, işsizlikte rekor kırıldı. Üniversite mezunlarının 5 milyonu borç içinde. Yakında yeni iddianamelerde bunları görürseniz şaşırmayın. Nasıl bizim iddianameler şöyle başlıyor; "terör örgütü üyesi olmamakla beraber noktalı virgül", savcı devam ediyor sonra. Şimdi yeni iddianameler de şöyle oluşacak: İşe ihtiyacı olmamakla beraber iş arayarak ülkenin huzurunu bozmak. 'Ekonomi kötü' diyerek ülkenin huzurunu bozmak. Evet, teröristler artıyor. 

20 Kasım'da partimizin demokratik siyasetteki kararlılığını hep birlikte pekiştirdik

Bu iktidar ve bu iktidarın o meczup Bakanı kendinden olmayan herkesi terörist olarak görüyor. Ve sürekli zulüm ve şiddeti arttırıyor. Bu gidişata dur dememiz lazım bu yüzden de 20 Kasım’da Ankara’da bir toplantı gerçekleştirdik. 20 Kasım’da Ankara’da önemli bir toplantı yaptık. Bütün, parti örgütlerimiz ve diğer tüm demokratik kesimlerle yaptığımız tartışmalardan oluşan tutum belgemizi bu toplantıda açıkladık. Öncelikle bizi yalnız bırakmayan tüm dostlarımıza, demokrasi güçlerine bir kez daha teşekkür etmek istiyoruz. Bileşen partilerimizden demokratik kitle örgütlerine, ittifak partilerinden sendika temsilcilerine, HDK'den DTK'ye ve eşbaşkanlarına, sol sosyalist yapıların temsilcilerinden aydın ve sanatçılara kadar birçok HDP dostu ile birlikte açıkladığımız tutum belgemiz bu dönemdeki çok önemli bir tartışmaya da cevap vermiş oldu. Partimizin demokratik siyasetteki kararlılığını hep birlikte pekiştirdik. 

Faşist uygulama ve yönelimleri teşhir etmeye devam edeceğiz

Halkımızın demokratik kazanımları olan mevzileri sonuna kadar savunacağımızı; darbelediğimiz, meşruiyetini yitirmiş ve çökmekte olan tekçi Saray blokunun hiçbir yasa, hukuk tanımayan saldırılarına karşı direnişimizi yükselteceğimizi ve hiçbir demokratik mevziyi direnmeden terk etmeyeceğimizi bir kez daha ilan ettik. Bizler, Halkların Demokratik Partisi olarak belediyelerde, meclislerde, sokaklarda baskıcı engellemelere rağmen faşist uygulama ve yönelimleri teşhir etmeye devam edeceğiz. Tekçi iktidar bugün demokratik mekanizmalara tahammül edememekte, kayyım rejimini yaygınlaştıramadığı hiçbir yeri yönetememektedir. Siyasal, toplumsal, ekonomik her anlamıyla yönetememe krizi içinde olan bu iktidarın bir an önce son bulması için, toplumu değişimi gerçekleştirmeye davet ettik ve erken seçim dedik.

Ülkenin demokratikleşmesi için AKP-MHP iktidarına "Êdî bes e" diyoruz

Kürt sorunu çözülmeden Türkiye demokratikleşemez. Türkiye demokratikleşmeden de Kürt halkı başta olmak üzere hiçbir halk ve inanç kesimi güvence altında olamaz. Bu nedenle Kürt halkının iradesine ipotek koyan AKP-MHP ittifakına karşı Türkiye halklarının eşit yurttaşlık temelinde bir arada yaşamasını sağlamak ve ülkeyi demokratikleştirmek için AKP-MHP iktidarına "Êdî bes e" diyoruz. 

Türkiye halklarının vicdanına güveniyoruz

Orta Doğu'da sebebi olduğu krize dair tek sözü şantaj olan ve milyonlarca göçmen üzerinden dünyaya şantaj uygulayan bu iktidardan kurtulmalıyız. Bölge barışı ve huzuru için Türkiye halklarının vicdanına güveniyoruz. Halklarımızın, AKP-MHP iktidarına tarihi bir ders vereceği inancıyla erken seçim çağrısında bulunduk, bulunmaya devam edeceğiz. 

Cumhurbaşkanlığı Hükümet sisteminin Türkiye halklarının geleceğini daha fazla karartmasını engellemek ve yerel demokrasi ile güçlendirilmiş parlamenter sistem, özgürlükçü laiklik, kuvvetler ayrımı ve denge denetleme ağlarından oluşan güçlü bir rejime geçmek için erken seçim çağrımızı bir kez daha yapıyoruz. 

HDP fikriyatının gücü zor zamanlarda çözüm iradesini göstermesindendir

HDP fikriyatının gücü zor zamanlarda çözüm iradesini göstermesinden gelir. 31 Mart’ta bunu hep birlikte gösterdik. Bu kadar baskıya rağmen çözüm geliştirmek bunun en önemli kanıtıdır. 

Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemine karşı toplumu savunmak için 'hodri meydan' diyoruz

Bizler daha ilk yılında tıkanan bu sisteme karşı toplumu savunmak için 'hodri meydan' diyoruz. Bu anayasa, gerek içeriği gerek ruhu itibariyle Türkiye’nin çok kimlikli toplumunun ihtiyaçlarına cevap vermekten uzaktır; demokrasi, adalet ve özgürlük taleplerini karşılamaktan uzaktır. Bu haliyle anayasa Türkiye halklarının sırtında ağır bir yüke dönüşen, demokrasi, eşitlik, özgürlük, adalet taleplerini karşılamaktan uzak bir niteliğe sahiptir. Net olan şudur; mevcut anayasanın yarattığı düzen Türkiye halklarının ortak gelecek umudunu yok etmektedir. Ortak gelecek ancak çağın ve toplumun ihtiyaçlarına uygun hazırlanmış bir toplumsal mutabakat ve demokratik anayasa ile mümkündür. Bu sebeple demokratik anayasanın ilk adımı olarak AKP-MHP ittifakını yenilgiye uğratmak için erken seçim çağrısı yapıyoruz. 

Demokratik bir ülkeyi ve demokratik bir cumhuriyeti hep birlikte inşa edeceğiz

HDP bu ülkede demokrasi için bir şanstır. HDP olarak 31 Mart’ta yarattığımız demokrasi seçeneğini mutlaka sonuca götüreceğiz. Demokratik bir ülkeyi ve demokratik bir cumhuriyeti hep birlikte inşa edeceğiz. 

26 Kasım 2019