Toğrul: YÖK Başkanı ve Hükümet üniversiteleri rahat bırakmalıdır

Antep Milletvekilimiz Mahmut Toğrul, Mecliste devam eden bütçe görüşmelerinde Yüksek Öğretim Kurumu bütçesi üzerine değerlendirmelerde bulundu. Toğrul, şöyle konuştu: 

Dün İzmir Ödemiş Kaymakçı Çok Programlı Anadolu Lisesi Müdürü Ayhan Kökmen veli toplantısı öncesi iki öğrencisi tarafından, silahla vurularak öldürüldü. Ben burada meslektaşımız sevgili öğretmenimizin ailesine başsağlığı diliyorum, kendisine Allah'tan rahmet diliyorum. Tabii, bu noktaya nereden geldik? Bugün eğitimde şiddeti artıran, öğretmeni itibarsızlaştıran bir politikanın sonucu olduğunu kabul etmeniz gerekir.

AKP vesayetçi kurumları ele geçirdikten sonra şiddetin aracı haline getirdi

Şimdi, AKP, iktidara geldiği 2002 yılından bu yana hep söylemişti, "Biz vesayetçi kurumları ortadan kaldıracağız, vesayeti ortadan kaldıracağız" diyerek bu halktan oy aldı. Maalesef, AKP bu vesayetçi kurumları ele geçirdikten sonra daha da güçlendirdi. 12 Eylül’ün ruhuna rahmet okutturan bir anlayışla bu kurumları ele geçirdikten sonra neredeyse bir şiddetin aracı haline getirdi.

Bakkal dükkanı gibi üniversite açtık

Üniversite sayımız 2 katına çıktı, öğrenci sayımız 2,5 katına çıktı ama yükseköğretimdeki bütçe, maalesef, bu artışa paralel değil. Bakkal dükkanı gibi üniversite açtık. Bir binanın üstüne bir tabela çakmakla üniversite açacağımızı sandık. Böyle olmadığını hep beraber görüyoruz.

Bugün üniversite sayısı 2 katı arttı ama eğitimin kalitesi ve öğrenci yetiştirme kalitesi, maalesef, yerlerde geziyor. Çünkü bunların altyapısı yok, çünkü bunların laboratuvarı yok, çünkü bunların bilimsel faaliyetlere ulaşabileceği veri tabanları yok ve biz "Üniversite sayısını artırdık" diye övünüyoruz.

Üniversitelerde Kürt meselesiyle ilgili tek bir çalışma var mı? 

Tabii, üniversiteleri bir de zapturapt altına aldık, neyi çalışacaklarına da nasıl çalışacaklarına da tepeden bir anlayış, bir algı yaratarak bizler karar verdik. Bakın, bu ülkenin bir yarası, Kürt meselesiyle ilgili bugün üniversitelerimizde yapılmış tek bir çalışma var mıdır? Yapmak isteyen yok mu? Var ama yaratılan algıyla “ben acaba bu konuda çalışırsam başıma ne gelir” gibi bir korkuya kapılıyor bilim insanları.

Utanmasak akademisyenleri vatandaşlıktan çıkaracağız 

Üniversitede bilim üretmek öncelikle yetişmiş insan kaynağı ve özgür bir bilimsel ortamın olmasını gerektirir. 20 Temmuz 2016'da başlattığınız OHAL ve KHK rejimiyle üniversitelerde 5 binin üzerinde akademisyeni, haklarında tek bir idari veya adli soruşturma yapmaksızın kapı önüne koyduk. Yine, "Sadece barış istiyoruz" diyen akademisyenlerden 400'e yakınını kapı önüne koyduk. Sadece işlerinden etmedik. Neredeyse utanmasak vatandaşlıktan çıkaracağız. Pasaportlarına el koyduk, yurt dışı çıkış yasağı getirdik, başka bir işte çalışma yasağı getirdik. Bu insanlar açlıktan ölsün mü? 

Akademik yıl açılışını sarayda yaptınız

OHAL ve KHK rejimiyle tabii ki üniversitelerin ne hâle geldiğini, YÖK'ün ne hâle geldiğini size birkaç örnekle anlatmak isterim. Bakın, 18 Ekim 2016 tarihinde 2016-2017 akademik yılı açılışını nerede yaptınız? Üniversitede değil, sarayda yaptınız. Rektörler önlerini iliklemek için cübbelerinde iliklerini aradılar. Bu yıl da aynı tabloyu tekrarladınız.

YÖK Disiplin Yönetmeliği'ne yeni suçlar ihdas ettiniz, yönetmeliği 12 Eylülden daha ağır bir hâle getirdiniz. YÖK'e rektörlere istediği kişiyi herhangi bir soruşturma yapmaksızın atma yetkisi verdiniz. ÖYP'li asistan arkadaşlardan bahsedildi, 13 binin üzerinde doktorasını yapacak akademisyen, maalesef, 50-D kadrosuna aktarıldı. Sadece ÖYP'liler değil, tüm asistanlar bu maddeye göre atanacak. Nedir bu madde? "Ben istediğimi alırım, istediğime kadro yok derim"dir. Bunun kesinlikle açılımı budur. Çünkü 33/a'da -eğer kadroluysa- onun iş güvencesi var ama 50/d'de iş güvencesi yok. Şimdi sadece 13 bin ÖYP'liyi bu programa bağlamadınız. Aynı zamanda “13 binin içinde bana yakın olanları, benim arka bahçemde yer alanları ben işe atarım, diğerlerinin atamasını yapmam” dediniz.

Asıl kaosu AKP Hükümeti yaratıyor

Rektörlük seçimlerini kaldırdınız. Hepiniz hatırlarsınız, rektörlük seçimleri burada bir torba yasaya son anda eklenmek istendi. Üç siyasi muhalefet partisi buna itiraz etti ve o an durduruldu. Ne yapıldı peki? Hukuk arkadan dolanarak, yasa arkadan dolanarak bir KHK'ye koydunuz ve rektörleri bir kişi atıyor. Açıklaması bir garabettir: Efendim, seçimler üniversitelerde kaosa neden oluyormuş. Ben açık söylüyorum: Asıl kaosu seçimlerde AKP Hükümeti yapıyor. AKP Hükümeti seçimlerde kaos yaratıyor. Bu ülkeyi düşmanlaştırıyor, birbirine kışkırtıyor ve neredeyse bu ülkede farklılıklar birbirine selam veremez hâle geliyor. Bunun böyle bilinmesi lazım.

Sayın AKP Genel Başkanı maşallah her konuda uzman

Sayın AKP Genel Başkanı maşallah her konuda uzman. Milli Eğitim Bakanı suçüstü yakalanmış gibi sınavlar değiştiriliyor. Mesela bir gün taksi durağını ziyaret ediyor, diyor ki: "Ben bu TEOG'dan memnun değilim, bu TEOG kaldırılmalı." Milli Eğitim Bakanlığının iki ayağı bir pabuca giriyor, ne yapacağını şaşırıyor ve hızla, evet, bunun hazırlığını yapmaya çalışıyor. Ne kimseye danışıyor ne meslek kuruluşlarına danışıyor ve bir anda o sözün gereğini yapmak zorunda bırakılıyor.

Bakın, doçentlik sınavına da müdahale ediyor. Daha önce yardımcı doçentlik yasası değiştirildi ve birçok insanın sınavlara ya da doçentliğe yükselmesinin önüne geçildi. Şimdi de diyor ki: "Yardımcı doçentlik kaldırılmalı." Doçentlik sınavıyla Sayın AKP Genel Başkanının hangi uzmanlığı örtüşüyor, bunu anlamakta gerçekten zorlanıyoruz değerli.

OHAL Komisyonu bu insanların mağduriyetini artırmaktan başka bir işe yaramamıştır

Çıkmış bir de bu OHAL ve KHK'lerle işini arayanları ölüme mahkum ediyorsunuz. Nuriye ve Semih örneğinde olduğu gibi, işini aramaz hale getiriyorsunuz. Bir aracı kurum kurdunuz, AİHM'den sonuçlar geciksin diye, OHAL İnceleme Komisyonu. OHAL İnceleme Komisyonu ne yapar? Bugüne kadar bir dosyayı incelemiş mi? İncelemişse niye açıklamaz? Geç gelen adalet, adalet değildir değerli arkadaşlar. Bugüne kadar OHAL Komisyonu sadece bu insanların mağduriyetini artırmaktan başka bir işe yaramamıştır. 

“Cemaatle uğraşıyoruz” deyip cemaate yakın olanlara kadro veriyorsunuz

Şimdi, bu kadar insanı ihraç ettiniz… Sayın YÖK Başkanımız burada. Ben öğretim üyesiyken Sayın YÖK Başkanı YÖK Yürütme Kurulu üyesiydi. Söylesin bakalım: Örneğin Mahmut Toğrul 10 yıl neden kadro bekledi? Ama Dicle Üniversitesine kendi cemaatinden olan, kendi cemaatleri içinde 1.991 öğretim üyesi kadrosu nasıl verildi? Hem yapacaksınız hem de sonra dönüp "Biz cemaatle uğraşıyoruz" diyeceksiniz. Hiç kusura bakmayın, bugün üniversitelerimizin geldiği durum sizin eserinizdir. Siz bunları bilerek yerleştirdiniz. Çünkü Türkiye'de bir algı yarattınız: Ekonomide, bürokraside, akademide yükselmenin yolu onlara yakın durmaktı, onlardan yakınlığa dair bir işaretin alınmasıydı.

AKP akademisyenin üzerindeki Demokles'in kılıcını çekmelidir

Tüm bunların neticesinde sorunun çözümü çok nettir: Üniversiteler özgürleştirilmelidir, AKP akademisyenin üzerindeki Demokles'in kılıcını çekmelidir. Haksız, hukuksuz ihraç edilen insanlar görevlerine bir an önce atanmalıdır. Suç işleyenlerle ilgili adli, idari soruşturma yaparsınız, suçluysa gerekli cezayı verirsiniz. Ama hiçbir inceleme yapmadan bunu yapmak kabul edilebilir değildir.

YÖK'ü piyasalaştırmak, kamu bütçesini kısıp "Kendi kaynağınızı yaratın." demek, üniversiteleri şirkete dönüştürür.

AKP üniversiteleri kendi haline bırakmalıdır

Temel eğitim politikası bu ülkede yoktur. Şu anda "fen fakülteleri" diye Türkiye'de bilim üretecek olan bir fakültemiz maalesef yoktur. AKP bunları ortadan kaldırdı. Dolayısıyla AKP üniversiteleri kendi hâline bırakmalıdır. Üniversiteler kendi içerisinde özgür olarak istediği konuda çalışmalıdır. 

YÖK Başkanı ve Hükümet üniversiteleri rahat bırakmalıdır

Peki, sadece akademisyenler mi bu durumda değerli arkadaşlar? Öğrenciler ne durumdadır hiç biliyor musunuz? Cemaatin hâlâ yurtlarına mahkumlar. Öğrencilerin barınacak yurtları yok. Üniversitelerin her biri bir karakola dönüştürülmüş. Üniversite sadece abecenin öğretildiği bir yer değil, aynı zamanda bir sosyalleşme ortamıdır. 3 öğrencinin bir araya gelmesini tehlike olarak görüyorsunuz. Öğrenciler herhangi bir konuyla ilgili bir protesto hakkını bugün üniversitelerimizde kesinlikle kullanamamaktadırlar ama bir taraftan da şiddet artıyor, şiddet böylelikle azalmıyor. Onun için, YÖK Başkanı ve Hükümet üniversiteleri rahat bırakmalıdır, üniversitelerden elini eteğini çekmelidir.

18 Aralık 2017