Turan: Savaş bütçesi geçen yıla göre 2 katına çıkarılıp 460 milyar TL yapıldı

Ekonomi ve Tarım Komisyonundan Sorumlu Eş Genel Başkan Yardımcımız Rıdvan Turan TBMM’de basın toplantısı düzenledi. Bütçe görüşmeleri ve ekonomik gelişmeleri değerlendiren Turan, şunları söyledi:

Bütçe Komisyonunda 26 gün yoğun bir mesai harcadık. Bu 26 günlük yoğun uğraşlara rağmen bütçenin tek bir virgülü dahi değişmedi. Bu bütçenin sınıfsal açıdan röntgenini çekmeye çalışacağım. Bütçe hakkı aynı zamanda barış hakkıdır. 1215 Magna Carta’ya dayandırılır. Halkın vergilerini savaşa harcama yetkisini denetlemek adına bütçe hakkı barış hakkı olarak doğmuştur. Türkiye’nin 1215 tarihli Magna Carta’nın bile çok daha gerisine sınıfsal olarak savrulduğunu görüyoruz.

Bu bütçe savaş bütçesidir

Manga Carta bir hegemonun iradesini tartışmaya açarken, tek başına karar veremesin derken, Türkiye’de Cumhuriyetin yüzyıl bütçesi bir hegemonun karar vermesiyle Genel Kurul’a gelmiştir. Burada güçlerin ayrılığı durumu ve yürütme denetleme esprisi ortadan kalkmış, Saray’dan yazılan bütçe tek bir virgülü dahi değişmeden Genel Kurul’a gelmiştir. Bu, Türkiye demokrasisi açısından son derece sorunlu ve kötü bir durumdur. Meclis’in de fonksiyonunu ortadan kaldıran, Meclis’e yönelik hakaret olan bir niteliktedir. HDP olarak hep diyoruz ki, bu bütçe savaş bütçesidir. Savaş bütçesi kavramını top, tüfek ve silahlanmaya ayrılan kaynak olarak görmemek lazım. Önemli bir kısmı silahlanmaya ayrılan kaynaklardır ve bu yönüyle savaş bütçesidir. Aynı zamanda yoksullara, işçilere, emekçilere, ücretlilere karşı uyguladığı zor ve şiddet nedeniyle bir sınıfsal savaş bütçesidir. 

3,8 trilyonluk gelirin 2,7 trilyonu düşük gelirli gruplardan alınacak

4,5 trilyon liralık bir bütçe büyüklüğünden bahsediyoruz. Bunun 3,8 trilyonu halktan toplanan vergilerle oluşturuluyor. Geçen yıl bütçe geliri olarak 1,47 trilyon lira toplanmışken, bütçe geliri olarak bu yıl bu miktar 3,8 trilyona çıktı. Yani yüzde 150 oranında artış oldu. Hani resmi enflasyon yüzde 85’in altına düşmüştü ya, yüzde 150 ile vergi toplanacak. Bakalım bu nereden ve kimden alınıyor? 3,8 trilyonluk gelirin 2,7 trilyonu düşük gelirli gruplardan dolaylı vergilerle alınan kısım. Yani bunlar esasında tüketim vergileri. Bir ekmek alırsınız KDV, ÖTV ödersiniz. Yani düşük gelirli kesimlerden alınan vergi 2,7 trilyon iken, sermayenin ve durumu iyi olan kesimin bütçeye yansıyan katkısı ise 1,1 trilyon. Burada sınıfsal tercihi görüyoruz. Bu bütçe ağırlıklı olarak emekçilerden, yoksullardan, ücretli olarak çalışanlardan toplanan bir bütçe. Ama günün sonunda gelin bakın yoksullardan, ücretlilerden, maaşlılardan alınan bu bütçe daha fazla sermayeye hizmet ediyor. 

Siz bütçe yaparken yoksuldan topluyor zengine veriyorsunuz

Bu bütçede vergi harcamaları adı altında bir kalem var. Hiç sınıfsal bir çağrışım yapmıyor ama içine baktığımızda geçen yıl öngörülen vergi harcamaları 385 milyar lira idi. Vergi harcamaları sermayenin alınmayacak kısmını ifade ediyor. Geçen yıl, 2023 yılında 385 milyar lira sermayeden vergi alınmayacak deniliyordu. Bu sene bu miktar 994 milyar liraya çıktı. Yani asgari ücretin vergi dışı bırakılmasından kaynaklı olarak azalmayı temel alırsanız aşağı yukarı bu yıl yoksullardan toplanan bu yekunun içerisinde 800 milyar civarında sermayenin, zenginlerin vergileri bağışlanmış durumda. Yani resmi enflasyonun yüzde 85 olduğu yerde sermayenin vergi afları yüzde 300 düzeyinde şekillendi. Yani siz bütçe yaparken yoksuldan topluyor zengine veriyorsunuz. Bu da yetmiyor. Zengin bu ülkede çalışıyor ve yaşıyor ama siz kaynakları kullanmaktan doğan vazifelerini ortadan kaldırıyorsunuz, 800 milyar liralık vergisini bağışlıyorsunuz. 

Savaş bütçesi geçen yıla göre 2 katına çıkarılıp 460 milyar TL yapıldı

143 milyar liralık bir Tarım Bakanlığı bütçesi içerisinde 54 milyar lira gibi bir miktar tarımsal desteklere ayrılmış. Bunun yoksul çiftçiye gideceğini kimse düşünmesin. Sermayeye bu kadar olağanüstü destek sağlarken emeğiyle geçinenlere, insanların doymasını sağlayanlara bu kadar az bir desteği sunmak bu bütçenin sınıfsal niteliğini açığa koyuyor. Gelelim fiili zora. Bu ülkede Kürt sorununun çözümsüzlüğünden kaynaklı yaşanan çatışma ve savaş ortamı, iktidarın giderek artan öfkesi ve bastırma politikaları bütçeye yansımış durumda. 460 milyar liralık bir savunma bütçesinden bahsediyoruz. 460 milyar liralık savunma bütçesi geçen yılın tam iki katıdır. Geçen yıl 230 milyar iken bu yıl 460 milyara çıkmıştır. Yani cebimizden çıkan her 8 liralık verginin 1 lirası İHA’ya, SİHA’ya, tanka, topa gidiyor. Refaha değil tam tersine savaş ve çatışma politikasına yansıtılıyor. Bütçenin sınıfsal röntgeni kabaca böyle. Ancak bu bütçe nasıl bir akılla kuruldu, hangi iktisadi akıl bu bütçenin bu şekilde yapılmasına sebep oldu? AKP’nin, MHP’nin çok övündüğü “faiz sebeptir, enflasyon sonuçtur” aklı yani esasen faizi negatif tutmakla ihracatın artacağını düşünen akıl çöktü. 

Bu iktidar Türkiye Cumhuriyetinin gördüğü en büyük faizci iktidardır

Türkiye ekonomi modeli dediğiniz şey çöktü. Bu akılla oluşturduğunuz bütçenin bu memlekete hayırlı olmasını beklemek için bir gerekçe yok. Dış ticaret açığına ve cari açığa bakmak gerekir, bütçe açığına bakmak gerekir. Faize ayrılan kısma bakmak gerekir. 659 milyar liralık bir bütçe açığından bahsediyoruz. Aslında sermayenin bağışlanan vergilerini bağışlamazsanız memlekette bütçe açığı kalmayacak. 565 milyar liralık bir faiz gideri de var bu bütçe içinde. Hani faiz şöyle kötü, nas var diyorlar ya, aslında bu iktidar Türkiye Cumhuriyetinin gördüğü en büyük faizci iktidardır. Faizden faydalanan ama mütedeyyin kesimlere de faize karşıyız mesajı veren bir iktidardır. 

Cari açığın ve dış ticaret açığının giderek büyüdüğünü görüyoruz

Dış ticaret açığı ve bütçe açığı patladı. İktidar mensupları ithalattan hiç bahsetmiyorlar. Yüzde 39,4 oranında ithalat arttı. Ekim ayında ihracat yüzde 3 artarken ithalat yüzde 31 arttı. Bunun içerisinde ne yazık ki ihracatın önemli bir kısmının da ithalata bağlı ihracat olduğunu biliyoruz. Yani kendi ürettiğimizi ihraç etmek biçiminde değil, oradan aldığımızı burada işleyip ihraç etme biçimde olduğunu biliyoruz. Böyle olduğu için de bu ihracat ve büyüme de yoksullaştıran bir büyüme biçimde ortaya çıkıyor. Ekim ayı imalatın toplam ihracat içindeki payı yüzde 94,7 idi. Buna karşı yüksek teknoloji ürünlerinin bunun içindeki payı yüzde 3 civarında. Buradan çıkan sonuç şudur. Siz katma değer yaratan, yüksek gelir getiren şeyleri üretip ihraç edemiyorsunuz. Yani ihraç ettiğin her maldan daha fazlasını ithal etmek zorunda kalıyorsunuz. Cari açığın giderek büyüdüğünü, dış ticaret açığının giderek büyüdüğünü görüyoruz. Bu yılın ilk 9 ayındaki cari açık yüzde 625 oranında artarak 40 milyar dolar seviyesine çıktı. 

Bu modelle önümüzdeki dönemlerde enflasyon tekrar artacak

Gelelim enflasyona. Enflasyon düşme eğilimine girdi diyorlar. Bunun sebebini biliyoruz, baz etkisidir. Yani siz bir araca bindiniz gidiyorsunuz 200 km hızla. Aracınızın hızı 195 km/s’e düştü. İşte iktidar buna diyor ki enflasyon düştü. Fiyatların azalması söz konusu olacak mı? Yalnızca fiyatların artış hızı yavaşlamış olacak. Her ne kadar TÜİK yüzde 84,39 olarak enflasyonu açıklamış olsa da bu ekonomik planlama ve bu modelle önümüzdeki dönemlerde enflasyon tekrar artacak. Özellikle üretici fiyatlarındaki artış bize raftaki fiyatların artacağını gösteriyor. DİSK-AR emekçilerin enflasyonunun yüzde 115 civarında artmaya devam ettiğini gösteriyor. İstihdam düşme eğiliminde. DİSK-AR’a göre geniş tanımlı işsizlik oranı yüzde 20’ye yakın ve işsiz sayısı 7,3 civarında. İstihdam edilenlerin payı ise yüzde 34, kadınlarda durum daha vahim yüzde 18.  

İktidarın arkasına sığındığı tek gösterge olan büyüme de çöktü

Türkiye’de yüzde 47’lik istihdam varken, AB’nin en kötü ülkesinde bu istihdam oranı yüzde 70’ler düzeyinde. Bizde bir puan arttırmayı iktidar büyük bir başarı olarak sunuyor ama işin geri planında Ali Cengiz Oyunu var. Dediler ki biz büyüme temelli iktisat politikasına sahibiz. İktidarın arkasına sığındığı tek gösterge olan büyüme de çöktü. Ekonomi üçüncü çeyrekten itibaren daralmaya başladı. Bu yılın ikinci çeyreğinde yüzde 6,7’lik bir büyüme söz konusuydu, 3’üncü çeyreğinde ise bu yüzde 3,9’a düştü. Burada anlaşılması gereken şey şu; bu büyüme ihracat, dışarıdan doğrudan yatırım ya da katma değer üreten sanayi ile olan bir büyüme değil. Bu büyümenin tek bir sebebi var o da hane harcamalarının artmış olmasıdır. Devletin buna kredilerle yaptığı katkıdır. Yüzde 19,9 artışla hane halkı tüketimi bu büyümenin sebebidir. Yani dışarıdan bir şey gelmiyor. Kendi cebimizdeki daha değersizleşmesin diye harcıyoruz. Çünkü iki gün sonra cebimizdeki 100 lira daha da değersizleşecek. Burada devletin büyümeyi desteklemesi de yüzde 8-8.5. civarında cereyan ediyor. Buradan bakıldığında; gerçek anlamda büyümeyi sağlayan, gelir dağılımını sağlayan, istihdamı artıran bir iktisadi modelin iktidarın elinde olmadığını çok net olarak görüyoruz. Bu süreçte emekçilerin bu büyümeden aldığı pay da ciddi bir biçimde azalıyor. Geçen yılın aynı ayında yüzde 29,5 iken işçinin ücretlilerin büyümeden aldığı pay 26,3’e düştü. Sermayenin payı da 54,1’den 54,8’e çıktı. Burada gelir dağılımı eşitliği de söz konusu değil. Türkiye tarihinin en büyük borç batağına saplandı. İç dış borç 16,5 trilyon liranın üzerine çıktı. Halkın, üreticilerin ve sanayicilerin ekonomiye olan güveni ciddi bir biçimde düşüyor. 

Çözüm ekonomide yeni bir paradigmanın kurulmasıdır

Çözüm yok mu? Çözüm elbette var. Ancak çözüm denenmişi denemekten geçmiyor. Kapitalizmin kurallarını bir ayet gibi telaki etmekten geçmiyor. Neoliberal politikalara sarılmaktan geçmiyor. Çözüm bu ülkede yeni bir üretim ve paylaşım felsefesini; demokratik, kamucu, yerelci ve halkçı bir üretim ve paylaşım felsefesini hayata geçirmekten geçiyor. O nedenle son günlerde çok fazla alternatif ekonomi tartışmaları yapılıyor. Ama esası yaşanmış olanı, denenmiş olanı yeniden denemek değildir; esas olan yeni bir paradigmanın kurulmasıdır. İşte biz Çözüm Bütçesi adıyla bir bütçe önerisi oluşturduk. Burada kaynaklar esas olarak zenginlerden, servet sahiplerinden, atmosferi kirleten fabrika sahiplerinden toplanacak ve halkın geneline yayılacak. Önümüzdeki haftalarda HDP’nin Türkiye için nasıl bir ekonomi politikası ve programı önerdiğini tekrar paylaşacağız.

6 Aralık 2022