Türkiye İnsan Hakları Günü’nü bir kez daha mahpusların açlık grevi ile karşıladı

Hukuk ve İnsan Hakları Komisyonundan Sorumlu Eş Genel Başkan Yardımcımız Ümit Dede, 10 Aralık Dünya İnsan Hakları Günü dolayısıyla Van'da basın açıklaması yaptı. Dede şöyle konuştu:

Milyonlarca insanın ölümüne, yerinden edilmesine, sınırların değişmesine yol açan İkinci Dünya Savaşı’nın ardından, 10 Aralık 1948 tarihinde Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nda İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’nin kabul edilmesi 72. yılına girerken, Türkiye 2015 yılında başlayan ve günümüze değin şiddetlenerek artan çatışmalı sürecin gölgesinde insan haklarının yok sayıldığı bir ülke olarak 2021 yılına doğru ilerlemektedir.

“İşkenceye sıfır tolerans” iddiasına rağmen işkence vakaları artarak devam etti 

AKP’nin “işkenceye sıfır tolerans” iddiasına rağmen son yıllarda işkence vakaları artarak devam etmiş, özellikle sokakta, evlerde, polis araçlarında, toplantı ve gösterilere müdahale sırasında yani “resmi gözaltı” yerleri dışında işkence, insan onuruna aykırı kötü muamele sıkça kullanılır hale gelmiştir. Van’ın Çatak ilçesinde askerlerce gözaltına alınan Şerali Dereli ve Servet Turgut, ağır işkenceye maruz kalmış, helikopterden atılmış; Servet Turgut tedavi gördüğü hastanede hayatını kaybetmiştir. Bu işkence olayına ilişkin tek bir kolluk görevlisi gözaltına alınmamışken, bu durumu haberleştiren ve kamuoyu ile paylaşan Mezopotamya Ajansı muhabiri 5 gazeteci tutuklanmıştır. Yine Rojbin Çetin’e evinde gözaltına alındığı sırada, polisler tarafından köpekle işkence edilmiş ve yine tek bir kolluk görevlisi görevinden uzaklaştırılmamış, herhangi bir adli işlem yapılmamıştır.

Cezasızlık zırhı devlet politikası haline geldi 

Kolluk güçlerine bahşedilen cezasızlık zırhı devlet politikası haline gelmiş; Kemal Kurkut’u kameralar önünde katleden polis memuruna beraat kararı verilirken, öldürülme anını görüntüleyen ve haberleştiren gazeteci hakkında dava açılmıştır. Yine aynı şekilde, İpek Er’e günlerce cinsel saldırıda bulunarak intihara sürüklediği delillerle sabit olan uzman çavuş Musa Orhan hakkında tutuklama kararı verilmediği gibi, bizzat İçişleri Bakanı tarafından koruma altına alınmıştır. Batman'ın Gercüş ilçesine bağlı bir köyde 15 yaşındaki P.Ö. isimli bir kız çocuğunun tecavüze uğradığı iddiasıyla ilgili soruşturma başlatılmış, şüpheliler arasında uzman çavuş, polis, korucu dahil 27 ismin olduğunun ortaya çıkarılması sonrası konu ile ilgili haberlere yasaklama getirilmiştir. 

Pandemi öncesinde olduğu gibi pandemi sonrasında da eylem ve etkinlikler yasaklanmış, toplanma ve örgütlenme özgürlüğü tamamen askıya alınmıştır. Meriç ve Ege Denizi'nden sonra Van Gölü’nde de mülteciler ölüme taşınmaya devam edilmiş. Sınır bölgelerinde mülteciler soğuktan donarak ölmüş, vatandaşlar ise askerler tarafından vurularak yaşamlarını kaybetmiştir. Kadına dönük şiddet pandemi döneminde daha da artmış, kadınların yasal güvenceleri ise uygulamada yok sayılmıştır. 

Kürt ve muhalif siyasetçilere yönelik gün aşırı gözaltı operasyonları düzenlenmeye devam edilmiş, bu operasyonlar sırasında insanların kapıları kırılarak, eşyaları talan edilmiş, operasyon düzenlenen evlerde bulunan yurttaşlar tehdit edilerek kafalarına silah dayanmıştır. Siyasi soykırım operasyonları kapsamında yerine hukuksuzca kayyım atanan belediye eşbaşkanlarımız tutuklanmış, milletvekillikleri düşürülen Leyla Güven ve Musa Farisoğulları tutuklanmıştır. Aralarında milletvekillerinin de bulunduğu, 2014 yılında HDP MYK üyesi olan siyasetçiler gözaltına alınarak tutuklanmıştır. 

Cumhurbaşkanı'nın Demirtaş hakkındaki sözleri insan hakları konusunda hangi aşamada olunduğunun göstergesi 

Adalet Bakanı Abdülhamit Gül’ün yargıda reform açıklamasından sonra sadece bir hafta içerisinde çoğunluğunu HDP’lilerin oluşturduğu yaklaşık 1000 siyasetçi ve aktivist gözaltına alınmış ve 30’u aşkın siyasetçi ve aktivist tutuklanmıştır. Siyasi soykırım operasyonlarının hukukla bir ilgisi olmadığının, AKP MHP ittifakının vesayeti altındaki yargı tarafından siyasi saiklerle yürüttüğünün en açık örneği, İnsan Hakları Günü arefesinde AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın HDP önceki dönem Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş hakkında sarf ettiği “Yargının işine müdahale etmek benim haddime değil ama Selahattin Demirtaş gibi teröristin, varsa, sözde hakkını koruyacak değiliz” şeklindeki ifadeleridir. Bu iki cümle insan hakları ve hukuk devleti ilkesi konusunda hangi aşamada olduğumuzun ve Türkiye’nin nasıl bir anlayış ile yönetil(eme)diğinin bir göstergesidir. 

Pandemi koşullarında ulusal ve uluslararası sağlık ve hukuk örgütlerinin, cezaevlerindeki mahpusların tahliye edilmesi veya mahpusların yaşam koşullarının iyileştirilmesi gerektiği yönündeki açıklamaları karşısında hükümet, İnfaz yasasında yaptığı ayrımcı değişikliklerle çete üyelerini serbest bırakırken onbinlerce politik mahpusu ölüme terk etmiştir. İnfaz yasasında ve infaz yönetmeliğinde yapılan hukuka aykırı değişikliklerle ve fiilen gerçekleştirilen uygulamalarla başta hasta mahpuslar olmak üzere tüm mahpuslar açısından koşullar katlanılamaz hale getirilmiştir. Bu uygulamalar neticesinde birçok hasta mahpus hayatını kaybetmiştir. 

Türkiye İnsan Hakları Günü’nü bir kez daha mahpusların açlık grevi ile karşıladı 

Grup yorum üyesi sanatçıların ve ÇHD üyesi avukatların başlattığı ölüm orucu eylemleri, haklı taleplerinin kabul edilmemesi nedeniyle ölümle sonuçlanmıştır. Türkiye bir 10 Aralık Dünya İnsan Hakları Günü’nü daha mahpusların başlattığı süresiz dönüşümsüz açlık grevi ile karşılamaktadır. 1999’da Türkiye ve farklı uluslararası güçlerin ortak operasyonuyla Türkiye’ye getirilen Sayın Öcalan, o tarihten bu yana tecrit altındadır. Dönemsel olarak katılaştırılan ve gevşetilen tecrit uygulamasında belirleyici olanın evrensel hukuk normları ve adalet anlayışının değil, dönemsel siyasi tercihler olduğu tüm toplum tarafından görülmektedir. Hakkâri Milletvekili ve DTK Eşbaşkanı Leyla Güven’in 8 Kasım 2018 tarihinde başlattığı ve daha sonra Diyarbakır’da 3 milletvekilimiz, dünyanın birçok yerinde ve cezaevlerinde binlerce tutuklu ve hükümlünün katılımı ile 200 gün devam eden ve 8 mahpusun hayatını kaybettiği, Sayın Öcalan üzerinde uygulanan tecride son verilmesi talebiyle gerçekleştirilen açlık grevi ve ölüm orucu eylemleri sonucunda, Sayın Öcalan 8 yıl aradan sonra avukatlarıyla görüşebilmiştir. Ancak Adalet Bakanı Abdülhamit Gül’ün, “Öcalan’la avukatlarının ve ailesinin görüşmesi önündeki engeller kaldırıldı” şeklinde kamuoyu önünde dile getirdiği taahhüdüne rağmen avukatlarla görüşmeler tekrar yasaklanmıştır. AKP iktidarının siyasi çıkarlar temelinde yürüttüğü ikiyüzlü siyaset nedeniyle, 27 Kasım 2020 tarihinde cezaevlerinde yeniden, İmralı Ada Hapishanesi'nde uygulanan tecridin kaldırılması ve mapushanelerdeki hukuk dışı, onur kırıcı uygulamalara son verilmesi talebiyle süresiz-dönüşümlü açlık grevlerine başlandığı kamuoyuna duyurulmuştur. 

Eşit ve adil bir yaşamı inşa edene değin haklı mücadelemize devam edeceğiz 

İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’nin kabul edilişinin 72. yılına girerken, bizler, tüm demokrasi güçleriyle, hukuk ve insan hakları örgütleriyle omuz omuza, demokrasi ve insan haklarını hiçe sayan, AKP-MHP iktidarının politikalarına karşı direneceğimizin, tüm yurttaşlar için eşit ve adil bir yaşamı inşa edene değin haklı mücadelemize kararlılıkla devam edeceğimizin sözünü veriyoruz. 

10 Aralık 2020