HDP İstanbul Milletvekili Levent Tüzel, Torunlar İnşaatın asansör faciası ile ilgili TBMM Genel Kurulu'nda konuşma yaptı.

Tüzel'in konuşması şu şekilde;

"Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Genel Kurul, olağanüstü toplantısına devam ediyor değişik kez aralarla birlikte. Hükûmet ve siyasi irade bu torba yasayı çıkarma konusunda ısrarını sürdürüyor. Ancak, torba yasanın konusu olan taşeron çalışma ve bu çalışmanın yaygınlaştırılması, iş cinayetlerini, insan emeğini ve bu emeğin kan üzerinden sömürüsünü de konuşmaya devam ediyoruz. İşte önceki gün Torunlar İnşaatta önceden 1 işçi, sonra 10 işçi yüksekten düşerek, asansör düşerek hayatını kaybetti ve bütün bunlar olmasına rağmen bir kez daha Hükûmet torba yasayı çıkartmakta ısrar ederek, yeni seçilen 62'nci Hükûmetin Başbakanı da özellikle madencilerin, öğretmenlerin, kimi kamu alacakları konusundaki toplumsal kesimlerin bu yasayı dört gözle beklediğini ileri sürerek burada bizlerin onayını bekliyor.

Öncelikle şunu belirtmek istiyorum ki muhalefet olarak, Halkların Demokratik Partisi olarak, madencilerin, 301 madencinin, 13 Mayısta iş cinayetine ve katliama kurban edilen 301 madencinin acısı üzerinden taşeron çalışmasını bu şekilde gündeme getirme fırsatçılığını yapan Hükûmetin bu tutumunu onaylamadığımızı, madenciler için yapılacak şeyin, onlara yapılacak sosyal yardımlar, çalışma süreleri, tazminatları, benzeri türde düzenlemelerin ayrıca bir yasayla getirilebileceğini söyledik. Keza, aynı şekilde, bekleyen öğretmen atamalarını muhalefetin geciktirdiği, muhalefetin engel olduğu şeklindeki söylem de son derece ikiyüzlü ve gerçek dışıdır. Sayıları 400 bini aşan ve atama bekleyen öğretmenlerin bir an önce kadrolarının verilmesi için bu torba yasa beklemeyebilir, bunlar için de ayrı düzenleme getirilebilir. Dolayısıyla, Hükûmet, artık acı, kan ve ihtiyaçlar üzerinden fırsatçılığı ve bu kapitalist sistemin emek ve kan üzerinden sömürü mekanizmalarının devamına artık bir son vermeli.

Değerli milletvekilleri, biz burada çokça duyduk. Neydi o duyduğumuz söz? AKP rejiminin Türkiye'ye vaat ettiği insan merkezli yaşam. Kentsel dönüşümde bunu duyduk, çıkartılan çeşitli yasalarda bunu duyduk, her deprem felaketini andığımızda bunu duyduk ama insan merkezli yaşam dediğimiz şey bu devranın merkezinde, özellikle bu ekonominin döndürülmesinde inşaat sektörünün bir numaralı çeviricisi şirket durumuna dönüşmüş olan TOKİ, bakıyoruz son Mecidiyeköy'deki işçi katliamının arkasında da bir numaralı sorumlu durumunda. Neden? Çünkü Ali Sami Yen stadının yani bir kamu arazisinin yani halkın toplanma alanı olabilecek, yaşam alanı olabilecek bir yeri bir kez daha siyasi çevrelere, Hükûmete, rant kesimlerine yakın bir inşaat grubuna peşkeş çekmesiyle başlayan süreç, işte bugün 11 işçinin canını alıyor yarın başkaca iş cinayetlerinin, katliamların önünü açık bir şekilde devam ediyor. O nedenle, Meclis olağanüstü bir şekilde toplanıyor bu yasayı canhıraş çıkartmak için ama orada da yine ölümlerin arkasında bakıyoruz inşaat sektöründeki yaygın çalışma biçimi, taşeron sistemi ve bu taşeron sistemini sözde iyileştirme adı altında bu torba yasayı geçirmek için iktidar partisi uğraş içerisinde. Bu, kabul edilebilir bir durum değil. Eğer ki sahte gözyaşları dökülmek istenmiyorsa, eğer ki gerçekten insana değer veren, insan merkezli bir yaşam savunuluyorsa önce bu torba yasayı gündemden çıkartmak, taşeron çalışmasını yasaklamak ve çok övündüğünüz "2012'de çıkarttık, 2014'te yürürlüğe girdi." dediğiniz İş Sağlığı ve Güvenliği Yasası'nın bir hiç ve hikâye olduğunu görerek bunu yeni baştan düzenlemek ve ele almak gerektiğini kabul etmek zorundasınız, yoksa işte "Biz mesleki yeterlilikleri gözden geçireceğiz, biz iş güvenliği eylem planı çıkartacağız..."

Bunun üzerinden şeylerle cinayetlerin, emek sömürüsünün, kan üzerinden dikilen -metrelerce ki- 160 metrelik kulelerin önüne geçemezsiniz.

Önce TOKİ, önce siyasi irade bu peşkeşi açıklamalıdır. Niye orası metrelercelik kulelere, rezidanslare, iş merkezlerine, lüks konutlara ayrılıyor, buna peşkeş çekiliyor? Niye bunlar, buradaki kazançlar, haksız kazançlar bir an önce Torunların kasasına girsin diye Çevre Bakanlığı il çevre müdürlüğü yirmi dört saat çalışma izni veriyor?

Yirmi dört saat çalışma izni veriyor da, bu çalışma izninden, hesabının kitabının, parasının hesabının hiçbir şekilde farkında olmayan Torunlar İnşaat da, İstanbul Valiliği de, Çalışma Bakanlığı da farkında değil. Niye gece vakti orada çalışılıyor? Niye gece vakti orada asansörün başında eleman yok? Ama bu elemanlara baktığımızda, patron konuşuyor ki: "Bunlar on altı saat iş güvenliği eğitimi aldı." diye ama biz gece yarısı bir buçukta kazayı duyar duymaz gittiğimizde, orada işçiye sorduğumuzda "Eğitim falan yok. Bir saat gidiyoruz, 90 lirayı ödüyoruz, sertifikayı alıyoruz. Bunların eğitim dediği bu." diye söylüyorlar.

Şimdi, birbirlerini devredilen kusurlar, ihmaller açıklaması. İhmal falan hafif kalır değerli milletvekilleri; aslında acımasız, vahşi, emek üzerinden sömürü sistemine devam eden kapitalist sistem birinci derecede sorumludur ve bu kapitalist sistem egemen olduğu sürece işçi cinayetleri, insan ölümleri hiç bitmeyecektir. Hani, gölgesini satamadığı ağacı kesen o kapitalizm var ya... Burada, eğitim, işçi sağlığı güvenliği, yasalar, mevzuat, hepsi hikâye, hepsi kitabına uyduruluyor, hepsi gözden kaçırılıyor, hepsine göz yumuluyor. Denetim falan yok, denetim yapılsa da... O zaman Çalışma Bakanlığına sormak gerekiyor: "Ey Çalışma Bakanlığı, siz bu iş müfettişlerine eksik, yanlış gördüğünüz inşaatları durdurma vermeyeceksiniz, süre tanıyacaksınız." diye talimatı hangi hakka, hangi hukuka dayanarak veriyorsunuz? Bu, inşaat şirketlerini koruma kollama değil midir? Ne pahasına bu izni veriyorsunuz? Ne pahasına iş müfettişlerini tehdit edercesine bu talimatlar veriliyor?

İşçiler, günlerdir orada "Bu asansör bozuk, bu asansör sık sık arıza yapıyor." diyor, yakınıyorlar aileleriyle konuştuklarında... Bugün basın yazıyor, muhabirler, her biri, ölen işçilerin ailelerini bulmuş; Ordu'da, Gümüşhane'de, Sivas'ta, Zonguldak'ta, emek için, alın teri için, okuma paralarını karşılamak için, evlilik yapabilmek için, doğacak bebeğinin rızkını sağlamak için yurtlarından göçüp gelmişler, burada rezidanslarda çalışıyorlar. Yazık değil mi? "Yazık" dersiniz ama ihmal falan yok. Soma'da olduğu gibi, Esenyurt'ta olduğu gibi, Erzurum'un gölünde olduğu gibi, bütün iş cinayetlerinde olduğu gibi, hepsi göz göre göre gelmiştir, siyasi iktidarın ve sermaye gruplarının bile bile lades dediği şeklinde. Bütün bunlar yaşanmaktadır; onun için hesabı verilmelidir.

13 Mayıstan bugüne araştırma komisyonu kuruldu, ulusal yaslar ilan edildi. Ne oldu Soma'da; ne gelişme kaydedildi, önleyici ne tedbirler alındı? İşte, İmbat madeninde geçen gün bir işçi yine öldü. Soma'yı konuştuğumuzun hemen ertesinde Şırnak'ta, Zonguldak'ta işçiler ölmeye devam etti ve sizin bu rejiminizde, bu kapitalist sistemde, bu AKP rejiminde işçiler ölmeye devam edecek.

Bu torba yasayı geri çekmelisiniz, taşeron çalışmasında ısrar etmemelisiniz. Ölüm demektir, örgütsüzlük demektir, kuralsızlık, denetimsizlik demektir; bu çok açık. "İş sağlığı, güvenliği" dediğiniz şey, işçinin, sendikanın, örgütlü gücün merkezinde olmadığı, bağımsız olmadığı hiçbir şey; burada denetim de olmaz, kural da olmaz.

Bu firma, bu "towers"ı, bu rezidansı denetleyen firma -Soma'da da adı çıktı- para karşılığı iş yapıyor. Parasını veren patrona karşı "Sen bunu yanlış yapıyorsun." deme cesaretini, cüretini gösterebilir mi? Gösteremeyecektir tabii ki. Nitelikli Cevaplar Akademisiymiş! Bunların ne kadar nitelikli olduğunu bugün ölümler pahasına görüyoruz. Bu yasayı, bu torba yasayı geri çekmekten ve işçinin, emekçinin acısını, yarasını kapatmaktan, sorumluları gerçekten yargılayacak bir adalete kavuşmaktan başka önümüzde görev yoktur.

Hepinize saygılar sunuyorum."

09.09.2014