Üniversite öğrencilerinin keyfi tutuklamalarla eğitim hakkından mahrum bırakılmasına ilişkin önergemiz

Grup Başkanvekilimiz Meral Danış Beştaş, üniversite öğrencilerinin keyfi tutuklamalarla eğitim hakkından mahrum bırakılmasının sebep ve sonuçlarının TBMM tarafından araştırılmasını istedi. İlgili araştırma önergesinde şu ifadelere yer verildi:

Son dönemlerde artan gözaltı ve tutuklamalar keyfi boyutlara ulaşmış olup bunun yakıcı etkisinin gözlemlendiği bir alan ise cezaevindeki öğrencilerin durumuna ilişkin olanıdır. 2002 yılında mevcut hükümet iktidara geldiğinde, Türkiye’de toplam tutuklu-hükümlü sayısı 59 bin 429 iken, Adalet Bakanlığı Ceza ve Tevkif Evleri Genel Müdürlüğünün verilerine göre bu rakam 2 Ekim 2017 tarihi itibariyle 228 bin 983 kişiye ulaşmıştır. 2016 sonu itibariyle mahpus öğrenci sayısına ilişkin Adalet Bakanlığı tarafından verilen sayılar farklılık içermekte olup 69.301 ve 35.647 rakamları telaffuz edilmektedir. Elbette Bakanlık açıklamalarında hangi kıstasların ele alındığı hususu netlik içermemekle birlikte mahpus öğrencilere ilişkin ifade edilen rakamların Türkiye genelinde 2002 verilerine toplam tutuklu-hükümlü sayısından fazla olduğu kuşku götürmemektedir. Diğer yandan sayıların bu kadar farklılık içermesinin sebebi cezaevine giren öğrencilerin bir müddet sonra okuldan atılmalarıdır. Nitekim 677 sayılı KHK ile pek çok öğrencinin eğitim hakkı ellerinden alınmıştır. Bu durum ise öğrencilerin maruz kaldığı mağduriyetin bir diğer boyutudur.

Yakın tarihte pek çok öğrencinin ders esnasında ders arası dahi beklenmeksizin sınıftan gözaltına alındığı, mahpus öğrencilerin jandarma eşliğinde sınava girdiği pek çok örneğe tanık olundu. Jandarma eşliğinde sınava giren öğrenciler, yanında oturan jandarmanın sınav sorularına verdiği yanıtları okuması başta olmak üzere büyük bir baskı ortamında eğitimlerini tamamlama sürecine tabi tutulmaktadırlar. Eğitim sürecinin birebir okullarda derslere fiili katılım ile gerçekleşmesi gerekliliği zaruri bir unsurdur. Bu yönüyle de mahpus öğrencilerin eğitim hakkı ciddi anlamda engellenmektedir. Ne var ki pek çok öğrenci derse girip ders hocası ile iletişim kurmadan mezun olmanın kendilerine katkı sunmadığı gerekçesiyle okulu bırakmak durumunda kalırken, hiç bilgisayar görmeden bilgisayar mühendisliğinden mezun olan öğrenciler de mevcuttur. Fakat ifade ettiğimiz üzere eğitim araçlarından yararlanmaksızın,  bilimsel kaynaklardan beslenmeden tamamlanan bir eğitim sürecinin eksikliği tartışmasızdır.

Geçtiğimiz günlerde Boğaziçi Üniversitesi’nde Afrin’in işgal edilmesi sonrasında, bu işgali savunan öğrenciler ile savaş karşıtı öğrenciler arasında yaşanan tartışma; Cumhurbaşkanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın “Bunlar terörist gençler. Bu terörist gençlerle ilgili her türlü çalışmayı yapıyoruz. Bunların eşgallerini belirlemek suretiyle bu gençlere üniversitelerde okuma hakkı vermeyeceğiz.” sözleri ile başka bir boyuta taşınmıştır. Nitekim öğrenciler eşkâlleri tespit edilip kaldıkları evleri, yurtları basılarak gözaltına alınmışlardır. Bu öğrencilerin tutuklanmaları halinde eğitim haklarından mahrum kalacakları açıktır. Yine 22 Kasım 2016’da çıkarılan 677 Sayılı KHK ile TMK kapsamında yargılanan tutuklu ve hükümlü bulunan on binlerce öğrencinin eğitim hakkı da ellerinden alınmıştı.

Oysa “eğitim hakkı”;  1793’te, İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’nden sonra hazırlanan Fransız Anayasası’ndan itibaren temel bir insan hakkı olarak kayıtlara geçmiş ve daha sonra bütün uluslararası ve ulusal anlaşmalarda kabul edilmiştir. Ancak ne var ki, Türkiye cezaevlerinde mahpus öğrencilerin eğitimlerine devam edebilmeleri bir lütuf gibi sunulmakta ve öğrencilerin gerçekten eğitim hakkına kavuşmaları adına tek bir adım dahi atılmamaktadır. Cezaevlerine kitap, dergi, ders notları, CD gibi eğitim materyallerinin girmesi ve mahpuslara ulaştırılması dahi başat bir sorun olmaya devam ederken öğrencilerin cezaevlerinde eğitimlerine devam edebilmeleri mümkün değildir. Elbette devletin bu konuya “eğitim hakkı” temelinde yaklaşmaması bunu üstelik bir hizmet gibi lanse etmesi aslında mahpus öğrencilerin durumunu özetlemektedir. Nitekim öğrencilerin sınava gidebilmeleri bile çoğu kez “güvenlik gerekçesi” ile engellenirken sınava gittiklerinde de ring aracı için öğrenciden ücret alınması dahi hükümetin mahpus öğrencilere ilişkin tutumunun bir ifadesidir.

Özetle dile getirdiğimiz mahpus öğrencilerin mağduriyeti çeşitli boyutlardan hukuka aykırıdır. En temel insan hakkının yani eğitim hakkının keyfiyete dayalı bir yaklaşım ile yok sayılması aynı zamanda tüm toplumun da mağduriyetidir. Zira geleceğimizin teminatı olan gençlerin eğitim haklarının ellerinden alınması tüm toplumu ilgilendirmektedir. Bu bahisle cezaevindeki öğrencilerin eğitim haklarının sağlanması ve buna ilişkin çözüm geliştirilmesi elzemdir.

30 Mart 2018