Veli Saçılık: Savaşa ve Saray’a karşı olmadan göç sorunu çözülmez

Göçmen ve Mülteciler Komisyonu Eş Sözcümüz Veli Saçılık'ın Politika Haber'e verdiği röportaj:

Türkiye seçim gündemine yoğunlaştıkça göçmen ve mültecilere yönelik ırkçı kampanya da şiddetleniyor. Yapılan anketlerde ekonomik krizden en fazla etkilenen toplumun her kesiminden, her siyasi görüşe mensup yurttaşlar göçmen ve mültecileri bir sorun olarak görüyor. Kendileri geçinemiyorken Suriyelilere ve diğer mültecilere harcamalar yapılmasına öfkelerini dile getiriyorlar. Dile getirmekle yetinmeyip linçlere, cinayetlere kadar vardırıyorlar. İktidarın gerek Suriye’deki Kürt ve barış düşmanı politikalarına tam destek veren burjuva muhalefet partileri de, toplumdaki Suriyeli düşmanlığını ırkçı-sovenist söylemlerle teşvik ve tahrik ediyorlar.

Halkların Demokratik Partisi Göçmen ve Mülteciler Komisyonu Eş Sözcüsü Veli Saçılık ile iktidarı ve muhalefeti ile Suriyeliler üzerinden yürütülen ırkçı-şoven kampanyayı ve HDP’nin bu konudaki yaklaşımlarını konuştuk.

Uzun zamandır “Suriyeli düşmanlığı” üzerine bir yarış yapıyor düzen partileri. CHP’nin ısrarlı bir şekilde Suriyelileri geri göndereceğiz kampanyasını Zafer Partisi bir el daha yükseltti. Bunlara karşın da iktidar düne kadar Suriyelilerin ve başka göçmenlerin Türkiye’ye gelmesini “hamilik” yapmak olarak savunurken muhalefetin bu kampanyası karşısında onlar da “gönüllü geri gönderme” planlarından bahsetmeye başladılar. İktidarın ve muhalefetin bu yaklaşımlarını nasıl değerlendiriyorsunuz?

Millet İttifakı ve Cumhur İttifakı biçiminde bölünmüş düzen siyasetinde AKP her zaman mevcut durumu bozan, sorunun kaynağı; diğer taraf da sorunun kaynağı ele almak yerine popülist tarzda ama sonuçta yine AKP’nin işine yarayacak, şovenist ırkçı bir yaklaşım içinde. Hiç kimse savaşın karşıtı değil, Suriye’nin dostu değil, dolayısıyla Suriyelinin de dostu değil. Ve mevcut durumda muhalefet, göçmen sorunu büyüdüğü oranda, iktidara zarar vereceği zannıyla bu meseleyi milliyetçi, ırkçı bir söylemle göçmenleri hedefe oturtan bir şekilde ele almaktan geri durmuyor. AKP ise Suriye’de hem Kürtlerin hem Arapların zeytinini çalmakta, Süleyman Soylu’nun itiraf gibi açıklamasında olduğu gibi, fabrikalarında sigortasız, güvencesiz köle olarak kullanmakta, patronlara bir hediye olarak sunmakta beis görmüyor. Çünkü öyle bir sömürü çarkı kurmuş durumdalar ki, AKP vasıflı-vasıfsız insan kitlesini Suriyeli ve Afgan emekçiler ile tahkim ediyor ve onları dağda, bayırda, hayvancılıkta, sanayide pek çok alanda kullanıyor ve sınırsız sömürüyor. Yani kölelik koşulunda sömürüyor. Dolayısıyla bu kişilerin yani bu sistem sahiplerinin “geri göndermek” gibi bir niyeti yok. Yani AKP göç meselesinde, savaşla göç sorununu yaratıyor ama Millet İttifakı da meselenin savaş sorunu olduğunu görmeyip meselenin sonuçlarıyla uğraşıyor. Yani her iki taraf da aslında göç meselesini çözmek istemiyor. Sadece göç meselesi üzerinden birbirini dövmek istiyor. Ama her iki kesim de göçmenleri hedef haline getiriyor.

Toplumun her kesiminde Suriyeliler sorun olarak görülüyor. TÜSİAD üyelerinden “AKP karşıtları”na kadar sağcısı solcusu ile “Suriyeliler gitsin” diyor. Faşizm kendi toplumsal tabanını genişletmek için yeni bir “araç” bulmuş durumda. Genelde Türkiye’de ırkçılık yoktur denir fakat bugün açıkça göçmen ya da Suriyeli düşmanlığı üzerinden açıkça ırkçılık yapılıyor ve bu toplumda da karşılık görüyor.

Resmi ideoloji, bu ülkede hiçbir zaman ırkçı saldırılar olmamıştır diyor. Yani Kürt kardeşimizdir, hakkı yoktur, Alevi kardeşimizdir, hakkı yoktur, Ermeniler kardeşimizdir, katli vaciptir falan. Böyle gider. Şimdi göç meselesi ya da göçmen meselesi, ırkçılık meselesi de şurada ortaya çıkıyor. Yani dünyanın her yerinde kitlesel göçler bir sorundur. Yani sosyal sorunlar yaratır, çatışmalara sebep olur. Ama göçmenler sorun değildir. Yani göçü yaratan koşullar sorundur. Nedir, bunun başında savaş gelir, iç savaş ya da ekonomik kriz veya iklim krizi gibi faktörler bunun başında geliyor. Bunları görmeden biraz önce senin bahsettiğin kitle göçmenleri hedef gösteriyor. Mesela TÜSİAD, “ya 1 milyon insan sigortasız çalışıyor ve hiç bir şekilde atölyelerden çıkarılmadan derin dehlizlerde çalışıyorlar”, buna hiç bir şey dedikleri yoktur, görülmez.

Burada üzücü olan şu. Sol olsun, Kürt olsun ve çevreden orta sınıfların işte “Suriyeliler geldi, biz denize giremiyoruz, kentler çok bozuldu” benzeri gibi söylemleri var. Bu Beyaz sınıf tepkisidir. Yani savaşa karşı mücadele etmeyen ya da AKP’nin göçmen siyasetine karşı kendi statülerini korumak histerisi ile elçilerine karşı saldırısıdır, ırkçılıktır. Ve bu ne yazık ki Türkiye’de büyük bir kitlede karşılık buluyor. Bu da AKP’nin işine geliyor. Açıkçası devletin işine geliyor. Bu sağcı, şoven yaklaşım Alevi kitlesi içerisinde de var, sol sosyalist kitle içerisinde var. Hızla sağla uzlaşan, ırkçılığın ne olduğunu bile kavramayan bir kitle oluşuyor.

Şunu açıkça belirtmek lazım. Mesela şu ırkçılık nedir derseniz, “Suriyeliler defolsun” derseniz ırkçısınız, bu kadar net. Yani dünyada, Almanya’da siz “Türkler defolsun” derseniz ırkçı sayılırsınız. Her yerde bu böyledir. Ama Türkiye’de “ne var canım, defolsun işte” diyen, sosyal medya sayfalarında Nazım Hikmet paylaşan, işte en son Sabahat Akkiraz’da olduğu gibi, “sessiz istila” diyerek toplu linç kampanyasında öncülük yapan insanları görebiliyoruz. Bu AKP’nin zaferidir. Yani bir taraftan Avrupa’yı susturmayı başarmıştır, bir taraftan da içeride muhalefeti kendine muhalefet ettirmeden sağcıları arttırmayı başarmıştır. Göçmen meselesi bize de böyle yansıyor.

Aslında Türkiye’de mülteciler olarak tartışılmıyor da Suriyeliler olarak tartışılıyor. Ama sonuçta Suriyeli dediklerimiz de, bir kısmı Kürt ama çoğunluğu Arap olsa da Türkiye’de yaşayan bir kültür olarak da varlığını sürdüren insanlar. Yani bu Suriyeliler üzerinden aslında bu kadar gürültü koparılması sadece Arapların sayısının artması için mi, yoksa bunun arkasında başka şeyleri de aramak lazım mı?

Sadece Suriyeliler üzerinden tartışılmıyor. Afganlar da son dönemde çok gündemde. Son dönemde Türkiye’ye Afgan akını oldu. Ondan dolayı biraz daha görüntüler ortaya çıktı. İnsanların işte sınırı koruyamıyor ve benzeri tepkileri ortaya çıktı. Hâlbuki son dönemde gelen insan sayısı 100-200 binle sınırlı. Bizim hesaplarımıza göre Türkiye’de yedi milyon civarında göçmen var.

Biz onlara niçin mülteci diyemiyoruz, niçin göçmen diyemiyoruz ya da geçici koruma diyoruz. Bu da Türkiye’nin bir siyasetsizliğinden ya da göç politikasının olmamasıyla ilişkili. Şimdi göçmenleri tartışıyorken esas soru şurada: “Suriyeliler neden burada” diye soruyorlar. Hayır, soruyu şöyle düzeltmek lazım: “Türkiye niçin Suriye’de?”, “Niçin Afrin’de, niçin zeytinlikleri alıyor?” Ve Suriye hükümetiyle birçok devlet barışmışken, neden hala barışıp da insanların geri dönüş yolunu açmıyor?

Şu anda göçmen meselesi iktidar için ucuz iş gücü, aynı zamanda Avrupa’ya karşı şantaj. Göçmenler, iktidar için Türkiye’de demokrasinin değiştirilmesi, Türkiye’nin Sünnileştirilmesi ve benzeri birçok alanda kullandığı çok yönlü bir İsviçre çakısı. Biz göçmenliğin, göçmenlerin araçsallaştırılması diyoruz.

Muhalefet partileri de mevcut durumu çözme ya da hükümete demokratik adımlar atmaya ve bu konuda kararlar almaya zorlamak yerine fakir göçmenleri yani sömürülen insanları sanki bu ülkede bir eli yağda bir eli balda imiş gibi hedef haline getiriyorlar. Yani en son Altındağ’da gördüğümüz gibi tehlikeli bir şeyde oynuyor. Yoksul insanlara saldırıyor, saldırıyorlar ve bunun üzerinden de kendi siyasetlerini yürütüyorlar. Bu alanın çok tatlı bir alan olduğunu, seçim yaklaştıkça daha fazla taşımak gerektiğini gördüler, öğrendiler ve buradan yürüyecekler gibi görünüyor.

Bizim gibi, HDP gibi partiler buna dur demek zorunda. Yani her şeye rağmen,  “ama siz onları tanıyor musunuz, boğazımıza kesecekler!” falan gibi söylemleri bir kenara bırakıp, onların işçi, emekçi olduğunu anlatmalıyız.

Burada, iktidarın Özgür Suriye Ordusu gibi paramiliter grupları örgütlediği gerçeğinin altını çizmek gerekir. Biz bunları mülteci olarak görmüyoruz. Onları AKP’nin savaşçıları, çeteleri olarak kabul ediyoruz. Dolayısıyla göçmenlik bahsinde tartışmamız gerçekten Türkiye’ye savaştan kaçmış gelmiş, yaşamak zorunda olan, barınmak zorunda olan insanlardan bahsediyoruz. Bizim için onlar bir sorun değildir. AKP’nin yarattığı savaş bir sorundur. Savaşı çözdüğümüzde zaten göç meselesinin yüzde ellisini çözeceğiz. Esas mesele orada.

İktidar da muhalefet de geri gönderme üzerine tartışıyorlar. İktidar buna önce yanaşmıyordu ama işte muhalefet cephesinden hepsinin ister gönüllü, ister zorunlu olarak geri gönderilecekleri propagandası üzerine AKP’li Cumhurbaşkanı Erdoğan şu an işgal ettiği bölgelerde konutlar yaptığını, hastaneler yaptığını ve gönüllü olarak oraya gitmek isteyenleri oraya yerleştireceğiz diye bir açıklama yaptı. Bu konuda doğru yaklaşım nedir? Yani gönüllü geri gönderme ya da zorunlu geri gönderme mi?

Bir kere hem muhalefet, yani muhalefet derken CHP’den bahsediyorum, hem de siyasi iktidar göçmenleri geri göndermek istemiyor, hem göçmenlerin sessiz bir biçimde sömürüyü kabul etmesini, sokağa çıkmamasını, eğlenmemesini istiyor. Geri göndermek üzerine, ne muhalefetin ne de iktidarın bir planı, mantıklı bir çözüm önerisi yok. Kitle örgütleri ile sivil toplum örgütleri de sosyologlar ile tartıştığı bir şey yok.

Bir de bu meseleyi ilkesel olarak nasıl yaklaşmak gerekir? Savaş 10’uncu yılını geçti. On birinci yılına geliyor Suriye’de savaş. Yani o çocuklar şu anda on yaşında. Burada doğan çocuklar ve okula gidiyorlar. Yani bir insana “sen bu gece gidiyorsun, geri dönüyorsun” gibi bir söz söylenemez, söylenmez. Bu işin bir hukuku vardır. Bir kere Suriye’de savaş bitmemiştir. İnsanların geldiği yerler İdlib, Halep ve benzeri bir yerlerdir ve hala selefi çetelerin egemen olduğu bir yerdir Halep. Laik kesimler sürekli bu kişilerin Türkiye’ye şeriat getireceğini falan iddia ediyor. Ama bu insanlar şeriatla yaşamak istemedikleri için ya da bu selefi çetelerin hegemonyası altında olmak istemedikleri için çoğu buradadır. Dolayısıyla bizim “hadi def olsunlar,” “haydi gitsinler” ve benzeri gibi sözler söylememiz hem gayri ahlakidir. Yıkılan, yakılan yerlerin güvenli hale gelmesiyle insanların geri dönmesi açısından teşvik edilmesi gerekebilir. Tamamen gönüllülük karşılıklı olabilir. Bizim açımızdan insanların hayatlarını kolaylaştırmak üzerine politikalar geliştirilmesi gerekir.

“Suriyeliler gitsin” diyen toplumun her kesiminden bu insanları nasıl ikna edebiliriz?

Biz göç sorun değil demiyoruz. Elbette bir ülkeye 7 milyona yakın göçmen gelirse birçok sorun ortaya çıkar. Kentlerde konut sorunu, işçi sınıfı bakımından ücret kırılması gibi bir sorun çıkar, tabi mezhepsel ya da kültürel sorunlar çıkar. Yani insanların göçmen sayısının artmasından dolayı sorunlar yaşaması, kaygılanması hepten temelsiz değildir. Ki mevcut hükümet bakımından da insanların korkmasının temeli var. Çünkü AKP tam da bu kaygıları taze tutarak yönetiyor. Mesela göçmen işçiler sayesinde işçilerin ücretini eritiyor, sendikasızlaştırıyor. Esas mesele bu açıdan sınıfsal bir mesele. Nasıl ki, 1950’lerde ve sonraki dönemlerde yaşanan iç göç gecekondulaşma ve kentte köylülük gibi kültürel çatışmalara neden olduğu gibi. Ve bu göç olgusunun iktidar tarafından sistemi regüle etmenin aracı haline getirilmişse aynı şeyleri AKP de yapmak istiyor. Yani AKP zaten halk düşmanı, Alevi düşmanı, Kürt düşmanı olunca göçmenleri de bu temelde kullanmasını beklemek gayet tabii.

Yani biz halka, “gelmek isteyen herkes gelsin, bir sorun yok”, demiyoruz. Aksine bir sorun var ve bu sorunun nedeni de savaş. Bu sorunun nedeni sizin Evet oyu verdiğiniz tezkereler, Suriye’de yakıp yıktığınız yerler. Sorunu böyle koyduğumuzda, çözümü de işçi kardeşliği, yoksulların kardeşliği temelinde baktığımızda çözümler belirmeye başlar. Dolayısıyla önce ne yapmayacağımızı netleştirmek zorundayız. Yani savaş çıkarmayacaksın, başka ülkeleri işgal etmeyeceksin, güvencesiz köle koşullarında işçi çalıştırmayacaksın vs.

Türkiye’de göçmenlerle ilgili çalışmalar ne durumda? Birçok demokratik kitle örgütü var bu alanda çalışma yürüten. Bunlar ne kadar yeterli?

Göçmenlerle ilgili birçok örgüt çalışma yapıyor ama bu çalışmalar genellikle alandaki sorunları raporlaştırmakla sınırlı. Durumu tespit ediyorlar, ama bunlara maruz kalan insanların sorunlarını çözmek konusunda ellerinden pek bir şey gelmiyor. Buna devlet de izin vermiyor. Ama bu sorunu, Avrupa Birliği’nden gelecek fonlarla geçim kapısına çevirenler de var.

Peki HDP neler yapıyor bu alanda? Çünkü HDP’nin tabanındaki Kürtler yıllardır zorunlu göç yaşıyor. Göç ettiği yerlerde de ırkçı saldırılara maruz kaldı, kalmaya devam ediyor. En son Konya’da yaşanan ırkçı saldırı gibi. Onların Suriyelilere daha fazla empati duyduğunu söyleyebilir miyiz?

Biz HDP ve HDK olarak, en başta ilkesel bir duruş geliştirmeye çalışıyoruz. Parti kitlesinin ırkçı şoven dalgadan etkilenmesini engellemeye çalışıyoruz. Çünkü parti içerisinde de Suriyelilere ya da göçmenlere karşı düşmanca dilin etkili olduğunu görüyoruz. Öncelikle partilileri eğitme, partide yabancılara karşı şoven yaklaşıma set örmeye çalışıyoruz. Kürtlerin zorunlu göç süreçlerinde yaşadıklarını, şimdi yaşadıkları ayrımcılıklarını bilince çıkarmalarını ve bu temelde empati kurmalarını sağlamaya çalışıyoruz. Alandaki diğer örgütlerle ortaklıklar kurmaya çalışıyoruz. Bu konuda zaten partimiz dışında, sol-sosyalist harekette de özel bir yoğunlaşma yok.

10 Mayıs 2022