Vicdan ve Adalet Nöbeti İstanbulda devam edecek

Partimizin Vicdan ve Adalet Nöbetinin Diyarbakır ayağı sona erdi. Nöbetin İstanbul’a devrinden önce kameraların karşısına geçen milletvekillerimiz adına söz alan Parti Sözcüsmüz Osman Baydemir, şöyle konuştu: 

7 gün boyunca bizlerle birlikte emek sarf eden değerli basın mensuplarına, özgür basın geleneğine, Kürdistan Bölgesel Yönetimi basın kuruluşlarına teşekkürlerimi ifade etmek istiyorum. 7 günün özeti şudur: Faşizm halktan korkuyor. Bir kez daha faşizm kaybetti. 

Zorun gücüyle hakikati saklayamazsınız

Parkın içinde bir bariyer, o parkın dışında bir bariyer, yetmiyor 10 bini aşkın kolluk görevlisi, zırhlı araçlar. O da yetmiyor dış illerden takviye güçler. Niçin? Burada onurlu bir barış çağrısı var. 

Korkunun ecele faydası yoktur. Zorun gücüyle hakikati saklayamazsınız. Bu coğrafyanın seçilmişleri cezaevinde. Siz savaş politikalarına geri dönmekle kaybettiniz. Şu anda sadece bu park abluka altında değil. Ana arterler trafiğe kapatılmış. Ne olacaktı binlerce insanın barış talebini, adalet talebini, Selahattin Demirtaş’a, Gültan Kışanak’a özgürlük talebini onlara haykıracaktık. 

Sıkıysa çık sokağa!

Benim bir çağrım var. Millet bize sırtını mı döndü? Gelsin Gültan Kışanak, gelsin senin kayyumun. Hodri meydan. Sento Caddesine girsinler. Gültan Kışanak Sento’dan Kuruçeşme’ye yürüsün. Senin kayyumun da yürüsün. Esnaf kimi tercih ediyorsa başımız üstüne. Sıkıysa çık sokağa, sıkıysa millet iradesiyle yüzleş. 

Biz rıza diyoruz onlar Reza anlıyorlar 

Yalanın sonu yok. Meşruiyetini yitirmiş olan bir algının kentin sokaklarını altından da yapsa 5 kuruşluk kıymeti yok. Rıza rıza. Biz rıza diyoruz onlar Reza anlıyorlar. Ey bu kentin idarecileri, ben de dahil olmak üzere  siz kente çıktığınızda insanlar göz bebeğiyle size gülüyorsa o zaman bu kentte var değilsiniz. Tankla topla, şiddetle, tehditle bir kentin hakimiyetini ele geçirmek o kentte var olmak anlamına gelmez. 

Faturayı HDP’ye kesmek istiyorsunuz

Daha biz nöbeti başlatmadan bir gün önce bu kentte nöbete gelmek için çaba sarf etme ihtimali olanlar bile gözaltına alındı. Burada her akşam ses çıkardık. Yandaki binalardan sesimize ses veren insanlar gözaltına alınmak istendi. Legal demokratik siyasetten korkuyorsunuz. Çünkü büyük bir yalanla çatışmanın tekrar başlamasının faturasını HDP’ye çıkarmaya çalışıyorsunuz. Yalanın sonu yoktur. Yalandan toplum algısı inşa etme çabası beyhudedir. 

Bütün muhalefet susturuluyor HDP’ye yok etme hukuku uygulanıyor 

Ne yaptılarsa olmadı. Eşbaşkanlar tutuklu, vekiller tutuklu, belediye başkanları, il – ilçe başkanları tutuklu. Şimdi de algı operasyonu var. Ama meşruiyetinizi yitirdiğiniz için başaramazsınız. Yapılması gereken tek şey bu çifte standart hukukuna son vermek. Türkiye’de OHAL rejimi var. Darbeci cuntanın yapamadığını yapan, onun siyasi ayağı eliyle bir rejim inşa ediliyor. Bu rejimde bütün muhalefetin sesi kıstırılıyor ama HDP’ye uygulanan sadece bundan ibaret değil. HDP’ye uygulanan bir düşmanlık hukuku, bir yok etme hukukudur. Kürt’e uygulanan yok etme hukukudur.  

Devletin değil faşizmin beka sorunu var 

Haklı bir taleple Ana Muhalefet Partisi, Ankara’dan İstanbul’a yürüdü. 10 binlerce polis onlara eşlik etti, mihmandarlık etti. Niye orada mihmandarlık yapıyorsun, burada ceberrutluk yapıyorsun? Niye burada halkla vekilin buluşmasını önlemeye çalışıyorsun. 

Faşizmin 100 yıldır kullandığı bir kılıf var. Bunlar 100 yıldır bir kılıf almışlar ellerine; köhnemiş: Devletin beka sorunu var. Hayır, faşizmin beka sorunu var. 

Korkuları arttıkça zulümleri artıyor

Tüm bu sorunların çözüm yeri TBMM olmalıydı. Meclis adeta iktidarın noteri olmuş. Son iç tüzükle vekilin dahi konuşmasını yasaklamış durumda. Ne kadar korkarlarsa zulümleri de o kadar artıyor. İçleri kararmış. Vicdan ve adalet nöbeti bu karartıya da bir ışık tutma girişiminin ta kendisidir. Vicdan ve adalet nöbetini bitirmiyoruz. Sürdürüyoruz, hem de büyük bir kararlılıkla. Vicdan ve Adalet nöbetinin bayrağını İstanbul’a devrediyoruz.

Sandalye sayını artırdın ama meşruiyetini yitirdin 

Erdoğan’a çağrıda bulunuyorum: Selahattin Demirtaş ve Figen Yüksekdağ senin siyasi rakiplerindir. Sen siyasi rakiplerine öfke ile kinle düşmanlık hukuku uyguluyorsun. Kendi varlığının da meşruiyetini ortadan kaldırıyorsun. Çünkü darbeciler gelseydi sen de, ben de, Demirtaş da cezaevinde olacaktık. Kininin, öfkenin esiri oldun. Neden? Tek başına iktidar olmak için. Kanla, gözyaşıyla sandalye sayını artırdın ama meşruiyetini yitirdin. 

Politikalar değişmezse Türkiye’ye ambargo uygulanabilir

Son iki yıla bir bak, Kürt düşmanlığının ülkeyi ne hale getirdiğine bir bak. Türkiye, AB sürecinden müzakerelerin askıya alınması noktasına geldi. Türkiye bir kez daha konseyde izleme noktasına alındı. Dış politikayı öyle bir noktaya getirdin ki, Rojava düşmanlığıyla sırf Kürtler statü sahibi olmasın diye, Yeni-Osmanlıcılık adı altında hegemonik bir yapı kurmak adına 3. Dünya savaşını çıkarma potansiyeline eriştirdin. Eğer bu politikalar değişmezse ekonomik ambargoya varan bir yakın gelecek bu ülkeyi bekliyor. 

Hayati tehlike var ama tutukluluk halinin devamına karar veriyorsun

OHAL’le, KHK ile binlerin, yüz binlerin, Nuriyelerin, Semihlerin yaşadığı trajedi bunun göstergesidir. Nuriye ve Semih zorla tedavi altına alındı ve doktorun bir raporu var: “Mevcut bulgulara göre hayati tehlike arz eder. Hayatını yalnız başına idame ettiremez. Ancak mevcut bulgular tutukluluk halinin tehirini gerektirmez”. 

Hayati tehlike var, tek başına hayatını idame ettiremez ama tutuklu kalsın. Vicdan bunun neresinde, adalet bunun neresinde? Kabul edilemez. Böyle bir rejimin sürdürülme şansı yok. Sadece siz değil bir sürü insan helak olacak. Kininizden, hırsınızdan vazgeçin. Behemehal Nuriye ve Semih tahliye edilmeli ve işlerine iade edilmelidir. 

Mutlak surette vicdan ve adalet hakim olacaktır. Diyarbakır’dan çalınan bu maya İstanbul’a ulaşacak. Bu ses İstanbul’la buluşacak. O ses büyüyerek Van’a, İzmir’e ulaşacak. Milyonların vicdanı mutlak surette faşizmi geriletecek. Faşizm gerilediğinde bütün çocuklarımıza aydınlık bir gelecek bırakma imkanına sahip olacak. Ya bugün sesimizi gür çıkaracağız ve gelecek nesillere karşı mahcup olmayacağız. Artık vicdani çığlığı yükseltmenin zamanıdır. 

 

31 Temmuz 2017