
İçişleri Bakanlığının emriyle Vicdan ve Adalet Nöbetlerinin engellenmesine ilişkin olarak Merkezi Hukuk Komisyonumuz tarafından Ankara, Diyarbakır, İstanbul, Van ve İzmir Cumhuriyet Başsavcılıklarına, sorumluların tespit edilerek haklarında etkili soruşturma başlatılması ve adil yargılama sonucu cezalandırılması talebiyle birer suç duyurusunda bulunuldu.
Dilekçede şu ifadelere yer verildi:
................ CUMHURİYET BAŞSAVCILIĞINA
ŞİKAYETÇİ: Halkların Demokratik Partisi Genel Merkezi
VEKİL:
ŞÜPHELİ: ……………. Tarihinde ........’da yapılan Vicdan ve Adalet Nöbeti’ni engelleme emrini veren İç İşleri Bakanı, emniyet amiri ve bu emri uygulayan polis memurları.
KONU: Türk Ceza Kanununun 114. Maddesi ile re’sen nazara alınacak diğer maddelerinin ihlaline ilişkin şikayet ve suç duyurusundan ibarettir.
SUÇ TARİHİ: …………………
AÇIKLAMALAR:
Aşağıda belirttiğimiz nedenlerle Halkların Demokratik Partisi’nin siyasi faaliyetlerini engelleyenler hakkında gerekli işlemlerin yapılmasını talep ederiz.
7 Haziran seçiminde Halkların Demokratik Partisi %10’luk seçim barajını aşarak 80 milletvekiliyle Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne girmeyi başarmıştır. İktidar partisi bu seçim sonucunu kabul etmemiş, HDP’yi baraj altında bırakmak için ülkeyi tekrar bir seçime götürmüştür. Ancak 1 Kasım seçimleri sonrasında, HDP barajı aşarak tekrar meclise girmeyi başarmıştır. Seçimle Halkların Demokratik Partisi’ni demokratik siyasetin dışına itemeyeceğini anlayan iktidar dokunulmazlıkları geriye doğru ve toplu olarak kaldıran Anayasa’ya aykırı bir düzenlemeyle milletvekili dokunulmazlıklarını kaldırmıştır. 4 Kasım 2016 tarihinde 5 şehirde eş zamanlı olarak tek merkezden yönetildiği aşikar bir operasyonla aralarında HDP Eş Genel Başkanlarının da olduğu milletvekilleri gözaltına alınmış akabinde tutuklanmışlardır.
1- 15 Temmuz darbe teşebbüsünden sonra 20 Temmuz 2016 tarihinde Olağanüstü Hal ilan edilmiş ve 3 aylık aralıklarla uzatılarak günümüze kadar devam etmiştir. Bu süreç içerisinde belli aralıklarla birçok konuda Kanun Hükmünde Kararnameler yayınlanmıştır. Bu KHK’lar ile DBP’li belediyelere kayyum atanarak halkın iradesine el konulmuş, binlerce kişi çalıştığı kurumdan haksız ve hukuksuzca ihraç edilmiş, onlarca kadın derneği kapatılmış, yüzlerce muhalif sivil toplum örgütü kapatılmış, muhalif birçok basın yayın kuruluşu kapatılarak mal varlıklarına el konulmuş, OHAL sürecinde grev kararı alınması yasaklanmış, yüzlerce Barış Bildirgesi imzacısı akademisyen ihraç edilmiş ve hatta kış lastiğinin cezası bile çıkartılan KHK’larla düzenlenmiştir. Türkiye Cumhuriyetinin Anayasasında hangi durumlarda Olağanüstü Hal’e karar verileceği belirtilmekte ve bununla birlikte sıkıyönetim ve olağanüstü hâl KHK’larının konu bakımından tâbi olduğu bazı sınırlar tanımlanmaktadır. Öncelikle KHK’lar sıkıyönetim ve olağanüstü hâlin “gerekli kıldığı konularda” (m.121/3) çıkarılabilirler. Diğer bir ifadeyle olağanüstü halin gerekli kılmadığı konularda sıkıyönetim ve olağanüstü hâl KHK’si çıkartılamaz. Ancak yukarıda örneklerini çokça verdiğimiz gibi 20 Temmuz 2016 tarihinden itibaren ilan edilen Olağan Üstü Hal rejiminin sağladığı yetkiler iktidar tarafından kötüye kullanılarak ülkedeki bütün muhalif kesimlerin tasfiyesi için kullanılan araç haline getirilmiştir.
2- Ülkenin içersinde bulunduğu çatışma sarmalının son bulmasının, ülkenin istikrara kavuşmasının yönetimin Ohal rejimi ve devletin bütün zor aygıtlarını kullanarak muhalifleri tasfiye etmek olmadığını, tek yöntemin demokratik siyasetin önünü açmak, daha çok özgürlük, daha çok adalet olduğunu savunan Halkların Demokratik Partisi, Beşiktaş Abbasağa Parkı’nda, Ohal ve Suruç Katliamının yıldönümünde, bir toplantı düzenleyerek “Durmayalım, Dur Diyelim” başlıklı 9 maddelik ortak mücadele deklarasyonunu açıkladı. Açıklanan deklarasyonda, demokrasi, eşitlik, adalet ve özgürlük alanlarında yaşanan sorunlara dair çözüm perspektifleri sunulurken, başta Kürt sorunu olmak üzere emek, insan hakları ihlali ve kadın mücadelesi gibi temel sorunların çözümü konusunda da yol haritası çizildi ve bu deklarasyon sonunda da parti eylem planı açıklandı. Bu eylem planlamasına göre dört ilde (Diyarbakır, İstanbul, İzmir, Van) açık grup toplantısı yapılacak ve sonrasında bir hafta süreyle aynı alanda Vicdan ve Adalet Nöbeti tutulacaktı. Bu açıklama sonrası HDP’li milletvekillerinin katılımıyla gerçekleştirilen Vicdan ve Adalet nöbetleri, hukuksuzca İçişleri Bakanlığı’nın verdiği emirle il emniyet mensupları tarafından engellenmiş, nöbetin yapıldığı alan abluka altına alınmış ve halkın girişine izin verilmemiştir. Emniyet tarafından yapılan bu engellemeler tamamıyla hukuksuz ve keyfidir, işbu nedenle suç duyurusunda bulunmak gerekmiştir.
3- …………. Tarihinde ………’da yapılan Vicdan ve Adalet nöbeti, sabah saatlerinde polisin, nöbetin yapıldığı parkı birkaç aşamalı bariyerlerle kapatması ile başlamıştır. Bunun yanında etkinliğin yapılacağı alanın birkaç yüz metre civarı trafiğe kapatılmış, halkın parklara/alanlara gelişleri engellenmiştir. Ve hatta halkın çevrede toplanmasına dahi müdahale edilerek ablukaya alınan alan her defasında biraz daha genişletilmiştir. Etkinliğin yapılacağı alana geliş sırasında güvenlik adı altıda yüzlerce polis güzergâha yığılmış tabiri caizse etten duvar oluşturulmuştur. Bu sırada alkışlayarak bile destek vermek isteyen vatandaşlar darp edilmiş, halka biber gazı ile mücahale edilmiş ve milletvekillerine ulaşmak isteyen vatandaşlar ve hatta basın mensupları orantısız güç kullanılarak gözaltına alınmıştır. Diyarbakır’da yapılan ses çıkartma ve ışık söndürme etkinliğine katılan evler tek tek tespit edilmiş, evler basılarak ev ahalileri darp edilerek etkinliğe katılım sağlamamaları konusunda tehdit edilmiştir. Bununla beraber Halkların Demokratik Partisi milletvekilleri ve yöneticileri bütün illerde tek merkezden yönetildiği açık olan birçok engelleme ile karşı karşıya kalmıştır. İktidar partisinin herhangi bir etkinliğinin iyi ve başarılı geçmesi için devletin bütün imkanları seferber edilirken, bu imkanlar HDP’nin yaptığı etkinliklerin engellenmesi ve halkın katılımının azaltılması için kullanılmıştır. Sadece vekillerin alındığı parka, belirli sayıda kişinin girişine izin verilmiş (Bu sayı 60 olarak belirlenmiş, bu sayının belirlenirken taşınan amaçlar konusunda herhangi bir fikrimiz olmamakla beraber bütün illerde aynı sayı sınırlaması getirilmiştir.) parklara halk alınmamıştır. Getirilen bu sayı sınırlaması nedeniyle giriş alanlarında bekleyen halk saatlerce kızgın güneşin altında adeta işkenceye maruz bırakılmıştır. Bekleme esnasında en ufak bir sesin çıkması durumunda polislerce gruba müdahale edilmiştir. Ohal bahane edilerek “HALAY ÇEKMEK” yasak denilerek halay çekenler dağıtılmıştır. Etkinliğin yapılacağı parklarda yaz koşulları da düşünülerek kasıtlı olarak ağaçsız bölgeler belirlenmiş ve hatta İstanbul’da Yoğurtçu parkının tek kurumuş ağacının olduğu bölgede, Diyarbakır’da ise tek ağaçsız bölge olan amfi tiyatronun olduğu alanda yapılması dayatılmıştır. Milletvekili ve yöneticilerin en insani ihtiyaçlarının karşılanması bile engellenerek sağlıkları bile tehlikeye düşürülmek istenmiştir. Böylece hem TBMM'de üçüncü büyük parti olarak bulunan HDP’nin, seçmenleri ile buluşması engellenmiş, hem de ifade hürriyeti ve barışçıl toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkı ortadan kaldırılmıştır. Nöbete destek vermeye gelenler darp edilmiş, gözaltına alınmıştır. Halkların Demokratik Partisi’ne karşı uygulanan bu baskı, 7 Haziran 2015 Genel Seçimlerinden itibaren müvekkil partiye yönelik sistematik olarak uygulanan abluka politikasının bir devamıdır. Hükümet, HDP ve seçmenlerinin hiçbir şekilde seslerini duyurmalarına izin vermemekte, Anayasal haklarını kullanmalarına dahi tahammül edememektedir. Anayasa’nın 34. Maddesi “Herkes, önceden izin almadan, silahsız ve saldırısız toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkına sahiptir.” şeklindedir. Yine aynı şekilde AİHS’nin 11. Maddesi “ Herkes barışçıl olarak toplanma ve dernek kurma hakkına sahiptir.” diyerek toplantı özgürlüğünden bahsetmiştir. Nöbetin polis tarafından engellenmesi ve neredeyse bir açık cezaevi ortamı yaratılması Anayasa ve İnsan Hakları Sözleşmesine aykırıdır. Siyasi partiler demokratik siyasi hayatın vazgeçilmez unsurlarıdır. 2820 sayılı Siyasi Partiler Kanunu’nun 3. Maddesinde “Siyasi partiler, Anayasa ve kanunlara uygun olarak; milletvekili ve mahalli idareler seçimleri yoluyla, tüzük ve programlarında belirlenen görüşleri doğrultusunda çalışmaları ve açık propagandaları ile milli iradenin oluşmasını sağlayarak demokratik bir devlet ve toplum düzeni içinde ülkenin çağdaş medeniyet seviyesine ulaşması amacını güden ve ülke çapında faaliyet göstermek üzere teşkilatlanan tüzel kişiliğe sahip kuruluşlardır.” şeklinde tanımlanmıştır. Siyasi parti faaliyetlerinin engellenmesi suçu TCK m.114/2’de düzenlenmiştir. Buna göre, cebir veya tehdit kullanılarak ya da hukuka aykırı başka bir davranışla bir siyasi partinin faaliyetlerinin engellenmesi halinde, iki yıldan beş yıla kadar hapis cezasına hükmolunur. Vicdan ve Adalet Nöbeti boyunca, HDP’nin faaliyetleri engellenmiş, bununla kalmayarak Anayasal haklarını kullanarak partilerinin nöbetine eşlik etmek isteyen seçmenler darp edilmiştir. Hükümet ve ana muhalefet partilerinin miting ve gösterileri engellenmezken, ikinci büyük muhalefet partisi HDP’nin neredeyse bütün eylemlerinin engelleme veya polis müdahalesiyle karşılaşması, HDP’ye uygulanan baskı ve sindirme politikasının açık örneğidir. CHP’nin başlattığı Adalet Yürüyüşünde binler Ankara’dan İstanbul’a yürürken hiçbir polis müdahalesiyle veya engellemeyle karşılaşmamış, eylem sorunsuz şekilde sonlandırılmıştır. Demokratik toplumlarda olması gereken de budur, ancak Halkların Demokratik Partisi, ülkenin en temel sorunu olan ve CHP’nin dikkat çektiği adalet sorununa ışık tutmak ve çözüm bulmak amacıyla başlattığı Vicdan ve Adalet nöbetleri her aşamada polisin sistematik engellemeleri ve keyfi uygulamalarıyla karşılaşmıştır. Ayrıca TCK'nın 24/3. Maddesi "Konusu suç teşkil eden emir hiçbir surette yerine getirilemez. Aksi takdirde yerine getiren ile emri veren sorumlu olur.", Anayasanın 137. maddesi " Kamu hizmetlerinde herhangi bir sıfat ve suretle çalışmakta olan kimse, üstünden aldığı emri yönetmelik, tüzük, kanun veya Anayasa hükümlerine aykırı görürse, yerine getirmez ve bu aykırılığı o emri verene bildirir. Ancak, üstü emrinde ısrar eder ve bu emrini yazı ile yenilerse, emir yerine getirilir; bu halde, emri yerine getiren sorumlu olmaz." şeklindedir. Yani bu maddelere göre konusu suç teşkil eden emirlerin hiçbir şekilde yerine getirilmemesi gerekmektedir ancak, şikayete konu olayda polis memurları bu emirleri yerine getirmişlerdir.
SONUÇ VE İSTEM: Yukarıda açıkladığımız nedenlerle dilekçemizin işleme konularak, siyasi hakların kullanılmasının engellenmesi (TCK 114) ile re'sen tespit edilecek suçlamalar yönünden şüpheliler tespit edilerek haklarında etkili soruşturma başlatılmasını ve adil yargılama sonucu cezalandırılmalarını saygıyla arz ve talep ederiz.
19 Eylül 2017