
Türkiye ekonomisi üzerine kim konuşmaya başlasa ekonominin yapısal sorunlarından bahseder ve yapılacak reformlarla bu sorunların acil çözümünün gerekliliğine vurgu yapar. İş dünyası, siyaset dünyası, akademisyenler, ekonomi alanında yazan, düşünen insanların en belirgin ortak derdi yapısal sorunlardır. Nedir bu yapısal sorunlar diye baktığınızda; yapısal sorun meselesini sadece iktisadi alanda ele alan ve makroekonomik sorunların sermayenin gereklerine göre düzenlemeye çalışan bir anlayışın yaşadığı sıkıntıları dile getirmesi olarak görülür. Çare bellidir; gerekli değişiklikler ve düzenlemelerle ‘tablet’ reformların hızla hayata geçirilmesi yapısal sorunları çözecektir.
AKP hükümetleri de iktidara geldikleri günden bugüne, sürekli yapısal sorunların çözümü meselesini dile getirdiler ve reform ihtiyacına vurgu yaptılar. Azledilen başbakanla birlikte yeni kabinede yer almayı düşünmeyen ekonomiden sorumlu başbakan yardımcısı da hala reform diyor. İlginç olan, büyük sermaye grubunun sözcüsü tüsiad başkanı da son konuşmasında reformları dikle getiriyor. Sanki son 14 yıldır hükümette değiller, sanki 14 yıldır bu hükümetin her yaptığını desteklemedirler...
Yapısal sorun diye gördükleri, sermayenin yapışkan krizi ve neoliberal politikaların sürdürülemezliği. Buna rağmen bu politikalarda ısrar etmeleri muhafazakâr siyasetin ve sermayenin tek doğrusunun sonucu. Konuyu yapısal sorun olarak nitelemeleri yanlış sadece. Evet, Türkiye’nin yapısal sorunları var, ama bu sorunlar makroekonomik alandaki reformlarla aşılabilecek sorunlar değil. Makroekonomik alandaki müdahaleler konjonktürel meselelere yönelik çözümlerle sınırlı kalmakta, ekonomideki genel işleyiş hâkim siyasetin ve sermayenin gerekleri doğrultusunda sürmeye devam etmekte.
Yapısal sorun meselesi radikal bir müdahale ile ancak çözüme kavuşabilir ve bu müdahale sadece iktisadi alanda değil, siyasi ve toplumsal alanda da değişim ve dönüşümleri gerekli kılar. Bugün Türkiye’nin yapısal sorunları siyasi, toplumsal ve iktisadi alanda belirgin bir hal almışken, sorunu hala emek alanında sermaye lehine düzenlemeler yapmak ve büyük hak ihlallerini hayata geçirerek aşacağına inanmak bu siyasetin sermaye tapınmacılığını tüm çıplaklığıyla ortaya koyuyor. Siyasetin finansmanı ve haksız zenginleşme, yolsuzluk, hatta suç ekonomisinin ortaya çıkmasında bu anlayışın rolü büyük. Diğer taraftan yegâne derdin finansal alanın performansı olduğu bir zaman aralığında, onun gereklerini bile yerine getiremeyen bir ekonomi yönetiminin çuvallamasının bedelinin de yine emekçilere fatura edilmesi ayrı bir ızdırap. Tüm bunlardan sonra ‘yapısal sorunlar var, biz ne yapalım, çözmeye çalışıyoruz ama reformlar eksik kaldı’ diyerek sorumluluğu yapısal sorun denen bir kavrama yükleyip kenara çekilmek, şark kurnazlığının tükenmeyen taktiğidir.
Yapısal sorunlar var; bu sonları sıralamak bile aslında bir sorun! Yapısal sorun Kürt sorunudur, barış ve demokrasi sorunudur. Bu sorunların tümü eşzamanlı çözüme muhtaçtır ve radikal bir hamle artık kaçınılmazdır. Sorunun çözümü müzakeredir, ateşkestir, uzlaşmadır, demokratikleşmedir. Bu yapısal sorunu kendi çıkarı için araçsallaştırıp iktidarı uğruna sürdürmeyi yeğleyenlerin ekonomide de toplumsal sorunlarda da yol alması mümkün değildir.
Evet, ekonomide de yapısal sorunlar var. Ekonomide en temel yapısal sorun adaletsiz bir ekonomik yaşamın varlığıdır. Gelir dağılımı adaletsizdir, kamu hizmetlerinden dağılımı adaletsizdir, vergi de adalet yoktur, iktisadi karar süreçlerine halkın katılımı söz konusu değildir.
SOMA’nın ikinci yılı geride kaldı. SOMA emek karşıtlığının geldiği yeri açıklaması açısından en önemli fotoğraftır. İşçi cinayetleri, kadın cinayetleri, çocuk istismarı, yerindenyurdundan edilme, mülteci sorunu, yoksulluk, saymakla bitmeyecek kadar yapısal sorun var. Hepsi 14 yıl önceye göre daha kötüleşmişse ve mevcut iktidarın ekonomiden sorunlu devlet bakanı yüzünü kızartmamayı becererek reform diyebiliyorsa, en temel yapısal sorunun kendileri olduğunu yüzlerine ısrarla söylememiz gerekiyor. Bunun yolu da bugüne kadar mağdur olanların, bedel ödeyenlerin yan yana gelerek, emek, demokrasi ve barış mücadelesinde buluşmalarıdır.
AKP hükümetleri de iktidara geldikleri günden bugüne, sürekli yapısal sorunların çözümü meselesini dile getirdiler ve reform ihtiyacına vurgu yaptılar. Azledilen başbakanla birlikte yeni kabinede yer almayı düşünmeyen ekonomiden sorumlu başbakan yardımcısı da hala reform diyor. İlginç olan, büyük sermaye grubunun sözcüsü tüsiad başkanı da son konuşmasında reformları dikle getiriyor. Sanki son 14 yıldır hükümette değiller, sanki 14 yıldır bu hükümetin her yaptığını desteklemedirler...
Yapısal sorun diye gördükleri, sermayenin yapışkan krizi ve neoliberal politikaların sürdürülemezliği. Buna rağmen bu politikalarda ısrar etmeleri muhafazakâr siyasetin ve sermayenin tek doğrusunun sonucu. Konuyu yapısal sorun olarak nitelemeleri yanlış sadece. Evet, Türkiye’nin yapısal sorunları var, ama bu sorunlar makroekonomik alandaki reformlarla aşılabilecek sorunlar değil. Makroekonomik alandaki müdahaleler konjonktürel meselelere yönelik çözümlerle sınırlı kalmakta, ekonomideki genel işleyiş hâkim siyasetin ve sermayenin gerekleri doğrultusunda sürmeye devam etmekte.
Yapısal sorun meselesi radikal bir müdahale ile ancak çözüme kavuşabilir ve bu müdahale sadece iktisadi alanda değil, siyasi ve toplumsal alanda da değişim ve dönüşümleri gerekli kılar. Bugün Türkiye’nin yapısal sorunları siyasi, toplumsal ve iktisadi alanda belirgin bir hal almışken, sorunu hala emek alanında sermaye lehine düzenlemeler yapmak ve büyük hak ihlallerini hayata geçirerek aşacağına inanmak bu siyasetin sermaye tapınmacılığını tüm çıplaklığıyla ortaya koyuyor. Siyasetin finansmanı ve haksız zenginleşme, yolsuzluk, hatta suç ekonomisinin ortaya çıkmasında bu anlayışın rolü büyük. Diğer taraftan yegâne derdin finansal alanın performansı olduğu bir zaman aralığında, onun gereklerini bile yerine getiremeyen bir ekonomi yönetiminin çuvallamasının bedelinin de yine emekçilere fatura edilmesi ayrı bir ızdırap. Tüm bunlardan sonra ‘yapısal sorunlar var, biz ne yapalım, çözmeye çalışıyoruz ama reformlar eksik kaldı’ diyerek sorumluluğu yapısal sorun denen bir kavrama yükleyip kenara çekilmek, şark kurnazlığının tükenmeyen taktiğidir.
Yapısal sorunlar var; bu sonları sıralamak bile aslında bir sorun! Yapısal sorun Kürt sorunudur, barış ve demokrasi sorunudur. Bu sorunların tümü eşzamanlı çözüme muhtaçtır ve radikal bir hamle artık kaçınılmazdır. Sorunun çözümü müzakeredir, ateşkestir, uzlaşmadır, demokratikleşmedir. Bu yapısal sorunu kendi çıkarı için araçsallaştırıp iktidarı uğruna sürdürmeyi yeğleyenlerin ekonomide de toplumsal sorunlarda da yol alması mümkün değildir.
Evet, ekonomide de yapısal sorunlar var. Ekonomide en temel yapısal sorun adaletsiz bir ekonomik yaşamın varlığıdır. Gelir dağılımı adaletsizdir, kamu hizmetlerinden dağılımı adaletsizdir, vergi de adalet yoktur, iktisadi karar süreçlerine halkın katılımı söz konusu değildir.
SOMA’nın ikinci yılı geride kaldı. SOMA emek karşıtlığının geldiği yeri açıklaması açısından en önemli fotoğraftır. İşçi cinayetleri, kadın cinayetleri, çocuk istismarı, yerindenyurdundan edilme, mülteci sorunu, yoksulluk, saymakla bitmeyecek kadar yapısal sorun var. Hepsi 14 yıl önceye göre daha kötüleşmişse ve mevcut iktidarın ekonomiden sorunlu devlet bakanı yüzünü kızartmamayı becererek reform diyebiliyorsa, en temel yapısal sorunun kendileri olduğunu yüzlerine ısrarla söylememiz gerekiyor. Bunun yolu da bugüne kadar mağdur olanların, bedel ödeyenlerin yan yana gelerek, emek, demokrasi ve barış mücadelesinde buluşmalarıdır.
Sezai Temelli
Hakların Demokratik Partisi
Ekonomiden Sorumlu
Eş Genel Başkan Yardımcısı