Yeniden başlamanın gücüne inanıyoruz

Parti Meclisi toplantısının açılış konuşmasında Eş Genel Başkanımz Figen Yüksekdağ, 1 Kasım seçimleri sonrası Türkiye'de yeni bir dönemin başladığını ve tüm demokrasi güçlerine yeni dönemde, demokrasi bloku altında ortak mücadele çağrısı yaptı. Konuşmanın tam metni şöyle:

'Yeniden başlamanın gücüne inanıyoruz'

"Bizim için bu sürecin tanımı yine bir mücadele dönemidir. Bizler her yeni kritik eşiği geçerken 'bu daha başlangıç mücadeleye devam' sözünü kendimize eksen edindik. Zorlu mücadele dönemlerinde yeniden başlamayı, kendimizi yeniden gözden geçirmeyi ve yeniden daha güçlü ilerleme kararlığını ortaya koymayı bildik. Bizi diğer partilerden ayıran en temel özellik de budur. Yeniden başlamayı bilmek, başlangıçların gücüne inanmak. Bizler 1 Kasım seçimleri gibi tarihte ender görülen anormal bir seçimin arkasından Türkiye halklarının önüne bu seçim sürecinde çıkartılan, zorluk, baskı ve anti demokratik uygulamaya karşı yeniden başlama iradesini ortaya koyuyoruz. Bu gün PM toplantımızda bu yeni başlangıcın temel boyutlarını ele alacağız."

'Değişim ile statükonun mücadelesi yaşandı'

1 Kasım seçimleri sadece, kendisinden, o gün kurulan sandıklar ve sonuçtan ibaret değildir. 1 Kasım seçim sürecini hazırlayan bir 7 Haziran seçim süreci tarihe kazınmış temel noktadır. 7 Haziran yeni bir demokratik değişim güçlerinin açığa çıktığı bir süreçtir. Partimizin aldığı oy ve kazandığı başarıda kendisini gösterdi. Ancak, haksızlık üzerine kurulu anti-demokratik rejimlerde olduğu gibi 7 Haziran'da ortaya çıkan bu demokratik değişim gücü kendi karşıtını da daha güçlü bir şekilde ortaya çıkardı. 7 Haziran'da ortaya çıkan bu değişim iradesi karşısında statükonun gücü de kendisini tahkim ederek karşı saldırıya geçerek bu değişim dinamiğini geriye itmeye yöneldi. 7 Haziran seçimleri arkasından geçen 5 aylık süre içinde keskin bir mücadele yaşandı. Değişim ile statükonun mücadelesi, ileri gitmek isteyenlerle bütün Türkiye'yi geriye çekmeye çalışan güçlerin mücadelesi" diye konuştu.

'Değişimi isteyen halklar felç edilmeye sürüklendi'

7 Haziran seçimlerinde ortaya çıkan değişim dinamiğini geriye çekmeye çalışan siyasi merkezin Saray güdümündeki AKP olduğu açıktır. Değişim dinamiğini kırmak için bildikleri ve yeni keşfettikleri her yöntemde baskı ve kuşatma politikasını devreye koydular. 7 Haziran seçimlerinde umut, kıpırdanma ve hareket toplumun bütün hücrelerine kendini gösterdi. Türkiye toplumu ilk defa hareketli, heyecanlı bir evreye ulaşmıştı. Ama bu hareket statükonun savunucuları tarafından felç olmaya sürüklendi. Hareket halinde düşünen, oy kullanan ve seçim yapan Türkiye haklarını felç etmeye çalıştılar. Nasıl mı? Bildikleri en iyi yöntemle. Şiddeti, zoru, inkarı, zulmü öne çıkartarak ve savaştan siyaset yaparak. Geride kalan süreç halkın demokratik iradesine karşı açılmış bir savaş süreciydi. Türkiye halkları ilk defa dört bir yani ile bir savaş alanına dönüştürüldü. Diyarbakır, Şırnak'tan tutalım Ankara'ya, İstanbul'a, Suruç'a varıncaya kadar. Bu savaşta felç edilmeye çalışılanlar, ölenler halklarımızdı. İşte savaş ve baskı politikaları üzerinden yürütülen bu 5 aylık sürecin sonunda 1 Kasım'a gidildi."

'Seçim sonuçları AKP ve sarayın meşru olduğu anlamına gelmez'

7 Haziran öncesi ve sonrasında ‘AKP tek başına iktidara gelmezse kaos olur’ diyenler, 7 Haziran seçimlerinin ardından planlı bir kaos sürecini ortaya koydu. ‘Kaosu seçti' dediler ve kaosu devreye koydular. İşte bu koşullarda ve karşı karşıya kaldığımız saldırı koşullarında gerçekleştirilen bir seçim oldu. Sandıkların kurulmuş olması bu sandıklardan çıkan sonucun tartışmasız olmadığı anlamına gelmez. Bu seçim sürecinin ve bu seçimde AKP-Saray iktidarının meşru olduğu anlamına gelmez. Eğer bir mücadeleyi gayri meşru yollardan kazandıysanız elde ettiğiniz sonuçtan övünmeye hakkınız yoktur. Bugün AKP ve Saray'ın elde ettiği yüzde 49 oy sonucundan övünmeye hakkı yoktur. Onların övündükleri ve sürdürmekte ısrar ettikleri tek şey savaş ve zor politikalarıydı. Bu zor ile elde ettikleri sonuçları tarihe kazımak istiyorlar. Nafile bir uğraştır. Bu çürük bir zafer, geleceği olmayan bir zaferdir. 1 Kasımdan bir hafta sonra bunu daha açık bir şekilde görüyoruz.

'Tehdit ve şantajla oyu alınan bir toplum yaratmak istiyorlar'

Zorla yönetme politikasının AKP ve Saray tarafından sadece seçimi kazanmak için kullanılmadı ve devam ettirilmek isteniyor. AKP bütün bir dönem boyunca toplumu zorla ve diktatörlükle yönetmek istiyor. Onların gelecek konsepti, 2023 vizyonu, zorla ve baskıyla sandığa götürülen, tehdit ve şantajla oyu alınan bir halk yaratmaktır. Kendilerinin zoruna ve iktidarına biat eden bir toplumsal yapı yaratmaktır. Gelecek vizyonlarını sadece bunun üzerinden kuruyorlar. 1 Kasım öncesi bütün sosyal refah eksenli vaatlerin gerçek karşılığı olmadığını gördük. Seçimlerin arkasından vaatlerin unutturulması için şiddet politikasını ön plana çıkartıyorlar. Bunu sistematik bir yönetim anlayışı olarak öne çıkartıyorlar.

'Başkanlık rejimi, Cumhuriyetin daha otoriter tahkim edilmesidir'

AKP ve Saray yönetimi, Türkiye toplumunun 7 Haziran'da bir değişim istediğini çok iyi gördü. Onlar da kendi değişim isteklerini ve siyasetlerini Türkiye toplumunun karşısına çıkardılar. Bu rejimi faşizan bir siyasetle değiştireceğiz dediler. Türkiye toplumunu bu gün baskıcı bir değişim siyaseti yönetiyor. Kendi istedikleri otoriter değişikliği değiştirmenin peşindeler. Başkanlık rejimi, 93 yıllık cumhuriyetin daha otoriter anlayışla tahkim edilmesinden başka bir şey değildir. Türkiye halklarının demokratik cumhuriyet isteklerini her ortaya koyduğunda darbe ile karşılaştılar. Bu devlet geleneğini taşıyan AKP ve Saray yine aynı şeyi yapıyor. Bizler 93 yılın ardından bir kere daha aynı şeyin olmasına izin vermeyeceğiz. Türkiye halklarını demokratik bir şekilde cumhuriyeti yeniden kurma mücadelesini darbe ile başkanlık siyaseti ile kesmelerine izin vermeyeceğiz" ifadesinde bulundu.

'Çoğunluk üzerinden faşizmi dayatan zihniyetin geleceği kalmamıştır'

Artık zorla ve şiddetle cumhuriyetin geleceğini sağlamak mümkün değil ve ölümü gösterip sıtmaya razı edemeyecekler. 1 Kasım'da bütün Türkiye halklarına savaşı gösterdiler. Biz bu politikalara razı değiliz. Yüzde 51 razı değil ve yüzde 51 çok şeydir. Yüzde 11 çok şeydir. Bizler çoğulcu demokratik anlayışı temsil edenler olarak gücümüzün farkındayız. Bütün seçim boyunca bize karşı kampanya yürütmenin, sadece partimizi baraj altında tutmaya çalışmanın bir anlamı olduğunu biliyoruz. Bunun anlamı partimizin taşıdığı halkların değişim gücüdür. Çoğunluğa dayanan, seçimlerde yüzde 49 elde etmenin gücüne dayanan ama bu çoğunluk gücüyle baskıyı, tekçiliği, faşizmi dayatan zihniyetin geleceği kalmamıştır. Yüzde 49'a dayanarak 4 yıl boyunca halkın bütün isteklerini, geleceği üzerinde ipotek kurulmasına izin vermeyeceğiz. Bütün Türkiye toplumu tüm farklılığıyla demokratik bir cumhuriyeti hak etme eşiğindedir.

AKP'nin hala gerçek bir ana muhalefet partisi görmedi. Görecekler. Meclis'te de sokakta da bir ana muhalefet partisi olarak barış ve demokrasinin sözcüsü olacağız.

'İktidarınızı 8 yaşındaki Poyraz gibi biz de tanımıyoruz'

1 Kasım'ın üzerinden geçen süre boyunca 9 sivilin katledildi. Silvan'da polis tarafından babası katledilen 8 yaşındaki Poyraz "Biz Kürt'üz, biz halkız, bizi vurdukça çoğalırız" diyor. 8 yaşındaki çocuğa bu sözleri söyleten zulüm yenilmeye muhtaçtır. Bu sözleri söyletiyorsanız eğer sizin iktidarınız gayri meşrudur. Sizin bu zulüm iktidarınızı 8 yaşındaki o çocuk nasıl tanıyorsa biz de tanıyoruz. Bu zulüm iktidarını tanımayacağız.

'Barış ve çözüm için kararlı mücadele yürüteceğiz'
AKP ve Saray iktidarının karşısında barışın ve çözümün önünün açılması için kararlı bir mücadeleyi sürdüreceğiz. 5 Nisan'dan bu yana Sayın Öcalan'a sistematik bir tecrit uygulanıyor. Çözüm sürecini buzdolabına kaldıranlar halkın evlatlarının ölümü üzerinden bir iktidar kurdu ve bunu üzerinden sürdürmekte ısrar ediyor. Ölümler üzerinden siyaset yapan bir iktidar ile karşı karşıyayız. 1 Kasım seçimlerinin ardından ilk olarak operasyonları sürdüreceğiz dediler. Her yerde bu operasyonlara devam ediyorlar. Karşımızda bir siyasi iktidar yok karşımızda bir operasyon iktidarı var. Bunun karşısında ısrarla müzakerelerin başlatılması için mücadelemizi sürdüreceğiz. Demokratik bir Anayasa için hazırlıklarımızı sürdüreceğiz.

'Saraylara mermer olmaktansa toprak olmayı seçtik'

Bundan sonraki süreçte bütün demokrasi güçlerine "Hep birlikte bu gücü ve umudu büyütelim" çağrısı yapıyorum. Önümüzdeki süreçte geniş ve büyük bir demokrasi blokuyla, bütün barış ve özgürlük güçlerini emek güçlerini birleştireceğimiz yeni bir emek gücünü hep birlikte açabiliriz. Bizler bu inançla yeni bir dönemi örgütleyeceğiz. Bu süreç içinde yitirdiğimiz barış şehitlerimize verdiğimiz sözü tutacağız. Mevlana'nın şu sözünü unutmayacağız; 'Eğer istiyorsan Hakka varmayı, bırak saraylarda mermer olmayı, toprak ol bağrında güller yetişsin.' Bu süreçte mücadele eden, yitirdiğimiz tüm canlarımız saraylara mermer olmayı reddetmiştir. Saraylara mermer olmaktansa toprak olmayı tercih ettiler. Bizler toprağız, bu ortak vatanın toprağı ve bizim bağrımızda geleceğin gülleri açacak.

8 Kasım 2015