15 Temmuz darbesinin üzerinden bir aya yakın zaman geçti. Yarattığı ağır deprem ve ülkeyi soktuğu türbülans henüz son bulmuş değil.

Darbenin ardından, ilkin, hiç olmadığı kadar güçlü olduğunu sanan Erdoğan, kısa süre sonra darbeden zayıflayarak çıktığını anladı. Uluslararası ortam hala hiç de dostça değildi. OHAL oylamasında CHP hayır oyu vermişti. Ordu içinde dalgalanmalar durulmuyordu. Gülen’in iadesi talebine ABD soğuk yaklaşıyordu. Uluslararası basın darbeyle değil, Erdoğan’ın OHAL ilanıyla ve attığı antidemokratik adımlarla ilgileniyordu.

Düzen partileriyle yeni bir mutabakat aramaya girişti. Bu mutabakat Saray’daki Zirve ile başladı ve Yenikapı mitingiyle zirveye ulaştı. CHP’nin OHAL rejimine karşı demokrasi mücadelesi vereceği yönündeki beklentilerle Taksim ve Gündoğdu mitinglerine katılanlar her iki gelişme karşısında da şaşırdılar. Fakat Kılıçdaroğlu, yeni dönem siyasetini, Saray darbesine karşı toplumsal mücadele eksenine oturtmamıştı. Cemaat’in tasfiyesiyle boşalacak devlet kadroları üzerine Erdoğan’la pazarlık yapma ve Kemalist kesimin devletten tasfiyesini önleme eksenine oturtmuştu. Erdoğan da bu durumu bir avantaja dönüştürerek CHP liderliğini kanatları altına aldı.

Yenikapı törenine 1 milyon dolayında yurttaşımız katıldı. Mitingden ziyade bir devlet töreniydi. Darbelerle demokratik bir hesaplaşmadan ziyade Erdoğan’ın Saray darbesini kutsama töreniydi. Toplumsal bir uzlaşma ve mutabakattan ziyade, içeridekiler makbul yurttaş, dışarıdakileri terörist ilan etmeye yönelik bir şölendi. “Dışarıda kalanlar”, yani demokratik orta sınıflar, laik kesimler, Aleviler, Kürtler kendilerini tehdit altında hissettiler. Kitleye rengini veren ve ezici çoğunluğu oluşturan AKP-MHP tabanı kutsal bir ittifak kurdu. Genelkurmay Başkanı adeta 4. Parti temsilcisi gibi konuşturuldu. Bu, 15 Temmuz’un Genelkurmay’ı siyaseten ne denli güçlendirdiğinin, adeta fiili hükümet ortağı yaptığının ifadesi gibiydi.

Erdoğan’ın kürsüden yaptığı konuşma, yeni dönemin şifrelerini veriyordu. Temel siyasi gündem, ne demokratikleşme, ne de insan hakları olacak: İdam cezası geri getirilerek Erdoğan diktatörlüğü pekiştirilecek. “Hudutlarımıza sığamıyoruz” dedi Erdoğan, yani, Suriye ve diğer bölgelerde yayılmacı siyaset sürdürülecek. Erdoğan ülkeyi yine ikiye bölmeyi ihmal etmedi: “Burada olanlar” ve “teröristler”. Yani darbecilere karşı bir mutabakattan ziyade hala Erdoğan’la uzlaşmayan, onun iktidarından rahatsız olan herkesi terörist saymaya ve baskı politikalarıyla ezmeye çalışacağını ilan etti.

HDP’nin 15 Temmuz’dan sonra ortaya koyduğu demokratik öneriyi elinin tersiyle iten Erdoğan, HDP’ye oy veren 6 milyon yurttaşı dışlamayı özel olarak seçmiştir. Bu durum, başlı başına, Erdoğan’ın savaş hazırlığının, baskı rejimini sürdüreceğinin bir kanıtıdır. Fakat bu aynı zamanda, darbe mekaniğini harekete geçiren temel meselenin olduğu gibi süreceğini ortaya koymaktadır. Dolayısıyla Türkiye, Erdoğan’ın savaş siyaseti nedeniyle, bir dönem daha darbe tehdidi altında yaşayacaktır.

Yenikapı töreni, demokrasi güçleri için artık kenetlenme ve mücadele döneminin başladığını işaret etmektedir. Emek ve demokrasi güçlerinin birleşmesi, demokratik bir kutup oluşturması artık ertelenemez bir görevdir. OHAL rejimine, tek adam diktatörlüğüne, savaşa karşı demokrasi ve barış için ortak bir program etrafında mücadelenin zamanıdır. Bu konuda CHP liderliğinin oynadığı ve oynayabileceği rol Yenikapı’da açıkça görülmüştür. Dolayısıyla CHP liderliğinden hiçbir beklenti içinde olmaksızın, ama CHP tabanındaki demokratik kesimleri de katmak hedefiyle, darbelere gerçekten karşı olan bütün toplumsal kesimleri katmak hedefiyle birleşik mücadelenin vaktidir.

Alp Altınörs