
Meclis'te basın toplantısı düzenleyen Grup Başkanvekilimiz Ahmet Yıldırım, Afrin'e yönelik saldırı ve gündemdeki konulara ilişkin açıklama yaptı. Yıldırım, şunları söyledi:
Zor günlerden geçtiğimizi sadece vicdanın, ahlakın, barışseverliğin değil, insanlığın test edildiği günlerden geçtiğimizi ve bunun tüm Ortadoğu’yu saran bir atmosfer olduğunu izliyoruz. Ülkemizde tektipçiliğin, despotizmin ve Kürt’e karşı hasmane tutumun hakim olduğu bugünlere sadece siyasette değil, sanat, spor, akademi tüm alanlarda tanıklık ediyoruz.
Daha önce yöneticiliğini yapmış olduğum Amedspor’un 100 haftayı aşkındır deplasmanda taraftar bulundurma hakkı gasp edilmiştir. Bu 100 haftada ilk kez bir ay önce Amedspor taraftarları Antakya’ya gitti ve barışçıl bir maç icra edildi. Ancak Amedspor hafta sonu oynayacağı maç için Sivas’a kadar gitmiş olmasına rağmen yine taraftar yasağıyla karşılaştı. Bunun üzerine kulüp yönetimi maça çıkmama kararı aldı. Bunun üzerine de federasyon Amedspor’u hükmen 3-0 mağlup saydı, bir de geriye dönük 3 puanlarını sildi. Deplasmana giden taraftarların güvenliğini sağlamakla yükümlü İçişleri Bakanlığı, valilikler ve Türkiye Futbol Federasyonu, kararlarını gözden geçirmeleri gerekirken daha kötüsünü yaptılar.
Futbol federasyonu freni patlak şekilde ceza veriyor
Deniz Naki, yaklaşık bir ay önce kulüple ilişkisini karşılıklı feshetti. Yani Türkiye’de herhangi bir kulübün sözleşmeli futbolcusu değil. Buna rağmen Deniz Naki’ye Cumhuriyet tarihinin en büyük cezası verildi. Ömür boyu futboldan men ve 270 bin lira para cezası.
Acaba TFF, hoşuna gitmeyen fikirler beyan eden, başka ülkelerde oynayan oyunculara da ceza verecek mi? Deniz Naki bu ülkede resmi olarak futbolcu değil. Kendilerinin denetiminde olmayan bir futbolcuya ceza verme hakkını nereden alıyorlar) Futbol federasyonu freni patlak şekilde ceza vermiştir.
Sağlık Bakanı meslektaşlarına sahip çıkmalıydı
Özellikle savaşa şiddete karşı tavır belirlemiş olan herkes hedef. Bugün bir kısmı Ankara Adliyesinde savcılığa çıkarılan TTB Merkez konseyi üyeleri dün Parlamentoda gündem olduğunda iktidar partisi bakanları ve milletvekillerinin yerinde olmak istemezdim. Mahcup, akıllara zarar bir edayla duruş sergiliyorlar. Dün Sağlık Bakanı, meslektaşlarına sahip çıkmak yerine “devletin yanında görmek isterdik” dedi.
TTB sizin savaş politikalarınıza destek vermek zorunda mı
Sayın Bakan, sanırsınız ki hekimler ellerinde silah, devletin karşısında duruyor. Barış istediler, barış. TTB kurulduğu günden bu yana barışı savunmuştur. Sizin devletin yanında durmak dediğiniz şeyin iktidarın yanında durmak olduğunu siz çok iyi biliyorsunuz. Barış taleplerine dönük bu bastırmacı yaklaşımların siyasetçi olmayanları siyaset yapmaya zorlamak olduğunu çok iyi biliyoruz. TTB sizinle aynı tahayyülde siyaset yapmak zorunda mıdır? Sizin savaş politikalarınıza destek vermek zorunda mıdır? Onlar sizin çarpık siyasi tahayyülleriniz üzerine yemin etmediler. Hipokrat yemini ettiler. Herkesin yaşam hakkını savunmaya dönük bir yemin ettiler. Buna sahip çıkan hekim sayısı çok fazla.
İktidar partisi şunu söyler: Biz seçimle geldik, sandığa gittik. E hekimler de sandıkla geldiler! Mart ayında da genel kurulları var. Bırakın doktorlar takdir etsin. Yanlış bulurlarsa seçmezler bir daha. Akıllara zarar, bir de daha savcılığa çıkarılmadan işlerine son verildi.
Öztürk Yılmaz sürecin tümünü anlatmalı
CHP Genel Başkan Yardımcıısı Öztürk Yılmaz’ın açıklamaları üzerinden açığa çıkmıştır ki Türkiye devlet yapısı bir örgütle ilişkilidir. Çok ciddi iddialar var. Diyor ki, “o güne kadar konsoloslukta görmediğim bir özel harekatçı ilk kez o gün geldi. Koruyun bizi dediğimde, Ankara’dan talimat geldiğini bir kurşun dahi sıkmayacağını söyledi. Kaçıtırldıktan sonra IŞİD’lilerin arkasında namaz kıldı. Arapça konuşuyordu.” Ayrıca bahsettiği kişinin açıklamaları var. Hekimlerin, Furkan Vakfının, gazetecilerin peşine düşen savcılara sesleniyorum. Bunca itirafa rağmen soruşturma başlatmayacak mısınız? Bu devletin memuru itiraflarda bulundu. Yanındaki güvenlik memurunun IŞİD’lilerin arkasında namaz kıldığını söylüyor. Bir ara IŞİD öfkeli gençler olarak tanımlanıyordu. Aynen bugün ÖSO’ya Kuvai Milliye denmesi gibi.
Uzunca bir zamandır Öztürk Yılmaz’a, “ne yaşadınız anlatın” dediğimizde susmasını ancak iktidardan eleştiri geldiğinde, yarım yamalak, sadece kendisini savunmak için söylemesini de yadırgıyoruz. Siz ülkenizin geleceği için bunca zaman sustunuz size eleştiri gelince bildiklerinizin bir kısmını söylüyorsunuz. Bu değerli değildir. Değerli olan o sürecin önünü arkasını tamamen bu ülkenin geleceği için açıklamaktır. Anlattıklarınız bizim tarafımızdan bir gündemdir ama sizin açınızdan etik bir duruş değildir.
Bu ülkedeki savcıların harekete geçmesi gerekir. CHP Genel Başkan yardımcısından, o gün orada bulunan güvenlik görevlisinden gelen açıklamalar incelenmelidir. Öztürk yılmaz diyor ki; “biz mit operasyonu ile kurtarılmadık”. Karından konuşmaya gerek yok. Kim kurtardı, hangi pazarlıklar sonucu kurtardı.
Uluslararası kurumlar sivillerin öldüğünü söylüyor
Afrin Savaşının ve oradaki toprakların bir bölümünün ilhak edilmesinin, oralara kaymakam emniyet müdürü atanmasının ikinci haftasını dolduruyoruz. Salı günü Milli Savunma Bakanı sivil ölüm sayısının sıfır olduğunu söyledi. Ama o gün ben konuşmamda Suriye resmi haber ajansı SANA’dan verileri paylaştım, 46 sivil ölmüştü o verilere göre. UNİCEF’e göre 11 çocuk öldü.
Biz hiçbir siyasi mülahazaya yer vermeksizin sizinle bazı uluslararası haber ajanslarının yayımladığı pasajları ve fotoğrafları paylaşmak istiyoruz. Bu fotoğraflar, bizim çektiğimiz fotoğraflar değil. CNN International, Reuters, AFP’nin servis ettiği fotoğtaflar. Kuvayi Milliye rolü biçtiğiniz ÖSO’nun operasyonlarından fotoğraflar. Yaşlı kadınlar, çocuklar…
Savaşlarda sivillerin ölmediği bir örnek, dünya tarihinde yok
Savaşlarda sivillerin ölmediği bir örnek dünya tarihinde yok. 72 uçakla 300’ün üzerinde sefer yaparak kent merkezlerine, yerleşim birimlerinin çevrelerine bu kadar bomba artacaksınız ve hiç sivil ölmeyecek. Bu insanların aklıyla alay etmektir. Türkiye ve onun iktidar tarafından baskılanmış medyası dışında herkes görüyor.
Toplumun gözünden bazı şeyleri kaçırmak istiyor olabilirsiniz. Ama geçmiş dönemde kafa kesmiş ÖSO’nun bu uygulamalarının muhatabı Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı değil Lahey Adalet Divanı olacak.
Afrin göç veren değil, göç alan bir yer
Siyasilerin görevi barış taleplerine cevap vermek, diyalog yolunun açılmasını sağlamaktır. Bu ülkenin Suriye’deki bütün halklarla birlikte sorunlarını diyalogla çözecek tarihi bir müktesebatı vardır. Siparişle çıkarılan bu savaş sınır güvenliği ile ilgili değildir. 3 buçuk milyon kişinin Türkiye’ye göç ettiği söyleniyor. Amenna, çıkaralım kayıtları acaba kaçı Afrin’den geldi. Afrin göç alan bir yerdi, göç veren değil.
Bu savaşa halkın desteği yok
Adına ne derseniz deyin, savaş deyin, operasyon deyin; bu savaş halkın vicdanında mahkum olmuştur. Çünkü bu savaşla birlikte işsizliğin, enflasyonun artacağını çok iyi biliyor. Oraya yağdırılan bombaların 3-5 kuruş olmadığını çok iyi biliyor. Halkın desteği yok. Bir sokağa insinler halkın gündemi Afrin mi yoksa çoluk çocuğun rızıkını eve götürebilmek mi? Gündemi Afrin olsa insanlar kendilerini yakmazdı, cinnet vakaları bu kadar artmazdı.
Zaten siyasi iktidardan ve TSK’den bu savaşta sivillerin de öldüğünü söylemeyi beklemek rasyonel olmaz çünkü rasyonaliteyi bitirmiş bir iktidar gerçekliği ile karşı karşıyayız.
2 Şubat 2018