YÖK kaldırılmalı, üniversiteler özerkleştirilmelidir

Dil, Kültür, Sanat, Spor ve Eğitim Politikaları Komisyonundan Sorumlu Eş Genel Başkan Yardımcımız Salim Kaplan'ın açıklaması:

Ülkedeki üniversitelerin başına musallat olan Yükseköğretim Kurulu 41. yılına giriyor. Öğrencilerin, akademisyenlerin, kitapların, gökkuşağı renklerine boyanmış merdivenlerin, çiçeklerin, börtü böceğin yani üniversite başlığı altında her şeyin düşmanı olan YÖK, 12 Eylül darbesinin ardından, 6 Kasım 1981’de kuruldu. 12 Eylül darbesi, sınırları zorlayan herkesin ve her kesimin sesini keserken üniversiteler de öncelikli hedefler arasında yer aldı. Bu anlamda darbe sonrasının ilk köklü düzenlemelerinden birinin üniversiteleri hedef alan YÖK’ün kurulması tesadüf değildir. 

YÖK, kurulduğu andan itibaren faşizan uygulamaları ve bunlara karşı açığa çıkan dirençle hep gündemde kaldı. Hükümetler değişti, sınav sitemleri değişti, binalar, insanlar, kuşaklar değişti, YÖK yerinde kaldı. Değişmeyen bir diğer şeyse, YÖK eliyle serbest atış alanına dönüştürülmüş olan Türkiye üniversitelerinin dünya üniversiteleri arasındaki değer yitimi oldu. 

Kuruluşundan sonra aradan geçen 40 yılda hükümetler YÖK’ü demokratikleştirmeyi vaat ettiler, giderken tahkim edip, sicil-disiplin-güvenlik aralığına hapsettiler. 40 yılda eğitimin niteliği giderek azalmış, sahte diplomalarla doçentlik alan, üstüne de kamu üniversitelerine atanabilen kişiler türemiş, bunlara da öğretim üyesi denilmiştir. 

40 yıl içinde 1402 sayılı sıkıyönetim kanunuyla başlayıp Barış Akademisyenlerinin ve özgürlükten, adaletten ve barıştan yana olan akademisyenlerin KHK adlı tasfiye düzenlemeleriyle doruğa ulaşan çoraklaştırma uygulamaları devam etmiştir. Kayırmacılık, torpil, rüşvet çarklarının daha da seri çalışmasına tanık olunmuş, kendi kendini dekan, enstitü müdürü, hoca ve bilumum mevkiye atayabilen rektörler ortaya çıkmıştır. Her şeyin kararnamelerle, bir tek kişinin kararıyla, denetimden azade olarak yürüdüğü, hukukun, güçler ayrılığının, kurumların anlamsızlaştığı ve keyfi uygulamaların başat olduğu koşullarda akademiden, akademik üretimden bahsetmek mümkün değildir.

YÖK kurulduğu zaman 19 üniversitede, yaklaşık 240 bin öğrenci okuyordu. Bugün, vakıf, kamu 209 üniversitede yaklaşık 8 milyon öğrenci kayıtlı. Mevcut iktidarın kendi kontrolü dışında bir varoluş imkanı tanımadığı ve adeta kolektif cehaletin bizatihi üniversiteler tarafından örgütlendiği 40. yılda, soluğunu geçmişte tüm baskılara rağmen yürütülen üniversite mücadelesi ile birleştiren Boğaziçi direnişi, üniversitelerin kurumsal yapısının, kimliğinin binaya ve paraya tahvil edilemeyeceğini ortaya koymuş, itibarın itaatten uzaklarda boy verebileceğini göstermiştir.

40 yıl sonra, bütün antidemokratik kurum ve kurallarıyla lime lime dökülen bu ceberrut düzeni, halklarımızın demokratik talepleriyle yeniden kurma zamanı gelmiştir. YÖK derhal kaldırılmalı, üniversiteler özerkleştirilmelidir. Ancak o zaman, bu ülkenin yaklaşık 8 milyon genci, ülkesinin ve halklarının geleceğinde sözü olan 8 milyon üniversite öğrencisine dönüşebilecektir. 

Halkların Demokratik Partisi, kurulduğu günden bugüne eğitimin her kademesinde olduğu gibi yükseköğretim alanında da bu dönüşümün ve demokratik, özerk, bilimsel ve anadilinde eğitimin sesi ve eyleyeni olmaya devam edecektir. “İnsan-Toplum-Doğa Yararına Üniversite” idealini; anadilinde, parasız ve nitelikli eğitim hakkı ve akademik özgürlükleri sağlama mücadelesinden, eleştirel ve özgür bilim üretmeyi savunmaktan vazgeçmeyeceğiz. 

Salim Kaplan
Dil, Kültür, Sanat, Spor ve Eğitim Politikaları Komisyonundan Sorumlu Eş Genel Başkan Yardımcısı
6 Kasım 2021